Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Aktütün saldırısında önce 15, sonra 17 şehit
verdiğimiz ortaya çıkınca; istisnasız bütün medya, “Bu nasıl iş?” diye
sormuştu.
Adı “asker sever” gazeteci veya
televizyoncuya çıkan yazarlar bile bir ihmal, bir zafiyet, bir gevşeklik olup
olmadığını sorgulamıştı.
Adı “asker karşıtı” medyacıya çıkan
yazarlar ise en üst perdeden suçlamalarda bulunmuşlardı.
Aradan üç hafta gibi bir süre geçti.
İncelemeler, soruşturmalar yapıldı.
Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri
Komutanının ağzından konuya son noktayı koydu…
Aktütün’de
ve genel olarak terörle mücadelede bir ihmal, bir eksiklik, bir sorumsuzluk
veya herhangi bir istihbarat zafiyeti yoktur.
Bu, en yüksek düzeyde yapılan açıklama
herkesi rahatlatacak bir açıklama!
Olayın ilk günlerinde, ben de bir ihmal
olabileceğini düşünmüş ve yazmıştım.
Bu açıklama yapıldıktan sonra, bütün medyanın
yanıldığı, Türk Silahlı Kuvvetlerine haksızlık ettiği ortaya çıktı.
Hepimizin en azından bir özür borcu var.
Ben kendi payıma düşen özrü diliyorum ve
üzgün olduğumu beyan ediyorum.
* * *
Geçen haftalar içinde, dergi satarken
gözaltına alınan ve tutuklanan bir genç vardı. Tutuklu kaldığı cezaevinde
işkence gördüğü iddia edilmiş, koma halinde hastaneye kaldırılmış ve sonra da
ölmüştü.
Hadiseden dolayı, doktor da dâhil 19 cezaevi
görevlisi açığa alınmış, Adalet Bakanı da özür dilemişti.
Lâkin söz konusu gencin sadece cezaevinde
değil, polis karakolunda da işkence gördüğü iddia edilmiş ve karakola da bir
inceleme heyeti gönderilmişti.
İnceleme heyeti, incelemesini süratle yaptı
ve dedi ki; “Yok böyle bir şey.”
Neydi olmayan?
Yani, karakolda işkence yok, adı geçen
gence de herhangi bir işkence yapılması söz konusu değil!
Bununla birlikte, dün akşamki haberlerde söz
konusu olayla ilgili olarak “Yayın yasağı” konulmuş.
Bu yayın yasağı aklımıza Ağustos ayındaki bir
hadiseyi getirdi.
Yılın ilk aylarında çökertilen bir hırsızlık
çetesinin 52 elemanı tutuklu olarak yargılanırken, ilgili hâkim Ağustos ayında
izne çıkıyor. Duruşmaya başka bir hâkim giriyor ve 52 tutukluyu birden serbest
bırakıyor.
Davanın esas hâkimi gelince durumu görüyor ve
52 kişinin yeniden yakalanmasını istiyor. Bu çok şaşırtıcı olayı medya ve
kamuoyu da hayretler içinde izlerken ne oluyor?
Konuyla ilgili “Yayın yasağı” geliyor.
Şimdi aradan 2-3 ay geçti. Durum ne oldu,
yayın yasağı kalktı mı, devam ediyor mu bilmiyoruz!
* * *
Aktütün olayından 5 gün sonra, Diyarbakır’da
bir polis personel servisi tarandı ve 6 evladımız şehit oldu.
Aracın tarandığı yere yüz metre uzaklıkta bir
polis noktası varmış ama olaydan birkaç gün önce kaldırılmış.
Yine bu olayda, benim aklıma şöyle bir soru
takılmıştı; bir kişinin taşındığı makam araçları “zırhlı” oluyor da, 40-50
polisimizin taşındığı araçlar neden “zırhlı” olmuyor?
Bunun gibi başka sorular da gelebilir
zihninize.
Hatta bir ihmal, gevşeklik, zafiyet var mı,
acaba, diye de düşünebilirsiniz.
“İdare” bile bu konuları incelemek için müfettiş
görevlendirmeyi düşünebilir.
Bence ne siz zihninizi yorun, ne de “idare”
müfettiş falan görevlendirip masraf ve zahmet etsin!
Çünkü her
şey ortada ki; ihmal yok, gevşeklik yok, zafiyet yok.
Ne var?
Üstün bir sorumluluk
şuuru, gayet sıkı bir görev aşkı, mükemmel koordinasyonlar ve işbirliği zinciri
ve takım çalışması, sonuçta da muazzam bir güvenlik var.
Ha, bir de…
Yasaklar
var.
Önceki Yazılar