Büyük ve derin bir kafaya, temiz ve saf bir vicdana,
haysiyet, hassasiyet, hissiyat üçgeninde yaşanan bir hayata sahip olmak için,
mutlaka ve muhakkak çok okumalı, iyi anlamalı, derinden hissetmeli ve sağlam
düşünmelidir. Okumaya uzak kalanlar, anlamaktan yana nasipsiz olanlar,
düşünceyle, soruyla, sorguyla işi olmayanlar; sıradan yaşamaya, sürüye dâhil
olmaya, aptalca laflamaya ve nihayetinde rezil olmaya mahkûmdurlar ve dahi
böylelerinin işi gücü nutuk atmak ve insanları yalanlarla avutmaktır. Böyle bir
yaşama da katlanmak mecburiyetindedirler. Kendi aklının, kalbinin, vicdanının,
gözünün, kulağının değerini bilmeyenler, anlamayanlar; aptalların yol
göstericiliğine layıktırlar. Kaderlerini başkalarının takdirine bırakmaya
mahkûmdurlar. Kendi beynini kullanmayan, ahmakların aklıyla hareket edip
sonunda utanmaya mahkûmdur. Niye okumuyoruz? Çünkü devir, artık okumayanlara
değil okuyanlara acayip yaratıklar olarak bakılan bir devir. Erkekler, kızlar
bizden uzaklaşmasın diye; kızlarda, erkekler bize yaklaşsın diye kitaba
mesafeli durmaktadır. Kahir ekseriyet böyledir. Bu yüzden çokluk, züppece
yaşamayı marifet sanmaktadır. Kızlar ayrı bir tip, erkekler ayrı bir tip
olmuştur. Kahir ekseriyeti cehaletin esiridir. Kimin kız, kimin erkek olduğu
bilinmeyen bir devri yaşamaktayız. Hakikati konuştun mu; ne kadarda ağır
konuşuyorsun oluyor. Yalan konuştun mu; amma da espritüel adam, çok hoş sohbeti
var değil mi oluyor. Yani bu kadar alıklaşan bir dünya da yaşıyoruz. Hayatımızı
basit ama pahalı zevkler esir almış. Kitap ucuz olduğu için tercih edilmiyor.
Basit ve pahalı zevklerin odun kılıklı efendileri itibar görürken, ucuz
kitapların haysiyet abidesi âşıkları toplum içinde varlığını ispat etmekten
hayâ eder olmuşlar. Kitap taşımaktan utanılan ve kitap taşıyanların utandırıldığı
acayip zamanların çocuklarıyız. Bu tavır sanki tüm ruhları egemenliği altına
almış gibidir. Kitap dostları, kitabın dostları tarih olalı beri ayaklar
altındadır. Bu yüzden de insanlık çürümeye, çıldırmaya, benliğinden soyunmaya,
cinsiyet değiştirmeye yüz tutmuştur. Batmaya ramak kaldı!
Sığız! O kadar sığız ki, çok basit, beliğ ve sarih bir
hakikati bile anlamaktan, idrak etmekten sonsuz uzağız. Dört yıllık fakülte
okusan, yüksek lisans yapsan, onlarca yıl memuriyet hayatı dâhilinde olsan kaç
yazar bebeğim. Bir sözde ki anlatılmak istenen ana düşünceyi algılayacak,
anlayacak, kavrayacak kafan yoksa. Bir meseleyi oturup konuşacak kalibren yoksa
okusan ne yazar okumasan ne yazar. Pençelerimizi daha iyi çıkarmak için mi
okuyoruz onca yıl? Dil niye var? Niye var yürek? Meslek sahibi oluyoruz sadece,
adam olmayı ise asla beceremiyoruz maalesef. Kendi kendini kontrol edebilecek
kapasiteden mahrumsan ve her defasında aynı hatayı yapıyorsan hangi beyinden ve
ruhtan bahsediyorsun behey şaşkın? Laf dokuyor, lafazanlık üretiyorsan hangi
karakterden bahsediyorsun? Zavallısın ama farkında değilsin. Bir de insanlarla
güya âşık atmaya yeltenirsin. Kendi cehaletinin farkında olmayandan ve
çokbilmişçesine lafazanlık yapandan kaçacaksın. Bilenlerin sustuğu, bilmeyenlerin
konuştuğu bir millet, yok olmaya mahkûmdur. Okuyanların kınandığı,
okumayanların taltif edildiği bir millette yok olmaya mahkûmdur. Ve bizim kadim
ve necip milletimizi bu yanlış yol yok oluşa sürüklemektedir. Ama bunu fark
edecek ve yok oluş sürecini tersine çevirecek derin düşünen kafa sahibi akıllı
ve derin duygulanan kalp sahibi duygulu adamlara ihtiyacımız vardır. Dünyayı
bırakmadıkça ve dünya bizi bırakmadıkça kolay kolay da bir şey olamayız.
Dünyada yaşamak zorundayız evet ama dünyaya sırtımızı da dönmek zorundayız aynı
şekilde. Dünyaya yüzünü dönenlerden ve dünya için dövüşenlerden, bugüne kadar
soylu bir insan çıkmamıştır ruy-i zeminde, çıkma ihtimali de mevcut değildir.
Dünya gelir, şeref gider; şeref gelir ama dünya yine de gitmez, mücadele etmen
gerekir. Zira dünya bir leştir ve o leşe ancak köpekler koşar. İnsan olanın
dünya ile sıkı bir bağı olamaz. Dünya bir köprüdür, insansa bir yolcu. Yolcu
yolunu bilir ve menzile odaklanır. Ama köpekler ise leşlere odaklanır ve
leşleri terk edemez. Bu yüzden dünya bir köprüdür, tamiri bırak geç git
denilmiştir. Çünkü dünyanın tamiri bitmez, ömür biter de tamir bitmez.
Lao Tzu der ki; ‘’aslında kapalı olan bir şey yoktur, her
şey mavi gök kadar berraktır da biz bulanık görmeye alışığız.’’ Maalesef
aklımız ve kalbimiz karışık olunca, gözlerimiz de bulanık görüyor. Garip ve
paradoks dolu bir hayatımız var. Okumayız, okuduk deriz. Gençliğimde çok
okuyordum deriz. Ağır geliyor artık deriz. Düşünmeyiz, düşünmek iyidir deriz.
Çok düşündük deriz. Düşünüyoruz da noluyor deriz. Düşüne düşüne kafayı yiyecez
deriz. Haddizatında riyakârız, sahtekârız. Belki de derin bir mahcubiyet
içerisindeyiz ama sezdirmiyoruz. Yüzümüz gülerken içimiz ağlıyor. Derunumuzda
samimi iken âleme yansıyan yüzümüz de o samimiyet kaybolup gidiyor. Kimselerin
bilmemesi kârımız diyoruz. Lafı söyler geçeriz diye düşünüyoruz, nasılsa kim
nerden bilecek gerçeği diye varsayımlarla hareket ediyoruz. Samimiyetsizlik
etimiz, kemiğimiz olmuş maalesef. Gün geliyor kokusu dışa vuruyor ama
alıştığımız için yadırgamıyoruz. Bilakis, temiz bir dünyadan rahatsız olur hele
gelmişiz. Belki de bu durumdan hicap duyuyoruz ama itiraftan imtina ediyoruz.
Okuyor, düşünüyor görünmek nefsimizi okşuyor, hoşumuza gidiyor yalan da olsa.
Çünkü söz söyleme salahiyetine kavuşuyoruz. Dürüstlük güzeldir! Ama dürüstlük
nedir bilenimiz var mıdır? Hayatı yenmek ve yenilmek olarak algılıyoruz.
Hükmetmek, her şeyi biçimlendirmek olarak algılıyoruz. Hayat yenmek ve yenilmek
değildir. Her şeyi biçimlendirme yetkisine malik olmak değildir. Hayat yön
sahibi olmak, yolda olmak, şerefli bir yürüyüşle menzile varmaktır ve selamete
erişmektir. Okumuyorsan okudum demene, bin dereden su getirmene lüzum yoktur.
Düşünmüyorsan, düşündüğüne kendi bile inandırıp, başkalarını da inandırmaya
çalışmana gerek yoktur. Okumaya ve düşünmeye çalışman ve bunu açık yüreklilikle
ifade etmen, yalan söylemekten daha soylu bir harekettir. Rahat ol, kınanacak
davranış, dürüstlük değil riyakârlıktır. Ne hazin ki, milletimizin ruh haritası
bozulalı beri, değerler yer değiştirmiştir. Ne kadar olumsuzluk varsa itibar
edilen bir değer, ne kadar olumluluk varsa tahkir edilen bir değer olarak
addedilmiştir. Cinsiyetlerin değişime uğradığı gibi, değerlerde değişime
uğramıştır ve bu an; insanın hayvanlaşmaya evrildiği an olmuştur. Sen kendini insan sansan da, hayvandan farkın
yoktur ama fark edemeyecek kadar alıklaşmışsındır. Mesele budur! Birazcık
ciddiyetli olsan, hakikati fark etsen, kendini bilsen her şey sarahaten tezahür
edecektir ve iyileşmen için bir fırsat geçecektir eline ama cehalet engeldir
buna.
SÖZLER:
""Dediler biat et! Etmedim. Dediler kal!
Kalmadım. Dediler iste! İstemedim. Eziyet ettiler, beni esir edip adsız
kıldılar, adımı kötüye çıkardılar, yoksun bıraktılar. Böylece beni teslim almak
istediler, teslim olmadım; boyun eğdirmek istediler, boyun eğmedim; oldurmak
istediler olmadım; gurbette kalıcı olmamı, geceye alışmamı istediler. Kalbimi
kendisiyle tanışık bulduğum o bilinmez, kalbimin yabancısı olduğu bu
tanıdıklarla kalmama engel oldu.""
Ali
Şeriati
""Birey, her zaman sürü tarafından yutulmamak
için mücadele etmelidir. Eğer bunu denerseniz, genellikle yalnız kalırsınız ve
hatta bazen korkabilirsiniz. Ama hiçbir bedel kendinize sahip olma
ayrıcalığından daha değerli değildir.""
Friedrich
Nietzsche
""Okuyan insanlar vardı, bir de ötekiler.
İnsanlar arasında bundan daha büyük bir fark yoktu.""
Pascal
Mercier
""Karakter ne kadar kuvvetliyse, vefasızlığa o
kadar az kabiliyetlidir.""
Cemil
Meriç
""Beni zincirleyebilirsin, beni
tartaklayabilirsin hatta bu vücuda zarar verebilirsin ama asla düşüncelerimi
hapsedemezsin.""
Gandhi
""Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve onun
kadar da alçalmaz. Bir ülkede akıl ve sanattan çok servete değer verilirse,
bilinmelidir ki o ülkede kafalar boşalmış, keseler şişmiştir.""
Friedrich
Hölderlin
""Düşünür kimdir? Büyük bir çocuktur, büyük
sorular soran.""
Martin
Heidegger
""Düşünce açısından da geri kaldıktan sonra
başka ne yapılabilir ki?""
Ali
Şeriati
""Evet, düşünce adamı bir zümrenin emir kulu
değildir.""
Cemil
Meriç
""Bilmek ağır geldi insana.
Ve insan aldanmayı seçti!""
Bendeniz
""Yeryüzünde ki en tehlikeli mikrop:
Cehalet!""
Bendeniz