Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Rusya’yla bozulan ilişkileri düzeltmek için Türkiye yoğun bir atağa geçti… Fakat Türk-Rus ilişkileri Suriye meselesinden bağımsız olarak ele alınabilir mi?
Hayır!
Türkiye ve Rusya, Suriye’deki iç savaş konusunda birbirleriyle taban tabana zıt görüşteler. Dolayısıyla, orada, âdeta birbirlerine karşı rakip, hatta düşmanca politikalar içindeler.
Bu inkâr edilemez bir gerçek olmakla birlikte, 24 Kasım 2015’e kadar, Türkiye-Rusya ticaretine engel teşkil etmiyordu. Rusya, dış ticarette Almanya’dan sonra ikinci sıradaki ülkeydi. Turist sayısı bakımından da Ruslar yine ikinci sıradaydı. Karşılıklı inşaat-taahhüt işlerindeyse bizim için ilk ülke Rusya’ydı. Rusya’nın da Türkiye’de taahhütleri ve enerji projeleri vardı. Her iki ülkede, birbirinin vatandaşı çok sayıda çalışan bulunmaktaydı. Ayrıca, Rusya’da, hatırı sayılır derecede Türk öğrenci eğitim görüyordu.
Şimdi, sorumluluğu bir pilota yüklenen “uçak düşürme” olayıyla bütün bu iyi komşuluk ilişkilerinin berhava edildiğini düşünmek, görmek insana inanılmaz geliyor.
Demek bir tek kişinin, bir pilotun hatası yüzünden iki devletin alî menfaatleri onarılması güç zararlar gördü… Milyonlarca kişi etkilendi, mağdur oldu, işsiz, okulsuz kaldı! Birbirine bu kadar “yakın”, bir bakıma muhtaç ve mahkûm iki ülkenin ilişkileri düzeltilmezse fatura gittikçe kabaracaktı. Çok şükür, her iki devletin etkili ve yetkilileri de bunu gördü ve yakınlaşmaya karar verildi. Gel gelelim, 24 Kasım’da, bir anda bozulan işlerin eski haline dönmesi belki de yıllar alabilecek… Üstelik, eski güzel günlere döneceğimiz yine de şüpheli!
Haddizatında, eski güzel günlere dönmek, hatta onun ilerisine geçmek mümkün. “Güveni” yeniden tesis edecek böyle ileri ilişkiler her iki ülkenin de yararına olur. Lâkin bu ancak karşılıklı “fedakârlık”la gerçekleşebilir. Bu fedakârlıkların alanı da Suriye olabilir. Her iki devlet, SURİYE’deki “zıt” politikalarından, birbirleri lehine fedakârlık etmeli, politikalarını birbirine yaklaştırmalıdırlar.
Bu mümkün olabilir mi?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dünkü (12.08) beyanatında iki konunun altını çiziyor: 1. “Rusya’yla Esad konusunda görüş ayrılığımız sürüyor. Esad’lı bir geçiş kabul edilebilir değil” diyor. 2. “PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin Moskova’daki ofisinin kapatılmasını beklediğimizi” söylüyor.
Bence de bu iki konu kilit önemde… Bunlara Rusya ve Türkiye’nin yaklaşımı ve politika değişimi ilişkilerin seyrini belirleyecektir. PKK/PYD’nin Moskova’daki ofisinin önemi sembolik. Esas olan, Rusya’nın bu terör örgütüne olan yardım ve desteği… Elbette bizim nihaî talebimiz, Rusya’nın, bu terör örgütüne desteğini kesmesidir.
Peki, Rusya bunu durup dururken yapar mı? Bunu yapmasına karşılık, onun da Türkiye’den bir beklentisi olmayacak mı?
Olacaktır, herhalde!
Meselâ, Esad konusunda Türkiye’nin daha esnek olmasını bekleyebilir!
Demek her iki ülkenin de birbirinden bir fedakârlık (taviz veya anlayış) beklentisi var. Bu beklentilerin karşılanmasından her iki ülke de kazançlı çıkabilir mi?
Evet, her iki ülke de kazanabilir!
Bizim “Esad’lı geçiş” konusundaki tarafsız kalmamıza karşılık, eğer Rusya PKK/PYD’ye yardım ve destekten vazgeçerse, bu Türkiye’nin kazandığı, aynı zamanda, Rusya’nın da Suriye’de elinin güçlendiği bir uzlaşma olmaz mı?
Bu “fedakârlıklar”ı yapmak kolay değil… Bilhassa, 5 yılı aşkın bir süredir, “Esed gitsin, Esed gitsin” dedikten sonra buradan dönmek zor. Fakat bunu içimize sindiremiyorsak bile, “Esad’lı geçişin kabul edilebilir olmadığını” ısrarla vurgulamanın âlemi var mı?
Rusya’yla yakınlaşacaksak, ilişkileri düzelteceksek, terör örgütü konusundaki beklentilerimizin karşılanmasını istiyorsak, Rusya’nın beklentilerinden hiç olmazsa birine olumlu cevap vermek gerekmez mi?
x x x
Günün çizgisi, Twitter’dan…