AÇIK MEKTUP...

Özgür DENİZ - 25.11.2016

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Bu yazımı 24 KASIM bağlamında kaleme alıyorum naçizane. Gecenin karanlığından, sessizliğin kalbinden vicdanlarınıza hitaben yüreğimde ki acılarla konuşuyorum. Sonsuzcasına doğalım ve samimiyim. Binaenaleyh, sonsuzcasına samimi ve doğal konuşacağım. İnşaAllah bendenizi anlayacağınıza tüm kalbimle inanıyorum. Geçelim! Ali Şeriati, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Muhammed İkbal, Mevdudi, İmmanuel Kant gibi üstatların, muallim, mektep, eğitim, talebe hakkında ki mülahazalarını bilen, mezkûr üstatlardan mülhem emperyalizmin müstemlekelerinde ilk evvelinde eğitimle işe başladıklarını fark eden, üstat Nurettin Topçu’nun Türkiye’nin Maarif Davası eserini beş defa okuma neticesinde mezkûr eseri adeta hatmeden biri olarak düşüncelerimi serdediyorum. Mezkûr mütefekkirlerden daha derin tahliller yapacağım iddiasında değilim ve böyle bir şey muhaldir. Keza mektebin, muallimin, talebenin, eğitimin önemini, anlamını, mahiyetini üstatlardan daha iyi anlayabildiğim ve anlatabilirim iddiasında değilim ve asla olamam. Bu elbette bendenizin naçizane mülahazalarımdır. Ki, haddizatında mevzum da mektep, muallim, talebe, eğitim değildir. Zira bu konularda düşüncelerimi defaatle izhar ve izah ettim. Meselem, ekonomik bir meseledir. Bendenizi anlayacağınıza kesinlikle inanıyorum. Devlet ricali olarak yüksek anlayışlarınıza sunuyorum düşüncelerimi naçizane.

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Muallimlerin hayat şartlarını yakından bilen biri olarak, bir anlamda onların tercümanı olarak konuşuyorum. Böyle bir vazifeyi spontane deruhte etmiş bulunmaktayım, bilakis böyle bir vazife tevdi edilmiş değildir. Her birinizin zat-ı alilerinizin de malumu olduğu üzere hayat şartları ağırdır. Gerçekten, yaşadım ya da yaşıyorum diyebilmek için muayyen bir ekonomik altyapıya malik olmak iktiza etmektedir. Maddi kanat hayatın yarısıdır ve tek kanatlı kuş uçamaz. Evrensel standartlarda çarkların kahir ekseriyetle kompradorlardan yana dönüyor olması, büyük çoğunluğu perişan etmekte, yokluğa, yoksunluğa sevk etmektedir. Malumdur ki, dünya servetinin yarısı hatta yarısından fazlası on kişiden teşekkül eden kompradorlar konsorsiyumunun inhisarındadır. İşte böyle bir şey mizanı ve dengeyi yerle yeksan etmektedir ve böyle bir realite tüm dünyayı muayyen derecelerde etkilemektedir. Ki, bu hakikati Sayın Cumhurbaşkanımız da defaatle izhar ettiler malum. Sömürü zayıf bedenleri takatsiz bırakmakta, asil vicdanları ıstıraba gark etmektedir. Tabi bu elim şartlar kapital sahibi kompradorları ve ahlaksız, zalim sömürücüyü değil, esnaf, memur, emekli ve işçileri vurmaktadır. Bu durum da azim bir adaletsizliği tevlit etmektedir küresel mikyasta.  

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Sizlere, tüm evren ve insanlık uyurken uyanık kalmanızı, ellerinizi vicdanlarınızın üzerine koyarak derin tefekkürlere dalmanızı, yönettiğiniz ülkenin bir vatandaşı olarak haddim ve hududum dâhilinde kalarak naçizane öneriyorum. Sonsuz doğal ve duygusal bir insan olarak, sonsuz doğal ve duygusal konuşuyorum, binaenaleyh istirham ediyorum lütfen sonsuzcasına samimi ve doğal olduğuma inşaAllah inanınız. Devlet büyüklerime, adaletten ve insani değerlerden inhiraf etmedikleri sürece saygım sonsuzdur. Hayatın sunduğu zevklerden istifade etmek her insanın insanlık hakkıdır. Çünkü mülk Allah’ındır ve insanı da, hayatı da, mülkü de halkeden Allah’tır. Bahusus bu ülkede yaşayan insanların, bu ülke kaynaklarından eşitçe istifade etmeleri sonsuz haklarıdır ki, Allah, zenginlere ve yöneticilere her şey sizlerin hakkınızdır, yönetilenler ancak çalışmakla, üretmekle mükelleftir demedi, demez. Ki, sizlerin de bu hakikati bildiğinize ve bu paradoksu gidermek istediğinize inancım tamdır. Binaenaleyh, herkes O’nun katında eşittir. Ki, O’nun başlattığı oyun bitince, şahlar da, gedalarda aynı çukura konulacaktır. Zira oyun bitince şah ve piyon aynı torbaya konmuyor mu? Çünkü Allah indinde kullar arasında konumlarına, güçlerine, servetlerine göre tefrik yoktur, münhasıran takvadır ayrıcalık yaratan. 

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Tabir caizse bu halkın evlatları da, sizlerin indinizde, sizlerin evlatlarınız, oğullarınız, kızlarınız gibidirler ve sizlerin de böyle düşündüklerinize tüm kalbimle inanıyorum. Evlatlarınızın, her türlü görevini hakkıyla yerine getirmeye çalıştığı bir devletin vatandaşı olarak o devletin imkânlarından mahrum kalmalarını ve acı için de yaşam sürdürmelerini ittihaz edebilir misiniz? Her türlü iktidar erkine sahipsiniz. İstediğinizi az çok yapmaya muktedirsiniz. Adaleti sağlamakla mükellefsiniz. Haddimi aşıyorsam özür dilerim. Ama yüreğim acılarla dolu. Bu millet çok aldatıldı, ezildi, sömürüldü, vuruldu, kırıldı, incitildi. Sizler bu milletin kırılan gönlünü tamir etmekle, çalınan umutlarını ve gasp edilen emeğini iade etmekle mükellefsiniz. Adaleti sağlayarak. Adalet, insanlığın karanlık ufuklarını aydınlatacak, kırılan gönlünü tamir edecek yegâne güneştir. Bu toplumun alın terini namussuzca çalan kompradorlarla acımasızca mücadele edin ve topluma saf gerçekleri anlatarak toplumun desteğini alın ve öz vatanında parya yapılan milleti efendi yapın artık lütfen. Muallimlere gerçek itibarlarını iade ediniz lütfen, Allah, Önder, Kur’an, Vatan aşkına. 

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Eğitim camiasını bilen biri olarak söylüyorum; elbette muallimlere göre daha olumsuz durumda olanlar da vardır. BAĞ-KUR emeklileri vb. gibi. Ki, gönülde ister ki ücretlerde mizan ve denge sağlansın. Amma velakin muallim, konumu ve mahiyeti mucibince çok farklı bir yerdedir. Çünkü muallim, varlık yokluk kavgasının öznesi gibi bir öneme haizdir. Muallimlerin hayat şartları gerçekten arzulanan ve istenilen düzeyde değildir. Allah şahittir ki değildir. Elbet hepsi değil ama kahir ekseriyeti için geçerlidir bu. Muallimlerin hayat koşullarını eminim ki biliyorsunuzdur.  Yılda bir haftalığına bile olsa arzuladığı gibi arzuladığı mekânda tatil yapabilme gibi bir durumdan mahrumdur. Bir milletin varoluş kavgasının omuzlarında bulunduğu fedakâr, cefakâr, soylu ve asil insanlardır onlar. Ama mahiyetlerine mütenasip bir yaşamdan uzak yaşamaktadırlar. Vazifelerini eminim ki bihakkın ifa etmektedirler ve vazifelerinin bilincindedirler. Bu ülke, bu millet, bu devlet, bu ümmet, muallimlerine verdikleri değer mesabesinde yükselecek ve yüceleceklerdir ve varoluş kavgasında zafere müyesser olacaklardır. Bilakis, hiçbir zaman hakiki manada terakki kaydetmeleri muhal ender muhaldir. 

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Her biriniz Müslümansınız, Allah’ı, Önder’i, Kur’an’ı biliyorsunuz; ellerimizi vicdanlarımıza koyalım, hangi zamanda yaşadığımızı düşünelim ve vicdanen bir değerlendirme yapalım ne olur. İnanın yüreğimde ki derin acıyı tarif etmeye takatim yok. Gözlerim doluyor. Bunları duygu sömürüsü yapmak ve acındırmak için söylemiyorum. Konuşurken de asilim. Zira hak talep ediyorum. Hakkı olanların haklarını. En tabi olan hakkı. Yani dilenmiyorum. Lütufta bulunmanızı talep etmiyorum. Kasanın anahtarı elinizde olabilir. Ama o kasa milletin kasası. O kasa çok soyuldu. Artık soydurmayın. Ve hakları iade edin. Namussuzlar soydular ve millet ödedi. Artık bu namussuzluğa sizler son veriniz lütfen. Bizler kasayı soyan namussuzlar, sömürgenler için çalışmıyoruz. Bu milletin alın terinin çalınmasına göz yumamayınız Allah aşkına. Hatta ve hatta konuştuklarımı münhasıran ekonomik bağlamda da ifade etmiyorum zat-ı alileriniz tüm şerefimle temin ederim ki. Zira muallim meselesi sonsuz önemli bir meseledir. Bir dava meselesidir. Bir ideal meselesidir. Bir varoluş, yokoluş meselesidir. Yani sonsuz derin bir meseledir. Ki, filhakika asıl ıstırabımda burasıdır. 

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Bu ülkede konum olarak en üst konumda bulunması gerekenler vallahi, billahi, tallahi muallimlerdir. En yüksek maaşı alması gerekenler yine onlardır. Tabi bendeniz hakikat temelinde ve ideal düzeyde böyle olması iktiza ettiğini düşünüyorum. Bilakis realiteye göre değil. Ki, bir Müslüman hakikate ve ideale göre bakar hayata asla realiteye göre değil. Evet, realiteyi dikkate alır, asla sarf-ı nazar eyleyemez ama realiteye de takılıp kalmaz ve umudunu bu sebeple kaybetmez. Çünkü Müslümanın derdi zaten realiteyi değiştirmektir. Muallimlerin hayat standartları istenilen düzeyde değildir. Bir Müslüman için eğitim her şeyden ama her şeyden önce gelir. Ama elan bu derinliği idrak ettiğimizi düşünmüyorum, millet ve ümmet olarak. Binaenaleyh, muallim hayatın en önemli unsurudur. Bendenizi anlayın lütfen, Allah rızası için. Vicdanlarınızın sesi benim sesime tanıklık yapacaktır inşaAllah. 

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Zat-ı alilerinizin de malumudur ki, bugün eğitim camiasında ‘’Uzman Öğretmenlik’’ diye bir konum vardır ve zamanın behrinde muayyen bir kesim bu hakkı elde etti ama büyük kesimin böyle bir şansı olmadı ve daha da böyle bir şans doğmadı. Burada bendenize göre derin bir paradoks ve adaletsizlik vardır. Muallimler arasında ki bu derin paradoks muhakkak çözüme kavuşturulmalıdır Allah rızası için. 

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Bazı vilayetlerde zat-ı alilerinizin de malumunuzdur ki, ÖSYM sınavları yapılmaktadır. Ama bazı vilayetlerde her ilçe Sınav Merkezi olarak kabul edilmemektedir ve bu ilçelerde ki muallimlerde sınav görevi hakkından mahrum kalmaktadır ve bu durumda adaletsizliği intaç etmektedir. Bu da muallimler arasında bir dengesizliği tevlit etmektedir. Muallimler arasında ki bu derin paradoks muhakkak çözüme kavuşturulmalıdır Allah rızası için.

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Zat-ı alinizin de malumu olduğu üzere, her okul bir idarecinin himayesindedir. Ve tüm yük bu şahsiyetlerin üzerindedir. Her şey onlardan sorulmaktadır. Tatillerinde bile akılları okullarında olmaktadır bu sebeple. Velakin, yaptıkları işle mütenasip bir ücret alamamaktadırlar. Konumları muallaktadır. Hiçbir kurum amirinin konumu, okul idarecilerinin konumu gibi değildir. Maalesef bu insanlar istisnaidirler. Her kurumun idarecisi aynı konumla tayin olabilmektedir, ücretleri malumdur. Ama okul idarecilerinin böyle bir hakları yoktur hatta muayyen bir konumları bile yoktur. Bu da itibar sarsılmasını ve kaybını intaç etmektedir. Milli Eğitimde ki yöneticilerin diğerlerinden ne farkları vardır? Yöneticiler arasında ki bu derin paradoks muhakkak çözüme kavuşturulmalıdır Allah rızası için.

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım! Bir öğretmen maaşı bugünkü standartlarda vallahi, billahi, tallahi minimum 5000 (beş bin) TL olmalıdır muhakkak ama muhakkak. Vallahi bu ücret ekstrem bir ücret değildir. Hatta ideale göre azdır bile. Muallimler bu ücreti sonuna kadar hak etmektedirler.  Bilakis, muallim mütemadiyen itibarsızlaşmaktadır. Muallimlere itibarları muhakkak iade edilmelidir. Bunu yapacak olanlar her şeyden ve herkesten önce İslam’ı anlamış, algılamış, ihsas etmiş, idrak etmiş, hissetmiş olanlardır. Daha başka sorunlar var ama şu an hepsi aklımdan uçup gitti sanki. ‘’Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’’ sözünü Hz. Ali söylememiş midir ve bu sözün derinliğinde hangi anlamlar bulunmaktadır? Bu söz, üzerinde kazı yapılacak bir sözdür. Bu söz derin bir sözdür. Bu söz, tamamen anlamdan ibaret olan bir sözdür. Bu söz, muallimlerin değerini en öz ve kısa şekilde ifade eden bir sözdür. 

İdeal Eğitim adına fikirlerimi birebir paylaşmak isterim, kabul buyurulursa inşaAllah. 

Her birinizin zat-ı alilerinize saygılarımı sunarım!

Tarih: 25.11.2016 Okunma: 760

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?