KENDİ AKLINI KULLANMA CESARETİ GÖSTER...10...

Özgür DENİZ - 14.02.2017

Bir filozof söz söylemiş, sözü öz söylemiş ve güzel söz söylemiş. Demiş ki; ‘’derin düşünen büyük beyinler, insanlar arasında ki hak eşitliğinden tiksinti duyarlar.’’ Haddizatında söz üzerinde derin düşünüldüğü vakit, hak verebilecek duruma geliyorsunuz. Hemen önyargıyla bakmamak iktiza ediyor. Şöyle ki; insanlar içinde mebzul miktarda andaval, alık ve bön tipler var ve siz, bu türlerle aynı kulvarda değerlendiriliyorsunuz. Bu ise ruhu acıtıyor. Acıtmıyor deseniz de acıtıyor. Zihni kirli olanlar ise sizi yanlış anlıyorlar. Düzen böyle diyorlar. Söylediklerinde mantığın zerresi yok diyorlar ama bunları derlerken, yüce hakikati sarf-ı nazar eylediklerinin farkında bile değiller, farkında olmadıklarının da farkında değiller. Yani hakikate itiraz ettiklerinin fevkinde olamayacak kadar alıklar. Ki, işte tam da burada tezahür ediyor bir önce ki yazımızda bahsettiğimiz durum yani söylem ve eylem tenasübünün yok oluşu, zihnimizin kirli oluşunun gerçekliği. Ayrıca bu söz nakıs bile sayılır, insanlık âlemini kenardan temaşa ettiğimiz vakit. Çünkü eşitsizlik diz boyu insanlık âleminde. Derinliklere sızmış inceden inceye tedricen. Şöyle ki; insanlığa zerre miskal katkısı olmayan bir kişi, topluma sayısız katkılarda, faydalarda bulunmuş birinden daha fazla itibar görüyor, daha fazla hakka malik oluyor. Tabii olarakta, ince ve derin ruhlu olanlarda bir tiksinti uyandırıyor bu durum. Basit bir misal; bir adam var malum magazin dünyasında, kanalı da var, bu adamın gördüğü itibarı, bu topluma gerçekten sonsuz faydalı olmuş kim görebiliyor? Boş beyinli bir kompradora gösterdiğimiz saygıyı, düşünen hangi adama gösteriyoruz? Düşünen ilim, irfan sahipleri, kompradorların sahip oldukları hangi hakka sahipler?  Bir sorunu çözebilme yetisine sahip bir insana göstermediğimiz saygıyı, çözüm üretebilecek kabiliyete malik olmayanlara sunabiliyoruz rahatlıkla. Dördüncü sınıf beyinler, birinci sınıf beyinlere hükmediyor. Şimdi gelsin de, bilginin bahsettiği büyük kafalar bundan iğrenmesin, tiksinmesin. Sizlerin hiç tiksindiğiniz olmuyor mu bu durumdan? Eminim ki oluyordur ama yapacak bir şey yok. Böyle durumda da üstat Necip Fazıl Kısakürek üstad gibi dudak ucuyla terennüm ediyoruz; ‘’akrep kıskacında yoğurmuş hayat bizi çocuğum, yürü git, böyle gelen dünya böyle gider.‘’ Aynı şeyi farklı bir minvalde ve farklı bir mevzuda Arthur Schopenhauer da söylüyor. Ama yine de, her halükarda, ‘’söylesek hükmü yok, sussak gönül razı değil’’ kabilinden, hükümsüz de kalsa sözümüz, susamıyoruz haksızlıklar karşısında. Tiksinti uyandıran, mide bulandıran pislikleri de, o pislikleri işleyen pislikleri de ifşa etmeye gayret ediyoruz. Çünkü her insanın kendi yaşadığı çağına tanıklık ettiğini ve o çağın problemlerine karşı duyarlı olması gerektiğini ihsas ediyoruz. Gerisi angaryadır!

 

Düşünmek öyle güzeldir, asilleştiricidir, yücelticidir ki, derununuz da, bir insan olarak var olduğunuzu duyumsar ve insan olmak, insan kalmak, insanca yaşamak uğruna kavga vermeniz iktiza ettiğine dair ulvi bir his canlanır. Tabiat olgusunun muhtelif olaylarıyla hasbihal edersiniz. Rüzgârla konuşur, yağmurla sevişir, nehirlerle boğuşur, kuşlarla özgürlüğün şarkısını terennüm eder, mutantan dağlarla dertlenir, ıssız ve uzun yollarla yalnızlığı paylaşır, ormanlarda ağaçlarla vals, güneşle yıkanırsınız. Yalnızlığınızda bile yalnız değilsinizdir. Yalnızlığınızda, yalnızlığınızı içersiniz demli bir çay gibi. Sevginize, bakışınıza, duruşunuza, dostluğunuza ayrı bir derinlik katar düşünmek. Düşünceyle bütünleşen eylem anlamın şahikasında bir eylem olur çıkar ve derin etkiler bırakır temiz yüreklerde. İşte böyle eylemler doğurgan olurlar. Bir yazıyı okumaktan, o yazıyı anlayıp tahlil edebilmekten hatta namusluca yargılayabilmekten büyük bir keyif alırsınız, düşüncenin sayesinde. Anlayışınız ayrı bir mahiyet kazanır. Çünkü anlama kabiliyetiniz neşv-ü nema bulur. Kavganız bile daha anlamlı olur, çünkü düşünceyle bütünleşmiştir. İhanetten korkarsınız, hainliğin tarifsiz bir mikropluk, alçaklık, onursuzluk olduğunu duyumsarsınız düşündüğünüz zaman. Haksızlık yapmaktan utanırsınız. Ahlaksızlıktan, adaletsizlikten hicap duyarsınız. Zalim olmaktan ürkersiniz. Düşünen adam gerçekten asildir. Yüreği inceciktir, naiftir, narindir. Ama aynı zamanda bir o kadar isyankârdır, cesurdur. Bakınız Arthur Schopenhauer ne diyor; ‘’düşünce dolu konuşmalar, ansızın usa gelen düşünceler, yalnızca anlayışlı topluluklara uygundur. Sıradan topluluklarda onlar hiç mi hiç sevilmezler. Çünkü bu sıradan topluluklarda sevilmek için, insanın kesinlikle bön, dar kafalı olması gerekir.’’ Yaşadığımız dünyaya ne kadar da uyan bir söz değil mi? Şimdi ki çağda, bön olmak, dar kafalı olmak marifet, çünkü ucuz kafaların ama pahalı zevklerin bulunduğu dünyaya adım atmak ancak bu şekilde mümkün. İşte bu tiksindiriyor insanı. Ama suç yine insanda, çünkü düşünmekten kaçıyor ve alıklığın çukuruna bile isteye düşüyor. Sonra da düşüncesizce bağırıyor. Bilmeden seviyor, bilmeden konuşuyor, bilmeden yola çıkıyor. Bilgiye dayanan sevginin, konuşmanın, bilgiye dayanarak çıkılan yolun kıymetini idrak edemiyor. Bu durumlara hayatımızın her yönünde şahit oluyoruz, çünkü bu ucuzluklarla kuşatılmış durumdayız. Biz ucuzlayınca, hayatımız da, zevklerimiz de ucuzlamış maalesef.

 

Değeri olanın, değerlerle var olanın saygıya hasret kaldığı; değersiz olanın, değerleri çürütenin ise saygı duyulmaktan handiyse kusası geldiği bir evrenin misafirleri, bir tarihin yolcuları, bir hayatın şahitleriyiz ne hazindir ki. Ta ki Kabil ve Habil’den bu yana böyledir bu. Bu dünyada kahir ekseriyetle kötüler egemen olagelmişlerdir. Bunda iyiler asla masum ve bigünah değildirler. Yani kendilerini kenara atamazlar. Ucuz, basit, sıradan insanların kumpaslarına mahkûm insanlık. İnsanlıktan behresi olmayanların gönüllü mahkûmlarıyız. Oysa düşünen, anlayan, hisseden bir yürek, değerli kim, kim değersiz fark edecek zekâya maliktir. Haysiyetli olduğumuz gibi bir iddia sahibiyiz amma velakin haysiyetsizlerin sofrasında bağdaş kurmuşuz. Çünkü düşünen değil, düşündüğünü sanan zavallı tipleriz. Oysa düşünen adam, bihakkın düşünen adam, namusluca düşünen adam, haysiyetli, hissiyatlı, hassasiyetli adamdır ve üzerinde şeref libasını taşır. Düşünen, anlayan ve hisseden adamın ruhu zariftir, naiftir, latiftir, binaenaleyh haysiyetsizliği sindiremez. Düşünen, anlayan, hisseden adam, insanlık namına, mazlumlar, mustazaflar namına varoluş kavgası verir. Nefsini ezmiştir. Dünyayı tard etmiştir dünyasında. İşte bu yüzden, bile isteye yapılan yanlışlıkları kusar, yapanlardan tiksinti duyar. Değer varken, değersizliğin tercih edilmesine tahammül edemez. Ne garip, evrende an be an değerlerden dem vurulur, değerli olmaktan söz edilir, değerli yaşamak tavsiye edilir velakin iş eyleme gelince tüm sözler nutuk derekesine düşer ve anlamsızlaşır. Değer hiçbir anlam ifade etmez olur. Değerli olanın değerlerinden istifade edip, insanlık namına çözüm olmak varken, gideriz kendi namımıza hesap, kitap peşine düşeriz. Kitabın önemine, okumanın yücelticiliğine, düşünmenin değerine atıfta bulunuruz mütemadiyen. Gel gelelim, iş eyleme dönüşünce, kitaba el uzatandan hazzetmeyiz, okuyanı tehdit olarak görürüz, düşüneni lanetleriz. İşte böyle kirlenmiş ruhların evreninde yaşamak boğuyor insanı. Samimiyetsiz, ciddiyetsiz, riyakâr, sahtekâr, ahlaksız, düzenbaz bir insanlık âleminde yaşıyoruz maateessüf. Ayak tırnağından saç kılana kadar aynıyız. Hep aynıyız. Birbirimize benziyoruz. Kimsenin konumu kimseyi farklı kılmıyor. Herkes aynı söylemi diline pelesenk etmiştir amma velakin gidip ciğeri beş para etmez, değer nedir bilmez, haysiyetten behresiz, hissiyattan ve hassasiyetten yana nakıs komprador tiplere yaltaklanırlar. Söylem eyleme kahir ekseriyetle dönüşmemiştir. Söylemin ve eylemin tenasüp içerisinde olduğu tek dönem Asr-ı Saadet dönemidir. Gerisi palavradır, mugalatadır, kumpastır. Zira bunlar, okumanın ve düşünmenin yüceliğini idrak edememişlerdir, sadece bu yönlü yüce erdemlerden bahsederek, kendilerine bir paye kapmaya çalışmaktadırlar. Erdemsiz de erdem ne arasın oysa. Lafazan, sözden ne anlasın oysa. Böylece, üstün nitelikli mümtaz şahsiyetler bir köşeye çekilip yalnızlığı seçmekte ve ölümü beklemektedirler. Oysa sunacakları katkılar paha biçilemez niteliktedir. Ama bunu, ince ve ucuz hesapların yapıldığı dünyanın zavallı köleleri olan ve kendini değer abidesi diye tavsif eden sefiller ne anlasın. Bu tür sefillere büyük kafalardan değil, büyük rantlardan bahsedin, hemen; nerede? Diye soracaklardır. Yazık!

 

SÖZLER:

 

""Onlar adlarını ekmeğe sattılar ben adımı suya verdim; onlar para babası oldular ben dert babası.""

 

Ali Şeriati-Yalnızlık Sözleri

""Yalnızlık Sözleri 1

Yalnızlık Sözleri 2""

İkisi de muhteşem kitaplar.

 

""RİSK;

Gülmek; "SAF" denme riskini göze almaktır.

Ağlamak ise; "DUYGUSAL" görünme riskini...

Birine yakınlaşmak; "KENDİNİ KAPTIRMA" riskini,

Duygularını açmak; "KENDİNİ ORTAYA KOYMA" riskini,

Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise; "ONLARI BAŞKASINA KAPTIRMA" riskini göze almaktır.

Sevmek; "KARŞILIK GÖREMEME" riskini...

Yaşamak ise; "ÖLME" riskini göze almaktır.

Umutlanmak; "HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMA" riskini

Çabalamak ise; "BAŞARISIZ OLMA" riskini göze almaktır...

Ama riskler yaşanmalıdır. Çünkü; hayatımızın en büyük riski hiç risk almamaktır. Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden konunabilir ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez. Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken, bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder. Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür.""

 

Leo Buscaglia

 

""Kendini yontmayı unutma" der Zeus. İnsan, tekrar yücelebilmesi için kendini yeni baştan inşa etmek zorundadır. Ve bu yenileşmeyi ıstırap çekmeden yapamaz. Çünkü o hem mermerdir hem de heykeltıraş. Hakiki biçimini yeniden kazanmak için büyük çekiç darbelerini kendi maddesine indirerek kıvılcımlar çıkaracaktır.""

 

Alexis Carrel

 

""Eski bir Kutsal Metinde "Onları davranışlarıyla yargıla" buyuruluyor. Bu nedenle, söyledikleri şeyleri dinleyelim; ama onları yaptıklarından dolayı hesaba çekelim.""

 

Aliya İzzetbegoviç

 

‘’’’Dünyada din, dil, milliyet, mezhep olabilir. Ama sadece iki çeşit insan vardır; vicdanı olan ve vicdanı olmayan.’’’’

 

Farid Farjad

 

‘’’’Yalanlamak ve reddetmek için okuma. İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma. Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma. Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!’’’’

 

Francis Bacon

 

‘’’’Fakir olabilirsiniz. Ayakkabılarınız yırtık olabilir. Ama kimse düşüncelerinize dokunamaz. Çünkü beyniniz sizin kutsal sarayınızdır’’’’

 

Frank McCourt

 

""Eğer başka birinin hayatını biraz daha yaşanır hale getirme gücünüz varsa bunu yapın. Dünyanın buna ihtiyacı var...""

 

Brigitte Nicole

 

""Sakson köleleri boyunlarında bir tasma taşırlarmış: efendilerinin adı yazılırmış bu tasmaya. Aydınlarımız da onlara benziyor; her biri bir şeyhin müridi.""

 

Cemil Meriç

 

‘’’’Başkalarının kalplerini incitmekten kaçın! Çünkü başkasına verdiğin acının zehri er ya da geç sana geri döner.’’’’

 

Kızılderili Atasözü

 

‘’’’Cehennem dediğin dalı odunu yoktur. Herkes ateşini kendi götürür.’’’’

 

Pir Sultan Abdal

 

""Sol ve sɑğ, çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit.""

 

Cemil Meriç

 

""Bana yalan söylediğine üzülmedim, bundan sonra sana inanamayacağıma üzüldüm.""

 

Friedrich Nietzsche

 

""Unutma Red: -Umut iyi bir şeydir, belki de, belki de en iyi şeydir ve iyi bir şey de asla ölmez.""

 

Esaretin Bedeli Filminden

 

Tarih: 14.02.2017 Okunma: 821

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?