Bir filozof söz söylemiş, sözü öz söylemiş ve güzel söz
söylemiş. Demiş ki; ‘’derin düşünen büyük beyinler, insanlar arasında ki hak
eşitliğinden tiksinti duyarlar.’’ Haddizatında söz üzerinde derin düşünüldüğü
vakit, hak verebilecek duruma geliyorsunuz. Hemen önyargıyla bakmamak iktiza
ediyor. Şöyle ki; insanlar içinde mebzul miktarda andaval, alık ve bön tipler
var ve siz, bu türlerle aynı kulvarda değerlendiriliyorsunuz. Bu ise ruhu
acıtıyor. Acıtmıyor deseniz de acıtıyor. Zihni kirli olanlar ise sizi yanlış
anlıyorlar. Düzen böyle diyorlar. Söylediklerinde mantığın zerresi yok diyorlar
ama bunları derlerken, yüce hakikati sarf-ı nazar eylediklerinin farkında bile
değiller, farkında olmadıklarının da farkında değiller. Yani hakikate itiraz
ettiklerinin fevkinde olamayacak kadar alıklar. Ki, işte tam da burada tezahür
ediyor bir önce ki yazımızda bahsettiğimiz durum yani söylem ve eylem
tenasübünün yok oluşu, zihnimizin kirli oluşunun gerçekliği. Ayrıca bu söz
nakıs bile sayılır, insanlık âlemini kenardan temaşa ettiğimiz vakit. Çünkü
eşitsizlik diz boyu insanlık âleminde. Derinliklere sızmış inceden inceye
tedricen. Şöyle ki; insanlığa zerre miskal katkısı olmayan bir kişi, topluma
sayısız katkılarda, faydalarda bulunmuş birinden daha fazla itibar görüyor, daha
fazla hakka malik oluyor. Tabii olarakta, ince ve derin ruhlu olanlarda bir
tiksinti uyandırıyor bu durum. Basit bir misal; bir adam var malum magazin
dünyasında, kanalı da var, bu adamın gördüğü itibarı, bu topluma gerçekten
sonsuz faydalı olmuş kim görebiliyor? Boş beyinli bir kompradora gösterdiğimiz
saygıyı, düşünen hangi adama gösteriyoruz? Düşünen ilim, irfan sahipleri,
kompradorların sahip oldukları hangi hakka sahipler? Bir sorunu çözebilme yetisine sahip bir
insana göstermediğimiz saygıyı, çözüm üretebilecek kabiliyete malik olmayanlara
sunabiliyoruz rahatlıkla. Dördüncü sınıf beyinler, birinci sınıf beyinlere
hükmediyor. Şimdi gelsin de, bilginin bahsettiği büyük kafalar bundan
iğrenmesin, tiksinmesin. Sizlerin hiç tiksindiğiniz olmuyor mu bu durumdan?
Eminim ki oluyordur ama yapacak bir şey yok. Böyle durumda da üstat Necip Fazıl
Kısakürek üstad gibi dudak ucuyla terennüm ediyoruz; ‘’akrep kıskacında
yoğurmuş hayat bizi çocuğum, yürü git, böyle gelen dünya böyle gider.‘’ Aynı
şeyi farklı bir minvalde ve farklı bir mevzuda Arthur Schopenhauer da söylüyor.
Ama yine de, her halükarda, ‘’söylesek hükmü yok, sussak gönül razı değil’’
kabilinden, hükümsüz de kalsa sözümüz, susamıyoruz haksızlıklar karşısında.
Tiksinti uyandıran, mide bulandıran pislikleri de, o pislikleri işleyen
pislikleri de ifşa etmeye gayret ediyoruz. Çünkü her insanın kendi yaşadığı
çağına tanıklık ettiğini ve o çağın problemlerine karşı duyarlı olması
gerektiğini ihsas ediyoruz. Gerisi angaryadır!
Düşünmek öyle güzeldir, asilleştiricidir, yücelticidir
ki, derununuz da, bir insan olarak var olduğunuzu duyumsar ve insan olmak,
insan kalmak, insanca yaşamak uğruna kavga vermeniz iktiza ettiğine dair ulvi
bir his canlanır. Tabiat olgusunun muhtelif olaylarıyla hasbihal edersiniz. Rüzgârla
konuşur, yağmurla sevişir, nehirlerle boğuşur, kuşlarla özgürlüğün şarkısını
terennüm eder, mutantan dağlarla dertlenir, ıssız ve uzun yollarla yalnızlığı
paylaşır, ormanlarda ağaçlarla vals, güneşle yıkanırsınız. Yalnızlığınızda bile
yalnız değilsinizdir. Yalnızlığınızda, yalnızlığınızı içersiniz demli bir çay
gibi. Sevginize, bakışınıza, duruşunuza, dostluğunuza ayrı bir derinlik katar
düşünmek. Düşünceyle bütünleşen eylem anlamın şahikasında bir eylem olur çıkar
ve derin etkiler bırakır temiz yüreklerde. İşte böyle eylemler doğurgan
olurlar. Bir yazıyı okumaktan, o yazıyı anlayıp tahlil edebilmekten hatta
namusluca yargılayabilmekten büyük bir keyif alırsınız, düşüncenin sayesinde.
Anlayışınız ayrı bir mahiyet kazanır. Çünkü anlama kabiliyetiniz neşv-ü nema
bulur. Kavganız bile daha anlamlı olur, çünkü düşünceyle bütünleşmiştir.
İhanetten korkarsınız, hainliğin tarifsiz bir mikropluk, alçaklık, onursuzluk
olduğunu duyumsarsınız düşündüğünüz zaman. Haksızlık yapmaktan utanırsınız.
Ahlaksızlıktan, adaletsizlikten hicap duyarsınız. Zalim olmaktan ürkersiniz.
Düşünen adam gerçekten asildir. Yüreği inceciktir, naiftir, narindir. Ama aynı
zamanda bir o kadar isyankârdır, cesurdur. Bakınız Arthur Schopenhauer ne
diyor; ‘’düşünce dolu konuşmalar, ansızın usa gelen düşünceler, yalnızca
anlayışlı topluluklara uygundur. Sıradan topluluklarda onlar hiç mi hiç
sevilmezler. Çünkü bu sıradan topluluklarda sevilmek için, insanın kesinlikle
bön, dar kafalı olması gerekir.’’ Yaşadığımız dünyaya ne kadar da uyan bir söz
değil mi? Şimdi ki çağda, bön olmak, dar kafalı olmak marifet, çünkü ucuz
kafaların ama pahalı zevklerin bulunduğu dünyaya adım atmak ancak bu şekilde
mümkün. İşte bu tiksindiriyor insanı. Ama suç yine insanda, çünkü düşünmekten
kaçıyor ve alıklığın çukuruna bile isteye düşüyor. Sonra da düşüncesizce
bağırıyor. Bilmeden seviyor, bilmeden konuşuyor, bilmeden yola çıkıyor. Bilgiye
dayanan sevginin, konuşmanın, bilgiye dayanarak çıkılan yolun kıymetini idrak
edemiyor. Bu durumlara hayatımızın her yönünde şahit oluyoruz, çünkü bu
ucuzluklarla kuşatılmış durumdayız. Biz ucuzlayınca, hayatımız da, zevklerimiz
de ucuzlamış maalesef.
Değeri olanın, değerlerle var olanın saygıya hasret
kaldığı; değersiz olanın, değerleri çürütenin ise saygı duyulmaktan handiyse
kusası geldiği bir evrenin misafirleri, bir tarihin yolcuları, bir hayatın
şahitleriyiz ne hazindir ki. Ta ki Kabil ve Habil’den bu yana böyledir bu. Bu
dünyada kahir ekseriyetle kötüler egemen olagelmişlerdir. Bunda iyiler asla
masum ve bigünah değildirler. Yani kendilerini kenara atamazlar. Ucuz, basit,
sıradan insanların kumpaslarına mahkûm insanlık. İnsanlıktan behresi olmayanların
gönüllü mahkûmlarıyız. Oysa düşünen, anlayan, hisseden bir yürek, değerli kim,
kim değersiz fark edecek zekâya maliktir. Haysiyetli olduğumuz gibi bir iddia
sahibiyiz amma velakin haysiyetsizlerin sofrasında bağdaş kurmuşuz. Çünkü
düşünen değil, düşündüğünü sanan zavallı tipleriz. Oysa düşünen adam, bihakkın
düşünen adam, namusluca düşünen adam, haysiyetli, hissiyatlı, hassasiyetli
adamdır ve üzerinde şeref libasını taşır. Düşünen, anlayan ve hisseden adamın
ruhu zariftir, naiftir, latiftir, binaenaleyh haysiyetsizliği sindiremez.
Düşünen, anlayan, hisseden adam, insanlık namına, mazlumlar, mustazaflar namına
varoluş kavgası verir. Nefsini ezmiştir. Dünyayı tard etmiştir dünyasında. İşte
bu yüzden, bile isteye yapılan yanlışlıkları kusar, yapanlardan tiksinti duyar.
Değer varken, değersizliğin tercih edilmesine tahammül edemez. Ne garip,
evrende an be an değerlerden dem vurulur, değerli olmaktan söz edilir, değerli
yaşamak tavsiye edilir velakin iş eyleme gelince tüm sözler nutuk derekesine
düşer ve anlamsızlaşır. Değer hiçbir anlam ifade etmez olur. Değerli olanın
değerlerinden istifade edip, insanlık namına çözüm olmak varken, gideriz kendi
namımıza hesap, kitap peşine düşeriz. Kitabın önemine, okumanın
yücelticiliğine, düşünmenin değerine atıfta bulunuruz mütemadiyen. Gel gelelim,
iş eyleme dönüşünce, kitaba el uzatandan hazzetmeyiz, okuyanı tehdit olarak
görürüz, düşüneni lanetleriz. İşte böyle kirlenmiş ruhların evreninde yaşamak
boğuyor insanı. Samimiyetsiz, ciddiyetsiz, riyakâr, sahtekâr, ahlaksız,
düzenbaz bir insanlık âleminde yaşıyoruz maateessüf. Ayak tırnağından saç
kılana kadar aynıyız. Hep aynıyız. Birbirimize benziyoruz. Kimsenin konumu
kimseyi farklı kılmıyor. Herkes aynı söylemi diline pelesenk etmiştir amma
velakin gidip ciğeri beş para etmez, değer nedir bilmez, haysiyetten behresiz,
hissiyattan ve hassasiyetten yana nakıs komprador tiplere yaltaklanırlar.
Söylem eyleme kahir ekseriyetle dönüşmemiştir. Söylemin ve eylemin tenasüp
içerisinde olduğu tek dönem Asr-ı Saadet dönemidir. Gerisi palavradır,
mugalatadır, kumpastır. Zira bunlar, okumanın ve düşünmenin yüceliğini idrak
edememişlerdir, sadece bu yönlü yüce erdemlerden bahsederek, kendilerine bir
paye kapmaya çalışmaktadırlar. Erdemsiz de erdem ne arasın oysa. Lafazan,
sözden ne anlasın oysa. Böylece, üstün nitelikli mümtaz şahsiyetler bir köşeye
çekilip yalnızlığı seçmekte ve ölümü beklemektedirler. Oysa sunacakları
katkılar paha biçilemez niteliktedir. Ama bunu, ince ve ucuz hesapların
yapıldığı dünyanın zavallı köleleri olan ve kendini değer abidesi diye tavsif
eden sefiller ne anlasın. Bu tür sefillere büyük kafalardan değil, büyük
rantlardan bahsedin, hemen; nerede? Diye soracaklardır. Yazık!
SÖZLER:
""Onlar adlarını ekmeğe sattılar ben adımı suya
verdim; onlar para babası oldular ben dert babası.""
Ali
Şeriati-Yalnızlık Sözleri
""Yalnızlık Sözleri 1
Yalnızlık Sözleri 2""
İkisi
de muhteşem kitaplar.
""RİSK;
Gülmek; "SAF" denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise; "DUYGUSAL" görünme riskini...
Birine yakınlaşmak; "KENDİNİ KAPTIRMA" riskini,
Duygularını açmak; "KENDİNİ ORTAYA KOYMA"
riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise; "ONLARI
BAŞKASINA KAPTIRMA" riskini göze almaktır.
Sevmek; "KARŞILIK GÖREMEME" riskini...
Yaşamak ise; "ÖLME" riskini göze almaktır.
Umutlanmak; "HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMA" riskini
Çabalamak ise; "BAŞARISIZ OLMA" riskini göze
almaktır...
Ama riskler yaşanmalıdır. Çünkü; hayatımızın en büyük
riski hiç risk almamaktır. Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden
konunabilir ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez. Garanti
arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken, bedelini; özgürlüğünü
kaybederek öder. Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür.""
Leo
Buscaglia
""Kendini yontmayı unutma" der Zeus.
İnsan, tekrar yücelebilmesi için kendini yeni baştan inşa etmek zorundadır. Ve
bu yenileşmeyi ıstırap çekmeden yapamaz. Çünkü o hem mermerdir hem de
heykeltıraş. Hakiki biçimini yeniden kazanmak için büyük çekiç darbelerini
kendi maddesine indirerek kıvılcımlar çıkaracaktır.""
Alexis
Carrel
""Eski bir Kutsal Metinde "Onları
davranışlarıyla yargıla" buyuruluyor. Bu nedenle, söyledikleri şeyleri
dinleyelim; ama onları yaptıklarından dolayı hesaba çekelim.""
Aliya
İzzetbegoviç
‘’’’Dünyada din, dil, milliyet, mezhep olabilir. Ama
sadece iki çeşit insan vardır; vicdanı olan ve vicdanı olmayan.’’’’
Farid
Farjad
‘’’’Yalanlamak ve reddetmek için okuma. İnanmak ve her
şeyi kabullenmek için de okuma. Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma.
Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!’’’’
Francis
Bacon
‘’’’Fakir olabilirsiniz. Ayakkabılarınız yırtık olabilir.
Ama kimse düşüncelerinize dokunamaz. Çünkü beyniniz sizin kutsal
sarayınızdır’’’’
Frank
McCourt
""Eğer başka birinin hayatını biraz daha
yaşanır hale getirme gücünüz varsa bunu yapın. Dünyanın buna ihtiyacı
var...""
Brigitte
Nicole
""Sakson köleleri boyunlarında bir tasma
taşırlarmış: efendilerinin adı yazılırmış bu tasmaya. Aydınlarımız da onlara
benziyor; her biri bir şeyhin müridi.""
Cemil
Meriç
‘’’’Başkalarının kalplerini incitmekten kaçın! Çünkü
başkasına verdiğin acının zehri er ya da geç sana geri döner.’’’’
Kızılderili
Atasözü
‘’’’Cehennem dediğin dalı odunu yoktur. Herkes ateşini
kendi götürür.’’’’
Pir
Sultan Abdal
""Sol ve sɑğ, çılgın sevgilerin ve şuursuz
kinlerin emzirdiği iki ifrit.""
Cemil
Meriç
""Bana yalan söylediğine üzülmedim, bundan
sonra sana inanamayacağıma üzüldüm.""
Friedrich
Nietzsche
""Unutma Red: -Umut iyi bir şeydir, belki de,
belki de en iyi şeydir ve iyi bir şey de asla ölmez.""
Esaretin
Bedeli Filminden