Anlamak ve anlaşılmak, bir insan için, akciğerin oksijene
duyduğu ihtiyaç kadar hayatidir. Fakat düşünmek, anlamanın ve anlaşılmanın
mübrem önkoşuludur. Anlayabilmeniz için derin düşünmeniz, anlaşılabilmeniz
içinde derin düşünülmeniz iktiza eder. Anladığınız bir şeyi iyi
tanıyabilirsiniz ancak ya da iyi tanıdığınız için anlamış sayılırsınız.
Anlamadığınız bir şeyi de iyi tanıyamazsınız, iyi tanıyamadığınız bir şeye de
kendinizi iyi veremezsiniz, bilakis tereddütler içinde debelenirsiniz. Basit
bir misal verelim; insanlık âleminde herkes için bir gün türetilmiştir. Şu
günü, bu günü, o günü vs. sürüyle gün vardır. Peki, o günlerin mahiyetini bilir
miyiz? O günlerin, kendileri için üretildiği insanları gerçekten tanır ve anlar
mıyız? Ki, haddizatında zaten o günler, kendileri için icat edilen insanları
tanıma ve anlama günleri değildir işin özünde. Münhasıran o günlerin kendileri
için üretildiği söylenen insanları avutmak ve sömürmek içindir. Kapitalizmin
icadıdırlar. Anne bir günlük müdür yoksa bir ömürlük müdür? Muallim bir günlük
müdür yoksa bir ömürlük müdür? Baba bir günlük müdür yoksa bir ömürlük müdür?
Sevgili bir günlük müdür yoksa bir ömürlük müdür? Kapitalizm nasıl
sömürecektir? Sömürmek için ne yapacaktır? İşte bunun yolunu ve yöntemini
bulmuştur. İnsanların duygularını tahrik ederek, insanların en hassas
duygularına dokunarak insanları sömürmenin yolunu keşfetmiştir. İşte bugünler
de öylesine icat edilmiş günlerdir. Yoksa hedeflerin tanınması ve anlaşılması
için değildir. Haddizatında özün boşaltılmasını intaç etmektedir bu günler.
Onuru, haysiyeti, şerefi, namusu çiğneyen, çürüten ve itibarı yerle yeksan
eyleyen günlerdir. Zira tek bir gün hatırlanan insanların, hayatlarının kalan
günlerinde esamileri bile okunmamaktadır. Öyleyse bu günleri kutlamak için
debelenmek abestir, absürttür ve alıkçadır. Kutlayanlarda neyi, niçin
kutladıklarını bilmemekte ve karşılarında ki insanları tanımamakta ve
anlamamaktadırlar. Sefaletleri, mahrumiyetleri, esaretleri, acıyla ve ıstırapla
dolu yaşamları mı kutlayacağız? Bizim işimiz, herkesi layık olduğu yere
koymaktır. Anneleri bir gün hatırlayıp, bir yıl boyunca unutmak ne kadar
ahlakidir? Anne ne demektir tanıyıp, anlamadan anneler günü diye bir saçmalığı
kutlamaya yelteniyoruz. Sevgili dostlarım! Bir ömrü, mutlu olmak adına fani ve
absürt zevklerin peşinde koşarak heba ediyoruz. Dünyanın ve kendimizin, zevk
için var olduğunu-olduğumuzu sanıyoruz. Bu yüzden mutluluğu, zevklere ulaşmak
olarak algılıyoruz. Binaenaleyh, mutluluk avına çıkıyoruz ama avlanacağımızı
hiç hesap edemiyoruz. Dünya da mutlak mutluluğun olmadığını bir türlü fark ve
idrak edemiyoruz. Çünkü hiçbir eylemimizin ve hareketimizin temelinde, düşünme
ve anlama faaliyeti yoktur. Eğer hareketlerimizi, düşünme ve anlama temelinde
gerçekleştirmiş olsaydık, çok farklı hareket ederdik. Yaptığımız nice şeyleri
yapmaktan ya utanırdık ya da imtina ederdik. En basitinden, bugünleri
kutlamazdık ve bugünleri kutlayacağız diye cahil kodamanlara kendimizi
sömürtmezdik. Kutlamayanları da garipsemezdik ve anlama gayreti içinde olurduk.
Böylece kutlamayanları değil, biz niye kutluyoruz diye kendimizi garipserdik.
Belki, bir arkadaşımızı mutlu edelim, kendimiz de mutlu olalım, manevi bir
atmosfer yaratalım ve böylece yaşamın keyfini çıkaralım diyoruz ama arka planda
ki devasa rantı hiç hesaba katmıyoruz.
Aklını kiraya verenlerin kaderi; acı ve ıstıraptır! Düşün!
İnsan düşünmez ve anlamak istemez. Çünkü korkar.
Gerçekten korkar. Korkmasaydı düşünür ve anlardı, çendan bir çaba gösterirdi
bunun için. Hiçbir çabaya şahit olmuyorum. Şahitliğim önemli mi? Değil ama yine
de şahit olamıyorum. Zira düşünmek ve anlamak, insanlaştırır. Peki, insan
olmaya, kalmaya, yaşamaya tahammül etmek kolay mı? İşte sıkıntı, sancı burada.
Çünkü insanlık bize ağır geliyor, bizi yoruyor. Zira insan, konfor denizinde
yüzmektedir. Konfor, lüks, şatafat içinde yaşayanların düşünmekle ve anlamakla
işleri olmaz. Bataklıkta debelenenlerde kötülükten başka bir şey düşünmezler,
ancak kötülükten anlarlar ve bitevi kötülük tohumları ekerler. Düşünenler ve
anlayanlarda mütemadiyen acı, keder ve hüzün üçgeninde yaşamaya mahkûm olurlar.
Varlıklarını, kendilerini ve dünyayı iyileştirmeye adamışlardır. Ama iki
tarafında hedefinde olurlar garip bir şekilde. Hem bataklıkta debelenenler hem
de konfor denizinde yüzenler bu durumdan rahatsızdırlar. İki tarafta içinde
yaşadığı pisliğe iyice alışmışlardır, binaenaleyh bırakmak kolay olmamaktadır.
Evet, elbette düşünmek ve anlamak yani aklını kendin kullanmak hiçte kolay
değildir, sancılı ve acı doğuran bir şeydir ama yine de inatla bunu yapmak
zorundayız, korkmamalı ve kaçmamalıyız. Korktuğumuz ve kaçtığımız şey, haddizatında
bizim kurtuluşumuz ama biz bilmiyoruz. Faydası bize olacak bir şeyden korkmak,
kaçmak ve böyle bir şeyde ihmalkârlık göstermek, alıklıktan başka nedir?
Düşünmeden ve anlamadan yaşayıp gidiyoruz en güzel ve büyük hediyemizi yani
hayatımızı. Düşünmüyoruz kalp kırıyoruz, anlamıyoruz yanlış yollara sapıyoruz.
Bedelini de kendimiz ödüyoruz ve bizle birlikte milletimiz, ülkemiz ve insanlık
ödüyor. Bilgelerin hayatı değilde, cahillerin hayatı bizi cezbediyor. İlim,
irfan ehline kulak vermiyoruz ama her türlü sahtekârın peşinde perişan
oluyoruz. Bilgelerin sözleri ağır geliyor çünkü nefsimize. Ama cahillerin
yalanları nefsimizi okşuyor. Kur’an okumaktansa bir şeye inanmayı daha kolay
buluyoruz. Bir bilgeyi dinlemektense, biz düzenbazın cerbezesi büyülüyor bizi.
Hayatımızı muhasara altına almış olan ve her gün en özel ve güzel zamanlarımızı
kendilerine hasrettiğimiz sanatçı kılıklı şaklabanlar bize ne veriyorlar? En
kıymetli hazinlerimizi, hayatın kustuğu her türlü yaratıklar, sahtekârlar,
düzenbazlar, namussuzlar, yalancılar için berhava ediyoruz; sağlığımızı,
gençliğimizi, zamanımızı. En iyi ve güzel eylemlere ayırmadığımız en değerli
zamanlarımızı ciğeri beş para etmez şerefsizlere ayırıyor ve veriyoruz. Allah’ı
dinlemekten bıkıyoruz da, yığınla ahmak ve yalancı düzenbazı dinlemekten
bıkmıyoruz. Oysa her kulvarda ki, her nev’inden cahillerin, ahlaksızların,
yalancıların, düzenbazların, sahtekârların, namussuzların, şerefsizlerin,
pisliklerin, erdemsizlerin, değersizlerin sefilane hayatları ne kadar da boş ve
lüzumsuzdur. Bütün cahillikler, içi boş bir ceviz gibidirler. Belki dışarıdan
bakınca güzel, alımlı gözükebilirler ama içine girince bayağılıklarla, küfle,
kurtçuklarla dolu olduğunu görürsünüz. Bir genç diyor ki; en büyük hayalim,
işte bilmem hangi ünlüyle, kişiyle vs. birlikte olabilmektir. Ne kadar sığ,
basit ve anlamsız bir duygu. Bu kişiyle otursanız, öyle şeyler söyler ki, sanki
her şeyi anlamış ve biliyor. Ama hiçbir şey bilmiyor ve bilmediğini de
bilmiyor. Zavallıcık en kıymetli armağan olan ömrünü, ne kadar da saçma sapan
şeylere hasrediyor. Hayır, birlikte olmak, dinlemek, bizatihi hissetmek
istediğin kişi, bilge bir kişi olsa, bir eylem adamı olsa eyvallah ama değil.
Yorumlarımız, yaşamlarımız, düşlerimiz, düşüncelerimiz, duygularımız, emellerimiz
ve yollarımız ne kadar da sığ, basit ve derinliksiz. Bilen değil,
‘’çokbilmiş’’iz! Anlayan değil, ‘’anladığını sanan’’ız.
SÖZLER:
""Yaşamının son dönemlerindeki bir insan,
samimi ise ve bütün akli melekeleri yerindeyse, her şeyi bir daha yaşamak istemez;
bunu tercih etmektense tamamen yok olmayı ister.""
Arthur
Schopenhauer
""Sizi yıpratan insanlardan sessizce
uzaklaşın.""
Albert
Camus
""Müslüman dendiği zaman, aklımıza; huzur,
barış, güven, sadakat, vefa, ahlak, adalet gelmiyorsa eğer ve bu erdemler
Müslümanın hayatında tebarüz etmiyorsa, tüm dünya Müslüman olsa ne olacak?
Soruyorum bunu size. Bu ancak Müslüman eliyle hakikatte olmasa da reelde
İslamiyetin kaybetmesi gibi elim bir neticeyi intaç eder.""
Emre
Dorman
""Kirli eller ruhuma dokunmasın diye, dikenli
tellerle çevirdim yüreğimi...""
Halil
Cibran
""Bir şeyi eğer "en kârlısı bu"
olduğu için yapıyorsan şerefsiz bir insansın. "Bunu yapıyorum, çünkü doğru
olan bu" demen lâzım.""
İsmet
Özel
""Ciğeri beş para etmeyen insanlarız bizler,
doğrulara katlanamıyoruz.""
Dostoyevski
""Sağlam bir dini anlayışın gelişebilmesi için
hem duyguların, hem de aklın güçlenmesi gerekir.""
Caner
Taslaman
“"Günümüzün modern Shakespeare'i yok. Çünkü
Shakespeare'in, zamanında yaptığı tek şey; bir odada, mumun karşısına oturup,
düşünmekti.”"
Chris
Cornell
""Kitap okumaya vakit ayırıyorsak, ki
ayırmalıyız, bunun bizim için meşru bir izahı, dosdoğru bir gerekçesi olmalı.
Okuduğumuz kitaplar bize bir şeyler katmalı, aklen, kalben, fikren donatmalı
bizi, zenginleştirmeli, derinleştirmeli ve inceltmeli... Her kitap beraberinde
bir tefekkürü, bir hissedişi getirmeli, ufkumuzu açmalı, iç arayışlarımızın
aracısı, tetikleyicisi, kışkırtıcısı, hazırlayıcısı ve ilham kaynağı olmalı.
Yani cips almakla kitap almak zevki arasında çok bariz farklar
olmalı.""
Gökhan
Özcan
""Maalesef kötülük asla tam olarak yenilgiye
uğratılamayacaktır. İnsanlık kötülüğe karşı daimi bir mücadele ile karşı
karşıyadır. Hayatlarımızın ve insanlık tarihinin anlamının burada yattığına
inanıyoruz.""
Aliya
İzzetbegoviç
""Bir insanın sahip olabileceği en iyi yetenek;
yapması gereken bir şeyi, yapması gereken zamanda ve yerde, yapılması gerektiği
gibi yapması ve tüm bunları, istese de istemese de yapmasıdır.""
Thomas
Henry Huxley
""Direniş varoluşun deneyidir.""
Nuri
Pakdil