AÇIKÇA HAYKIRIYORUM
Kim ne anlarsa anlasın, kim
ne derse desin, kim nasıl bakarsa baksın, açıkça söyleyeceğim. Kendimi övecek
kadar edepsiz değilim. Ki öyle bir yönüm de yok zaten. Kibre bulaşacak kadar
Allah düşmanı olamam. Ama şu bir gerçek ki, eğer ki bir şeyden şekva
ediyorsanız, eğer ki bir düzelme olmalı diyorsanız, eğer ki bu vatanın
evlatlarını düşünüyorsanız, eğer ki bu topraklarda hainlerin hiç bitmediğini ve
ilanihaye bitmeyeceğini biliyorsanız, eğer ki kadim ve kök değerlerin
yaşatılması derdini taşıyorsanız, eğer ki soran ve sorgulayan bir nesil
istiyoruz düşüncesindeyseniz, eğer ki çalışan, üreten namuslu insanlarımız
olmalı sözünde tutarlı iseniz, samimi, dürüst, içtenlikli, erdemli, edepli,
sözü özü bir olmalısınız. Bir sorundan bahsedip durmazsınız, o sorunun çözümü
yolunda adımlar atarsınız. Nutuk çekmezsiniz eylem yaparsınız. Aradığınız
insanlar varsa o insanların önüne set çekmezsiniz, aradığınız insanlar yoksa arayıp
bulmak için çaba sarf edersiniz. Burada senlik benlik olmaz, bencillik olmaz,
haset olmaz, kıskançlık olmaz, megalomani olmaz ve olmamalı da zaten. Burada
vatan düşünülür, millet düşünülür, devlet düşünülür, ülke düşünülür, ümmet
düşünülür, insanlık düşünülür, nesil düşünülür. Artık samimiyet temelinde
yaşamak zorundayız. Eylemlerimiz bu eksende olmak zorunda. Teorimiz pratiğe
dönüştürülmeli. Pratiksiz teori ne halta yarar? İtibarımız, samimiyetimizden
doğmalı. Samimiyet gösterişsizdir. Samimiyet gürültüsüzdür. Samimiyet incedir. Samimiyet
masumdur. Samimiyet sadece ihsas edilir. Samimiyet göze sokulmaz.
Şimdi gelelim sadede;
kimsenin yerinde gözüm olmaz. Ki minnette etmiyorum. Şerefimle, namusumla bir
talepte bulunuyorum. Münhasıran ülkem, insanlarım ve insanlık adına. Bilakis böyle
bir şeyi haysiyetsizlik olarak telakki ederim. Ama münhal bir yer olduğu
takdirde de talip olurum. Herhangi bir dünyalık sevdam olduğu için değil. Hayatımda
hiçbir zaman dünya için yaşamadım. Ömrümün her saniyesinde, din, devlet, vatan,
millet, ümmet, insanlık dedim. Gerisi angaryaydı benim için. Çünkü insanlık
mutlu değilse ben mutlu olamazdım. Ülkem bağımsız değilse ben bağımsız
olamazdım. Ümmetim kan kusuyorsa ben şerbet içemezdim. Tek bir şahıs için, tek
bir yapı için, nefsi arzularım için, dünyalık menfaatlerim için var olmadım
hiçbir dem. Her zaman insan olmaya ve insanlık için var olmaya gayret ettim.
Angaje olduğum hiçbir yapı yoktur. Olabildiğince nesnelim. Önyargım olmadı
hiçbir zaman. Tetkike, tahkike, tahlile, senkronize ve analitik düşünceye önem
veririm. Akıl her zaman başvuracağım ilk kaynaktır. Çünkü okuyacağım,
anlayacağım, kavrayacağım bir olguyu, olayı ilk olarak aklım sayesinde
değerlendirmek zorundayım. Elbette kalbime de vururum yeri geldiği zaman. Çünkü
aklım ile kalbim her zaman bir hareket eder.
Öyleyse, bu kutsal
toprakların bir evladı olarak, bu topraklar üzerinde müesses olan bilim
mabetlerinde, üniversitelerde, bir eğitici-öğretici olmak isterim. Bu milletin
evlatlarını elimden geldiği kadarıyla en üst seviye de yetiştirmek isterim.
Onlar için ömrümü feda edebilirim. Ki zaten haddizatında ömrüm onlara feda
edilmişti. Tabi bir kalemde değil öyle. Hangi alanda alınacaksam, o alanla
ilgili kapsamlı, çaplı, derinlikli tetkik, tahlil, tahkik barındıran, nesnel
bir tez yazmam istenilebilir ve bu tezin sunumunu yapmam istenilebilir. Elbette
talip oluyorsam, gerekeni de yapacağıma inanıyorumdur. Zira her şeyin bedeli
vardır. Ne bedelsiz ne de ıstırapsız hayat kabil değildir.
Buyurun! Samimiyetim
itibarımdır, samimiyetimiz itibarımız olmalıdır.
AHLÂKİLİK
Hayatım boyunca ifade
etmişimdir ve hayat tarzım olmuştur. Detaylara dikkat kesilirim. Tabi burada
mevzubahis olan ahlakiliktir. Binaenaleyh, ahlakilik bağlamında değerlendirme
yapmak derdindeyim. Çünkü ahlakilik olgusunun olaylaşmasında yani ahlakın
yaşama dönüştürülmesinde ya da aktarımında ince detaylar ciddi öneme
haizdirler. Zira kabalama, kalıp ve genel bakılınca, ciddi ahlaki sorun teşkil
eden bir durumu çok normal görebiliyoruz. Nihayet ahlaksız birini ahlaklı
olarak değerlendiriyoruz. Bizim toplumumuzda şöyle yanlış bir davranış şekli
var; bir kişi hakkında herhangi bir sebebe mebni olarak bilgiye ulaşmak
istiyoruz.
Şimdi dikkat! İşte böyle bir
durumda, hakkında bilgiye ulaşmak istediğimiz kişiyle ilgili bilgiyi,
gidiyoruz, kifayetsiz bir muhteristen ya da müfteriden veyahut toplum
içerisinde ki yanlış algılamadan tevlit eden abuk sabuk laflamalardan elde
ediyoruz. Bu yöntemlerle sahip olduğumuz bilgiler ekseninde hareket ediyoruz ve
tanıyacağımız kişiyi yanlış tanıyoruz ve icabında onun hakkını bile gasp
edebiliyoruz. Şimdi, menfaatlerine, hırslarına, arzularına göre hareket eden
bir toplumda bu yöntem sonsuz yanlıştır, ahlaki değildir. Hatta normal
standartlarda bile yanlıştır, gayr-i ahlakidir. Peki, böyle bir toplumda yani
nefsini baz alarak yaşayan bir toplumda biraz önce ki bahsettiğimiz düzlemde
yani başkalarını başkaları tarafından tanıyarak hareket etmek tasvibi mümkün
bir şey midir? Asla ve kata tensip edilecek bir şey değildir.
Burada şöyle bir büyük hata
da tezahür ediyor; böyle bir yöntem denediğiniz zaman, varoluşu kitap olmuş,
hayatını ilme adamış, her anında fikirle kavga vermiş, bir davaya adanmış bir
insanı, gidiyorsunuz daha bir cümle kurmayacak kadar kifayetsiz olan, hayatında
eline kitap almamış olan, bitevi menfaatlerinin peşinden koşmuş olan ve fikirle
hiçbir merbutiyeti bulunmayan kişilerle tanıyorsunuz. Allah, Önder, Kur’an,
Vatan aşkına burada ahlakilik var mıdır? Bu yöntem haysiyetli, hassasiyetli,
hissiyatlı bir yöntem midir? Bu yöntemle hareket etmek kul hakkına girmek değil
midir? İnsani ve İslami bağlamda baktığımızda tasvibi ve tensibi kabil midir
böyle bir şeyin? Lütfen böyle bir şey yapmayalım. Böyle bir yönteme tevessül ve
tenezzül etmeyelim. Kalbimizin sesini dinleyelim. Aklımızın direktiflerini
dinleyelim. Ki böyle bir şey yani ilim sahibini, menfaatinin peşinde koşan
kifayetsiz bir muhterise danışmak, ilim sahibine çok ağır hakarettir ve
ihanettir. İlmin değerini, ilim sahibinin değerini düşürmektir. Bari yapacaksanız,
yine bir ilim sahibine danışınız. Ama bizatihi kendisine danışmanız en ahlaki
olanıdır.
Misal; bendenizi soracak
olan, bizatihi bendenize sorsun derim. Her şeyi ayan beyan müzakere edebilirim.
Hakkımda sorulan her şeye namusluca cevap verebilirim. Zira şeffafım. Dobrayım.
Yeter ki müzakere edeceğimiz insan hakikaten algısı, anlaması, kavraması yüksek
biri olsun. Aynı düzeydekiler birbirlerini çok iyi anlayabilirler. Ama aynı
düzeyde olunmazsa illa ki sorun çıkar. Bugün ömrü kitapla geçmiş biriyle, hayatında
eline kitap almamış biri bir olur mu lütfen? Şimdi bendeniz kalkıp Ali Şeriati
ile kendimi bir tutabilir miyim? Nurettin Topçu ile kendimi bir tutabilir
miyim? Bu kabil midir? Hatta ahlaki midir? Değildir ve olamaz. Beni kendiniz
tanıyın. Kimseye sormayın. Alık ve bön tiplerin laflarıyla değerlendirilecek
biri değilim ve bu ahlaksızlıktır. Allah aşkına niçin Müslümanız? Nasıl
Müslüman olmalıyız? Kur’an niçin var? Önder niye geldi? Hayatım düşünmekle
geçti. Her anımı en sadık dostlarım olan kitaplarımla geçirdim. Varoluşum fikir
kavgalarıma merbuttur. Düşüncenin namusuna sadık kaldım mütemadiyen. Düşünceyle
savaştım bir ömür. Her türlü kaliteli müziği dinlerim. Her türlü kaliteli
kitabı okurum. Her düşünceden kaliteli insanla oturur konuşurum. Kimseye bağlı
olamam, bağlanamam. Bağımsızlığı şeref bilirim. Allah, Önder, Kur'an dışında
her şeyi sorgularım, tartışırım. Vatana ihaneti ve kahpeliği affetmem.
Lütfen ahlaklı olalım ve
tabi adil! Ve haysiyet, asalet, necabet, ahlak abidesi üstadın söylemiş olduğu
aşağıda ki sözü doğrulamayalım!
‘’Kur'an harikası olan ilahi ahlâk, İslam dünyasında
çoktan gömülmüştür.’’ Nurettin Topçu