Parti olgusuna baktığımızda, evet muayyen bir ideal
temelinde işleyen yani bir yere kadar mana boyutuna haiz olan bir çarktır ama
zevahire yansıyan yönüyle maddi birliğin tecessüm etmiş mekanizması olarak
görünüm arz eder. Partinin pratik boyutu politikadır ve politikanın mahiyeti
malumdur. Burada siyaset farklı bağlamda değerlendirilmelidir ve siyasetle
politikayı karıştırmamak iktiza ediyor. Parti, maddi mahiyete malik olması
hasebiyle insanlar arasında tefrika yaratıcı vasfı vardır. Çünkü insanlarda nefis
vardır ve her nefis kendi menfaatinin peşinden koşar. Her insanda kendi
nefsinin peşinden koştuğu zaman orada çatışma zuhur eder. Nihayetinde de
çatışma tefrikayı körükler. Tefrikada atomize olmak demektir. Çünkü maddi
menfaat paylaşım odaklıdır ve dünyayı paylaşmak arzusu netameli bir mahiyete
haizdir. Böyle durumlarda büyük gürültüler kopar. Haddizatında maddi emeller
üzerine müesses bir cemaat özelliği bile taşımaktadır, parti dediğimiz olgu.
Çünkü burada da insanlar bir araya gelmektedirler, belli bir yöne
gitmektedirler, insanları bir araya getiren maddi hesaplar vardır. Cemaatin
tavsiye edildiği vakidir ama parti konusunda böyle bir şey sözkonusu değildir.
Ama üzerinde yaşadığımız dünyanın değişmez bir gerçekliği olmuştur. Sosyolojik
bir olgudur ve hayatı dizayn eden olaylar kahir ekseriyetle bu olgu üzerinde
gelişmektedir. Dinde vahdet esastır ama
partide böyle bir zorunluluk yoktur hatta böyle bir şey parti olgusunun
mahiyetine mugayirdir. Fakat bir dünya gerçekliği ve sosyolojik olgu olması
hasebiyle, insanlarda partilerle kerhen merbutiyet kurmaktadırlar. Daha ileri
boyutta ve çok daha derinden bakacak olursak, parti, vahdetin zıddıdır ve
vahdeti muhal kılmaktadır. Dinde uhuvvet esas iken, parti maddi çıkar odaklı
olduğu için uhuvvetin muhalifidir. Yani din birleştirici, parti ayrıştırıcıdır.
Din arındırır ama parti kirletir. Dinin özünü ahlak, adalet, sahavet teşkil
eder. Parti ise, menfaat, çıkar, yalan, riya, iltimas, düzenbazlık,
ahlaksızlık, adaletsizlik, maddi teraküm ekseninde hareket eder. Günümüz
dünyasında toplumsal bir gerçeklik boyutu kesbetmiş bulunan ve sosyolojik bir
olgu olan partide, münhasıran madde temelli beraberlik vardır. Binaenaleyh,
parti olgusu temelinde tezahür etmiş bir başarı göstermek kabil değildir. Parti
olgusu temelinde tahakkuk edecek bir kurtuluş ummak saflıktır. Fakat parti bir
araç gibi kullanılırsa ama olaylaşması da ahlak ve adalet temelli olursa, o
zaman belki bir şeyler ummak kabil olabilir iyi niyetli olarak. Parti, özünde,
birliği tagayyürata uğratıcı, maneviyatı tahrip ve tahrif edici bir
mekanizmadır. Parti sömürü merkezidir, sömürünün sistemli şekilde işlemesini
sağlayan bir yapıdır ve emperyalist paradigma düzleminde işler. Parti,
uhuvvetin, paylaşmanın, adaletin, ahlakın en zalim cellâdıdır. Tabi dünya ölçeğinde
şahit olduğumuz parti gerçekliği temelinde söylüyoruz bunları. Yardımlaşmanın
önünde ki en büyük engeldir. Barışın en amansız ve namussuz düşmanıdır. Dünya
ölçeğinde şahit olduğumuz parti gerçekliği bağlamında izah ve izhar edersek,
parti dediğimiz olgu safi çıkar odaklıdır, olaylaşması da bu boyutta tezahür
etmektedir. Amma velakin, parti olgusu temellinde teşekkül etmiş bir hareket,
mutlak ve yegâne Önder’in sözünü işitiyor, izini takip ediyorsa, kimlik
bilincine hakiki anlamsa sahipse, Allah’ın emir ve nehiylerine inkıyat etmişse,
Kur’an’ın mutlak ve kutsal yasalarına, umdelerine mugayir hareket stratejisi
tayin etmiyorsa, ülke, devlet, tarih, millet, ümmet odaklı hareket stratejisi
tayin ediyorsa, insanı merkeze alıyorsa, ihanete geçit vermiyorsa, hak sözü
yiğitçe aşikâr ediyorsa, haktan, halktan, hakikatten, hukuktan ayrılmıyorsa,
ahlaktan ve adaletten sapmıyorsa, işte böyle bir harekette haddizatında
partisel bir hareket değil siyaset temelli bir harekettir. Böyle bir hareketle
de gönül birliği kurulabilir, böyle bir harekete müzahir olunabilir, ki böyle
bir şey de bireysel sorumluluktur, ödevdir.
Ahlak olgusu ise hem kadim bir olgudur hem de üzerinde
kesif tefekkürler, müzakereler yapılan bir olgudur. Kaynağının ne olduğu ise
hep tartışılagelmiştir. Kaynağın ya din olduğu ya da sübjektif olduğu ifade
edilegelmiştir tarih boyunca. Bizim kanaatimiz elbette dindir ve bu yüzden
ahlak herkesi bağlayıcıdır. Sübjektif olduğu kabul edildiği zaman insanlık
adedince ahlak umdesi tezahür eder ki bu kabil-i mümkün değildir. Akla da,
kalbe de mugayirdir bu. Adalet dediğimiz insanların birbirlerinin hak ve
hukuklarına riayet edilmesine temel teşkil eden duygu, saygı dediğimiz
insanları bir arada saygınlık merkezli barındıran duygu, sevgi dediğimiz
insanların kalplerini birbirine ısındıran duygu, müsamaha dediğimiz insanları
birbirlerine tahammül ettiren duygu, sadakat dediğimiz insanların birbirlerine
ihanetini izale eden duygu, anlayış dediğimiz insanların birbirlerinin
varlıklarını ve hayat tarzlarını tolere etmelerini sağlayan duygu, tevazu
dediğimiz insanların birbirlerine karşı böbürlenmelerine geçit vermeyen duygu,
merhamet dediğimiz insanların birbirlerine karşı hissiyat temelinde
yaklaşmalarını sağlayan duygu ve şefkat, sahavet, tesanüt, selamlaşma, uhuvvet,
barış gibi duygular ahlakın toplumsal izdüşümleridir. Zira ancak ahlak yasaları
çerçevesinde hareket edenler bu duygulara sahip olabilirler. Ahlak yasaları
çerçevesinde hareket etmediğini ama yine de bu duygulara sahip olduğunu
söyleyenler yine de yüreklerinin dip derinliklerine kendi iradeleri haricinde
kazınmış olan ahlak yasaları çerçevesinde hareket ettikleri için bu duygulara
maliktirler. Zira ahlaklı olan adil olur, saygı duyar, sever, müsamahalı olur,
tevazu sahibi olur, alicenap ve kadirşinas olur, vefa sahibidir, yardımlaşma
duygusuna sahip olur, barışa önem verir, merhamet ve şefkat taşır yüreğinde,
sadık ve emin olur. Ahlaksız ise bunların tam tersi olur. Eğer birisi ahlak
yasaları çerçevesinde hareket ediyorsa, iyi olanı över ve yayar, kötü olanı
döver ve boğar. Ahlaksız olan ise tam tersini yapar. Küçük bir misal verelim;
her nev’inden zehirli içeceği, fuhşu, kumarı, hak ve emek gaspını, yetim
hakkını yemeyi, ihaneti, namussuzluğu, zulmü, sömürüyü kim yaygınlaşitırmaya
çalışır? Hiç kuşku yok ki ahlak yasalarına mugayir hareket edenler. Bu tür şeytan işi pislikleri samimice,
namusluca, iyi niyet sahibi olarak yok etmek için bir gayret içerisinde
bulunanlar ise ahlak yasalarına bağlı olanlardır.
NAÇİZANE
BİR ÖNERİ
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Derik Kaymakamı Saygıdeğer
İnsan Muhammed Fatih Safitürk'ü katleden pespaye ve müptezel hainlerin cezası
bizatihi Saygıdeğer şehidin saygıdeğer ailesine bırakılmalıdır. Aile kararı
vermeli, devlette uygulamalıdır. En adil icra bu şekilde tahakkuk edecektir.
Şahsım olarak böyle inanıyorum.
SÖZLER:
İnsan yaşamaktan bıkar mı? Bıkıyor işte! Ne sen
değişirsin, ne değişir dünya. Dünya direnir, sen direnirsin. Vicdanını
kaybetmiş bir dünyada yorulursun. Üşürsün. Titrersin. Soğursun, ruhunun
sıcaklığını kaybetmiş dünyaya karşı. Kendine bile. Bıkarsın!
Bendeniz
Türk Milleti karanlığı yara yara, düşmanları vura vura
bugüne geldi, ne zaman içeriden ihanete uğradı o zaman tökezledi ama yine de
yıkılmadı ve varolmayı başardı. Bademada mevcudiyetini muhafaza edecek ve
tarihin akışını değiştirmeyi her çağda olduğu gibi yine başaracaktır.
Bendeniz
Altına tapanlar daima alçalmışlar, zelil duruma
düşmüşlerdir. Türk Milleti altına şerefini hiçbir zaman değişmemiştir. Bu
yüzden de Allah yüceltmiş ve yükseltmiştir, cihanın efendisi kılmıştır
asırlarca.
Bendeniz
""Eleştiri niye değerli biliyor musunuz? Çünkü
dostu ve düşmanı açık eder. Münafık eleştirmez. Sizin nefsinize göre konuşur.
Siz nasıl isterseniz öyle konuşur. Daima onaylar. Zira sizi sırtınızdan
vuracağı anı bekler. Ama dost acı söyler, hakikati söyler. Sizin iyiliğiniz
için söyler."
Cihan
Aktaş
""Dünyanın bütün çirkinliklerini tek başına
yenemezsin. Yine de dünyanın senin yapabildiğin kadar olan o iyilik ve
güzelliğe ihtiyacı var.""
Kemal
Sayar
""İslâm dairesi içinde iseniz hayatınız
mükemmel bir dairedir. Bundan anlayacağınız hayatınızı şubelere ayırmaksızın
yaşayacağınızdır.""
İsmet
Özel
""Önce kaybolan hafızamızı yeniden inşa etmek
zorundayız. Kimiz? Neyiz? Hangi tarihin çocuklarıyız?""
Cemil
Meriç
""Onlar, kalabalıkta birbirlerine yabancıyken,
biz yalnızlıkta birbirimizi tanıyoruz.""
Ali
Şeriati
""Gözlerime bakıpta sunulan sahte bir gülücük
yerine, gözlerime bakıpta sunulan gerçek bir nefreti tercih ederim.""
Anton
Çehov
""Demek ki Hz. İbrahim tek başına bir ümmetti.
O halde Müslümanın kalabalık olmak diye bir hedefi olmamalıymış.""
Mehmet
Okuyan
""Bir milleti yok etmek istiyorsanız, askeri
istilaya lüzum yoktur. Tarihini unutturunuz, dilini bozunuz, dininden soğutunuz,
ahlakını yozlaştırınız yani manevi değerlerle irtibatını yok
ediniz.""
Peyami
Safa