KENDİ AKLINI KULLANMA CESARETİ GÖSTER...6...

Özgür DENİZ - 03.02.2017

Anlamak ve anlaşılmak, bir insan için, akciğerin oksijene duyduğu ihtiyaç kadar hayatidir. Fakat düşünmek, anlamanın ve anlaşılmanın mübrem önkoşuludur. Anlayabilmeniz için derin düşünmeniz, anlaşılabilmeniz içinde derin düşünülmeniz iktiza eder. Anladığınız bir şeyi iyi tanıyabilirsiniz ancak ya da iyi tanıdığınız için anlamış sayılırsınız. Anlamadığınız bir şeyi de iyi tanıyamazsınız, iyi tanıyamadığınız bir şeye de kendinizi iyi veremezsiniz, bilakis tereddütler içinde debelenirsiniz. Basit bir misal verelim; insanlık âleminde herkes için bir gün türetilmiştir. Şu günü, bu günü, o günü vs. sürüyle gün vardır. Peki, o günlerin mahiyetini bilir miyiz? O günlerin, kendileri için üretildiği insanları gerçekten tanır ve anlar mıyız? Ki, haddizatında zaten o günler, kendileri için icat edilen insanları tanıma ve anlama günleri değildir işin özünde. Münhasıran o günlerin kendileri için üretildiği söylenen insanları avutmak ve sömürmek içindir. Kapitalizmin icadıdırlar. Anne bir günlük müdür yoksa bir ömürlük müdür? Muallim bir günlük müdür yoksa bir ömürlük müdür? Baba bir günlük müdür yoksa bir ömürlük müdür? Sevgili bir günlük müdür yoksa bir ömürlük müdür? Kapitalizm nasıl sömürecektir? Sömürmek için ne yapacaktır? İşte bunun yolunu ve yöntemini bulmuştur. İnsanların duygularını tahrik ederek, insanların en hassas duygularına dokunarak insanları sömürmenin yolunu keşfetmiştir. İşte bugünler de öylesine icat edilmiş günlerdir. Yoksa hedeflerin tanınması ve anlaşılması için değildir. Haddizatında özün boşaltılmasını intaç etmektedir bu günler. Onuru, haysiyeti, şerefi, namusu çiğneyen, çürüten ve itibarı yerle yeksan eyleyen günlerdir. Zira tek bir gün hatırlanan insanların, hayatlarının kalan günlerinde esamileri bile okunmamaktadır. Öyleyse bu günleri kutlamak için debelenmek abestir, absürttür ve alıkçadır. Kutlayanlarda neyi, niçin kutladıklarını bilmemekte ve karşılarında ki insanları tanımamakta ve anlamamaktadırlar. Sefaletleri, mahrumiyetleri, esaretleri, acıyla ve ıstırapla dolu yaşamları mı kutlayacağız? Bizim işimiz, herkesi layık olduğu yere koymaktır. Anneleri bir gün hatırlayıp, bir yıl boyunca unutmak ne kadar ahlakidir? Anne ne demektir tanıyıp, anlamadan anneler günü diye bir saçmalığı kutlamaya yelteniyoruz. Sevgili dostlarım! Bir ömrü, mutlu olmak adına fani ve absürt zevklerin peşinde koşarak heba ediyoruz. Dünyanın ve kendimizin, zevk için var olduğunu-olduğumuzu sanıyoruz. Bu yüzden mutluluğu, zevklere ulaşmak olarak algılıyoruz. Binaenaleyh, mutluluk avına çıkıyoruz ama avlanacağımızı hiç hesap edemiyoruz. Dünya da mutlak mutluluğun olmadığını bir türlü fark ve idrak edemiyoruz. Çünkü hiçbir eylemimizin ve hareketimizin temelinde, düşünme ve anlama faaliyeti yoktur. Eğer hareketlerimizi, düşünme ve anlama temelinde gerçekleştirmiş olsaydık, çok farklı hareket ederdik. Yaptığımız nice şeyleri yapmaktan ya utanırdık ya da imtina ederdik. En basitinden, bugünleri kutlamazdık ve bugünleri kutlayacağız diye cahil kodamanlara kendimizi sömürtmezdik. Kutlamayanları da garipsemezdik ve anlama gayreti içinde olurduk. Böylece kutlamayanları değil, biz niye kutluyoruz diye kendimizi garipserdik. Belki, bir arkadaşımızı mutlu edelim, kendimiz de mutlu olalım, manevi bir atmosfer yaratalım ve böylece yaşamın keyfini çıkaralım diyoruz ama arka planda ki devasa rantı hiç hesaba katmıyoruz.  Aklını kiraya verenlerin kaderi; acı ve ıstıraptır! Düşün!

 

İnsan düşünmez ve anlamak istemez. Çünkü korkar. Gerçekten korkar. Korkmasaydı düşünür ve anlardı, çendan bir çaba gösterirdi bunun için. Hiçbir çabaya şahit olmuyorum. Şahitliğim önemli mi? Değil ama yine de şahit olamıyorum. Zira düşünmek ve anlamak, insanlaştırır. Peki, insan olmaya, kalmaya, yaşamaya tahammül etmek kolay mı? İşte sıkıntı, sancı burada. Çünkü insanlık bize ağır geliyor, bizi yoruyor. Zira insan, konfor denizinde yüzmektedir. Konfor, lüks, şatafat içinde yaşayanların düşünmekle ve anlamakla işleri olmaz. Bataklıkta debelenenlerde kötülükten başka bir şey düşünmezler, ancak kötülükten anlarlar ve bitevi kötülük tohumları ekerler. Düşünenler ve anlayanlarda mütemadiyen acı, keder ve hüzün üçgeninde yaşamaya mahkûm olurlar. Varlıklarını, kendilerini ve dünyayı iyileştirmeye adamışlardır. Ama iki tarafında hedefinde olurlar garip bir şekilde. Hem bataklıkta debelenenler hem de konfor denizinde yüzenler bu durumdan rahatsızdırlar. İki tarafta içinde yaşadığı pisliğe iyice alışmışlardır, binaenaleyh bırakmak kolay olmamaktadır. Evet, elbette düşünmek ve anlamak yani aklını kendin kullanmak hiçte kolay değildir, sancılı ve acı doğuran bir şeydir ama yine de inatla bunu yapmak zorundayız, korkmamalı ve kaçmamalıyız. Korktuğumuz ve kaçtığımız şey, haddizatında bizim kurtuluşumuz ama biz bilmiyoruz. Faydası bize olacak bir şeyden korkmak, kaçmak ve böyle bir şeyde ihmalkârlık göstermek, alıklıktan başka nedir? Düşünmeden ve anlamadan yaşayıp gidiyoruz en güzel ve büyük hediyemizi yani hayatımızı. Düşünmüyoruz kalp kırıyoruz, anlamıyoruz yanlış yollara sapıyoruz. Bedelini de kendimiz ödüyoruz ve bizle birlikte milletimiz, ülkemiz ve insanlık ödüyor. Bilgelerin hayatı değilde, cahillerin hayatı bizi cezbediyor. İlim, irfan ehline kulak vermiyoruz ama her türlü sahtekârın peşinde perişan oluyoruz. Bilgelerin sözleri ağır geliyor çünkü nefsimize. Ama cahillerin yalanları nefsimizi okşuyor. Kur’an okumaktansa bir şeye inanmayı daha kolay buluyoruz. Bir bilgeyi dinlemektense, biz düzenbazın cerbezesi büyülüyor bizi. Hayatımızı muhasara altına almış olan ve her gün en özel ve güzel zamanlarımızı kendilerine hasrettiğimiz sanatçı kılıklı şaklabanlar bize ne veriyorlar? En kıymetli hazinlerimizi, hayatın kustuğu her türlü yaratıklar, sahtekârlar, düzenbazlar, namussuzlar, yalancılar için berhava ediyoruz; sağlığımızı, gençliğimizi, zamanımızı. En iyi ve güzel eylemlere ayırmadığımız en değerli zamanlarımızı ciğeri beş para etmez şerefsizlere ayırıyor ve veriyoruz. Allah’ı dinlemekten bıkıyoruz da, yığınla ahmak ve yalancı düzenbazı dinlemekten bıkmıyoruz. Oysa her kulvarda ki, her nev’inden cahillerin, ahlaksızların, yalancıların, düzenbazların, sahtekârların, namussuzların, şerefsizlerin, pisliklerin, erdemsizlerin, değersizlerin sefilane hayatları ne kadar da boş ve lüzumsuzdur. Bütün cahillikler, içi boş bir ceviz gibidirler. Belki dışarıdan bakınca güzel, alımlı gözükebilirler ama içine girince bayağılıklarla, küfle, kurtçuklarla dolu olduğunu görürsünüz. Bir genç diyor ki; en büyük hayalim, işte bilmem hangi ünlüyle, kişiyle vs. birlikte olabilmektir. Ne kadar sığ, basit ve anlamsız bir duygu. Bu kişiyle otursanız, öyle şeyler söyler ki, sanki her şeyi anlamış ve biliyor. Ama hiçbir şey bilmiyor ve bilmediğini de bilmiyor. Zavallıcık en kıymetli armağan olan ömrünü, ne kadar da saçma sapan şeylere hasrediyor. Hayır, birlikte olmak, dinlemek, bizatihi hissetmek istediğin kişi, bilge bir kişi olsa, bir eylem adamı olsa eyvallah ama değil. Yorumlarımız, yaşamlarımız, düşlerimiz, düşüncelerimiz, duygularımız, emellerimiz ve yollarımız ne kadar da sığ, basit ve derinliksiz. Bilen değil, ‘’çokbilmiş’’iz! Anlayan değil, ‘’anladığını sanan’’ız.

 

SÖZLER:

 

""Yaşamının son dönemlerindeki bir insan, samimi ise ve bütün akli melekeleri yerindeyse, her şeyi bir daha yaşamak istemez; bunu tercih etmektense tamamen yok olmayı ister.""

 

Arthur Schopenhauer

 

""Sizi yıpratan insanlardan sessizce uzaklaşın.""

 

Albert Camus

 

""Müslüman dendiği zaman, aklımıza; huzur, barış, güven, sadakat, vefa, ahlak, adalet gelmiyorsa eğer ve bu erdemler Müslümanın hayatında tebarüz etmiyorsa, tüm dünya Müslüman olsa ne olacak? Soruyorum bunu size. Bu ancak Müslüman eliyle hakikatte olmasa da reelde İslamiyetin kaybetmesi gibi elim bir neticeyi intaç eder.""

 

Emre Dorman

 

""Kirli eller ruhuma dokunmasın diye, dikenli tellerle çevirdim yüreğimi...""

 

Halil Cibran

 

""Bir şeyi eğer "en kârlısı bu" olduğu için yapıyorsan şerefsiz bir insansın. "Bunu yapıyorum, çünkü doğru olan bu" demen lâzım.""

 

İsmet Özel

 

""Ciğeri beş para etmeyen insanlarız bizler, doğrulara katlanamıyoruz.""

 

Dostoyevski

 

""Sağlam bir dini anlayışın gelişebilmesi için hem duyguların, hem de aklın güçlenmesi gerekir.""

 

Caner Taslaman

 

“"Günümüzün modern Shakespeare'i yok. Çünkü Shakespeare'in, zamanında yaptığı tek şey; bir odada, mumun karşısına oturup, düşünmekti.”"

 

Chris Cornell

 

""Kitap okumaya vakit ayırıyorsak, ki ayırmalıyız, bunun bizim için meşru bir izahı, dosdoğru bir gerekçesi olmalı. Okuduğumuz kitaplar bize bir şeyler katmalı, aklen, kalben, fikren donatmalı bizi, zenginleştirmeli, derinleştirmeli ve inceltmeli... Her kitap beraberinde bir tefekkürü, bir hissedişi getirmeli, ufkumuzu açmalı, iç arayışlarımızın aracısı, tetikleyicisi, kışkırtıcısı, hazırlayıcısı ve ilham kaynağı olmalı. Yani cips almakla kitap almak zevki arasında çok bariz farklar olmalı.""

 

Gökhan Özcan

 

""Maalesef kötülük asla tam olarak yenilgiye uğratılamayacaktır. İnsanlık kötülüğe karşı daimi bir mücadele ile karşı karşıyadır. Hayatlarımızın ve insanlık tarihinin anlamının burada yattığına inanıyoruz.""

 

Aliya İzzetbegoviç

 

""Bir insanın sahip olabileceği en iyi yetenek; yapması gereken bir şeyi, yapması gereken zamanda ve yerde, yapılması gerektiği gibi yapması ve tüm bunları, istese de istemese de yapmasıdır.""

 

Thomas Henry Huxley

 

""Direniş varoluşun deneyidir.""

 

Nuri Pakdil

Tarih: 03.02.2017 Okunma: 819

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

27.03.2016 - 10:54

Çok duygulandım. Rahmetle anıyorum. Selâmlar...

İsmail Hakkı Cengiz

27.03.2016 - 10:54

Çok duygulandım. Rahmetle anıyorum. Selâmlar...