Hayatın her yanından, yönünden, cehalet, ahmaklık,
aptallık, alıklık, bönlük, basitlik, çiğlik, müptezellik, pespayelik akıyor.
Niye? Çünkü insan ruhunu kaybetmiş. Nerede bulunuyorsak, orayla büyüyoruz;
haddizatında büyük değiliz. Çünkü beden küçüktür, bedeni büyüten ruhtur. Ruh
yok olunca beden kokuşmuş, çürümüş bir et yığınına dönüşür. Bizde öyleyiz işte.
Düşünmediğimiz ve anlamadığımız içinde fark edemiyoruz bunu. Çok yavan
yaşıyoruz. Zerre anlam, derinlik, yücelik, yükseklik yok hayatımızda. Soyluluk
ve asaletten mahrum hayatlarımız. Her türlü sefillikle lebalep hayat nehrinde
yüzüyoruz ama kirliliğin fevkinde değiliz. Haddizatında farkındayız da,
farkında değilmiş gibi yapıyoruz, çünkü cehaletten, ahlaksızlıktan, kitleleri
sürüleştirmekten kazanıyoruz. Temiz kalan tek bir yanımız yok. Elbette ki bu
kirlenmiş, insanın kirlettiği, hayatta temiz kalmış olanlar da muhakkak vardır
ve sözümüz onlara değil. Bizim sözümüz kir, pas içinde yaşayıp farkında
olamayacak kadar körleşmiş olanlaradır. Bizler, yanlışı, çoğunluk yaptığı zaman
doğru sanıyoruz. Oysa yanlış, her zaman yanlıştır. Ta ki, çoğunluk tarafından
yapılmış olsa bile. Ve İnsanlık Önderleri olan Peygamberler daima
yalnızdılar! Çoğunluğa uymak cahillik
belirtisidir. Önemli olan, zor da olsa, doğru olan aza talip olabilmek ve azı
takip edebilmektir. İnsan cehalet zincirleriyle kendi kendini kuşatıp,
kalabalığın ortasına düştüğü zaman kaybetti asıl. Ki, zaten, çoğunluğun olduğu
yerde hakikatin olması imkânsız gibi bir şeydir. Hakikat, çoğunluğun olduğu yerde
olsaydı, bilgeliğin ne anlamı olurdu? Zira bilgeler, genelde yalnız
insanlardır. Yalnızlıklarının sebebi de bilge oluşlarıdır. Düşünme ve anlama
temelli yaşamalarıdır. Evet, hiç kuşkusuz ki, insanın düşünmemesi adına her
şeyin ittifak halinde olduğu bir çağda yaşıyoruz. Güç ve para, düşüncesizliği
ve anlamsızlığı besleyen olgulardır ve maalesef insanoğlu paranın ve gücün kulu
olmuştur. Ama direnmeliyiz, düşünmek ve anlamak için, anlamlı bir hayat yaşamak
için. Gerçeği fark etmek, fark edilen gerçeğe göre bir hayat kurmak için
direnmeliyiz. Dostluğumuz, sevgimiz, aşkımız, çalışmamız, eylemlerimiz,
duygularımız ve düşüncelerimiz anlam dolu olmalı. Zevklerimiz bile anlam dolu
olmalı. Bizler daha çok ruh değil de, beden eksenli yaşadığımız için anlamdan mahrum
kalıyoruz. Düşünmeye değil, ucuz ve bayağı zevklere dalıyoruz. Bu da bizi
alıklaştırıyor maalesef.
İnsançocuğu için, en asil ve soylu eylem, hakikati aramak
adına verdiği kavga ve bu kavga sonunda bir seçim yapabilecek bilince
erişmesidir. İnsan garip bir varlıktır. Doğarak dünyaya merhaba diyen ve
doğumundan itibaren mahiyetini oluşturmaya yani yapacağı seçimlerle kendini
yeniden yaratmaya çalışan bir varlık. İnsan, karanlık bir dünyaya doğuyor. Bu
karanlık dünyada ışığını buluyor, filhakika ışığını yanında getiriyor ve o
ışıkla yolunu aydınlatıyor ve kendi seçimleriyle kendini belirliyor. Yani insan
sonradan alacağı kararlarla hayatını belirliyor, kaderini çiziyor. Aklını ve
kalbini kullanmaya başladığı andan itibaren. Haddizatında bir kavganın içine
doğuyor insan. Bu kavgaya cüret edebilecek olanlarda, ancak ve ancak aklını
kullanıp düşünmeye ve anlamaya cesaret edenlerdir. Bu kavga ruhları zavallı,
akılları kiralık, kalpleri boş kişiliklerin verebilecekleri bir kavga değildir.
Bu türler ancak ucuz, basit hazlara ulaşmanın yollarını aramakla iştigal
ederler. Zira bu türler beden eksenli yaşarlar, bedenlerini mutmain kılmanın
kavgasını verirler ve malayani zevkler peşinde koşarlar. Ama ruh eksenli
yaşayanlar vicdanlarının ve beyinlerinin doyumunu arzularlar. Bu yüzen hiçbir
şeyi kolay elde etmezler ve elde ettiklerinin de değerini bilirler. Bunlar,
kendilerini kontrol ederler, kontrol ettirtmezler. Kendi kendilerinin
efendileridirler. Düşünen ve anlayan insanlar, mutlaka kendilerini bilirler ve
kendilerine efendilik yapılmasına müsaade etmezler. Düşünen ve anlayan
insanlar; bu dünya ile bağlarını, bu dünyada ki rollerini ve vazifelerini
bilirler. Nasıl hareket edeceklerini, nasıl seveceklerini, niçin ve kim için
fedakârlık yapacaklarını bilirler. Eğer imzanız, geride bırakacağınız izinizse,
nasıl bir iz bırakacağınızı ya da bırakmanız gerektiğini düşünürsünüz ve bu
düşünce sizi farklı bir mecraya iter. Sıra dışı, anlam dolu, eylem dolu,
düşünce dolu, azların bulunduğu bir mecraya sürükler. Zira imza atmak zordur,
bedeli vardır. Çünkü sizin kimliğinizdir bir yerde imzanız.
SÖZLER:
""Andolsun! Biz, insanı şerefli
kıldık.""
ALLAH
""Ben, güzel ahlakı tamamlamaya
geldim.""
HZ.MUHAMMED
""Akıllı, her şeyi layık olduğu yere
koyandır.""
Hazreti
Ali
""Ne zaman gerçek İslam’ı anlatsam, benim
fikirlerimi beğenenler genelde komünistler veya eski komünist Müslümanlar
oluyor. Fikirlerimi kabul etmeyenler ise medresede veya camide her saat ibadet
edip ilahi söyleyenlerden çıkıyor.""
Mevdudî
""Başkasının zor durumda olması, beni ona
yardımcı olmak üzere harekete geçirebilmelidir.""
Arthur
Schopenhauer
""Derin duygulara sahip insanların acıları
büyük olur.""
Dostoyevski
""İslam’ı kurtarmayı bırakın. İslamiyet’le
kurtulmaya çalışın.""
Seyyid
Ahmet Arvasi
""Bir şey yap güzel olsun. Huzura vesile olsun,
rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin. Bir şey yap doğru olsun.
İnsanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Rüzgâra ve
akıntıya kapılmasın; kırılsın lakin eğilip bükülmesin. Bir şey yap adil olsun.
Haktan hukuktan ayrılmasın. Zalime haddini bildirsin, mazlumun payını versin.""
Mustafa
Kutlu
""Çık uzun ince bir yola. Ağır ağır yürü.
Varlık türküsünü terennüm eyle gönlünle. Sessizliğin sesine ver kendini tüm
benliğinle. Kendinle kal tamamen. Tabiatın değişimini, gündüzün ağır ağır nasıl
geceye evrildiğini düşün. Gökyüzüne bak. Ağaçlara dokun. Yürüdüğün yolu hisset.
Düşün, düşün, düşün. Dünü, bugünü, yarını düşün. Yaşadıklarını hatırla,
acısıyla tatlısıyla. Yarını tahayyül ve tasavvur et. Engin doğayı temaşa eyle.
Kafanı ve kalbini sonsuzluğa bırakıver. Zorla kendini, varlığın ve varlığının
en derin vadilerine in. Çöz sırlarını varlığın ve varlığının. Ulaş senden öte
sene, benliğinin derinliklerindeki bene. İşte o zaman hissedeceksin,
anlayacaksın tüm yabancılıkları.""
Bendeniz
Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim…
İnan ki: Her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!
Mehmet
Akif Ersoy
""Söyle bana. İnsanca söyle! Emaneti ne yaptın
diye sorulursa ne diyeceksin? Akıl sana emanet. Beden sana emanet. Can sana
emanet. Adalet sana emanet. Ahlak sana emanet. Hürriyet sana emanet. Uhuvvet
sana emanet. Vahdet sana emanet. Evlat sana emanet. Devlet sana emanet. Servet
sana emanet. Millet sana emanet. Bayrak sana emanet. Hatta bu hayat, bu dünya
sana emanet. Ve hatta sen sana emanetsin. Ne yaptın emaneti?""
Bendeniz
""Dünyada ne kadar fitneci varsa katledeceksin.
Kardeşliğin, barışın, birliğin ve huzurun yegane önkoşulu budur. Akıllı,
müteyakkız, basiretli ve ferasetli olacaksın. Fitneye asla yol vermeyeceksin. Aklınla,
kalbinle, bedeninle asla hiçbir kimseye köle olmayacaksın. Hakkın, hakikatin
kölesi olacaksın. Çok çileler çeksende, nice belalar seni beklesede, tek başına
kalsanda dönmeyeceksin.""
Bendeniz
""Kaybettireni kaybetmek, kazanmanın yolunu
tekrar açmaktır ve kazanmak için kaybettirene acımamak tek yoldur. Dost
bildiklerimiz, gerçekten dostumuz olanları kaybetmemize sebep oluyorlarsa; dost
bildiklerimizi kaybetmek, kaybettiğimiz ya da kaybedeceğimiz gerçek
dostlarımızı bize yeniden kazandırır.""
Bendeniz
""Bizim ihtiyaç hissettiğimiz olgu
"entelektüellik” değil, “basiret"tir.""
Cahit
Zarifoğlu
‘’’’İnsanın sabahtan akşama kadar haykırası geliyor:
Karanlıktasınız! Hâlbuki odanız, hâlbuki odalar, hâlbuki dünya ışıkla dolu.’’’’
Cemil
Meriç-Jurnal 1