‘’’’Dış yüzey her zaman kılıftır, bu yüzden aldatır,
mahiyeti bilmek gerekir. Zira hakikat, mahiyette mündemiçtir. İşte soru ve
sorgu orada başlar! Sorular biriktirmekten ve sorgulamaktan asla korkmayın.
Soru; hakikatin kilidi, özgürlüğün anahtardır. Bilakis kaybolursunuz ve yok
olursunuz!’’’’
Bendeniz
‘’’’Duygularını duyabilirseniz tanırsınız insanları.
Düşünceler duyguları örterler ama asla yok edemezler, tıpkı karanlığın ışığı
asla yok edemediği gibi. Işığı görmeye ve insanların duygularını keşfetmeye
çalışın muhakkak.’’’’
Bendeniz
‘’’Çok zor şartlarda kazandıklarınızı, çok kolay
kaybedebilirsiniz, bir ihanetinizle şerefinizi ve hatta ailenizi
kaybedebilirsiniz mesela.’’’’
Bendeniz
‘’’’Hayatta tercihim; kötülüklere, yanlışlara, ahlaksızlıklara,
adaletsizliklere, sömürüye karşı daima yalnızlık ve direniş olmuştur. Bedelini
de ödemeye hep razı olmuşumdur elbette.’’’’
Bendeniz
‘’’’Bir esnaf var diyelim. Bu esnaf işlerini daha kolay
yapmak için elemanlara ihtiyaç duyar. Bu esnaf elbette kazanmak için kurar iş
yerini. Kazanması da müşterilerine bağlıdır. Müşteriler velinimettir.
Elemanların ilişkileri, müşterilerin, iş yeri ile insicamlı ilişkilerinin temel
dinamiğidir. O esnaf; elemanlarının, müşteriler ile ilişkisini direkt olarak
bilemez. Ama bir şekilde bilmekte zorundadır. Müşterilerin, o iş yerine gidip
gelmesi, elemanların ilişkilerine, iletişim düzeylerine, karakter kalitelerine
bağlıdır. Ama işyerinin iş yapması ve ayakta durması da müşterilerin gelmesine
bağlıdır. Eğer elemanlar asık suratlı, düzeyli, kaliteli kişiler değillerse,
müşterilerin ayakları oradan ağır ağır kesilir. Müşteriler, elemanları
suçlasalar da, elbette iş yeri sahibini de görmezden gelmezler yani asıl suçlu
olarak iş yeri sahibi ortaya çıkar. Zira o elemanları işyerine alan, iş yeri
sahibinin ta kendisidir. Öyleyse işyeri sahibi bünyesine aldığı elamanlarına
muhakkak dikkat etmelidir, eleman alımında titizlik göstermelidir, zira
işyerinin geleceği, işyerinde ki elemanlarla da direkt olarak bağlantılıdır.
Hayat böyle bir şeydir işte!’’’’
Bendeniz
‘’’’İnsanlık ailesinde şöyle negatif bir durum vardır.
Konuşulur, konuşulur, devamlı olarak konuşulur. Yapılmaz, yapılmaz, hiçbir
zaman yapılmaz. Oysa yapılmadan da hiçbir şey olmaz. Olmayacağı bilinir mi?
Bilinir ama yapılmaz. Oysa yapılması gerekir. Misal; şurada bir masa var ve o
masanın oradan behemehâl kalkması gerekir. Fakat sürekli denir ki; bu masa
buradan kalkmalıdır. Oysa kaldırmak çok kolaydır. Alırsın eline kaldırırsın ve
konulması gereken yere koyarsın. Ama yapılmaz. Fakat konuşulur. Konuşmakla da o
masa oradan asla kalkmaz. Bildiğin bir şeyi, öğrendiğin bir şeyi, anladığın bir
şeyi, hissettiğin bir şeyi yapacaksın. Yapmazsan konuşmayacaksın. Çünkü
konuşmakla o masa oradan kalkmayacaktır, ancak eline alıp kaldırmakla
kalkacaktır. İnsan, sürekli konuşmakla değişeceğini sanır ama aldanır. Yapmakla
değişecektir oysa. İnsanlar böyledir işte!’’’’
Bendeniz
‘’’’Ne kazandırır? Kalite kazandırır. Kalite nerededir?
Karakterdedir, duruştadır, bakıştadır. Kazanmak isteriz değil mi? Kim istemez
ki? Peki, istemekle oluyor mu? Ahmak mısın? Kaliteli, karakterli, ehil olanla
yürüyeceksin. Yürümezsen ne olur? Olmaz. Olması için yürüyeceksin. Çünkü kalite
kaliteyi çeker. Bazı şeyler kâğıt, kürekle olmaz sadece. Kâğıt, kürekle olacağını
sananlar çelik çomak oynamaktan başka bir şey yapmazlar. Çivi gibi duruş
gerekir. Nehir gibi akış gerekir. Yer gibi duyuş gerekir. Gece gibi bakış
gerekir. Hayat; kâğıt, kürekten ibaret değildir. Çekmek için arada bir çekim
gücü gerekir. O çekim gücü boş işlerle gücünü kaybetmemelidir ve çekeceğine
itmemelidir. Bunu bilecek olanlar da çekim gücü yaratmakta, bulmakta becerikli
olanlardır. Ya çekecek adamlar bulursun ya da bulduklarınla hep itersin toz
duman olur gidersin. Kader böyle bir şeydir işte, kendin çizersin!’’’’
Bendeniz
‘’’’Sesleri değil hisleri duyarsan her şeyi çözersin.
Çözmek istiyorsan!’’’’
Bendeniz
‘’’’-Ali öldü!
-İhale kaç liralık?
Aliler bir daha ölmezler!
-Ali öldü!
-Öldüreni bulun ve alın.
Aliler her zaman ölürler.
Ölmeyecek Aliler öldürürler. Ölecek Aliler yaşatırlar.
Öleceklerle olursunuz ancak. Olacaklarla da ölürsünüz. Bu yüzden öleceklerle
yürümelisiniz! Elbette ölmesi gerekmez Alilerin ama ölüme sevdalı olduklarını
bilirsiniz. Bilmelisiniz öleceklerin kimler olduğunu! Bilir misiniz?
Bilmezsiniz ama bilmediğiniz müddetçe de bulamazsınız ve hep ölürsünüz. İşte
tükenmek böyle bir şeydir!’’’’
Bendeniz
‘’’’Bir camianız var. Ya da bir gurubunuz var. Bu
ideolojik, dini yahut vb. bir nitelikli olabilir. Yapılanmanızın elbette insana
ihtiyacı olur. Bu ister çoğalmak, ister ekonomik, ister bir dava yönünde olsun
ihtiyacı olur. İnsanların kolayca gelebilmesi için muayyen kriterler olur. Bu
yapılanmalar iç disiplin sahibidir muhakkak. Şimdi bu yapıların müntesipleri
toplum içinde söz ve eylemlerine dikkat etmelidirler. Zira insanların
bakışlarına etkide bulunacaklardır. Diyelim ki bunlardan birinin bir müntesibi
toplumda söz ve eylemleriyle tamamen gayr-i insani olarak tanınıyor. Mevkisini,
servetini, gücünü nefsi arzularına alet ediyor ve tiksindirici bir şekilde
toplumda beliriyor. Ne olur? O yapı insanlar nazarında itibar kaybına uğrar.
Öyleyse o yapı iç disiplini işletmiyor demektir ama işletmelidir. Bu durum hem
şahsın haysiyetsizliğidir, ki tüm yapıyı mahvediyor, büyük kitleyi töhmet
altında bırakıyor. Hem de yapının zaafıdır, ki müntesiplerini başıboş
bırakıyor. İşin garip tarafı şudur ki; yanlış olanı yapıya bildirdiğiniz zaman,
siz suçlu oluyorsunuz. Peki şimdi kaybeden o yapı mıdır yoksa o yapıya
yönelecek olan şahıs mıdır? Elbette yapıdır ve insanların umurlarında bile
olmaz. Öyleyse ahlaklı, adil, şerefli olmak zorundayız ki, teveccühleri heba
etmeyelim. Kaybetmek böyle bir şeydir!’’’’
Bendeniz
""Başkalarına benzemem. Benzemek zorunda mıyım?
Hayır, böyle bir zorunluluğum yok. Bilakis bundan hazzetmem. Benzetmeye
çalışmakta varlığıma saygısızlıktır. İnsanca yaşamak gibi bir zorunluluğum
olabilir olsa olsa bu hayatta. Başkaları da bana benzesin istemem. Benzemeliler
mi? Hayır. Benzetmekte haddim değil. Kategorize edilmeyi, tanımlanmayı kim
kabul eder? Ki, kategorize edilmem, tanımlanmam gerekiyorsa; insanım! İnsan
olanları severim. İnsan olmanın kriterleri de bellidir. Birilerine benzeyerek
insan olacaksam, insan olmamayı tercih ederim. Kimseyle alıp veremediğim yok.
Kimseye düşman değilim. Dostlarımı seçerim. Dostlarımın hayatına müdahale
etmem. Hayatıma müdahale etmelerini istemem. Dostluk, özgürlüğü koşul kılar.
Çünkü özünü, yanında ortaya çıkaramadığın ve sözünü, yanında açıkça
söyleyemediğin kişiden dost olmaz. Dost, en aykırı kişiliğe sahip olsan bile
yine de sana sımsıkı sarılandır ve en zor durumunda sana kapısını açandır. Bunu
yapmayanı nasıl dost olarak bilebilirim ki? Kendisine benzeyince el uzatıp,
kendisine benzetmediğinde sırtını dönene nasıl dost olarak bakabilirim? İcap
ediyorsa, dostum beni düşman gibi görüp dost olarak kabullenmesini bilmeli ki,
işte o zaman dostluğunu görebileyim. Dostluk böyle bir şeydir işte! Böylesi
buyursun dostluk sofrasına. Yüreğin dayanabilecekse dost ol, bilakis yok ol!""
Bendeniz
""Beni dost görecek birinin bana diyebileceği
sözü, dost bileceğim birine söylüyorum: ihanet eden bir pislik olmamalıdır;
onurun, erdemin, inancın, vefanın, güvenin simgesi olmalıdır; bilincimi
aydınlatmalıdır, ruhumu doyurmalıdır; direnişimin gücü olmalıdır gücü
kifayetince; beni ilk önce soylu bir düşman gibi görüp kabullenebilmesini
bilmelidir ki, hiçbir zaman dostluğumdan şüpheye düşmemelidir; sırtımı dayama
gereği duyarsam birgün, yıkılmamalıdır.""
Bendeniz
‘’’’Bugüne kadar tanıştığım nice insanlar içerisinde,
bağımı elbette dostluk aşamasına yükselttiğim insanlar olmuştur. Hiçbir dostuma
ihanet edecek kadar alçalmadım, soysuzlaşmadım, bu dostumun rengi ne olursa
olsun. Rengi rengime uyuşmuyor diye bir dosta ihanet edebileceksem yüzüne tükürülecek
biri olurum. İhanet edipte, napayım ben insanım nefsim var deyip ihanetimi
örtmeye tevessül edecek kadar düşmedim, haysiyetimi ve namusumu çiğnemedim. Ama
böyleleri maatteessüf beliriyor alemde. Nefsine yenilip ihanet edeceksen,
insanım diye yeryüzünde dolaşma. Yüzüne tükürülecek insan olursun o zaman.
Bende insanım, ben hayvan mıyım? Nefis işi değildir bu, seciye meselesidir
bebeğim, şeref meselesidir!’’’’
Bendeniz
""Ferdi hayat, millet hayatı, devlet,
medeniyet, aile vb. adalet ve ahlak üzerine inşa olunmalıdır. Adalet ve ahlak
üzerine tesis olmayan her şey zamanla zayıflar ve yok olur gider. Bu bilgiyi
gerçek kılmak, bilmeyle, söylemeyle olmaz, eylemle olur.""
Bendeniz
""İslam neydi? İnsan kimdi? Dünya neresiydi? Bi
düşünsek! Bi düşünelim! Belki ölen, çürüyen, kokan vicdanlarımız yeniden
tazelenir, canlanır, dirilir. Bir gece vakti ruhlar acıyla uyanmasın, ateşlerde
yanmasın. Allah'a ve peygamberlerine ihanet etmeyin demiyor mu ayette? Anlıyor
muyuz?""
Bendeniz
‘’’’Ey mustazaflar, ey mazlumlar, ey yürekleri alevlerle
yananlar, ey bedenleri acıyla gerilenler, ey geceleri kâbus olanlar, ey
gözlerinin aydınlığı karanlığa dönenler, ey yaşama sevinçleri zehir olanlar!
Allah ile aranızda perde yoktur bilin ve DUA EDİN...’’’’
Bendeniz
""Kim olursan ol, hangi yolda yürürsen yürü,
yürüdüğün kişiyi çok iyi seçeceksin. Bizim bir türlü beceremediğimiz bir şey bu
maatteessüf. Oysa menzile varman için insan seçimi sonsuz önemlidir. Çünkü yol
insanla yürünür ve menzile kadar ancak dost olan yanında durur. Defaatle ifade
ettiğim bir şeydir bu. Malum Cem Küçük isimli bir nevzuhur tip var, soy ismiyle
müsemma. Hiçbir zaman güvenmedim ve güvenilir olmadığını da biteviye ifade
ettim. Ama ne garip ki her söyleyişimde itham edilen ben oldum. Bu da bizim
basiretsizliğimizin, ferasetsizliğimizin, samimiyetsizliğimizin alametidir.
Sağlam insanları kaybedeşimizin yegane sebebi de bu davranışımızdır. Bizden
yanaymış gibi konuşanlara hemen aldanıveriyoruz. Bu tip gibi emin olunuz çok
tip var piyasada. Tabi burada bu tipler ne kadar tehlikeli ise, bu tipleri
terviç edenler de o kadar hatalıdır. Sair tipleri söylesek kuşku yok ki yine
suçlu biz oluruz. Velakin neticeye bakınca kaybeden biz değiliz. Zira biz
sadece iyilik olsun peşindeyiz. O zaman durup düşünmek icap etmiyor mu, bu
nasıl oluyor diye?""
Bendeniz
""İnsani ilişki ve iletişimlerde şöyle bir
sıkıntı var: Şimdi, normalde, bir insanın, diğer bir insanı bizatihi kendisinin
tanıması icap eder. İyi ise de, kötü ise de. Çünkü nesnel bir tanıma ancak bu
şekilde gerçekleşir. Bilakis kalıbı tanır ama özü tanıyamaz. Bu da kul hakkına
girer. Şayet bir insanı, en yakın dostun bile sana anlatsa dahi, yine de kendin
tanımalısın. Duyduklarını unutmalısın. Çünkü duydukların yüzde yüz, tanıtanın
nefsi ve onursuz sayıklamaları olacaktır. Zira tanıtılan kişinin, tanıtan
kişinin nefsine ağır gelen bir hareketi ya da sözü olmuştur ki, onursuzca
tanıtmaya yeltenmektedir. Ki zaten hayatta olanda bundan başka bir şey değil.
İşleyen bir vicdana sahipse, temiz karakterli ise tanıtan kişi, eyvallah. Hem
böyle oluyor, hem de insanlara: İnsanları lütfen kendiniz tanıyınız deyince
kızıyorlar, bizde biliyoruz gibi tafra yapıyorlar. Oysa burada bilgiçlik
taslama yok ki, hakikatin izharı var. Madem gerçeği bildiğini söylüyorsun, o
zaman gerçeğe göre hareket edeceksin ahmak. Ediyor musun? Hayır. O zaman
bilmiyorsun ve öğrenmelisin. Öğrenmek değildir ayıp olan, bilmemektir.
Biliyorsan da namuslu olacaksın o zaman. Her ne pahasına olursa olsun her
insanı muhakkak kendin tanıyacaksın. Böyle yaparsan hem gerçeği bizatihi
öğrenmiş olursun hem de gerçeği saptıran şerefsizi daha iyi tanımış olursun hem
de pisliğin suratına tükürürsün. Pisliğe gerek yok!""
Bendeniz
""İş hayatında şöyle bir sıkıntı var:
çalışanlar olarak hem kolaylık isteriz, müsamaha olsun deriz, şu şöylede , bu
böylede diye atar tutarız, müsamahasız olana demediğimizi bırakmayız hem de
kolaylık sağlayanın, müsamaha gösterenin iyi niyetini suistimal ederiz, ona
karşı düzeyimizi, saygımızı kaybederiz ve dahası müsamahasız olanın da her dediğini
yapmak zorunda kalırız ve yanında put kesiliriz, hazırolda dururuz. Sonra da
atar tutarız her konuda. Her şey bozuktur, şikayet ederiz ve üstelik yegane
düzeltici bizizdir. Ne kadar da sahtekarız. Yapmamız gereken ise; iyi niyeti
suistimal etmemektir, kolaylık gösterene her türlü yardımcı olmaktır. İlla
baskıcı olunup, her şey metazori mi yapılsın? Bu mu olsun yani? O zaman da
demediğimizi bırakmayız. Öyleyse her şey güzel iken güzelce dursan olmaz mı,
işini dürüstlük ilkeleri mucibince yapsan olmaz mı? Maalesef insanlar ancak
zordan, baskıdan anlıyorlar. Bu arada tersten de şöyle bir sıkıntı var:
yönetenler olarak bize her türlü yardımcı olana yardımcı olmayız, olmamak için
sudan sebepler öne süreriz ama bize yardımcı olmayana da her türlü kolaylığı gösteririz.
İki tarafı da pislik bir iş. Çivisi çıkmış bir dünya!""
Bendeniz