Son tahlilde; ne umudumu
yitirdim ne de karamsarlık tohumu ekiyorum. Hayır, gayet neşeliyim ve ümitvarım
ama biraz daha gayret iktiza ediyor. Münhasıran saf gerçeklere dokunuş
yapıyorum. İnsanlar nasılsa, hayatta aynı. Çünkü hayatın içinde olan, hayata rengini
veren, hayatın akışını belirleyen, hülasa; hayatın öznesi olan insandır. İşte
sıkıntı insandadır. Bendeniz, gördüklerimi, duyduklarımı, hissettiklerimi,
düşündüklerimi, anladıklarımı, bildiklerimi aktarmaya gayret ediyorum. Eğer
kutsal kitabımız Kur’an’ı mehcur bırakmasaydık, anlayıp kavrasaydık,
söylediklerimiz garip gelmezdi ama şimdi garip geliyor olabilir, zira Kur’an
bir vadide, biz bir vadideyiz. Çünkü keyfimiz yerinde, işlerimiz tıkırında
olunca hiçbir şey umurumuzda olmuyor. Hiç kimse bizi ilgilendirmiyor. Biz
iyiysek, mutluysak, işimiz varsa, işlerimiz yürüyorsa başkaları asla umurumuzda
olmuyor. Öyle yabancılaşıyoruz ki bizim dışımızda ki dünyaya, artık biz farklı
bir dünyanın insanıymışız gibi yaşamaya başlıyoruz. Fakat Kur’an böyle demiyor.
Allah, halkettiği kulları içinden, iyiliğe, hayra, güzelliğe davet eden ve
kötülüklerden vazgeçmeye çağıran bir topluluğun çıkmasını buyuruyor. Dinliyor
muyuz? Anlıyor muyuz? Kavrıyor muyuz? Heyhat! Ölmüşüz ama mezarımız yok!
Hayatın ince bir kanunudur ki; bazı şeyleri kazanmak için, bir şeyleri
kaybetmek gerekir. Ama biz, ne kazanalım ne de kaybedelim istiyoruz. Sonra da
bol keseden sallıyoruz, ahkâm kesiyoruz. Vatanımızda ki istiklalimizi tekrar
kazanmak mı istiyoruz? İllaki canınızdan ve malınızdan biraz kaybedeceksiniz.
Kaybetmeyi göze alamıyorsanız, zillet ve sefalet içinde yaşamaya mahkûm
olacaksınız. Ya erkekçe yaşayacak ve konuşacaksınız ya da oturduğunuz makamda
asalak gibi yaşamaya mahkûm olacaksınız. Ama böylece de hiçbir iyiliğe,
güzelliğe, asalete, şerefe eremeyeceksiniz. Daha söyleyecek çok şey var ama
insan yoruluyor. Misal, en büyük felaketlerden biri şudur; dünya nimetlerine
erişmek uğruna, kutsal davamıza ihanet ediyoruz, kötülüklere geçit veriyoruz,
iyilere ise sırtımızı dönüyoruz. Böyle bir şeyin olduğu konusunda şüphe etmek
insanı gerçekten derinden yaralıyor ve kahrediyor. Korkuyorum ve korkmamam için
bir sebep göremiyorum. Kazandığımızı sanırken çok büyük kayıplar yaşadığımızı
düşünüyorum. Dost acı söyler ama katı, sert ve keskin hakikati söyler ve
hakikat her zaman acıdır, serttir, katıdır, keskindir fakat ödülü sonsuz
tatlıdır!
En son tahlilde;
insançocukları, fert fert kim olduklarının farkına varmalıdırlar.
İnsançocukları, büyük insanlık ailesinin doğal üyeleridirler ve kardeştirler,
bedenleri farklı olsa da ruhları aynıdır ama hala tanışmış ve birbirilerini
anlamış değillerdir maalesef. En büyük sıkıntı da buradadır. Birbirlerini
tanımayan, anlamayan ama kardeş olan insançocukları, düşüncede, duyguda,
harekette buluşamamışlardır. Hayatı güzelleştirecek, dünyayı daha yaşanılır bir
yer haline getirecek, değişimi tetikleyecek, nihayet dirilişi intaç edecek olan
şey, insançocuklarının kardeş olduklarının bilincine ermeleri, birbirileriyle
tanışmaları ve birbirlerini anlama çabası içine girmeleri olacaktır.
Birbirlerini görmektedirler ama işitmemekte ve hissetmemektedirler. Bir türlü
kalbi temas kuramamakta, bağlantı sağlayamamaktadırlar. Oysa insanlık ailesinin
her bir üyesi zaman ve mekân gözetmeksizin, sınır tanımaksızın büyük insanlık
zincirinin bir halkası mahiyetindedirler ve birbirlerine bağılıdırlar.
Geçmişimiz ortaktır, tıpkı yarınlarımızın da ortak olduğu gibi. Biz kendimizi
en iyi şekilde benzerlerimizde görürüz ama bakışımız yanlıştır göremeyiz. Eğer
insançocukları birbirlerinin hayatları üzerinde belirleyici olduklarını fark
etselerdi, birleşik güçlerini ortaya çıkarırlar, zavallı ve sefil olmaktan
kurutulurlardı, hürriyetlerine kavuşurlardı. Nihayet her bir insanteki dünyanın
yaşanılabilir bir yer haline getirilmesi adına katkıda bulunmaktan, fedakârlık
yapmaktan, feragatte bulunmaktan zerre imtina etmezdi. Bireysellik kolektifi
kapsar, kollektiflik bireyseli kapsar. Bu yüzden birey kendisi için
çalıştığında haddizatında ailesi için çalışır, ailesi için çalıştığındaysa
kendisi için çalışır. Binaenaleyh, tarih süreci dâhilinde ki tüm bireysel
kavgalar aynı zamanda bir kollektif kavgaya dönüşmüştür. İnsan bu büyük gerçeğin
farkına varmalı ve değerini bilmelidir. Bilakis bitevi küçük kalmaya, küçük
yaşamaya, küçük ölmeye mahkûm olacaktır. Tabi kendini de koruyabilmelidir
insan, bir aileye mensup olsa bile. Zira kervanla ilerleyebilirsin ama yalnız
kalmayı da başarmalısın. Çünkü rengin, tadın, şeklin, kokun farklıdır ve bu
farklılığını kalabalık içinde yitirmemelisin. Bu derin hakikatlerin farkına
varamadığımız müddetçe yaşamak ağrısı boynumuzda asılı kalacaktır, içimizde
türkü tadında yaşamak arzusu dopdolu halde öylece dururken.