Ulu çınarlar fırtınalı
diyarlarda yaşarlar, bu yüzden fırtınaların hiç eksik olmadığı diyarların
çocuklarıyız. Bu sebeple de yiğit olduğumuz kadar merhametliyizdir. Öyleyse
kendimizi içinde doğduğumuz iklime uygun yetiştirmeliyiz. Sürgünleri çok
yaşadık. Sürgün acıdır! Bizler, her an tetikte, her an teyakkuzda olması
gereken insanlarız. Öyle bir ceddin ahfadıyız, öyle bir coğrafyanın
çınarlarıyız, öyle bir tarihin özneleriyiz ki buna mecburuz. Geçelim!
İnsançocukları, varlık âleminden duyu organları yoluyla elde ettikleri doneler
neticesinde öğrendikleri ile yaşarlar. Doneler doğal yollarla edinildiği gibi
yapay yollarla da edinilebilir. Muayyen vasıtalar vardır bilgiye ulaşmada.
Kitaplar, okullar, filmler, yazılı ve görsel yayınlar vb. gibi vasıtalarla bilgiye
ulaşabiliriz. Bilgiye ulaşmada vasıta sonsuz mühimdir. Zira bilgi karakterimiz
ve nihayetinde kaderimiz olacağı için teennili olmak icap eder. Binaenaleyh
vasıtayı çok iyi intihap etmeliyiz. Her edinilen bilgi bir hedefe mebnidir.
Bilgiler, bizleri bir yerlere manipüle etmek için vardır ya da tezahür eder.
Elbette ki, bizi malum vasıtalarla buluşturup bilgiye kavuşturanlarında bir ya
da bir kaç hedefleri vardır. Bu negatif anlamda da olabilir, pozitif anlamda da
olabilir. Nihayetinde bu evren, insan ile şeytanın kavgaya tutuştuğu bir
meydandır. Öyleyse edinilen bilgileri kontrollü edinmek iktiza eder, eklektik
olunmalıdır. Bunun için uyanık bir şuura, açık ve tetikte bir bilince
ihtiyacımız vardır. Bilakis hiç ummadığımız zamanda, hiç ummadığımız yerden vurulabiliriz.
Bilgiyle dirileceğimize, bilgiyle zehirlenebiliriz. Misal, silah satan
emperyalist bir savaş baronu, insançocuklarına hiçbir zaman savaşın kötü olduğu
bilgisini vermez, elbette açıkça da iyidir demez belki ama kötü olduğunu da
sarahaten ifade etmez, ifade edilmesine de müsaade etmez hatta zımnen teşvik
eder. Hiç kuşkusuz savaşın mübrem olduğu durumlarda olabilir, mustazafları
zulümden kurtarmak ve gasp edilmiş hürriyetlerini iade etmek için vs. ama
savaşlar kahir ekseriyetle emperyalist baronların dünya hedefleri için
çıkartılıp yapılır ve tüm insanlık zarar görür. İnsançocuklarını savaşmaya,
birbirini katletmeye sevk eden ideolojilerin kötü, ahlaksız, gayr-i insani
olduğu bilgisini emperyalist savaş baronları açıktan bize vermez, bilakis verecek
tüm yolları kapatmaya gayret ederler.
İnsanların eylemleri, davranışları, edindikleri bilgilerin
somutlaşmasıdır. Somutlaşan bilgiler karakterin tezahürü, kaderin tayini
demektir. Doğru bilgi, doğru düşünmek kadar hattan ondan daha çok önemlidir.
Şunu söylememizde mübalağa olmaz sanırım; bilgimiz kadar düşünürüz.
Binaenaleyh, doğru bilmeyen doğru düşünemez. Doğru düşünmeyen de doğru karar
veremez. Doğru düşünmek, doğru bilgilerle olur. Yanlış biliyorsan elbette
yanlış düşünürsün. Doğru karar veremeyen doğru gidemez. Doğru gidemeyende
belalara düçar kalır. Bu yüzden düşünmek ama doğru düşünmek çok önemlidir.
Doğru düşünmek ise, Kur’an temelli bilgiler ekseninde düşünmekle olur. Çünkü
tüm insanlığı ayrım yapmadan kuşatan ve savunan yegâne kaynak Kur’an’dır. Buna
hayır diyebilecek ve iddiasını temellendirebilecek tek bir kişi bile çıkamaz.
İspatsız iddia ise cazgırlıktan başka şey değildir. Vereceğimiz kararlar
kaderimiz olacağı için, karar alırken ve verirken çok titiz düşünmeliyiz. Hani
atalarımız derler ya; ‘’bin düşün, bir söyle’’ diye işte o misal. Ama ilk
evvelde muhkem kaynaklardan edinmeliyiz bilgilerimizi. Eylemlerimiz
bilgilerimize göre olacağı için bilgimiz sağlam olursa eylemlerimiz de sağlam
ve üretici olacaktır.
Bir olgunun büyüsüne
kapılırsınız. Olguyu olaylaştırmaya karar verirsiniz. Ama üzerinde hiç
düşünmezsiniz. Sormaz, sorgulamaz, tetkik, tahkik, analiz etmezsiniz.
Aldanırsınız, eylemleriniz aldandığınızın resmidir ama almazlıktan gelirsiniz.
Laf olsun kabilinden yapmışsınızdır. Bir imaj adınadır her şey. Negatiftir ama
pozitif tavırlar takınırsınız. Bilirsiniz ama hicap duyduğunuz için ifade
edemezsiniz. Sorarsınız, görüş alırsınız ama olumsuz yanıt alırsınız. Oysa ne
beklersiniz ki, ne bulmayı düşlersiniz? Herkesi mutlu edeceğinizi tasavvur ve
tahayyül edersiniz ama yanılırsınız. Olmayacak şeydir, oldurmaya çalışırsınız.
Düşünce yanlış olunca eylemde akim kalmıştır. Düşünülmeden verilen kararlar,
hüsranı intaç edecek eylemleri tetiklerler. Yapmış olmak için yapılmaz ki
hiçbir şey. Sonuç almak için yapılır. Absürt kararlar absürt neticeleri tevlit
eder ve haddizatında daha baştan aşikar bu ama gözler görmezden gelir. Oysa
verilecek kararlar, yapılacak eylemler akıl ve kalp insicamının neticesi
olmalıdır. Bir şeyin savunusu sonsuz önemlidir. Sizin derununuzu ele verir.
Çünkü savunu aynı zamanda karakterin izharıdır. Aynı zamanda savunusunu
yaptığınız şeyin de muhtevasını ele veriri. Zira savunusu yapılan olgunun
tolere edilmesi, savununun da durumuna merbuttur. Gerçek başarı, sistemli, disiplinli
düşünmenin meyvesidir. Bedeni dağınık olanın ruhu da dağınıktır ya da ruhu
dağınık olanın bedeni de dağınık olacaktır. Yasa budur ve bu yasayı değiştirmek
muhaldir. İster kabul edin, ister kabul etmeyin. Gerçi hangi işimizi düşünerek
yapıyoruz ki? Her yaptığımıza, bize getirisi ne olur, bizim bundan çıkarımız
nedir, bunu yapmakla elde edeceğimiz kâr ne olur diye bakıyoruz. Tabi böyle
olunca da, hatalar, o hatalardan doğan ihanetler zincirleme geliyor. Keşke
yapacağımız her işi en detayına kadar vicdan terazisinde tartarak yapsak.
Akletmiyoruz ve vicdanı ıskalıyoruz! Ve zincirleme hatalar. Gerisi angarya.
Filhakika, tüm insanlık
ailesinin, bahusus Ümmetin, ümmet özelinde de milletimizin bunca belalara duçar
kalmasının yegâne sebebi; hakikatin bilgisine değil, batılın bilgisine malik
olması, batılın cezbesine tutulması ve akletmemesidir. Vahyin ışığına yüzünü
dönmesi ve şeytanın, tağutların karanlığına eyvallah etmesidir. Allah seni
aydınlığa çağırırken çıkarı yoktur ama şeytan karanlığa çağırırken çıkarı
vardır, hem karanlığa davet eder seni hem de buradan kirli, kanlı, karanlık
hedeflerine ulaşır. Ama sen Allah’ın vahyine kulak verirsen kazanan sen olursun
yani Allah seni, senin kazanman için çağırıyor. Allah sana akletmeyi emrediyor
üstelik. Ama şeytan, senin akletmeni asla istemez. Menfaate odaklı praksiste
kesinlikle akıl, düşünce ıskat olunmuştur. Aktif gibi hissedilir belki ama asla
yoktur, pasiftir. Düşünmek, sessiz ve yalnız bir edimdir. Her yürek dayanamaz
buna. Sessizdir belki ama olabildiğince seridir. Akleden, düşünen, tefekkür
halinde olan bir insan, asla ve kata menfaatini göz önünde bulundurarak
harekete yönelmez. Akleden bir insanın vicdanı mütemadi ön plandadır,
binaenaleyh eylemlerinin gidişatını vicdanı tayin eder. Akletmek, her bir
olguyu, en dibinden, temellerinden tahkik, tetkik, tahlil etmektir ve ancak bu
aşamalardan sonra olaylaşmasına yol vermektir. Akletmek, olguların görünmeyen
yüzlerini görmeye gayret etmektir. Akletmek; her bir olgunun, hangi şartlarda
hangi sonuçları intaç edebileceğini kestirebilmektir, sezebilmektir. Akletmek;
attığın adımın nasıl atıldığını, hangi yöne doğru ve niçin atıldığını ve nereye
varacağını ihsas edebilmektir. Akletmek; bir olguya birkaç boyuttan bakabilmeyi
becerebilmektir. Bir misal verelim; popüler olmuş malum bir evlilik programı
var ve programın bir sunucusu var. Gelsin övgüler, gitsin övgüler. Malum kadını
sitayişe boğanlar neyine bakıpta yapıyorlar bunu? Diline ve güya tevazusuna.
Ama hiç bilmiyorlar ki; o kadın, bu milletin temel direklerini
çatırdatmaktadır. O kadın eylemleriyle, söylemleriyle, verdiği imajla onlarca
genç insanın yörüngesini şaşırtmakta, milli ve manevi dokuları tahrip
etmektedir. Dili ve tevazusu da çıkarı gereğidir, gerçek değil yalandır. Ama
herkes kalıba baktığı için ve sığ şekilde olayı değerlendirdiği için bu
tarafları görememektedir. Böylece de, malum kadına lüzumsuz sitayişlerde
bulunmaktadır. Yani ortada bilgi, akıl, düşünce yoktur. Ama sitayişte bulunan o
kişilerle konuşsanız ahkâm kesmekte hiçte geri kalmazlar, sanki her şeyi
bilmektedirler. Bunun anlamı ise, kopkoyu bir cehalettir ama cehaletinin
farkında olan kim? Bunlara cahil deseniz, size küfrederler. Ama küfür cehaleti
örtmez, bunu da bilmezler. ‘’Bilmediğini bilmeyenden kaçınız’’ demiş Konfüçyüs.
İsabet etmiş. Keza kanal sahibi nevzuhur bir züppeyi de aynı kategori de
değerlendirmek isabetli olacaktır. Aynı şey onun ve onun hakkında düşünenler
için de geçerlidir.
SÖZLER:
""Bir yazının
tümünü, mümkünse, kelime kelime okumadan, bilmeden, anlamadan ve keza bir
insanı, mümkünse, her söz ve hareketiyle tanımadan, dinlemeden, anlamadan
yargılamak ahmaklıktır, utanç vericidir.""
Bendeniz
""Her evde kutsal
kitap asılıydı
Okuyan kimseyi göremedim
Okusa da anlayanı görmedim
Kanunlarını kâğıtlara
yazmışlar
Benim anılarım
gibi.""
Sezai Karakoç
“Gerçek bilgelik kaygı ile
düşünmektir, her talihsizliği hesap etmek; ama bir kere eyleme geçtikten sonra
da cesur olmaktır.”
Herodot
""Eğer bir insan
kesin bilgiden yola çıkarsa, şüphelere ulaşır. Şüpheden başlamayı
becerebildiğinde ise, kesin bilgiye ulaşır.”"
Francis Bacon
""Görünüşe,
şekillere, tesbihe, sakala, takkeye aldanma. Diğer günahlar içki gibi sarhoş
etseydi, görürdünüz kimin ayık olduğunu.""
Hâfız Şirâzi
""İnsan kalmak,
uğrunda her gün cihad yapmayı gerektirecek kadar zorlaştı.""
Ali Şeriati
""Çevremizdeki her
şey bize acı verdiği ve sürekli acılar yarattığı sürece mutlu; insana özgü
olguların gelişimi kabalıkla, hileyle ve adaletsizlikle belirlendiği sürece de
ahlaklı olunamaz.""
Nietzsche
""Modern hayatta
insan, kendi kaderini kabullenmeye şartlandırılır. Böylece patronlar ve
politikacılar, kimsenin bir şeyi sorgulamadığı bir dünyada, istedikleri gibi
hareket ederler.""
Huxley