YAŞAMAK, AĞRIDIR VE AĞIRDIR...14...

Özgür DENİZ - 11.08.2016

Son tahlilde; ne umudumu yitirdim ne de karamsarlık tohumu ekiyorum. Hayır, gayet neşeliyim ve ümitvarım ama biraz daha gayret iktiza ediyor. Münhasıran saf gerçeklere dokunuş yapıyorum. İnsanlar nasılsa, hayatta aynı. Çünkü hayatın içinde olan, hayata rengini veren, hayatın akışını belirleyen, hülasa; hayatın öznesi olan insandır. İşte sıkıntı insandadır. Bendeniz, gördüklerimi, duyduklarımı, hissettiklerimi, düşündüklerimi, anladıklarımı, bildiklerimi aktarmaya gayret ediyorum. Eğer kutsal kitabımız Kur’an’ı mehcur bırakmasaydık, anlayıp kavrasaydık, söylediklerimiz garip gelmezdi ama şimdi garip geliyor olabilir, zira Kur’an bir vadide, biz bir vadideyiz. Çünkü keyfimiz yerinde, işlerimiz tıkırında olunca hiçbir şey umurumuzda olmuyor. Hiç kimse bizi ilgilendirmiyor. Biz iyiysek, mutluysak, işimiz varsa, işlerimiz yürüyorsa başkaları asla umurumuzda olmuyor. Öyle yabancılaşıyoruz ki bizim dışımızda ki dünyaya, artık biz farklı bir dünyanın insanıymışız gibi yaşamaya başlıyoruz. Fakat Kur’an böyle demiyor. Allah, halkettiği kulları içinden, iyiliğe, hayra, güzelliğe davet eden ve kötülüklerden vazgeçmeye çağıran bir topluluğun çıkmasını buyuruyor. Dinliyor muyuz? Anlıyor muyuz? Kavrıyor muyuz? Heyhat! Ölmüşüz ama mezarımız yok! Hayatın ince bir kanunudur ki; bazı şeyleri kazanmak için, bir şeyleri kaybetmek gerekir. Ama biz, ne kazanalım ne de kaybedelim istiyoruz. Sonra da bol keseden sallıyoruz, ahkâm kesiyoruz. Vatanımızda ki istiklalimizi tekrar kazanmak mı istiyoruz? İllaki canınızdan ve malınızdan biraz kaybedeceksiniz. Kaybetmeyi göze alamıyorsanız, zillet ve sefalet içinde yaşamaya mahkûm olacaksınız. Ya erkekçe yaşayacak ve konuşacaksınız ya da oturduğunuz makamda asalak gibi yaşamaya mahkûm olacaksınız. Ama böylece de hiçbir iyiliğe, güzelliğe, asalete, şerefe eremeyeceksiniz. Daha söyleyecek çok şey var ama insan yoruluyor. Misal, en büyük felaketlerden biri şudur; dünya nimetlerine erişmek uğruna, kutsal davamıza ihanet ediyoruz, kötülüklere geçit veriyoruz, iyilere ise sırtımızı dönüyoruz. Böyle bir şeyin olduğu konusunda şüphe etmek insanı gerçekten derinden yaralıyor ve kahrediyor. Korkuyorum ve korkmamam için bir sebep göremiyorum. Kazandığımızı sanırken çok büyük kayıplar yaşadığımızı düşünüyorum. Dost acı söyler ama katı, sert ve keskin hakikati söyler ve hakikat her zaman acıdır, serttir, katıdır, keskindir fakat ödülü sonsuz tatlıdır!

 

En son tahlilde; insançocukları, fert fert kim olduklarının farkına varmalıdırlar. İnsançocukları, büyük insanlık ailesinin doğal üyeleridirler ve kardeştirler, bedenleri farklı olsa da ruhları aynıdır ama hala tanışmış ve birbirilerini anlamış değillerdir maalesef. En büyük sıkıntı da buradadır. Birbirlerini tanımayan, anlamayan ama kardeş olan insançocukları, düşüncede, duyguda, harekette buluşamamışlardır. Hayatı güzelleştirecek, dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirecek, değişimi tetikleyecek, nihayet dirilişi intaç edecek olan şey, insançocuklarının kardeş olduklarının bilincine ermeleri, birbirileriyle tanışmaları ve birbirlerini anlama çabası içine girmeleri olacaktır. Birbirlerini görmektedirler ama işitmemekte ve hissetmemektedirler. Bir türlü kalbi temas kuramamakta, bağlantı sağlayamamaktadırlar. Oysa insanlık ailesinin her bir üyesi zaman ve mekân gözetmeksizin, sınır tanımaksızın büyük insanlık zincirinin bir halkası mahiyetindedirler ve birbirlerine bağılıdırlar. Geçmişimiz ortaktır, tıpkı yarınlarımızın da ortak olduğu gibi. Biz kendimizi en iyi şekilde benzerlerimizde görürüz ama bakışımız yanlıştır göremeyiz. Eğer insançocukları birbirlerinin hayatları üzerinde belirleyici olduklarını fark etselerdi, birleşik güçlerini ortaya çıkarırlar, zavallı ve sefil olmaktan kurutulurlardı, hürriyetlerine kavuşurlardı. Nihayet her bir insanteki dünyanın yaşanılabilir bir yer haline getirilmesi adına katkıda bulunmaktan, fedakârlık yapmaktan, feragatte bulunmaktan zerre imtina etmezdi. Bireysellik kolektifi kapsar, kollektiflik bireyseli kapsar. Bu yüzden birey kendisi için çalıştığında haddizatında ailesi için çalışır, ailesi için çalıştığındaysa kendisi için çalışır. Binaenaleyh, tarih süreci dâhilinde ki tüm bireysel kavgalar aynı zamanda bir kollektif kavgaya dönüşmüştür. İnsan bu büyük gerçeğin farkına varmalı ve değerini bilmelidir. Bilakis bitevi küçük kalmaya, küçük yaşamaya, küçük ölmeye mahkûm olacaktır. Tabi kendini de koruyabilmelidir insan, bir aileye mensup olsa bile. Zira kervanla ilerleyebilirsin ama yalnız kalmayı da başarmalısın. Çünkü rengin, tadın, şeklin, kokun farklıdır ve bu farklılığını kalabalık içinde yitirmemelisin. Bu derin hakikatlerin farkına varamadığımız müddetçe yaşamak ağrısı boynumuzda asılı kalacaktır, içimizde türkü tadında yaşamak arzusu dopdolu halde öylece dururken. 

Tarih: 11.08.2016 Okunma: 732

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?