Kasım ayı başında, ata yurduna gitmiştim. Bir dostumla sohbet ederken, sosyal medyada seni göremiyorum dedim. Dostum; "Abi senin bütün gönderilerini çok yakından takip ediyor ve beğeniyorum ama, Korkuyorum!" dedi. Elim klavyenin butonuna bir gidiyor, bir geliyor ama, bir türlü o düğmeye basamıyorum dedi. Çok haklıymış, ileriyi görüyormuş!..
Bugün Beşiktaş/Ortaköy'deki katliam ile ilgili Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş açıklama yapıyordu. Bir an kulak misafiri oldum.
"Bugün, sosyal medyadaki hesaplarından dolayı 347 vatandaş hakkında adli işlem yapıldığını ve devam ettiği "gibi açıklamalar yapıyordu. Sosyal Medyayı da çok sıkı takip ettiklerini söylüyordu. Bu sıkı takibi, başka işlere de yapamazlar mıydı, diye bir an düşündüm!...
Vatandaşın takip edebileceği, basın kalmayınca, toplum da, kendi medyasını yarattı. Kendi arasında sosyal medya aracılığı ile de olsa, en azından stresini atıyordu, iki dedikodu yapıyordu. Şimdi o da korkuya kurban gitti- gidiyor!...
Korku toplumu yarattığınız zaman, gölgenizden bile korkarsınız. Azerbaycan’da evlerin bahçesi bile yüksek duvarlarla örülüdür. Yoldan geçerken göremezsiniz. Hatta komşular arasında da duvarlar mevcuttur. Gözetleme ile, istihbarata şikayet edilmesinler diye… Size güvenmedikleri sürece, yalan söylerler. Rejimi göklere çıkartırlar. Hele bir de, güven oluştuktan sonra dinleyin, aman Allah’ım dersiniz. Şaşırırsınız, hayatta kalabilmek için böyle bir yöntem geliştirmişler. Ne de olsa kardeşiz, biz bize benzeriz!...
Şimdi ne/neyi paylaşırsam suç olduğunu ben bilmiyorum. Ben bilmiyorsam, milyonlar da bilmiyor demektir. Yani paylaşmayın, o butona basmayın demektedirler. Yaklaşmayın, ne olur ne olmaz!..
Şüpheyle yaşamak, korkuyla yaşamaktansa sadece bakmakla yetinelim, kapatmasınlar sonra yönetenlerimiz öyle istiyorlar. Biz uysal toplumuz. Onlar ne derse yaparız(!)..
Şimdi o dostumu daha iyi anlıyorum. Ne demişti? "Korkuyorum!" İleri demokrasi dedikleri de, bu olsa gerek. Daha işin başındayız, dostlar.
Hilmi ÇAKIR
03.01.2017