Biz her zaman insanlarımıza ahlak veremeyişimizin,
insanlarımızı terbiye edemeyişimizin acısını yaşadık. Bozulduk, bozuldukça
bozduk, bozdukça bozulduk ve bu durum böyle sürgit bir hal aldı. Evet,
insanlarımızı bilgi ağacına döndürdük ama ahlak meyvesi veremedi insanlarımız.
Yani bilgiyi ahlaka dönüştüremedik. Maalesef yapamadık bunu. Çünkü dünyaya o
kadar dalmıştık ki, kendimizi unutmuştuk, unuttuğumuz kendimiz dünyaya dibine
kadar dalınca çürümüştü adeta. Dünya çürütür, tefessüh ettirir! Lütfen insanlık
şerefine mütenasip şekilde ifade edelim; Allah, vatan, namus aşkına, hakikatin
ya da dünyanın bilgisine malik olmayanımız var mı? Ya da hakikat bilgisini
hakikatli ahlaka dönüştürebildik mi? Veyahut dünyanın bilgisini
ahlakileştirebildik mi? Hakikatin bilgisine malik olanımız çoktur elbette, peki
hakikatin bilgisini ahlaka dönüştürerek hakikatli bir ahlak ortaya koyan ne
kadardır? Maalesef sonsuz azdır. Bu hakikati ıskat edecek var mıdır? Üzülerek
ifade ediyorum ki, hiçbir cemaat yapılanması müntesiplerine ahlak vermiyor,
veremiyor. Bilgiye malik olmayan cemaat yapısı azdır, ki zaten İslam bünyesinde
okuyan kesim, kısır bir okuma olsa da, çünkü münhasıran kendi kitaplarını
okurlar, cemaat yapılanmalarıdır. Demek ki bilgi sahibidirler. Fakat sahip
oldukları bilgi kadar ahlaka sahip midirler ya da bilgiyi ahlaka dönüştürmekte
başarılı mıdırlar? Buna olumlu cevap vermek muhal ender muhaldir. Hülasa,
ahlakı zerk etmesi gereken yapıların müntesipleri ahlaktan yana behredar
değildirler. Münhasıran bilgi sahibi olmakta güzel bir örnek ortaya koymuyor
işte. Basit bir şekilde açalım olayı; bugün bir cemaat mensubu, kendi
cemaatinden olmayan birine gönül rahatlığı içinde selam verebilmekte midir?
Kendi cemaatinin menfaatini mi ön planda tutmaktadır yoksa adalet olgusunun
olaylaşmasını mı? Bu derin bir ahlaksızlığın tezahürüdür maateessüf. Mutlak ve
kutsal ahlak umdelerini sindirememişliğin delaletidir. Evet, cemaat
müntesipleri selam olgusundan haberdardırlar ama selam olgusunun
olaylaşmasından ya da nasıl olaylaşabileceğinden yana bihaberdirler. Yani
selamın bilgisine maliktirler ama selamın ahlaki boyutuna malik değildirler.
Diyeceğimiz odur ki; cemaat yapısı, müntesibine, selamın ne olduğunu, ne
şekilde verildiğini ve bunun Allah’ın emri olduğunu öğretiyor amma kardeşlerine
selam vermesi gerektiğini öğretmiyor, bu konuda onlara telkinde bulunmuyor, bu
ince nüansın anlamını öğretmiyor. Peki, kullanılmayan bilginin ne hükmü vardır?
Sen her şeyi bil amma yapma. Behey kardeşim! Benim senin bilgine ihtiyacım yok
ki, benim senin selamına ihtiyacım var. Hem senden borç istemeyecem, senin
evine gelme niyetimde yok, seninle muhabbet etme arzusuyla da yanmıyorum, eğer
bu tür şeylerden korkuyorsan. Altı üstü bir selam veriyorum ve sen bu selamı
almakla yükümlüsün. Ya da eğer iman taşıdığın iddiasında isen Önder’in emrini
ifa ile yükümlü olduğunu bilmelisin. Eğer ahlaklı isen, eğer vicdanlı isen
verilen selamı mutlaka almalısın hatta selam vermek için gayret etmelisin.
Selamın bilgisini, bilgiçlik taslamak için mi öğreniyorsun behey insan? Ve
benzeri nice yönlerde maalesef durum budur.
Maateessüf ahlaki yönden çok nakısiyetimiz var. Yemin
ediyorum o kadar eksiğimiz var ki, insanın içi acıyor şahit olunca. Sonra da bu
toplum nasıl bozuluyor, nasıl bozuldu, bu hale nasıl düştük diye sormaya
başlıyoruz. Ama yaptığımız hiçbir şey yok. Yapanları da zımnen tecziye edip,
masumane olarak verdiği aktif ya da pasif mücadeleden illallah ettiriyoruz.
Haddizatında buda bir ahlaksızlıktır ama farkında ve idrakinde olan kim? Oysa
ahlaklılık, verilen bir haklı mücadele varsa, o mücadeleye müzahir olmayı
iktiza eder, bilakis o mücadeleye handikap teşkil edip, o mücadeleyi akim
bırakmayı değil. İnce bir nüans; soruyoruz ama kuru bir soru oluyor bu,
akabinde sorgulama olmayan bir soru, bu da hiçbir fayda etmiyor. Ahlaklı olan
adil olur, elinden geldiğince, gücünün yettiğince adaleti ikame etmek adına
gayret sarf eder. Ahlaklı olanda makam hırsı olmaz ve bu yüzden insanların
hakkını gasp etmez, insanlara zulmetmez. Misal; bir insan bir yere tamamen alın
teriyle geldiyse ve o insan vazifesini bihakkın ifa ediyorsa ve ekstra olarak
ehliyetliyse, sadakatliyse, liyakatliyse, o insanın kendi alın teri ile
ulaştığı şeyi elinden almaz ahlaklı olan birisi, almak için alengirli işler
çevirmez. Bizatihi kendi alın teri ürünü alan bir şey gasp edildiği zaman, o
şeyi geri kazanmak için bir mücadele veriliyorsa da bu hırs değildir. Evet,
makam hırsı olmamalıdır ama hakkın olan bir şeyi kazanmak için mücadele de hırs
sayılmamalıdır. Ahlaklı olan asla kibirli olamaz, mülküm var diye, şöhretim var
diye, makamım var diye kibir dağlarında dolaşamaz. Ahlaklı olan mütevazı olur.
Ahlaklı olan paraya tapamaz, dostluğunu ya da düşmanlığını parasına göre
belirleyemez, parası olmayanı tahkir ve tezyif edemez. Ahlaklı olan, güzel
şeyleri kıskanamaz, kıskanıpta güzel bir şeyin neşrine darbe vuramaz. Ahlaklı
olan sorunlara neşter vurmaktan imtina etmez, ta ki sorun kendisi bile olsa,
sorun kendisiyse, kendi hayatını teşrih masasına yatırmaktan asla gocunmaz.
Fitne ve fesat ateşi yakıp, ona bir de odun taşıyamaz ahlaklı olan insan.
Kardeşine hased besleyemez ve kardeşinin başarısını gizleyip, başarısızlığını
ifşa edemez. Böyle bir şey ahlaksızlığın
daniskasıdır, namussuzluktur. Yine bir insan, kardeşinin mutluluğuna darbe
vuramaz. Bu katıksız bir köpekliktir. Hayır yani, nasıl bir sebep bulunabilir
ki böyle bir ahlaksızlığa? Keza, bir insan, Müslüman, müntesibi olduğu cemaatin
büyükleri istedi diye kardeşine küsemez ya da cemaat büyüklerinin böyle yapması
derin ahlaksızlıktan başkaca nedir? Hakeza cemaat lordlarının tıpkı müşrik olan
lordlar gibi burunlarından kıl aldırmayacak derece de kibirli olmaları da ayrı
bir ahlaksızlıktır. Oysa bir cemaat büyüğü ya da maddi yönden yüklü olan bir
cemaat lordu daha alçakgönüllü, daha insancıl, daha mülayim olabilmelidir.
Fakat ne hazin ki hayat bize tam tersini göstermektedir. Veyl olsun. Sonrada
ahlaktan söz ederiz riyakârca. Maalesef büyükler ahlakın ne demek olduğunu
idrak etmeden küçüklere ahlak aşısı yapmaya tevessül ediyorlar, trajikomik bir
vaka. Bu söylediklerimiz partiler içinde aynıyla geçerlidir. Kendine
anlatılanlar sadece bilgi sahibi olman için anlatılmıyordur herhalde ey
Müslüman kimlikli kardeşim! Anlatılanlar, anlatılanları uygulaman için
anlatılıyordur değil mi? Amma ben uygulama olayının dürüstçe izah edildiğini
düşünmüyorum kesinlikle. Cemaatlerin ahlaktan korktuklarını düşünüyorum
naçizane müşahedelerime göre. Bu durum en ılımlısından en ılımsızına kadar
böyledir. Yani bu gerçeği gizlemenin manasının olmadığını düşünüyorum ve
sürekli gizlemenin de bugüne kadar hep tehlikeler doğurduğunu ve ahlaki krizi
derinleştirdiğini düşünüyorum. Kusura bakmayalım, maateessüf ahlaksızız!
Buyurun kendimizi, nefsimizi murakabe edelim, var mıyız?
SÖZLER:
""Gerçek devrimci: Allah'tan başka kimseye
secde etmeyendir.""
Malcolm
X
""Bir kişi, 'Ben Müslümanım' diyorsa, ona
bakanlar; 'Bu ne güzel bir insan!' diyebilmeli.""
Ömer
Lütfi Mete
""Bir kişiyle yollarımızı dinsiz olduğu için
değil ahlaksız olduğu için ayırmalıyız.""
Hayri
Kırbaşoğlu
""Kur'an kurslarında Kur'an'ın ne dediğini
değil de Arapça harflerin nasıl okunduğunu öğretmeye devam ettiğimiz sürece
kimse gelişmiş, erdemli, ahlaklı, bir toplum beklemesin!..""
Ali
Şeriati
""Anlayışınızla övünüyorsunuz, ama bir yandan
da tereddütlerle dolusunuz, çünkü kafanız işlediği halde kalbiniz ahlaksızlıkla
kararmış.""
Dostoyevski
""Ölüm çok güzel olsa gerek. Yumuşak kahverengi
toprakta uzanmak, insanın üzerinde dalgalanan yeşil otlar, ve sessizliği
dinlemek. Dünü olmamak, ve de yarını. Zamanı unutmak, hayatı bağışlamak, huzura
varmak.""
Oscar
Wilde
""Tanrım! Birgün tüm insanlara istedikleri
kadar para ver ki, asıl ihtiyaçlarının para olmadığını
anlayabilsinler.""
Jim
Carey
“"Din de, ihtilâl de acılar ve ızdırâplar içinde
doğar; ikisi de refah ve konfor içinde yok olup gider.”"
Aliya
İzzetbegoviç
""Eğer irfan olmazsa, insanın kaygı ve endişesi
olmazsa, esasen insan yoktur.""
Ali
Şeriati
""Hür bir kulum; imânım aşktır. Akıl
kölemdir.”"
Muhammed
İkbal
“"Hiçbir şey yapmadan da yorulabiliyor insan,
düşündükleri ağır geliyor mesela.""
Octavio
Paz
""Denizden daha büyük bir manzara vardır:
Gökyüzü. Gökyüzünden daha büyük bir manzara vardır: Ruhun içi.""
Victor
Hugo
""İnsanlar gösterdiğiniz nedenlere, içtenliğinize
ve acılarınızın ağırlığına ancak siz öldüğünüzde inanırlar.""
Albert
Camus
‘’"Aklını özgürlüğe kavuşturmadıkça kula kulluktan
kurtulamazsın!’’"
Dücane
Cündioğlu
‘’’’Dünyada ki en acı vakıa, bir ideale inanmış olanların
dağılmasıdır.’’’’
Sezai
Karakoç
""Her şeyi yeniden tanımlamak zorundayız, İnsan
olmak ne demektir'den başlayarak.""
Slavoj
Zizek