KARIŞIK...

Özgür DENİZ - 05.12.2016

SORU-CEVAP

 

Bu dünyada gerçekten okuyandan hazzeden var mı? Yoksa okumuyoruz ama okumalıyız diye riyakârlık mı yapıyoruz? Şekva ederken namuslu muyuz yoksa samimiyetsizlik içinde miyiz? Ya da sadece bizim istediklerimiz mi okunsun istiyoruz hatta böylesini de isteyebilecek cesaretimiz bile var mı? Yoksa gerçekten okumaya düşman mıyız? Kesin ve net: EVET OKUMAYA DÜŞMANIZ!

 

Bu dünyada gerçekten düşünenden hazzeden var mı? Yoksa düşünülmemesinden gizli bir zevk mi alıyoruz ve niye düşünmüyoruz diye riyakârlık mı yapıyoruz? Düşünmekten korkuyor muyuz? Düşünenin dostu görünürken aslında düşmanı mıyız? Yoksa herkes bizim gibi düşünsün mü istiyoruz yani düşünmesin istiyoruz. Kesin ve net: EVET DÜŞÜNMEYE DÜŞMANIZ!

 

Bu dünyada gerçekten aklını kullanandan hazzeden var mı? Yoksa aklımızı kullanalım derken aslında aklın kullanılmasından korkuyor muyuz ve niye akletmiyoruz derken riyakârlık mı yapıyoruz? Akıl kullanılıyormuş gibi yapılsın ama kullanılmasın mı istiyoruz? Ya da herkes aklını cebine koysun ve bizim aklımıza mı uysun istiyoruz? Aklını kullanmıyorsun derken aklını kullanana düşmanlık mı ediyoruz yoksa? Kesin ve net: EVET AKLI KULLANMAYA DÜŞMANIZ!

 

Bu dünyada gerçekten saf, doğal, mutlak, muhakkak, kök hakikatlerin ortaya çıkmasından hazzeden var mı? Gerçekten hakikati arıyor muyuz? Hakikatin tebeyyün etmesini istiyor muyuz? Yoksa böyle mutluyuz da, nasıl olsa çıkmayacağını biliyoruz da, çıkmasını istiyormuş gibi görünüp durumu kurtaralım mı diyoruz yani riyakârlık mı yapıyoruz? Hakikati haykırana saygı duyabiliyor muyuz yoksa başka işin yok mu diye kızıyor muyuz? Hakikati arayana, bulana, haykırana, duyurana gerçekten dost muyuz, düşman mı? Kesin ve net: EVET HAKİKATİN ORTAYA ÇIKMASINA DÜŞMANIZ!

 

TEŞKİLAT VE İNSAN

 

Bir teşkilat; sağlam karakterli, çelik iradeli, kesin kararlı, gerçek kahraman, bilim-ilim-irfan-felsefe sahibi ve cesur insanlarla varlık sahnesinde yerini alır ve kendini gösterir. Etkinliğini ve egemenliğini bu meziyetlere malik insanlar oranında perçinler. Zira kalifiye elemanların varlığı, kalitenin garantisidir. Paradigması, mezkûr mümeyyiz vasıflarla teçhiz olmuş şahsiyetler sayesinde taraftar bulacaktır çünkü, bir teşkilatın. Binaenaleyh, bir teşkilat, bünyesinde ki çapsız ve asalak, düzeysiz ve seviyesiz, mürai ve sahtekâr, korkak ve kaçak, dalkavuk ve yalaka tipleri çok iyi teşhis ve tespit etmelidir, ekarte etmekte de gecikmemeli ve imtina etmemelidir. Bu özelliklerin toplamını ifade eden karaktere sahip dördüncü tür yaratıkların kumpaslarına, tezgâhlarına ve tezviratlarına karşı müteyakkız ve teennili olmalıdır teşkilatın asıl mutemet elemanları. Çünkü bu tipler toplama değil, dağıtma peşindedirler. Ya kasıtlı dağıtma peşindedirler ya da cehaletlerinden ne yapacaklarını bilmezler, nerden buldum, ne oldum delisi oldukları için ahmakça hareketleriyle her şeyi mahvederler. Biteviye kumpas kurmakla iştigal ederler. Ya da kendilerini bir şey sanma eylemleriyle iştigaldedirler. Veyahut bitevi kendilerine güç vehmedip, güç sarhoşu olduklarından bönce hareket ederler, konuşlar, işler yaparlar. Kötüleri iyi, iyileri kötü olarak tanıtmaya mesailerini hasrederler. Tüm bozgunları iyi insanlara, tüm galibiyetleri kötü insanlara hamlederler. Çünkü istedikleri tasfiye ancak bu şekilde tahakkuk edecektir. Ki, varlıklarını garanti altına alabilsinler. Zira iyiler varlık kazandıkça, dördüncü tür yaratıklar varlıklarını kaybedeceklerdir. Bu tiplerin derdi hiçbir zaman teşkilatın varolması, mücadelenin zaferle neticelenmesi değildir, bireysel çıkarlarıdır. Bu tipler kendilerinde çap olmadığı için, çaplı ve iş üreten, samimi ve dürüst insanların varlıklarından rahatsız olurlar. Çalışan insanların ışıkları bu türleri korkutur. Çalışan insanların varlığı, bu türlerin varlıklarını görünmez kılar. Çünkü bu türler biteviye bedenler ilgilenirler. Ruhları olmadığı için, ruhla ilgilenebilecek kapasiteden mahrumdurlar. Bu tipler bir devrin değil her devrin adamıdırlar ve kendilerini bu minvalde konumlandırırlar. Karakterli, omurgalı duruşları olmaz, olamaz bu yüzden. Kaypaktırlar, mütemadiyen kaygan zemin üzerindedirler, ki zorlanmadan yer değiştirebilsinler. Oturmuş kişilikleri, sağlam karakterleri, muayyen bir düzeyleri, mücadele adına ortaya koydukları bir savunuları yoktur. Bilakis, korkaklıkları kaderleri ve karakterleri olmuştur. Ama iş bir nimette öne atılmaya geldi mi, bir bakmışsınız en önde onlar vardırlar. Bunlar hakikatte hep kaybettirirler, asla kazandırmazlar. Teşkilat adına savunu yapmaktan, konuşmaktan imtina ederler, zira gelecek kaygılarıyla yaşarlar, zira kendilerini belli etmemeleri iktiza ettiğini düşünürler. Fakat bir teşkilat; kişilikli, sağlam, aklı ve kalbi işlevsel olan, karakterli ve savaşçı insanlarla varolur ve neşv-ü nema bulur. Sahtekârların yol bulupta, namusluların yollarının kapanması çok derin acıları tevlit eder. Böyle bir icraat iyilere kaybettirmez ama kötülerin işgaline uğrayan teşkilatları zaafa uğratır, zayıflatır ve nihayet yerle yeksan eder. Bu yüzden kötülerin iyileri tasfiyesine imkân verilmemelidir. Kötü tipler, bitevi riyakâr tebessümler dağıtırlar, korkaktırlar, ince hesap peşindedirler, münhasıran laf ebeliği ve cerbeze ile iş kotarma derdindedirler. İyi tipler ise, kendi işleri ile ilgilenirler, acı gerçeği söylerler, sağlam sahiplenirler ve güçlü savunu yaparlar, namuslu ve samimidirler. Filhakika, teşkilatı güçlendiren bu tür iyi insanlardır ama onların kuyularını kazanlar ise, teşkilatta ki sağlam olmayan tiplerdir. Burada iş, teşkilatı sevk ve idare eden lider konumunda ve karar verici mevkide bulunan şahsiyetlere düşmektedir. Çapsız insanları, bu mevkide ve konumda bulunanlar tanıyamayabilir ama tanıyanlardan sorarak öğrenebilirler. Tanıyanlar ise, onlarla aynı dünyada, mekânda, zamanda yaşayanlardır. Hak, hukuk, hakkaniyet ve adalet için, derin düşünüş, ince kavrayış, teferruatlı tetkik ve tahlil, iyi tanıma iktiza eder. Samimi bir gönüle haksızlık yapmak, büyük zulümdür.

 

RUH SIZLAR, İNLER, ACI ÇEKER

 

Çok kolaycıyız. Gerçekten kolaycıyız. Aşırı hazırcıyız. Beleş mezar bulsak kendimizi içine atacak kadar. Kolay sahip olmak istiyoruz. Erdemli olmaya gerek duymadan dalkavukluk yaparak bir şeylere sahip olmak istiyoruz. Çok harcamaya bayılıyoruz. Çünkü ancak bu şekilde adamdan sayılacağımızı sanıyoruz. Çok kazanmaya meftunuz. Kazandıkça güçleneceğimizi, güçlendikçe hükmedeceğimizi düşünüyoruz. Anlayalım lütfen, biz böyleyiz işte. Ama iş acı çekmeye geldi mi kaçıyoruz. Bu durum da, bizi yozlaştırıyor, körleştiriyor, hissizleştiriyor, acımasız yapıyor. Oysa insan acı çekmiyorsa, zorluklarla baş etmeye çalışmıyorsa, emek ve efor sarf etmiyorsa, ter dökmüyorsa, kan ve yaş akıtmıyorsa, erdemli yaşamaya yanaşmıyorsa, bir kavgası yoksa, ne öğrenebilir, ne anlayabilir, ne yaşayabilir? Maalesef böyleyiz, hiç istemesekte. İnsanlık için mücadele eden, acı çeken, bir yola çıkmış, düşünen, araştıran insanlara duymadığımız saygıyı, vermediğimiz değeri, hayatında acı nedir hiç bilmemiş, toplum ve insan adına hiçbir şey yapmamış, yapmak gibi düşüncesi olmamış, nesle dair hiçbir dert taşımamış olanlardan esirgemiyoruz. Değer üretmiyoruz, bitevi değerleri harcıyoruz, insanlığı tüketiyoruz hayasızca. Topluma ve insanlığa faydası olmayanlardan, olmayacaklardan ne beklenir? Neslin dirilişi için hiçbir vizyonu ve misyonu olmayanlardan ne medet umulabilir? Neyin davasını güdüyoruz? Neyin kavgasını veriyoruz? Makamlarla mı, servetle mi, güçle mi, şöhretle mi, mütemadiyen tüketerek mi yücelip, yükseleceğiz? Bir insanın değerini ortaya çıkaran nedir? Bir insana niye ve niçin değer veririz? Bu durum insan ruhunu çok acıtıyor. Öyle acıtıyor ki, ruh, beden kafesinde boğuluyor, kahroluyor, ölüyor. İnsaf, merhamet, vicdan, ahlak, adalet!

 

 

Tarih: 05.12.2016 Okunma: 793

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?