KARANLIKTA KALAN DERİN NOKTALAR...

Özgür DENİZ - 21.04.2017

‘’’’Dış yüzey her zaman kılıftır, bu yüzden aldatır, mahiyeti bilmek gerekir. Zira hakikat, mahiyette mündemiçtir. İşte soru ve sorgu orada başlar! Sorular biriktirmekten ve sorgulamaktan asla korkmayın. Soru; hakikatin kilidi, özgürlüğün anahtardır. Bilakis kaybolursunuz ve yok olursunuz!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Duygularını duyabilirseniz tanırsınız insanları. Düşünceler duyguları örterler ama asla yok edemezler, tıpkı karanlığın ışığı asla yok edemediği gibi. Işığı görmeye ve insanların duygularını keşfetmeye çalışın muhakkak.’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’Çok zor şartlarda kazandıklarınızı, çok kolay kaybedebilirsiniz, bir ihanetinizle şerefinizi ve hatta ailenizi kaybedebilirsiniz mesela.’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Hayatta tercihim; kötülüklere, yanlışlara, ahlaksızlıklara, adaletsizliklere, sömürüye karşı daima yalnızlık ve direniş olmuştur. Bedelini de ödemeye hep razı olmuşumdur elbette.’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Bir esnaf var diyelim. Bu esnaf işlerini daha kolay yapmak için elemanlara ihtiyaç duyar. Bu esnaf elbette kazanmak için kurar iş yerini. Kazanması da müşterilerine bağlıdır. Müşteriler velinimettir. Elemanların ilişkileri, müşterilerin, iş yeri ile insicamlı ilişkilerinin temel dinamiğidir. O esnaf; elemanlarının, müşteriler ile ilişkisini direkt olarak bilemez. Ama bir şekilde bilmekte zorundadır. Müşterilerin, o iş yerine gidip gelmesi, elemanların ilişkilerine, iletişim düzeylerine, karakter kalitelerine bağlıdır. Ama işyerinin iş yapması ve ayakta durması da müşterilerin gelmesine bağlıdır. Eğer elemanlar asık suratlı, düzeyli, kaliteli kişiler değillerse, müşterilerin ayakları oradan ağır ağır kesilir. Müşteriler, elemanları suçlasalar da, elbette iş yeri sahibini de görmezden gelmezler yani asıl suçlu olarak iş yeri sahibi ortaya çıkar. Zira o elemanları işyerine alan, iş yeri sahibinin ta kendisidir. Öyleyse işyeri sahibi bünyesine aldığı elamanlarına muhakkak dikkat etmelidir, eleman alımında titizlik göstermelidir, zira işyerinin geleceği, işyerinde ki elemanlarla da direkt olarak bağlantılıdır. Hayat böyle bir şeydir işte!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’İnsanlık ailesinde şöyle negatif bir durum vardır. Konuşulur, konuşulur, devamlı olarak konuşulur. Yapılmaz, yapılmaz, hiçbir zaman yapılmaz. Oysa yapılmadan da hiçbir şey olmaz. Olmayacağı bilinir mi? Bilinir ama yapılmaz. Oysa yapılması gerekir. Misal; şurada bir masa var ve o masanın oradan behemehâl kalkması gerekir. Fakat sürekli denir ki; bu masa buradan kalkmalıdır. Oysa kaldırmak çok kolaydır. Alırsın eline kaldırırsın ve konulması gereken yere koyarsın. Ama yapılmaz. Fakat konuşulur. Konuşmakla da o masa oradan asla kalkmaz. Bildiğin bir şeyi, öğrendiğin bir şeyi, anladığın bir şeyi, hissettiğin bir şeyi yapacaksın. Yapmazsan konuşmayacaksın. Çünkü konuşmakla o masa oradan kalkmayacaktır, ancak eline alıp kaldırmakla kalkacaktır. İnsan, sürekli konuşmakla değişeceğini sanır ama aldanır. Yapmakla değişecektir oysa. İnsanlar böyledir işte!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Ne kazandırır? Kalite kazandırır. Kalite nerededir? Karakterdedir, duruştadır, bakıştadır. Kazanmak isteriz değil mi? Kim istemez ki? Peki, istemekle oluyor mu? Ahmak mısın? Kaliteli, karakterli, ehil olanla yürüyeceksin. Yürümezsen ne olur? Olmaz. Olması için yürüyeceksin. Çünkü kalite kaliteyi çeker. Bazı şeyler kâğıt, kürekle olmaz sadece. Kâğıt, kürekle olacağını sananlar çelik çomak oynamaktan başka bir şey yapmazlar. Çivi gibi duruş gerekir. Nehir gibi akış gerekir. Yer gibi duyuş gerekir. Gece gibi bakış gerekir. Hayat; kâğıt, kürekten ibaret değildir. Çekmek için arada bir çekim gücü gerekir. O çekim gücü boş işlerle gücünü kaybetmemelidir ve çekeceğine itmemelidir. Bunu bilecek olanlar da çekim gücü yaratmakta, bulmakta becerikli olanlardır. Ya çekecek adamlar bulursun ya da bulduklarınla hep itersin toz duman olur gidersin. Kader böyle bir şeydir işte, kendin çizersin!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Sesleri değil hisleri duyarsan her şeyi çözersin. Çözmek istiyorsan!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’-Ali öldü!

-İhale kaç liralık?

Aliler bir daha ölmezler!

 

-Ali öldü!

-Öldüreni bulun ve alın.

Aliler her zaman ölürler.

 

Ölmeyecek Aliler öldürürler. Ölecek Aliler yaşatırlar. Öleceklerle olursunuz ancak. Olacaklarla da ölürsünüz. Bu yüzden öleceklerle yürümelisiniz! Elbette ölmesi gerekmez Alilerin ama ölüme sevdalı olduklarını bilirsiniz. Bilmelisiniz öleceklerin kimler olduğunu! Bilir misiniz? Bilmezsiniz ama bilmediğiniz müddetçe de bulamazsınız ve hep ölürsünüz. İşte tükenmek böyle bir şeydir!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Bir camianız var. Ya da bir gurubunuz var. Bu ideolojik, dini yahut vb. bir nitelikli olabilir. Yapılanmanızın elbette insana ihtiyacı olur. Bu ister çoğalmak, ister ekonomik, ister bir dava yönünde olsun ihtiyacı olur. İnsanların kolayca gelebilmesi için muayyen kriterler olur. Bu yapılanmalar iç disiplin sahibidir muhakkak. Şimdi bu yapıların müntesipleri toplum içinde söz ve eylemlerine dikkat etmelidirler. Zira insanların bakışlarına etkide bulunacaklardır. Diyelim ki bunlardan birinin bir müntesibi toplumda söz ve eylemleriyle tamamen gayr-i insani olarak tanınıyor. Mevkisini, servetini, gücünü nefsi arzularına alet ediyor ve tiksindirici bir şekilde toplumda beliriyor. Ne olur? O yapı insanlar nazarında itibar kaybına uğrar. Öyleyse o yapı iç disiplini işletmiyor demektir ama işletmelidir. Bu durum hem şahsın haysiyetsizliğidir, ki tüm yapıyı mahvediyor, büyük kitleyi töhmet altında bırakıyor. Hem de yapının zaafıdır, ki müntesiplerini başıboş bırakıyor. İşin garip tarafı şudur ki; yanlış olanı yapıya bildirdiğiniz zaman, siz suçlu oluyorsunuz. Peki şimdi kaybeden o yapı mıdır yoksa o yapıya yönelecek olan şahıs mıdır? Elbette yapıdır ve insanların umurlarında bile olmaz. Öyleyse ahlaklı, adil, şerefli olmak zorundayız ki, teveccühleri heba etmeyelim. Kaybetmek böyle bir şeydir!’’’’

 

Bendeniz

 

""Başkalarına benzemem. Benzemek zorunda mıyım? Hayır, böyle bir zorunluluğum yok. Bilakis bundan hazzetmem. Benzetmeye çalışmakta varlığıma saygısızlıktır. İnsanca yaşamak gibi bir zorunluluğum olabilir olsa olsa bu hayatta. Başkaları da bana benzesin istemem. Benzemeliler mi? Hayır. Benzetmekte haddim değil. Kategorize edilmeyi, tanımlanmayı kim kabul eder? Ki, kategorize edilmem, tanımlanmam gerekiyorsa; insanım! İnsan olanları severim. İnsan olmanın kriterleri de bellidir. Birilerine benzeyerek insan olacaksam, insan olmamayı tercih ederim. Kimseyle alıp veremediğim yok. Kimseye düşman değilim. Dostlarımı seçerim. Dostlarımın hayatına müdahale etmem. Hayatıma müdahale etmelerini istemem. Dostluk, özgürlüğü koşul kılar. Çünkü özünü, yanında ortaya çıkaramadığın ve sözünü, yanında açıkça söyleyemediğin kişiden dost olmaz. Dost, en aykırı kişiliğe sahip olsan bile yine de sana sımsıkı sarılandır ve en zor durumunda sana kapısını açandır. Bunu yapmayanı nasıl dost olarak bilebilirim ki? Kendisine benzeyince el uzatıp, kendisine benzetmediğinde sırtını dönene nasıl dost olarak bakabilirim? İcap ediyorsa, dostum beni düşman gibi görüp dost olarak kabullenmesini bilmeli ki, işte o zaman dostluğunu görebileyim. Dostluk böyle bir şeydir işte! Böylesi buyursun dostluk sofrasına. Yüreğin dayanabilecekse dost ol, bilakis yok ol!""

 

Bendeniz

 

""Beni dost görecek birinin bana diyebileceği sözü, dost bileceğim birine söylüyorum: ihanet eden bir pislik olmamalıdır; onurun, erdemin, inancın, vefanın, güvenin simgesi olmalıdır; bilincimi aydınlatmalıdır, ruhumu doyurmalıdır; direnişimin gücü olmalıdır gücü kifayetince; beni ilk önce soylu bir düşman gibi görüp kabullenebilmesini bilmelidir ki, hiçbir zaman dostluğumdan şüpheye düşmemelidir; sırtımı dayama gereği duyarsam birgün, yıkılmamalıdır.""

 

Bendeniz

 

‘’’’Bugüne kadar tanıştığım nice insanlar içerisinde, bağımı elbette dostluk aşamasına yükselttiğim insanlar olmuştur. Hiçbir dostuma ihanet edecek kadar alçalmadım, soysuzlaşmadım, bu dostumun rengi ne olursa olsun. Rengi rengime uyuşmuyor diye bir dosta ihanet edebileceksem yüzüne tükürülecek biri olurum. İhanet edipte, napayım ben insanım nefsim var deyip ihanetimi örtmeye tevessül edecek kadar düşmedim, haysiyetimi ve namusumu çiğnemedim. Ama böyleleri maatteessüf beliriyor alemde. Nefsine yenilip ihanet edeceksen, insanım diye yeryüzünde dolaşma. Yüzüne tükürülecek insan olursun o zaman. Bende insanım, ben hayvan mıyım? Nefis işi değildir bu, seciye meselesidir bebeğim, şeref meselesidir!’’’’

 

Bendeniz

 

""Ferdi hayat, millet hayatı, devlet, medeniyet, aile vb. adalet ve ahlak üzerine inşa olunmalıdır. Adalet ve ahlak üzerine tesis olmayan her şey zamanla zayıflar ve yok olur gider. Bu bilgiyi gerçek kılmak, bilmeyle, söylemeyle olmaz, eylemle olur.""

 

Bendeniz

 

""İslam neydi? İnsan kimdi? Dünya neresiydi? Bi düşünsek! Bi düşünelim! Belki ölen, çürüyen, kokan vicdanlarımız yeniden tazelenir, canlanır, dirilir. Bir gece vakti ruhlar acıyla uyanmasın, ateşlerde yanmasın. Allah'a ve peygamberlerine ihanet etmeyin demiyor mu ayette? Anlıyor muyuz?""

 

Bendeniz

 

‘’’’Ey mustazaflar, ey mazlumlar, ey yürekleri alevlerle yananlar, ey bedenleri acıyla gerilenler, ey geceleri kâbus olanlar, ey gözlerinin aydınlığı karanlığa dönenler, ey yaşama sevinçleri zehir olanlar! Allah ile aranızda perde yoktur bilin ve DUA EDİN...’’’’

 

Bendeniz

 

""Kim olursan ol, hangi yolda yürürsen yürü, yürüdüğün kişiyi çok iyi seçeceksin. Bizim bir türlü beceremediğimiz bir şey bu maatteessüf. Oysa menzile varman için insan seçimi sonsuz önemlidir. Çünkü yol insanla yürünür ve menzile kadar ancak dost olan yanında durur. Defaatle ifade ettiğim bir şeydir bu. Malum Cem Küçük isimli bir nevzuhur tip var, soy ismiyle müsemma. Hiçbir zaman güvenmedim ve güvenilir olmadığını da biteviye ifade ettim. Ama ne garip ki her söyleyişimde itham edilen ben oldum. Bu da bizim basiretsizliğimizin, ferasetsizliğimizin, samimiyetsizliğimizin alametidir. Sağlam insanları kaybedeşimizin yegane sebebi de bu davranışımızdır. Bizden yanaymış gibi konuşanlara hemen aldanıveriyoruz. Bu tip gibi emin olunuz çok tip var piyasada. Tabi burada bu tipler ne kadar tehlikeli ise, bu tipleri terviç edenler de o kadar hatalıdır. Sair tipleri söylesek kuşku yok ki yine suçlu biz oluruz. Velakin neticeye bakınca kaybeden biz değiliz. Zira biz sadece iyilik olsun peşindeyiz. O zaman durup düşünmek icap etmiyor mu, bu nasıl oluyor diye?""

 

Bendeniz

 

""İnsani ilişki ve iletişimlerde şöyle bir sıkıntı var: Şimdi, normalde, bir insanın, diğer bir insanı bizatihi kendisinin tanıması icap eder. İyi ise de, kötü ise de. Çünkü nesnel bir tanıma ancak bu şekilde gerçekleşir. Bilakis kalıbı tanır ama özü tanıyamaz. Bu da kul hakkına girer. Şayet bir insanı, en yakın dostun bile sana anlatsa dahi, yine de kendin tanımalısın. Duyduklarını unutmalısın. Çünkü duydukların yüzde yüz, tanıtanın nefsi ve onursuz sayıklamaları olacaktır. Zira tanıtılan kişinin, tanıtan kişinin nefsine ağır gelen bir hareketi ya da sözü olmuştur ki, onursuzca tanıtmaya yeltenmektedir. Ki zaten hayatta olanda bundan başka bir şey değil. İşleyen bir vicdana sahipse, temiz karakterli ise tanıtan kişi, eyvallah. Hem böyle oluyor, hem de insanlara: İnsanları lütfen kendiniz tanıyınız deyince kızıyorlar, bizde biliyoruz gibi tafra yapıyorlar. Oysa burada bilgiçlik taslama yok ki, hakikatin izharı var. Madem gerçeği bildiğini söylüyorsun, o zaman gerçeğe göre hareket edeceksin ahmak. Ediyor musun? Hayır. O zaman bilmiyorsun ve öğrenmelisin. Öğrenmek değildir ayıp olan, bilmemektir. Biliyorsan da namuslu olacaksın o zaman. Her ne pahasına olursa olsun her insanı muhakkak kendin tanıyacaksın. Böyle yaparsan hem gerçeği bizatihi öğrenmiş olursun hem de gerçeği saptıran şerefsizi daha iyi tanımış olursun hem de pisliğin suratına tükürürsün. Pisliğe gerek yok!""

 

Bendeniz

 

""İş hayatında şöyle bir sıkıntı var: çalışanlar olarak hem kolaylık isteriz, müsamaha olsun deriz, şu şöylede , bu böylede diye atar tutarız, müsamahasız olana demediğimizi bırakmayız hem de kolaylık sağlayanın, müsamaha gösterenin iyi niyetini suistimal ederiz, ona karşı düzeyimizi, saygımızı kaybederiz ve dahası müsamahasız olanın da her dediğini yapmak zorunda kalırız ve yanında put kesiliriz, hazırolda dururuz. Sonra da atar tutarız her konuda. Her şey bozuktur, şikayet ederiz ve üstelik yegane düzeltici bizizdir. Ne kadar da sahtekarız. Yapmamız gereken ise; iyi niyeti suistimal etmemektir, kolaylık gösterene her türlü yardımcı olmaktır. İlla baskıcı olunup, her şey metazori mi yapılsın? Bu mu olsun yani? O zaman da demediğimizi bırakmayız. Öyleyse her şey güzel iken güzelce dursan olmaz mı, işini dürüstlük ilkeleri mucibince yapsan olmaz mı? Maalesef insanlar ancak zordan, baskıdan anlıyorlar. Bu arada tersten de şöyle bir sıkıntı var: yönetenler olarak bize her türlü yardımcı olana yardımcı olmayız, olmamak için sudan sebepler öne süreriz ama bize yardımcı olmayana da her türlü kolaylığı gösteririz. İki tarafı da pislik bir iş. Çivisi çıkmış bir dünya!""

 

Bendeniz

Tarih: 21.04.2017 Okunma: 906

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?