İnsanlık ailesi,
tecrübelerle yüklü kadim bir tarihe sahiptir. Kahir ekseriyetle mayasında olan
cehalet, zalimlik ve nankörlükle var olagelmiştir ve hareketlerinde bu mayayı
hissettirmiştir, binaenaleyh evrenden zulüm pek eksik olmamıştır. Hatta hiç
eksik olamamıştır. Zira merhameti, adaleti ve ahlakı olmayan bir evrende
zulümden başka bir şey olması kabil değildir.
Çünkü insançocukları hakikate yakın olmayı pek istememiştir. Dünya nefse
yakın olduğu için, nefiste hakikatten pek hazzetmediği için, bitevi kolayı,
yalanı, eğlenceyi tercih etmiştir. Hemcinslerine duyarsız kalmayı, münhasıran
kendi hırsları, hazları, zevkleri ile ilgilenmeyi intihap etmiştir. Devran bana
dönsün de, bırak altta kalanın canı çıksın anlayışı zımnen hüküm sürmüştür.
Faraza sözlü olarak aksini haykırsakta. Bilmiş ama bilgisini menfaatlerine
ulaşmak için bir vasıta olarak telakki etmiştir. Düşünmekten hep kaçmıştır.
Çünkü kendisinin yerine düşünen birileri vardır. Sürüye dâhil olarak, kolayca
yaşamanın yolunu aramıştır mütemadiyen ve istediğine da kavuşmuştur her daim.
Çünkü sürüye dâhil olmak, daha geniş otlağa sahip olmayı beraberinde
getirecektir. Fakat dünya öyle bir raddeye gelmiştir ki, kadim devirlerde
yaşanıldığı gibi yaşamak kabil değildir. Zaman münhasıran bilmek değil, bilgiyle
eylemi insicam içerisinde mezcetmek zamanıdır. Bilmeden eylem ortaya koymak
elbette kabil olmaz. Teori, praksisin önkoşuludur. Velakin, eyleme
dönüştürülmeyen bilginin de hiçbir kıymet-i harbiyesi olmaz. Yüreğiniz başka
aklınız başka düşünürse işler şirazesinden çıkar. Öyle bir düşün pratiği
yapacaksınız ki, düşündükleriniz yanlış yaptığınızı haykırıyorsa, benden
olanlar bu yanlışı yapıyorsa bende yapmalıyım demeyeceksiniz, bilakis tam
aksini yapacaksınız. Yani praksis yoksa teori kendi başına hiçbir anlam ifade
etmez. Yani teori ile praksis, ölüme hayat gibi iç içe bir özelliğe maliktir.
Bilgi sahibi olup, eylemde uzak kalanlar için Kur’an; kitap yüklü eşek tabirini
kullanır. Ki, hakikaten yaşadığımız dünya kitap yüklü eşeklerle lebaleptir. Her
eylem bir yan eylemi koşul kılar. Misal; ibadet ediyorsun ama açı
doyurmuyorsun, yaptığın ibadetin ne hükmü ne anlamı kaldı? İbadet ediyorsun ama
kötülüklerine de devam ediyorsun, fitneye sebep oluyorsun, hased ediyorsun,
yaptığın ibadetin ne hükmü ne anlamı kaldı? Verirken az verip, alırken çok
beklemek ne demektir? İbadet ediyorsun ama liyakate, ehliyete, sadakate dikkat
etmiyorsun ve kendin gibi düşünüyor diye beceriksiz olana yol veriyorsun ve bu
yol vermeyle şahsi bir iş yapmıyorsun, tüm toplumun menfaatini baltalıyorsun
yani herkesin hakkını gasp ediyorsun. Alçakgönüllülüğün insanı yücelttiğini
bilipte kibirden burnu havalarda dolaşanlardan isek vay halimize! ‘’Kibrin
hasmı Allah’tır’’ diyor Peygamber ve bunu bile bile kibirli olmayı bir halt
sanıyoruz. Adaletin, varlığın mayası olduğunu bilipte çıkardan vazgeçmeyenler
isek vay halimize! Sorsanız, bunu bilmeyen mi var diyorlar ama uygulamaya
gelince bildiğinden zerre iz yok. Yok kardeşim yok, varsaydı var denirdi,
diyecek kadar haysiyetliydik. Ne de haysiyet ve şeref yoksunuyuz değil mi? Bir de tutup Allah’tan, Önder’den, Kitap’tan
dem vuruyoruz. Her şey dilde ama o dil yarın hesap soracak senden. Yazıklar
olsun! Hem bütün kötülüklerin ilacı, şifası ‘’Kur’an Ahlakı’’dır de hem de
Kur’an’ın hayata müdahale etmesinden kork ya da Kur’an’ı dünya nimetlerine
erişmek için ahlaksızca kullan. Böyle bir sahtekârlık olamaz. Ulan ahmak; madem
Kur’an bütün kötülüklerin panzehridir, o zaman Kur’an’i bir yaşamdan niçin
korkuyorsun ya da niçin münafıklık ediyorsun? Dürüst değiliz, asla dürüst
değiliz ya da mutlak cahiliz ama kendini akıllı sanan ahmaklarız. ‘’Gerçeğin
dışında sadece SAPIKLIK vardır.’’ Yunus-32. ‘’Uyarılanlardan, söz
dinlemeyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak.’’ Yunus-173
İnsanlar ararlar. Her zaman
ararlar ve aramışlardır da, arayacaklardır da. Aramak demek, hareket demektir.
Hareket bitince, insan da biter. Çünkü hareket demek, varolmak demektir.
Varsanız, hareket halindesiniz demektir. Aramayan, bulunduğu yerde donar.
Donunca da ölür. Ölü yaşar. İnsanlar her daim kendi bedenlerine münasip olanı
ararlar. Bedenine uygun olmayan, insanı sıkar; bedenine bol gelen, insanı
rahatsız eder; bu yüzden de tam bedenine uygun olanı arar. Ruh, kabul
etmediğini kusar. Beden, kabul etmediğine spontane kapatır kendini. İnsan,
garip bir varlıktır. Anlaşılmaz, çelişik, sıkıntılı, tereddütlü, anlık değişken
bir varlıktır. Çünkü duygu ve düşünceden müteşekkildir. Yeniden yaratılır her
an, yaratır kendini yeniden. Verdiği emek kadardır insan. Tüm bunlar kanunudur,
varolmanın. Arayış, fıtridir. Bir ihtiyaçtır. İstek değildir. Arayanlar
anlaşılmazdır. Anlaşılmayınca da doğal suçludurlar. Arayışını sonlandırmış bir
insan, insanlık serüvenini de sonlandırmıştır. Varolmak istemek, aramak
demektir. Aramak, isteyene verilir. Aramak, bünyesine dercedilmiş bir şekilde
doğmuştur dünyaya insan. Varsanız arıyorsunuz demektir. Aramıyorsanız
yoksunuzdur. İnsan bulduğunu sanır, oysa bulduğunu sandığı an kaybetmiştir. Ama
bilmez. İnsan, süreçtir. Her şey sürece tabidir. Bulduğunu sanan kaybetmiştir.
Bulduğunu sanmak sanrıdır. Kimse aramaktan vazgeçemez, vazgeçmemelidir.
Vazgeçen kendinden vazgeçer. İnsanla ilintisi olmayan tek bir şey var mıdır
evrende? Yoktur ve olamaz da. Çünkü her şey, insan varsa vardır. insan yoksa
anlamsız kalır her şey. Anlamı olmayanında varolması imkansızdır. Çünkü varolan
her şey anlamlıdır. Bu anlam içinde, anlamsızlık, boşluk, saçmalık var gibi
gelir. Varda olabilir. Zira var olan her şey insan içindir. İnsanın elinin
değdiği her şey anlam kazanır. İnsan, anlamın ta kendisidir. İnsanı
çıkardığınız zaman geriye hiçbir şey kalmaz. İnsansız, her şey anlamsızlığa
mahkûmdur. İnsan, nasıl, bedenine uygun bir elbise ararsa, ruh dünyasına uygun
bir sevgili ararsa, kendine uygun bir sistemi de arar. Elbisenin darlığı da,
bolluğu da insana zulümdür. Sevgilinin, ruh dünyasına aykırılığı, ruhu harap
eder. Sitemlerinde, kimliklere ve dinlere uygunluğu çok önemlidir. Bu yüzden,
her milletin, maddi ve manevi dünyasına uygun sistem arayışı doğaldır.
Tabiatınıza göre bir arayışınız vardır. Türk Milleti’nin, töresine ve dinine
uymayan sistemleri reddetmesi ve kendine münasip bir sistem tasarımlamak
istemesi sonsuz haklı bir istektir. Hiçbir kimsenin de buna müdahale etme hakkı
ve yetkisi olamaz. Böyle bir talebe müdahale etmeye tevessül edenler, bu
milletin düşmanlarıdırlar. Türk Milleti için, dinsiz ve töresiz bir hayat
yoktur, olamaz. Ya da bilinç düzeyimizle ilintilidir böyle bir şey.
Düşünürsünüz, kalbinizle ve aklınızla düşünürsünüz, düşünceniz sizi bir yere
götürür. Bilinç önemlidir! Olduysanız, olması gerekeni de bulursunuz. İnsanlık
henüz üst düzey bir bilince erişememiştir. Aklını kullanacaksın.
Bilmediklerine, bildiklerini feda etmeyeceksin!
SÖZLER:
""Zaaflarına,
hırslarına yenilip ipini koparan it, kendisine tasma takacak efendi aramaya
başlar. Zaaflarına yenilen yiğit, düşmanın tutsağı olur ve zillet içinde
yaşar.""
Bendeniz
""Sen yolu aç, menzile varamazsan elbet biri gelir varır.""
Kadim Yasa
""Zaaflarını
kontrol edemeyen düşmanın tuzağına düşer, canından olur.""
Kadim Yasa
""Zalime izzetli,
mazluma merhametli ol. Zalimin günahını mazluma hamletme. Bir kişinin günahını
tüm insanlar çekemez.""
Kadim Yasa
""Büyük rüyalar
bir yıl sonra meyve vermez bin yıl sonra verir.""
Kadim Yasa
‘’’’Okumayı ve yazmayı öğrenmenin
ne faydası var ki, düşünmeyi başkalarına bıraktıktan sonra!’’’’
Ernst R. Hauschkam