Düşünmüyoruz kardeşim! Aklı kullanmak diye bir şey
kesinlikle yok bizim hayatımızda. Alışmışız nutuk çekmeye, suçu başkalarının
üzerine atmaya. Bu yüzden de derin bakamıyoruz. Böyle olunca da derin, ince,
kirli, karanlık tezgâhları algılayamıyor, ihsas ve fark edemiyor, anlayamıyor
ve idrak edemiyoruz. İslam ile savaşıldığını ve savaşın nasıl yapıldığını
kaçımız algılamış, anlamış durumdayız? Bir şey söylendi mi hemen basıyoruz
küfrü, alıkça tenkitlerle ıskat etmeye yelteniyoruz. İslam’la yapılan savaşı ve
savaşın nasıl yapıldığını, tezgâhın nasıl kurulduğunu, nasıl işletildiğini fark
edebildik mi, hangi yöntemlerin ve argümanların kullanıldığını anlayabildik mi?
Bu kafayla mümkün de değil! Niye? Çünkü bakış açımız sığ, görüş açımız sığ,
kafamız da zaten bir şey yok, etraflıca bakmaktan, olguları ve olayları
derinlemesine okumaktan yana kifayetsiziz. Düşmanı tanımıyoruz. Dostu
bilmiyoruz. Düşmana inanıyoruz, dostun söylediklerini yanlış anlıyoruz. Alığız,
bönüz. Hayır ya bir emare olur kardeşim, söylediklerimizin yanlış olması, boş
çıkması için. Gerçekleri söylemekten imtina ediyoruz. Öyle değil mi kardeşim?
Misal, şunları kim yalanlayabilir? Bu ülkede nice haysiyetli aydınlar bas bas
bağırmıyorlar mı bir asırdır düşünce adamı yetiştiremiyoruz diye? Peki, düşünene,
üretene kıymet veren kim? Kim saygı duyuyor akledene? Evet, buyuralım
konuşalım. Kaçmayalım gerçeklerden. Üstüne üstüne gidelim gerçeklerin,
yüzleşelim. Yoksa yok olup gideceğiz karanlıklar içinde. Biz hakikate yüzümüzü
dönmediğimiz ve hakikatle yüzleşmediğimiz müddetçe, hem vallahi, hem billahi,
hem tallahi adam olamayız. Sahtekârlık, dalkavukluk, yalakalık içinde debelenir
dururuz. Mevzi kaybederiz, adam kaybederiz ilanihaye. Okumaktan bahsederiz her
yerde, bu konuda bol nutuk çekeriz, Cemil Meriç’lerden bahsederiz, Nurettin
Topçu’lardan bahsederiz. Ama okuyana zerre miskal saygı duymayız, değer
vermeyiz, bilakis onları görünmez kılmak içindir mücadelemiz. Yalan mı bunlar?
Vallahi de doğru, billahi de doğru, tallahi de doğru. Kimsenin okumasına, düşünmesine
ihtiyacımız yok bizim, bizden olmadıktan sonra: bakış açısı da bu, görüş açısı
da bu. Bizden olmayan ama haysiyetli olan birini, bizden olduğunu sandığımız
boş, alık, bön, haysiyetsiz birine sormaktan ve onun söyledikleriyle
değerlendirmekten zerre hicap duymayız. Nerede burada insaf, vicdan, adalet,
haysiyet, şeref, namus? İnsan olan insan bunu yapabilir mi?
Bakınız kardeşim! Hoş ama boş konuşmayı sevmem. Benim
işim hakikatledir. Sorarım, sorgularım ama yine de itaat ederim. Tabi öyle
şeyhe, şıha, şuna buna, önüme gelen benzerime değil. Öyle diyor İmmanuel Kant;
sorgula ama tabi ol! Bizde her şeyi sorgulayacağız ama devletimize de sadakatli
olacağız. Tabi bu meyanda elbette düzeltme çabası içinde de bulunacağız.
Sorgulamak ihanet değildir. Düşündüklerimizi ifade edemeyeceksek, niçin
düşünüyoruz ya da niçin düşünmüyor insanlar diye riyakârca yakınıyoruz? Bu
millet bozulmuş kardeşim! Net ve kesin hakikat! Bu milletin hayatında kitaba
yer yok. Akla yer yok. Akletmeye yer yok. Ulvi erdemlere yer yok. Kutsala yer
yok. Yer yok ama varmış gibi yapıyoruz yani riyakârız. Burada cerbeze
yapmıyoruz kardeşim. İşimiz hakikatledir. Tefekkürledir. Hüccetledir. İkna
iledir. Tetkik, tahkik, tahlil, soru, sorgu, tecessüs iledir. Kitap ve okumak
iledir. Alengirli tezgâhlarla işimiz olmaz bizim. İçimiz neyse dışımızda odur.
Kavgamızı namusluca, samimiyet çerçevesinde, dürüstlük temelinde veririz. Allah’tan başka sahibi olmayan Muvahhitleriz!
Tevhide gönül vermişiz. Biz böyleyiz kardeşim. Kula kul olmayız, kula kulluğu yok
etmeye geldik biz. Bugün varsak yarın yok olacağımızı biliriz. Niyetimiz
temizdir. Özümüz doğrudur. Sözümün hakikat olmasına özen gösteririz.
Dalkavukluktan, yaltaklıktan hazzetmeyiz. Menfaat için hakikati örtmeyiz. Hak
ile batılı, her şey aşikâr iken gizlemeyiz. Dünyaya tapmayız biz, tapanlar terk
etsinler bizi. İzah ederiz, izhar ederiz, ikaz yaparız; o da kulluk vazifemiz
olduğu için. Dinleyen dinler, dinlemeyene eyvallah etmeyiz.
Millet yanlış algılayacak, anlayacak diye konuşamıyoruz,
yazamıyoruz. Ama söylenecekte, yazılacakta kardeşim! Çünkü özümüz temiz,
niyetimiz temiz. İçimiz dışımız aynı. Samimiyetimiz itibarımızdır! Kibirle
işimiz olmaz. Birilerinden, şeyhten, şıhtan, bir benzerimizden emir alacakta
değiliz, konuşmak ve yazmak için. Boş okumakla, laf dokumakla işim olmadı,
olmaz, olmayacak. Aklımın yettiği, kalbimin hissettiği, gücümün kifayet ettiği,
dilimin döndüğü kadarıyla gereken neyse yapacağız inşaAllah. Ne fikir teatisi
yapmayı biliyoruz. Ne de tartışmaktan çakıyoruz. Ne de müzakere yapabilecek
düzeye, seviyeye sahibiz. Gerçekler bunlar kardeşim. İşimize gelse de gelmese
de. Söylemekten de imtina etmeyeceğiz hakikatleri. Niye varız, niçin varız, kim
için varız? Hakikatler gizli kalacaksa, hakikat niye var, biz niye insanız,
buraya niçin geldik? Bilmiyorsak öğreneceğiz kardeşim. Bilmiyoruz diye fikir
teatisinden, müzakere etmekten korkmayacağız. Korkupta, fikir serdedenleri
düşman ilan etmeyeceğiz. Bir kesim olarak değil, her kesim olarak korkuyoruz;
düşünmekten, tartışmaktan, konuşmaktan. Konuşunca da derin bir sığlık akıyor,
kokuyor. Karşımızdakinin fikrini öğrenmek için tartışıyoruz, bir şeyler
öğrenmek için değil. Niye böyle yapıyoruz? Gammazlamak ve bir yerlerin nezdinde
muteber olmak için. Bunu da namusluca yapmıyoruz. Kafamız basmadığı için yanlış
algılıyoruz ve iftira atıyoruz kahpece. Karşıdaki de alıksa, bönse hemen
inanıveriyor bu pezevengin lafına. Sonra da insanız diye geziyoruz, insan
suratlarına bakıyoruz, insan sayarak kendimizi. Olmaz kardeşim, olll…mazz.
Dürüstlük istiyorum sadece dürüstlük. Sahtekârlığa gerek
yok, insani de değil, ahlaki de değil, adil de değil. İnsan mıyız? İnsanız.
Allah dil vermiş mi? Vermiş. Niye vermiş bu dili? Konuşun, anlaşın diye. Ama
bunu fark ve idrak edemeyecek kadar düzeysiz tipler yaşıyorlar dünyamızda.
Kardeşim bir mevzumu konuşacaksın. Adam gibi konuşacaksan geleceksin. Öyle sığ,
basit, sloganik, papağanımsı, yapay konuşmalarla işim olmadı, olmaz ve
olmayacak. Bendeniz bir şeyi tahkik ve tetkik edeceksem dibine kadar inerim o
mevzunun. Sarih ve tafsilatlı bir şekilde değerlendiririm. Zira hakikat
mücevhere benzer, onu arayıp bulmak kolay değildir. Öyle her yerde de olmaz.
Bir mevzu mu var? En dibine kadar ineceksin, tüm boyutlarıyla tetkik ve tahlil
edeceksin. Bilakis ikna olmak kabil olmaz. İcbar ile de ikna olunamayacağına
göre… Ki haddizatında fikir adamı iseniz ya da fikirle iştigal etme gibi bir
derdiniz varsa ve fikir teatisi yapıyorsanız, üzerinde müzakere ettiğiniz bir
mevzuyu en dibine kadar, tafsilatlı olarak, tüm boyutlarıyla müzakere
edersiniz. Hatta daha önceden biliyor olmanız da gerekiyor. Öyle kahve
muhabbeti tarzında müzakere yapılmaz. Ve çıkan sonuca göre de ya red olur ya da
ikna olunur. Ki zaten bir insanı ikna da ancak böyle olur. Ama bizler hiçbir
zaman hakikati arayıp bulmak için müzakere yapmadık, teati yapmadık. Münhasıran
bilgiçlik taslamak için teati yaptık, onu da kıt bilgimizle yaptık, bilmeden
anlamadan yaptık. Zaten kendi söylediklerimizi de anlamıyor, bilmiyorduk, ki
söylenileni nasıl anlayabilirdik, bilebilirdik. Biz Kur’an’ı bile bilebildik,
anlayabildik mi, işin hakikatine bakılırsa!
Bizim, toplum olarak kusurumuz; ya konuşmaktan korkarız,
kaçarız ya da konuştuğumuz konuyu sığ, yapay, alelade şekilde, sloganik olarak,
papağan gibi aynı şeyleri söyleyerek konuşuruz. Asla derinlemesine konuşmayız.
Tafsilatlı tetkik yapmayız. Bir garabette şuradadır; bildiklerimizin güme
gideceği korkusu sarmıştır bizi. Ödümüz patlar inandıklarımızın devrilmesinden.
Oysa çürükse devrilecek kardeşim. Ki, bırak devrilsin, daha sağlamına tutun.
Çürük olan çürütür çünkü! Ya da şöyle olur; konuşursun, dibine kadar inersin,
tüm boyutlarıyla müzakere yaparsın, adam kendisinin yanlış olduğunu çok iyi
fark etmiştir. Ama bir türlü tolere edemez hakikati. Acayip bir şey! Yahut ta
konuşursunuz, anlaşırsınız, adam gider yine bildiğini üfürmekten hicap duymaz.
Yani işin hülasası, fikirle işimiz yok, teati ile işimiz yok, konuşmakla,
anlaşmakla, hakikate ulaşmakla, yükselip yücelmekle zerre işimiz yok. Sadece
varmış gibi yapıyoruz, caka satıyoruz, çamura yatıyoruz. Haddizatında bunu da
bildiğimizden yapmıyoruz. Hakikaten bilmiyoruz ama, biliyormuş gibi yapıldığına
bakmayın. Alığız, bönüz. Gerçekleri söyleyince de kızarız. Elimizde gücümüz
varsa tecziye yoluna gideriz. Böyleysek, o zaman niye okuyoruz, düşünüyoruz ve
mücadele veriyoruz? Bence gerçekten biraz sahtekârız. Yazma olayında da aynı.
Durup düşünmeden yazıyoruz. Laf olsun icabında yazıyoruz. Boş okuyoruz,
yazıyoruz, söz değil laf dokuyoruz. Yazdıklarımızın ayağı yere basıyor mu,
basmıyor mu diye düşünmüyoruz. Söylediklerimizin çürütüleceğini bildiğimiz
halde yazıyoruz. Yani gerçekten sanki yazmış olmak, ün sahibi olmak, kendimizi
göstermek için yazıyoruz. Ya da aynı düzlemde konuşuyoruz. Ve sonra da toplumda
ki kötülüklerden şikâyetçi oluyoruz, insanların rezilliğinden şikâyetçi
oluyoruz, niçin adaletsizlik-ahlaksızlık toplumu sarmış diye soruyoruz. Ayıp
diye bir şey var be! Samimi olmalıyız, dürüst olmalıyız.
Aklını kullan kardeşim. Kalbini kullan kardeşim. Dilini
kullan kardeşim. İnsanlığını nasıl izhar edeceksin bilakis? Tecessüs et.
Herkesi okumaktan korkma. Herkesi sorgulamaktan imtina etme. Her şeyi sorgula.
Tefekkür et. Sor, sorgula. Dibine kadar in bir mevzunun. İyice anlayasıya kadar
tetkik, tahlil, tahkik et. Asla ve kata hiçbir şeye hiçbir zaman anında inanma.
Bu âlemde bir benzerin olupta layüsel olan tek bir kişi yoktur. Elbette erdemli
olarak soracak ve sorgulayacaksın. Hakaretle, küfürle değil. Her olguyu, her
olayı tafsilatlı olarak araştır ve iyice anla. Kur’an’da ki okuma yöntemini
olguları ve olayları okurken de kullan; tertil, tedebbür, taakkul ile oku her
şeyi. Kendini, tabiatı, hayatı, yaratılışı, tüm kitapları ve varlığın tüm
tecessümlerini. Unutma ki, şu dünyada
hakikate ulaşmak kadar zor ve çetin bir iş yoktur. Hakikat ve yalan seçimi
yapmak kadar da yorucu, ağrıtıcı, zor bir seçim yoktur. Bizim vazifemiz
naçizane kulluk vazifemizi ifadan başka hiçbir şey değildir. Asla ve kata
önyargılı olma. Dinle ve anla! Düşün ve konuş! Merak et ve sor! Hakikati izah
ve izhar etmek, bu düzlemde ikaz yapmak, bir aydın için namus ve şeref
borcudur. Haysiyetli, hassasiyetli, hissiyatlı bir aydının ödevi; hakikati,
karanlığın tam ortasından alıp çıkarmaktır ve bir güneş kıvamında halkın
karanlık ufuklarına tutup, halkın karanlık ufuklarını aydınlatmaktır. Aydın
vicdanı, kin, nefret, çıkar ile hareket etmez, edemez. Aydın vasfına haiz olan,
dini, devleti, vatanı, milleti ve ümmeti için kavga eder ve asla ihanete
tevessül etmez, bu değerlere.
"Ya
Rab! Bir fikri doğru ve tam olarak tanımadan önce olumlu ya da olumsuz yargıya
varmayayım diye beni sürekli bilinçli ve uyanık kıl!"[Ali
Şeriati]
SÖZLER:
Zengin karşısında eğilen, dininin yarısını kaybeder.
Hz.
Muhammed
Varlıklı olmak mutsuzluktur.
Tolstoy
Nesnelere sahip olmak sizi köleleştirir.
Nietzsche
Ne kadar az şeye sahipseniz, o kadar zenginsiniz
Marks
Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan.
Kafka
""İnsan olma yolumda en büyük yoldaşım olan
acılarıma ve kitaplarıma selam olsun! Acı çektirenlere kızsam da, acılarıma minnettarım.
Almış eline feneri ve insan arıyorum demiş Diyojen!""
Bendeniz
""Fikir adamı için namus, abesde direniş değil,
hakikate teslimiyet.""
Cemil
Meriç
""Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak
ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!""
Francis
Bacon
“"Allah’ın iradesine teslimiyet, insan iradelerine
bağımsızlık demektir. Allah’a itaat, insana itaati men eder. Böylece insan ile
Allah ve insan ile insan arasında yeni bir münasebet inşa eder.”"
Aliya
İzzetbegoviç
""İdeolojik gürültüleri ciddiye almak, yürüme
bandında koşmak gibidir, terlersin ama ilerleyemezsin.""
Dücane
Cündioglu
""Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz
siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama
karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana
itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.""
Gandhi
""İslam’da aşırı bilge, her şeyi bilen, hatasız
ve ölümsüz kimseler yoktur ve Kur’an-ı Kerim kahraman karşıtı bir
kitaptır.""
Aliya
İzzetbegoviç
‘’’’Beni severseniz eğer, ruhunuzla sevin ve ruhumu
sevin, insanlık görüyorsanız sevin. Ne düşüncemle sevin, ne yaşam tarzımla
sevin, ne rengimle sevin, ne maddi ve manevi kimliğimle sevin. Zira beni
bunlarla severseniz, gün gelir düşüncelerim değişebilir, yaşam tarzım
değişebilir, rengim değişebilir, kimliğim değişebilir ve sizin sevginiz
bitebilir. Benim insanlığım bitmediği halde sizin sevginiz bitebilir ve bu
insanlığın gereği olmaz. Ben sevdiğimi insanlık derecesiyle seviyorum. Bir
kişiyi insan olduğu halde düşüncesi benden değil diye sevmiyorsam bu beni
düşürür. Bu yüzden düşüncesi benden olan ama insan olmayan birini sevmiyorum.
Bu yüzden düşüncesi bana zıt olduğu halde insan olan birini seviyorum. İnsanlık
derken neyi kastediyorum peki? Ahlakiliği, adil olmayı, dürüstlüğü, özü sözü
bir olmayı, riyakâr olmamayı, dostunu satmamayı, maskesiz olmayı, vefayı,
güveni, tevazuu, saygıyı vb. ’’’’
Bendeniz
‘’’’Bugün, Yüce Önderimi anlatan bir film üzerine 17
uyarı mesajı aldım. Mesajı gönderenlerden Yüce Önderimin izini takip edenler
vardı ve bunların uyarı mesajları samimi ve namuslu idi ve söyleyeceklerim
temiz yürekli, haysiyetli, hassasiyetli, hissiyatlı tavırlarını bildiğim bu
dostlarıma değildir. Amma velakin, bunların içerisinden bazıları, üç dört kişi,
Yüce Önderimin izini takip etmeyen yani ahlaktan behresi olmayan, güven
duyulmayan, adaletle ilintisi bulunmayan, hülasa; mümeyyiz vasıflarla teçhiz olmayan
hatta tabirimi lütfen mazur görünüz, bilmeden ya da bilerek şeytanın izini
takip eden üç dört kişi vardı. Diyeceğim odur ki; sen, Yüce Önderimin izini
takip etme, O’nun öğütlerini dinleme, O’na olan sevgini hayatınla ispat etme,
hatta zımnen O’na isyan et, sonra kalk O’nun Yüce Varlığını tahrif ve tahrip
ederek anlatan bir filme isyan et ve dostlarını uyar. Bu nasıl bir iğrenç
riyakârlıktır Allah aşkına? Ya da birisi bana anlatsın bu nedir? İşte böyle
Müslümanlığa itirazım ve isyanım var ve böyle bir Müslümanlığı asla ve kata
kabul etmiyorum. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol! Ama asla
samimiyetsiz, ciddiyetsiz, mürai biri olma.’’’’
Bendeniz