Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Abdülmelik Fırat ve Abdullah Öcalan, ayrı
ayrı konuşmuşlar ve insanın kanını donduracak iddialar ortaya atmışlar.
Söz konusu iddialar pek çok yazar tarafından
ciddi bulunmuş, son 2-3 gündür köşe yazılarında dile getiriliyor ve
değerlendiriliyor.
Tabii akıl almaz iddialar, insanın aklına da
akıl almaz şüpheler ve sorular getiriyor.
Abdülmelik Fırat’a Sabah yazarı Ecevit Kılıç
tarafından sorulan ilk soru ve Fırat’ın cevabı konunun özeti gibi…
Soru: “Çıkışından
itibaren PKK'nın derin devletle veya istihbaratla ilişkili olduğunu
söylüyorsunuz. Sonunda Ergenekon iddianamesinde de PKK'nın Ergenekon tarafından
yönlendirildiği bilgisi yer aldı...”
Cevap: “PKK, derin devlet tarafından kurulmuş bir
organizasyondur. Abdullah Öcalan da ‘Kendimi
MİT'ten zor kurtardım’ diyor.” (Sabah,
27.10.2008)
Soru ve cevaba dikkatle bakın!
PKK, “derin devlet”in
bir organizasyonu olacak, başına Öcalan getirilecek fakat “zor” da olsa, “lider”
kendini “MİT’ten kurtarmış” olacak
amma velâkin liderin devletle işbirliği devam edecek.
Bu nasıl mümkün olabiliyor,
acaba?
Belki, daha güncel olarak sorulması gereken soru; bu işbirliği bu kadar
aleni hale geldiği halde ve çok ciddi bir “Ergenekon”
soruşturması 2 yıldır sürdürülürken, “PKK'nın Ergenekon tarafından yönlendirildiği bilgisi de iddianamede yer almasına” rağmen, bu
kapsamda neden hiçbir PKK ileri geleni hakkında bir işlem yapılmıyor?
* * *
Fırat, devletle PKK arasındaki işbirliğine örnekler veriyor:
“PKK, Kürtlerin genç
çocuklarını dağa çıkarıp heba ediyor. Kürt meselesinin çözümüne dair projeleri
yoktur. Kürt gençlerini harcayan bir aygıttır. PKK, son yıllarda da JİTEM'le iç
içe çalışıyor.
Hatta PKK'nın dağ kadrosunun
ileri gelenlerinden derin devleti temsilen isimler var. Başkanlık konseyi üyesi
Duran Kalkan bunlardan biri. PKK'lılar da bunu söylüyor.
Görülmüş şey değildir;
idamla yargılanmış birinin avukatlarına verdiği talimatlarla örgütü yönetmesi.
Öcalan'ın avukatları gidip yüz yüze oturup, ‘Al bunları, ver bunları’ demiyor.
Oradaki cezaevi yöneticileri ‘Görülmüştür’ dedikten sonra o notlar avukatlara
veriliyor. Burada örgütü yönetmesinin önü açılıyor. Yönlendiriliyor. Öcalan'la
ilk görüşen Çevik Bir'dir. Sonrasında başka paşalar da görüştü. Aslında
görüşmeyen paşa yok. MİT Müsteşarı da görüştü. Kürt sorunu PKK dışında çözülmek
istenmiyor. Bu derin devletin isteği.”
Görüldüğü gibi; kendisini “MİT’ten
kurtarmış” bir “liderin”
devletin en üst düzeyindeki görevlileriyle şahıs ve kurum isimleri de verilerek
nasıl işbirliği yaptığı açıklanıyor!
Bizce, terör örgütü elebaşısı kendini “MİT’ten kurtardığını” hiç söylemeseydi, iddialar çok daha
inandırıcı olabilirdi!
* * *
Abdülmelik Fırat çok çarpıcı bir gözlemde bulunuyor. Diyor ki;
“Devlet çıkıp bu memleketin
temel meselesinde Kürt siyasi parti liderlerini, kanaat önderlerini çağırıp ‘Ne
istiyorsunuz’ demiyor. Muhatap olarak
PKK'yı alıyor. Ama kötü olansa demokrasiyi, insan haklarını savunanların da
Kürt meselesini PKK'ya getirmesidir. PKK nedeniyle Türkiye'de
ve dünyada sanki Kürtler teröristmiş algısı oluştu. Kürt sorunu PKK'yla
başlamadı onunla da bitmez.”
Önce şunu söyleyelim; Fırat’ın, muhatap alınmasını istediği “Kürt siyasi parti liderleri” DTP’liler
değil. Onları PKK’lı sayıyor.
Bize göre, müthiş iddialar, işte
en fazla burada aksıyor.
Şöyle ki;
Hadi, devlet PKK’yı kullandığı için onu muhatap alıyor, PKK’nın
öncüleri de zaten devletle işbirliği içinde fakat Fırat’ın tespit ettiği gibi “demokrasiyi, insan haklarını savunanlar”
nasıl oluyor da bu oyunu görmüyor?
Sonra, bütün DTP milletvekilleri, belediye başkanları, bütün DTP
teşkilatı, (derin) devletle işbirliği içinde mi?
Bu nasıl olabilir?
Bu parti İstiklal Marşına, Türk diline, Türk bayrağına,
Cumhuriyete, Atatürk’e bu kadar karşıyken, gösterilerinde bayraklar yakılırken,
bu partinin devletin kontrolü altında olduğunu ve onun tarafından
yönlendirildiğini nasıl düşünebiliriz?
O zaman, devletin de bu saydığımız değerlerden vazgeçtiği, o
değerlerin yıkılmasını istediği anlamı çıkmaz mı?
“Yok, bu devletin kendisi
değil de derini”, diyecek olursanız, zaten “derin devlet”e inananlar, görünen devletin de “derin” tarafından yönlendirildiğine inanmıyorlar mı?
Yani, neresinden bakarsanız, işbirliği iddiası bütün devleti içine
alıyor.
Yine burada, iddiaların aksadığı bir yön daha var…
Bu, terör belâsı en fazla “Kürtler”e
ve bölgeye zarar verdiği halde, bundan yıllar boyu zarar gören halk ve az çok
okumuş olan “Kürtler” bu işbirliğini
nasıl anlayamaz?
Hiç olmazsa, şu yazılanlar ve söylenenlerden sonra PKK ve onun
partisine desteğini niçin çekmez?
Belki de bizim bu soruyu soracağımızı bildiğinden, Fırat şunu ilave
ediyor:
“Kürtlerin yüzde 20'si
PKK'ya oy veriyor.”
O zaman da aklımıza şu sorular geliyor:
Yüzde 20’lik küçük bir grup nasıl bu kadar etkili olabiliyor? Yüzde
80 nerede, neden örgütlenip haklarını savunmuyor?
“Kürt”lerin yüzde 80’in
karşı olduğu bir oluşumun bu kadar uzun süre yaşayabilmesine imkân var mı?
Sonra, yine aklımıza şunlar takılıyor;
Allah Allah, bu iddiaları
ortaya atanlar 25 sene uyuduktan sonra birdenbire mi uyanıverdiler? Hiçbir şey göremiyorlardı
da, aniden gözleri mi açılıverdi? Yoksa şu konuşanların hepsine birden, aynı
anda müthiş ilhamlar mı geldi de, bu müthiş açıklamaları yapıyorlar?
* * *
Bu ilham perilerinin nasıl ve nereden geldiğini tahmin ediyoruz.
Okyanus ötesinden esen rüzgârların yardımıyla uzun mesafeler aşan periler
bazı omuzlara konuveriyor.
Son tahlilde, artık, PKK
bitirilmek isteniyor ve bitirilecek.
23.02.2008 tarihinde yazdığımız makalemize
“PKK Bitecek mi?” başlığını atmışız ve ilk cümle olarak, “Evet. PKK terörü
2009’da bitecek.” demişiz. Devamında da neden bitirileceğini analiz etmişiz.
O gün yazdıklarımıza şunu ekleyebiliriz: ABD,
Türkiye’ye karşı kullandığı PKK kozunu artık rafa kaldırmaya karar vermiştir.
Ama Türkiye’yi bu beladan kurtarırken menfaatleri gereği azamî kazancı sağlama
peşindedir. Onun pazarlıkları yapılıyor.
* * *
Gururlandım
Abdülmelik Fırat’
“27 Mayıs
darbesiyle Yassıada'da idamla yargılandı. Üç yıl yattıktan sonra tahliye oldu.
Fırat, o günler için ‘Bir binbaşı
bölüğüyle bizi destekleseydi darbeciler başarılı olmazdı’ diyor.”
Gerçi,
binbaşının “bölüğü” değil de, genellikle
“tabur”u olur.
Fakat mühim
değil.
Mühim olan, Eski
DP milletvekili Fırat’ın, bir binbaşıya atfettiği muhteşem kudret!
Siz de bir emekli binbaşı olsanız
gururlanmaz mıydınız?
Önceki Yazılar