İnsan olmasaydı dünyanın ne
anlamı olurdu? Olmazdı! Ama insanı tüketiyoruz tedricen. İnsanlık handiyse
tükenmiş zaten. İnsanı kaldırmaya çalışmakta beyhude, kalkmak istemiyor ki
insan. İnsan, dünyanın ruhu gibi. O ruh çıksa, bir bataklığa dönüşür dünya. Zira
ne kuşlardan, ne çiçeklerden, ne böceklerden, ne meyvelerden, ne güneşten, ne
aydan, ne yıldızlardan, ne topraktan, ne ateşten, ne sudan, ne havadan vs. tat
alacak ve bu olgulara tat ve anlam katacak birisi olmayacaktı ve tatsızlık
olacaktı. Tatsız, tuzsuz ve kuru bir dünyanın da bir anlamı olmayacaktı. Güneş
kimi ısıtırdı insan olmasa? Yıldız kime doğardı, olmasaydı insan? Çiçekleri kim
koklayacak, yağmur da kim ıslanıp türkü söyleyecekti? Toprakta kim yürüyecek,
gökyüzüne kim bakacaktı? Soğukta kim üşüyecekti? Ne konuşuyoruz ki, dünya olur
muydu zaten, insan olmasaydı? ‘’İnsan, safi anlamdır, dünyanın yegâne
anlamıdır, bu dünyada insandan başka anlam yoktur’’ der Albert Camus, yanlış
mı? Yoksa Albert Camus tehlikeli biri mi? Aklın kirada değil, kendi kafandaysa
niye korkuyorsun ki? Tehlike diye bir şey, tehlikeli birisi yoktur. Dünya
büyütülmüş insan, insan küçültülmüş dünya olamaz mı? Yoksa bu düşüncede mi
tehlikeli? Nasıl düşünelim biz? Kimin gibi düşünelim? Yoksa ne gerek mi var
düşünmeye? İnsan ile dünya, hayatla ölüm gibi iç içedir. Dünya bir nesne,
insanda o nesneye biçim veren bir ustadır. İnsanın değeri, yüceliği, varlığının
manası düşüncesindedir. Çünkü insanı, yücelmeye, yükselmeye, insanlaşmaya
götüren yoldur düşünmek. Düşüncesi ne ise, insan da odur. Hayatın istikametini,
düşünce tayin eder. Kişilik eşittir düşüncedir. Düşünmeyen soru soramaz, soru
sormayan da yolunu bulamaz. Düşünmekten, ancak gerçekten korkanlar korkar.
Gerçek, acıdır ve acıtıcıdır. Acının ne olduğunu bilmeyen insan, acıyı hissetmekten
korkar ve bu yüzden düşünmekten uzak durur.
Ama kaybeden daima kendisidir. Düşünen ne kazanır diyebilirsiniz!? Acı!
‘’İnsan, en çok aldanandır’’
demiş Hz. Ali. Gerçekten insan aldanmaktadır, gönüllü aldanmaktadır. ‘’Toprağın
üstünde düşünerek yaşayanlar toprağın altında düşünmeden huzura
kavuşacaklardır’’ der Peygamber. Çünkü toprağın üstünde yeteri kadar
düşüneceğin için, toprağın altında düşünmeye gerek yoktur zaten, düşünme vasfın
iptal olunmuştur. Ölüler düşünmezler! Dünyada en çok yıpratan şey nedir
deseler, tereddütsüz düşünmektir derim. Çünkü düşünmek sıkıntılı, sancılı ve
sarsıcıdır. Bir de ne gariptir ki, düşünmemek artık elinde değildir. Düşünmek,
acıyla yoğrulmuştur, acıdan oluşmuştur. İnsana bu dünyada rahat yoktur. Çünkü
düşünür! Düşünen rahatsız olur mutlaka. Zira dünya çirkefliklerle, pisliklerle,
yaratıklarla lebaleptir. Bunu hisseden insan düşünmeye, sormaya, sorgulamaya
başlar, bu da rahatsız edicidir. Düşünmek, rahatsız olmak ve rahatsız etmektir.
Düşünen insanın rahatı kaçar, rahatı kaçınca da rahatları kaçırmaya başlar.
İşte bu yüzden korkulur, insanın düşünmesinden. Düşün denirken, benim gibi
düşüne denir bu yüzden. Senin gibi düşünmeyenler, senin için tehlikelidirler.
Düşünmek tehlikelidir! Düşünmek haddizatında bir sanattır ve sanatta acının
ürünüdür. Zira düşünmek, acıdır. Çünkü gerçek sanat, gerçek acının ürünüdür.
Gerçek yaşamda acılarla doludur. Acısız ve sancısız doğmuş bir sanat, asla
sanat değildir. Bugün dünyada sanatta, sanatçı da yoktur. Sadece sanatçıyım,
sanat benim işim diyenler vardır. Demekle de bir şey olmaz, gönüllü aldanma
olur. Acısız bir yaşamda, asla yaşanmış değildir. Sonsuzluğu anlatan sanatı
meydana getirenler ve sonsuzluğun şarkısını yazanlar, ancak düşünenlerdir.
Yalnızca insana bahşedilmiş seçme yetisi ile düşünme yetisi, birbiriyle doğru
orantılıdır. Düşünmeyenin seçebilmesi kabil değildir. İnsanın da, seçmekten ve
düşünmekten başkaca anlamı yoktur. ‘’İnsanı ahlakça zengin kılan ve insana
asillik veren şey, evreni anlamaya yönelik çabalarıdır’’ der Einstein. Ki, çok
haklıdır. Zira insan, hayvan gibi otlamak için gelmemiştir. İnsan, düşünerek ve
seçerek, yüceliğinin idrakine varabilir, değerini anlayabilir. ‘’Hayatta en
büyük facia, insanın kendinin farkında olmamasıdır’’ derken sonsuz haklıdır Tagore.
Peki, kendi kendinin farkına varamayışın nedeni nedir acaba? İnsan alıklaşmış
ve bönleşmiştir. Çünkü insan olduğunu unutmuştur ve düşmüştür.
SÖZLER
‘’’’Değer veriliyorsan değer
vereceksin. Ruhun değer verildiğini hissediyorsa değer verildiğini hissedecek
ruh. Bir nesne sunmana gerek yok. Seviliyorsan seveceksin. Saygı duyulursan
saygı duyacaksın. Kardeşlik gösteriliyorsa kardeşliğini belli edeceksin. Bunlar
olmazsa, yapılmazsa gönüller nasıl bir olacak? Muhabbet nasıl can bulacak? Alık
olmayacaksın. Akıllı olacaksın.’’’’
Bendeniz
Büyük adamın kaderi put
kırıcılık... bu putlar, bir dönem onun da mabudu olmuştur... ve bilir ki yeni
bir dünyanın, daha güzel bir dünyanın yolunu açmak için bu sevimli oyuncakları
parçalamak zorundadır... büyük adamın, muhayyilesini tahdit eden putlara düşman
olmaktan başka çaresi yoktur…
Cemil Meriç
‘’’’Allah’ım! Rengi ne
olursa olsun benim için tuzak kuranların tuzaklarını boz, böyle esfel-i
safilinlere fırsat verme, beni de rengi ne olursa olsun başkaları hakkında
tuzak kuracak kadar esfel-i safiline düşürme. Âmin. İnsan olmalıyız diyorum
sadece insan. Ne kallavi masalar insan yapar seni, ne servet dolu kasalar insan
yapar seni, ne cazibeli nisalar insan yapar seni, ne de emsalsiz şöhretler
insan yapar seni, seni ancak içinde ki sene ulaşman insan yapar seni. İnsanlık
yürektedir çünkü bebeğim, onu başka şeylerde, yerlerde, nesnelerde arama!’’’’
Bendeniz
''''Huzur için, dünyada ki
kötü ruhların canı cehenneme!''''
Bendeniz
""İnsanlar
nesnelerin hizmetindedir ve nesnelerin vicdanı yoktur!""
Bendeniz
“"Türlü sefaletlerle
ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran İslam Dünyası, en
bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her İslam memleketinde ruhlar
birbirinden ayrılmış, birbirlerine saldırıyorlar. Her sene yüzbinlerle
ziyaretçi ile dolan Kâbe’nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana
gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasi, ne iktisadi, ne de esasında ilmi ve
fikridir. Bu halin sebebi, İslam’ın temeli ve Kur’an ‘ın özü olan ahlakın
kaybedilmiş olmasıdır. Bugünkü Müslümanlar, birtakım geleneksel hareketleri
dikkat ve titizlikle yapmaktan başka endişesi olmayan, ilkçağın ve ilkel devrin
sihirbazlarını andırıyorlar.”"
Nurettin Topçu
""Yenildiğin an,
teslim olduğun andır. Kimse ruhundaki direnci yenemez. Mayamızda bin yıllık bir
tarih, çıkınımızda rüyalar var. Yenilmeyeceğiz.""
Kemal Sayar
""Bir duruşu
olmalı insanın;
Bir bakışı, bir anlayışı,
Bir aşkı, bir davası
olmalı...""
Cahit Zarifoğlu
""Kocadım, gönül
kuşumu da çoktandır yücelerden yere indirip rüsvâ eyledim.
Bekleyeceğim.""
Fethi Gemuhluoğlu
""Kendisi olmayı
başaramayan bireyler ve toplumlar, edilgenliği ve teslimiyeti bir hayat tarzı
haline getirirler.""
Atasoy Müftüoğlu