Sunuculuğu ve tartışma adabını El-Cezire’den öğrenin

İsmail Hakkı CENGİZ - 16.03.2017

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Bir Katar kanalı olan İngilizce El-Cezire televizyonu uyduda da, kablolu TV’de de var. Sanırım, diğer yayın sağlayıcılarında da vardır. Yani herkesin ulaşabileceği bir kanal… Haberciliği ve haber programcılığı orada görün!

Hele, her akşam saat 20:35-21:00 arasında, Inside Story (Günün Konusu diye çevrilebilir) adlı bir program var ki tam bir televizyonculuk dersi niteliğinde…

Programda, önce, konuyu özetleyen 1-2 dakikalık bir video yayınlanıyor. Sonra, ekranda konuyu tartışacak 3 “uzman konuk” görünüyor. Sunucu Hazem Sika, sırayla soru yöneltiyor… Soruyu, kat’iyen uzatmıyor, 5-10 saniye içinde soruyor.

Soru yöneltilen konuk, 2-3 dakika içinde cevaplıyor ve noktayı koyuyor, susuyor. O da kat’iyen uzatmıyor… “Şu da var”, “son cümle” falan diye sonsuza kadar konuşacakmış gibi yapmıyor. Aynı şekilde, diğer konuklara soru sorulup cevabı alınıyor.

25 dakika içinde, her konuğa, ortalama 3 defa sıra geliyor. Kimse uzatmıyor, kimse kimsenin sözünü kesmiyor, kimse kimseye müdahale etmiyor. Sunucunun, konuşanları susturması, ikaz etmesi gerekmiyor.

Tartışma nasıl olur, görmek için, o programa, hiç olmazsa, 10-15 dakika bakmanızı öneririm.


x   x   x

TARTIŞMA PROGRAMLARI BİZDE NASIL?

Bikere, sunucu soruyu çok uzatıyor… O kadar uzatıyor ki ekran başındakilerin içine baygınlıklar geliyor… Bitürlü, soru işaretini koyamıyor!

Sonra sazı “uzman” alıyor eline… Allah’ım, konuyla ilgili-ilgisiz ne kadar araç-gereç, ıvır-zıvır varsa dolduruyor konuşmasının içine… O da bitürlü, sorunun cevabına gelemiyor… Bitürlü konuşmasını bağlayıp çenesini kapatamıyor… Gerek lafı dolaştırdığından, gerekse kendi sabırsızlıklarından diğer “uzman”lar ve/veya sunucu müdahale ediyor. Tartışma iyice çıkmaza giriyor.

Yukarıda ne dedik?

El-Cezire’deki konuklar 2-3 dakika içinde cevabı veriyor ve susuyor…

3 dakikalık konuşma demek, 12 puntoyla yazılmış, 250-300 kelimelik, tam sayfa bir dosya kâğıdını okumak demek.

Türkiye ekranlarındaki sayın “uzman”,

Bir sualin cevabını 3 dakikada veremiyorsan, aslında, sen hiçbir şey söylemiyorsun demektir! Sözünü bitürlü bağlayamıyorsan, susmasını bilmiyorsan, aslında, sen boş konuşuyorsun demektir.

Hepiniz El-Cezire’den ders almalı, tartışma nasıl yapılır öğrenmelisiniz!

Siz de sayın sunucular, oradan sunuculuk dersi almalısınız!

Ömrümüzü yediniz!


x   x   x

ÖMRÜMÜZ “AH İLE VAH İLE” GEÇMEMELİ

Şu kısa sayılabilecek ahir ömrümüz endişeler, kaygılar içinde, “ah ile vah ile” geçiyor.

Her zaman, istikbal için kaygılanacak bir şey buluyoruz… Bazen bu kaygılar, büyüyen bir korkuya, “takıntı”ya dönüşüyor.

Hemen her seçim-halkoylaması öncesi bu endişeler şahsımızı, toplumu ve ülkeyi sarıyor.

Seçim-halkoylaması bitiyor, hayat kaldığı yerden devam ediyor. Değişen pek bir şey olmuyor.

7 sene önceki, 12 Eylül 2010 referandumunu hatırlayın! O günlerde yazılanlara bakın!

Öyle bir hava estirilmişti ki “EVET” çıkarsa Türkiye Cumhuriyeti’nin ruhuna Fatiha okunacaktı. “Evet”çiler ise, ülkenin cennete döneceğini söylemişlerdi.

“Evet” çıktı!

Nasıl etkilenmişsem, nasıl bir ruh haline girmişsem, hayatımda ilk defa o gece sıçrayarak ve bağırarak yataktan fırladım.

Sonra ne oldu?

3 sene geçti-geçmedi, yeni düzenden, en çok o referandumu önümüze getirenler şikâyet etmeye başladı.

Onun için biraz sakin olalım… Tabii ki kendimize göre doğru olanı yapalım. Ama “tevekkül”ü ve sabretmeyi de bilelim…

Sağlıkla başladığımız her sabah bize Allah’ın bir hediyesidir. Her gün bize sunulan bir nimet, bir lütuftur.

Hele, 50 yaşından sonra her bir gün çok daha değerli hale geliyor.

O ilahî hediyeyi, “ah ile vah ile” heba etmeyelim. Şükürle idrak edip, dolu dolu yaşayalım.

İstikbalin problemleri mutlaka kendi çözümleriyle birlikte gelecektir.

 

x   x   x

Günün çizgisi, Twitter’dan…




Tarih: 16.03.2017 Okunma: 925

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?