Referandumun üzerinden bir hayli zaman geçti ama, tartışmalar bitmedi. Gün geçmiyor ki, yeni bir konu ile gündeme gelmesin. Halkın vicdanı rahat değil. Halbuki, ne güzel bir günde başlamıştı, referandum. Hava günlük güneşlik bir bahar havasıydı. Ülkeye de, bahar getirir diye umutlanmıştık bir an. Ne olduysa, nasıl başardılarsa, yakamızı kara bulutlar bırakmadı!..
Referandum sürecinde, yürütülen kampanyalar halkı ayıran, dışlayan, ötekileştiren bir konuma getirdi. Ya bendensin, ya da teröristsin dediler!..Toplumda var olan fay hatları, daha da genişledi. Kardeş kardeşe düşman oldu. Akrabalar bir biri ile görüşmez oldu. Kırk yıllık arkadaşlıklar zedelendi. Bu derin izler nasıl silinir bilmiyorum…
Toplumun çimentosu olan İslam dini, hiç bu kadar siyasete alet edilmemişti. Camilerin bir kısmında, açık açık iktidara destek verildi, evet propagandası yapıldı. Şimdi, o hocaların arkasında, farklı görüşteki yurttaşlar, nasıl namaz kılacak acaba?...
Devletin bir kısım resmi görevlileri, valisi, kaymakamı, seçim kurulunda görevli hâkimi, EVET için methiyeler düzdü. Bir kısmı, halk üzerinde baskıya varana kadar ileri gitti. Şimdi o görevliler, halkın yüzüne nasıl bakabiliyor acaba? Halk onlara nasıl bakıyor?...
MHP’den ihraç edilen, Genel Başkan adayları başta Meral Akşener olmak üzere, Sinan Ogan, Prof Ümit Özdağ defalarca toplantı salonları basıldı, tehdit ve hakaretlere maruz bırakıldılar. Toplantı yapacakları salonların, ya elektriklerini kestiler, ya da son anda yaptıkları sözleşmeleri iptal ettiler. Ya da, kürsüde fiili taarruza maruz kaldılar. Bu olanlar Almanya’da, Hollanda’da olmadı. Öz yurtlarında bu olaylara maruz kaldılar. Ne acı değil mi?...
Ülkede yetişmiş ve halkın gönlünde yer etmiş sanatçılar, EVET için Başbakanla toplantıya katıldılar. Sanatçı çıktığı merdivenleri kendi tırnakları ile çıkmıştır. Bu kadar zorlu bir yokuşu çıkacaksın ve halkın gönlünde taht kuracaksın ve siyaset uğruna kredini tüketeceksin, tebrik ediyorum o sanatçıları!..
Devlet imkânları, hükumetin tüm gücü, EVET kampanyası için kullanıldı. Eşit ve adil olmayan bir kampanya süreci yürütüldü. Hükümetin para gücü, dağı taşı afiş ve pankartlarla donatmaya yetti de arttı.
Cumhuriyet tarihinde belki de bir ilk yaşandı. İstanbul’da; referandumdan bir gün önce, Cumhurbaşkanınca 3, Başbakanca 4 miting yapıldı. Bu skor, belki guanes rekorlar kitabına da girebilir(!).. Bütün bu yapılanlara karşılık, İstanbul’da HAYIR oyları önde çıktı.
Hükumet, Anadolu’da yaptığı mitinglerde, İstanbul’a yaptığı veya yaptırdığı tünel ve köprüleri anlatarak halktan oy istedi.
Milliyetçi iki parti yönetimi, iktidar partisinin yanında referandum çalışması yapmasına rağmen, tabanları ile ters düştüler. Esas, bundan sonra bu iki parti birçok gelişmeye gebe konuma geldi. Önümüzdeki süreçte, bu partilerin tabanı, çatılarına bedel ödeteceğe benziyor. Hep birlikte göreceğiz.
İktidar partisi, geçmişte, gerilimden ve yarattığı düşmanlar sayesinde, kitlesini sıklaştırarak oy oranını arttırmıştır. Bu referandumda da, bu gerilimi, iki Avrupa ülkesi Almanya ve Hollanda ile yaşattı. Çok sert söylemlerle, bu ülkelerin yönetimlerine çatıldı. Sonuca ne kadar yansıdı bilemiyorum ama, Avrupa ,tüm ülkeye ödeteceği bir bedeli zaman içinde önümüze çıkaracaktır.
Referandum devam ederken, YSK’nın mühürsüz oy ve zarflarla ilgili vermiş olduğu bir karar, her şeyi alt üst etti. Geldiğimiz noktada ana muhalefet partisi CHP, bu hukuk savaşını başlattı. YSK’a yapmış olduğu itirazları red edilince, Danış taya yürütme ile ilgili başvurdu. Danıştay da, bu başvuruyu red etti. Şimdi AİHM’e gitmek için çalışıyorlar. Yani bu referandum, halkın gözünde de şaibeli bir duruma düşürüldü. Kanunun çok açık ifade ettiği, “mühürsüz oylar geçersiz sayılır”, demesine rağmen, YSK bu oyları geçerli saydı.
Hükümetin, Avrupa’dan talep ettiği AGİT üyeleri ülkemize gelerek, gerek referandum öncesi ve esnasında gözlemci olarak süreci takip ettiler. Bu süreci bir rapor olarak sundular. Çıkan rapor, zehir zemberek bir rapor. Ülkemizi Avrupa nezdinde, küçük düşürücü ve üzüntü verici bir rapor. Yapılan her türlü hukuksuzluk ve haksızlık rapora girmiş durumda. Böyle bir referandumu nasıl içimize sindirebileceğiz?..
Anayasalar, bir ülkenin büyük çoğunluğu tarafından kabul görmüş, vicdanlarda yer bulmuş temel yasalarıdır. Diğer hukuk kuralları, bu temelin üzerine inşa edilir. Eğer temelde sıkıntı olursa, bundan sonra yapılacak tüm yasalar, sakat olur, sancılı olur. Bu konu, ülke yönetimince çok ciddiye alınması gereken en önemli husustur.
Bu referandumu, rakamsal bazda iktidar kazanmış gibi görülse de, ülke çok şey kaybetmiş ve kaybedecektir. Ülkede, hukuk uzun süre onarılması güç bir yara almıştır. Bir ülkede hukuka olan güven zedelendikten sonra, o ülkenin vatandaşı huzur içinde olamaz. Genç nesil, eğitimli gençler, bir an önce kendilerini yurt dışına atabilmek için yol aramaya başlar. Yatırım yapacak yatırımcı, kime güvenip yatırım yapacağını bilmediği için yurt dışına sermaye çıkışları artacaktır. Geldiğimiz noktada sayısız olumsuzlukları hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Şimdilik, “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” ama, ata binmeyi bilmediği için, at bir süre sonra üzerinden atarsa, hiç şaşırmayın.
Hilmi ÇAKIR
01.05.2017