AHLAK- PARTİ- CEMAAT...2...

Özgür DENİZ - 15.11.2016

Parti olgusuna baktığımızda, evet muayyen bir ideal temelinde işleyen yani bir yere kadar mana boyutuna haiz olan bir çarktır ama zevahire yansıyan yönüyle maddi birliğin tecessüm etmiş mekanizması olarak görünüm arz eder. Partinin pratik boyutu politikadır ve politikanın mahiyeti malumdur. Burada siyaset farklı bağlamda değerlendirilmelidir ve siyasetle politikayı karıştırmamak iktiza ediyor. Parti, maddi mahiyete malik olması hasebiyle insanlar arasında tefrika yaratıcı vasfı vardır. Çünkü insanlarda nefis vardır ve her nefis kendi menfaatinin peşinden koşar. Her insanda kendi nefsinin peşinden koştuğu zaman orada çatışma zuhur eder. Nihayetinde de çatışma tefrikayı körükler. Tefrikada atomize olmak demektir. Çünkü maddi menfaat paylaşım odaklıdır ve dünyayı paylaşmak arzusu netameli bir mahiyete haizdir. Böyle durumlarda büyük gürültüler kopar. Haddizatında maddi emeller üzerine müesses bir cemaat özelliği bile taşımaktadır, parti dediğimiz olgu. Çünkü burada da insanlar bir araya gelmektedirler, belli bir yöne gitmektedirler, insanları bir araya getiren maddi hesaplar vardır. Cemaatin tavsiye edildiği vakidir ama parti konusunda böyle bir şey sözkonusu değildir. Ama üzerinde yaşadığımız dünyanın değişmez bir gerçekliği olmuştur. Sosyolojik bir olgudur ve hayatı dizayn eden olaylar kahir ekseriyetle bu olgu üzerinde gelişmektedir.  Dinde vahdet esastır ama partide böyle bir zorunluluk yoktur hatta böyle bir şey parti olgusunun mahiyetine mugayirdir. Fakat bir dünya gerçekliği ve sosyolojik olgu olması hasebiyle, insanlarda partilerle kerhen merbutiyet kurmaktadırlar. Daha ileri boyutta ve çok daha derinden bakacak olursak, parti, vahdetin zıddıdır ve vahdeti muhal kılmaktadır. Dinde uhuvvet esas iken, parti maddi çıkar odaklı olduğu için uhuvvetin muhalifidir. Yani din birleştirici, parti ayrıştırıcıdır. Din arındırır ama parti kirletir. Dinin özünü ahlak, adalet, sahavet teşkil eder. Parti ise, menfaat, çıkar, yalan, riya, iltimas, düzenbazlık, ahlaksızlık, adaletsizlik, maddi teraküm ekseninde hareket eder. Günümüz dünyasında toplumsal bir gerçeklik boyutu kesbetmiş bulunan ve sosyolojik bir olgu olan partide, münhasıran madde temelli beraberlik vardır. Binaenaleyh, parti olgusu temelinde tezahür etmiş bir başarı göstermek kabil değildir. Parti olgusu temelinde tahakkuk edecek bir kurtuluş ummak saflıktır. Fakat parti bir araç gibi kullanılırsa ama olaylaşması da ahlak ve adalet temelli olursa, o zaman belki bir şeyler ummak kabil olabilir iyi niyetli olarak. Parti, özünde, birliği tagayyürata uğratıcı, maneviyatı tahrip ve tahrif edici bir mekanizmadır. Parti sömürü merkezidir, sömürünün sistemli şekilde işlemesini sağlayan bir yapıdır ve emperyalist paradigma düzleminde işler. Parti, uhuvvetin, paylaşmanın, adaletin, ahlakın en zalim cellâdıdır. Tabi dünya ölçeğinde şahit olduğumuz parti gerçekliği temelinde söylüyoruz bunları. Yardımlaşmanın önünde ki en büyük engeldir. Barışın en amansız ve namussuz düşmanıdır. Dünya ölçeğinde şahit olduğumuz parti gerçekliği bağlamında izah ve izhar edersek, parti dediğimiz olgu safi çıkar odaklıdır, olaylaşması da bu boyutta tezahür etmektedir. Amma velakin, parti olgusu temellinde teşekkül etmiş bir hareket, mutlak ve yegâne Önder’in sözünü işitiyor, izini takip ediyorsa, kimlik bilincine hakiki anlamsa sahipse, Allah’ın emir ve nehiylerine inkıyat etmişse, Kur’an’ın mutlak ve kutsal yasalarına, umdelerine mugayir hareket stratejisi tayin etmiyorsa, ülke, devlet, tarih, millet, ümmet odaklı hareket stratejisi tayin ediyorsa, insanı merkeze alıyorsa, ihanete geçit vermiyorsa, hak sözü yiğitçe aşikâr ediyorsa, haktan, halktan, hakikatten, hukuktan ayrılmıyorsa, ahlaktan ve adaletten sapmıyorsa, işte böyle bir harekette haddizatında partisel bir hareket değil siyaset temelli bir harekettir. Böyle bir hareketle de gönül birliği kurulabilir, böyle bir harekete müzahir olunabilir, ki böyle bir şey de bireysel sorumluluktur, ödevdir.

 

 

 

Ahlak olgusu ise hem kadim bir olgudur hem de üzerinde kesif tefekkürler, müzakereler yapılan bir olgudur. Kaynağının ne olduğu ise hep tartışılagelmiştir. Kaynağın ya din olduğu ya da sübjektif olduğu ifade edilegelmiştir tarih boyunca. Bizim kanaatimiz elbette dindir ve bu yüzden ahlak herkesi bağlayıcıdır. Sübjektif olduğu kabul edildiği zaman insanlık adedince ahlak umdesi tezahür eder ki bu kabil-i mümkün değildir. Akla da, kalbe de mugayirdir bu. Adalet dediğimiz insanların birbirlerinin hak ve hukuklarına riayet edilmesine temel teşkil eden duygu, saygı dediğimiz insanları bir arada saygınlık merkezli barındıran duygu, sevgi dediğimiz insanların kalplerini birbirine ısındıran duygu, müsamaha dediğimiz insanları birbirlerine tahammül ettiren duygu, sadakat dediğimiz insanların birbirlerine ihanetini izale eden duygu, anlayış dediğimiz insanların birbirlerinin varlıklarını ve hayat tarzlarını tolere etmelerini sağlayan duygu, tevazu dediğimiz insanların birbirlerine karşı böbürlenmelerine geçit vermeyen duygu, merhamet dediğimiz insanların birbirlerine karşı hissiyat temelinde yaklaşmalarını sağlayan duygu ve şefkat, sahavet, tesanüt, selamlaşma, uhuvvet, barış gibi duygular ahlakın toplumsal izdüşümleridir. Zira ancak ahlak yasaları çerçevesinde hareket edenler bu duygulara sahip olabilirler. Ahlak yasaları çerçevesinde hareket etmediğini ama yine de bu duygulara sahip olduğunu söyleyenler yine de yüreklerinin dip derinliklerine kendi iradeleri haricinde kazınmış olan ahlak yasaları çerçevesinde hareket ettikleri için bu duygulara maliktirler. Zira ahlaklı olan adil olur, saygı duyar, sever, müsamahalı olur, tevazu sahibi olur, alicenap ve kadirşinas olur, vefa sahibidir, yardımlaşma duygusuna sahip olur, barışa önem verir, merhamet ve şefkat taşır yüreğinde, sadık ve emin olur. Ahlaksız ise bunların tam tersi olur. Eğer birisi ahlak yasaları çerçevesinde hareket ediyorsa, iyi olanı över ve yayar, kötü olanı döver ve boğar. Ahlaksız olan ise tam tersini yapar. Küçük bir misal verelim; her nev’inden zehirli içeceği, fuhşu, kumarı, hak ve emek gaspını, yetim hakkını yemeyi, ihaneti, namussuzluğu, zulmü, sömürüyü kim yaygınlaşitırmaya çalışır? Hiç kuşku yok ki ahlak yasalarına mugayir hareket edenler.  Bu tür şeytan işi pislikleri samimice, namusluca, iyi niyet sahibi olarak yok etmek için bir gayret içerisinde bulunanlar ise ahlak yasalarına bağlı olanlardır.

 

NAÇİZANE BİR ÖNERİ

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Derik Kaymakamı Saygıdeğer İnsan Muhammed Fatih Safitürk'ü katleden pespaye ve müptezel hainlerin cezası bizatihi Saygıdeğer şehidin saygıdeğer ailesine bırakılmalıdır. Aile kararı vermeli, devlette uygulamalıdır. En adil icra bu şekilde tahakkuk edecektir. Şahsım olarak böyle inanıyorum.

 

SÖZLER:

 

İnsan yaşamaktan bıkar mı? Bıkıyor işte! Ne sen değişirsin, ne değişir dünya. Dünya direnir, sen direnirsin. Vicdanını kaybetmiş bir dünyada yorulursun. Üşürsün. Titrersin. Soğursun, ruhunun sıcaklığını kaybetmiş dünyaya karşı. Kendine bile. Bıkarsın!

 

Bendeniz

 

Türk Milleti karanlığı yara yara, düşmanları vura vura bugüne geldi, ne zaman içeriden ihanete uğradı o zaman tökezledi ama yine de yıkılmadı ve varolmayı başardı. Bademada mevcudiyetini muhafaza edecek ve tarihin akışını değiştirmeyi her çağda olduğu gibi yine başaracaktır.

 

Bendeniz

 

Altına tapanlar daima alçalmışlar, zelil duruma düşmüşlerdir. Türk Milleti altına şerefini hiçbir zaman değişmemiştir. Bu yüzden de Allah yüceltmiş ve yükseltmiştir, cihanın efendisi kılmıştır asırlarca.

 

Bendeniz

 

""Eleştiri niye değerli biliyor musunuz? Çünkü dostu ve düşmanı açık eder. Münafık eleştirmez. Sizin nefsinize göre konuşur. Siz nasıl isterseniz öyle konuşur. Daima onaylar. Zira sizi sırtınızdan vuracağı anı bekler. Ama dost acı söyler, hakikati söyler. Sizin iyiliğiniz için söyler."

 

Cihan Aktaş

 

""Dünyanın bütün çirkinliklerini tek başına yenemezsin. Yine de dünyanın senin yapabildiğin kadar olan o iyilik ve güzelliğe ihtiyacı var.""

 

Kemal Sayar

 

""İslâm dairesi içinde iseniz hayatınız mükemmel bir dairedir. Bundan anlayacağınız hayatınızı şubelere ayırmaksızın yaşayacağınızdır.""

 

İsmet Özel

 

""Önce kaybolan hafızamızı yeniden inşa etmek zorundayız. Kimiz? Neyiz? Hangi tarihin çocuklarıyız?""

 

Cemil Meriç

 

""Onlar, kalabalıkta birbirlerine yabancıyken, biz yalnızlıkta birbirimizi tanıyoruz.""

 

Ali Şeriati

 

""Gözlerime bakıpta sunulan sahte bir gülücük yerine, gözlerime bakıpta sunulan gerçek bir nefreti tercih ederim.""

 

Anton Çehov

 

""Demek ki Hz. İbrahim tek başına bir ümmetti. O halde Müslümanın kalabalık olmak diye bir hedefi olmamalıymış.""

 

Mehmet Okuyan

 

""Bir milleti yok etmek istiyorsanız, askeri istilaya lüzum yoktur. Tarihini unutturunuz, dilini bozunuz, dininden soğutunuz, ahlakını yozlaştırınız yani manevi değerlerle irtibatını yok ediniz.""

 

Peyami Safa

Tarih: 15.11.2016 Okunma: 749

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?