Davutoğlu, bir parantez mi, ülkeye yön veren bir karakter mi?

İsmail Hakkı CENGİZ - 11.05.2017

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Bu sualin cevabını bulmak, yakın geçmişi ve bugünü anlamamızı sağlayacağı gibi, istikbale de ışık tutacak.

İki seneye yakın Başbakanlık da yapmış olan Ahmet Davutoğlu sıradan bir Dışişleri Bakanı değildi. 2002’den 2014’e kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin “dış politikası”na damgasını vuran bir danışman ve bakandı. Dış politikadaki 12 yılı çok başarılı görülmüş olmalı ki 2014’te de Başbakanlığa getirildi. Hal böyle olunca, “akademik yayınlar”a girmiş olan bu siyasetçinin tahlil edilerek başarılarının örnek, yanlışlarından da ders alınması hayatî önem kazanıyor.

Ders kitaplarına siyasetçi isimlerinin, hele hayatta olan, görevde olan siyasetçi isimlerinin girmesi pek nadirdir. Ahmet Davutoğlu ismi o istisnaların en başında gelen siyasetçi... Üstelik tek ders kitabında değil birkaç kitapta birden adı geçiyor. Başarıları anlatılıyor. Meselâ, “Bakanlarda Siyaset” adlı kitapta, onun günümüz Balkanlarına nasıl yön verdiği, TC’nin menfaatlerini nasıl koruduğu anlatılıyor.

Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 3’ncü sınıfta okutulan “Dış Politika Analizi” ders kitabında ise “dış politika”daki “etkin rolü” ele alınıyor. Haddizatında, Davutoğlu ismini konuşmayı en ilginç kılan husus, 14 sene boyunca bu derece etkili olan bir siyasetçinin birden bire sahneden çekilmesi ve bu derece “suskunluğa” gömülmesidir.

Sahi, Davutoğlu nerede? Ülkenin 12 sene dış politikasına, 2 sene de bütün hükümet yönetimine istikamet veren siyasetçi neden suskun? Dış politikada ve ülkenin diğer sorunları hakkında hiçbir fikri, söyleyecek hiçbir şeyi yok mu?

Şimdi, söz konusu kitapta Davutoğlu hakkında yazılanlara bakalım: 2015 basımlı Dış Politika Analizi kitabında, “Ulusal Rol Kavramının Türkiye’ye Uyarlanması” başlığı altında şu satırlar yer alıyor:

“2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesinden sonra dış politika oldukça aktif bir döneme girmiştir. Son 10 yıldır izlenilen aktif dış politikanın mimarı kuşkusuz ki 2009 yılından beri Dışişleri Bakanı olarak görev yapmakta olan ve 2002 yılından itibaren de hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı’na danışmanlık yapan Ahmet Davutoğlu’dur. Davutoğlu, Türkiye’nin yalnızca stratejik öneme dayalı dış politika anlayışından uzaklaşarak, tarihî ve coğrafî derinliğini temel alan bir tercihe yönelmesi gerektiğini savunmuştur. Bu dış politikanın iki dayanak noktası olduğu düşünülebilir; komşularla sıfır sorun ve çok boyutlu bir dış politika izlenmesi.

Stratejik derinliğin coğrafî ve tarihî olmak üzere iki boyutu vardır. İlk olarak, Türkiye sadece bir Akdeniz ülkesi değildir, onu Romanya ve Yunanistan’dan ayıran karakteristik özellikler vardır. Türkiye aynı zamanda bir Ortadoğu ülkesi, bir parçasıyla da Kafkas ülkesidir. Ayrıca hem bir Avrupa ülkesi hem de bir Asya ülkesidir. Bu bağlamda çok boyutlu roller üstlenebilecek coğrafi bir yapıya sahiptir. Türkiye aynı zamanda tarihî derinliği olan bir ülkedir. Türkiye’nin gerek bölgesel anlamda gerekse de küresel anlamda kendi potansiyelini yerine getirebilmesi ve yeni düzene ayak uydurabilmesi için bu unsurlar göz önünde tutularak daha etkin, aktif bir dış politika izlenmelidir ve haliyle ulusal rol kavramı yenilenmelidir.” (1)

Şu, ikinci paragrafta yazılanları söylemek için “stratejik derinliğe” ihtiyaç var mı? Bunlar lise hatta ortaokul tarih ve coğrafya derslerinde öğretilmiyor mu? Ayrıca, bu konu 2012’de kaldırılan Millî Güvenlik Bilgisi dersinde de geçiyordu. Bizzat bendeniz, 6 sene boyunca, 10’cu sınıf öğrenicilerime bu konuları verdim.

Üstelik paragrafta bir de fizikî hata var. Romanya bir Akdeniz ülkesi gibi gösterilmiş. Romanya Akdeniz değil, bir Karadeniz ülkesidir. Belki de orada, “Türkiye sadece bir Akdeniz ve Karedeniz ülkesi değildir” denilecekti; o vakit, daha doğru ve anlaşılır olurdu.

Resim, Milliyet'ten...


“Komşular ile sıfır sorun” noktasına gelince, ne yazık ki bu harikulade politika hayata geçirilememiş, bu başarısızlık, bizzat Davutoğlu’nun ağzından, “değerli yalnızlık” sözleriyle itiraf edilmiştir.

İran’ın nükleer programının dünyada çıkardığı krizin çözümünde katkımızın olması çok büyük bir başarı olurdu… Lâkin gelinen noktada anlaşılıyor ki o konuda da pek bir ilerleme sağlanamamış! Amerika Birleşik Devletleri, sürekli olarak İran’ın nükleer tehdidinden bahsediyor ve ABD Başkanı Trump, İran için “müdahale” dâhil her seçenek masada diyor. İşin vahimi, Amerika, İran’a her türlü yaptırım ve müdahalede Türkiye’yi de yanında görmek istiyor. Bu vaziyet, bölgesel politikalardan küresel ilişkilere uzanan çizgide pek de başarılı olunmadığının kanıtı değil mi?

Arap Baharı meselesinde “Türkiye’nin etkin rol oynaması”na gelince…

Şimdi, 6-7 sene sonra, etkin rol oynamasaydık daha mı iyi olurdu acaba, diye düşünülüyor mudur?

Baksanıza, başta Libya olmak üzere Kuzey Afrika’daki istikrarsızlık ortada... Mısır’da darbe olmuş… Hal böyle olunca, Afrika, Arap Baharı’ndan nasıl bir fayda görmüş olabilir?

“Özellikle Suriye”ye elbette özel bir fasıl açmak lâzım! 

Ders kitabından yaptığımız alıntı, “Özellikle Türkiye, Suriye meselesinde karar verici taraflardan biri olmuştur.” cümlesiyle bitiyor.

Karar verici taraflardan birisi olan Türkiye’nin Suriye’deki etkinliği nedir? Kaderin garip bir cilvesi olsa gerek, Türkiye’nin, Suriye’de en etkin olduğu  “kararı”, Davutoğlu hükümetten ayrıldıktan sonra yaptığı Fırat Kalkanı harekâtı oldu.

Onun dışında, bir “karar verici” olarak Suriye’de ne kazandık?

2011 Mart’ından buyana Suriye’de en çok kaybedenlerden biri bizzat Suriye, diğeri de Türkiye oldu. Özellikle iki noktada kaybımız korkunç: İlki, Suriye, en azından federatif bir devlet haline gelerek bölünüyor ve güney sınırımızın 500 kilometresine komşu bir “terör devletçiği” kuruluyor.

İkincisi ise, sayısı tam bilinemeyen ama 3 milyondan aşağı olmayan Suriyeli sığınmacı meselesi… Her iki sorun da daha şimdiden “hayatî” baş ağrılarına sebep olurken, ileride nasıl problemler çıkaracağı meçhul! Aslında “meçhul” derken iyimser yaklaşmış oluyoruz. Biraz daha karamsar bakacak olursak, bunların başımıza büyük işler açacağı, işin “beka sorunu”na kadar gideceği öngörülebilir.

Davutoğlu’na ve onun politikasına destek verenlere sormak lâzım: 2011-2012’lerde Suriye’de karar verici olurken, Güney sınırlarımızda oluşacak terör devletçiğini ve içlerinde ne kadar teröristin barındığı belli olmayan 3 milyon sığınmacının ülkeye gireceğini hesap etmiş miydiniz?

Bu arada, “Suriye politikası baştan beri yanlıştı”, “başımıza ne geldiyse Suriye’deki yanlış kararlarımızdan geldi” diyen başta hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş olmak üzere, iktidar temsilcilerinin sözlerini de hatırlatalım.(2)

Şimdi baştaki suale dönelim: Davutoğlu, bir parantez mi, ülkeye yön veren bir karakter mi?

Sayın Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı’yken, kendisini eleştirdiğimiz yazılarımız olmuştu. O yazılara sert tepkiler alıyordum. Onu savunanlar, “Davutoğlu’nun Cumhuriyet tarihindeki en yetkin, en başarılı dışişleri bakanı olduğunu” ileri sürüyorlardı.

Yukarıda da söylediğim gibi, ders kitaplarına siyasetçi, bilhassa hayattaki siyasetçiler nadiren girdiği halde, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Davutoğlu’na gayet cömert davranıyor. Sayın Davutoğlu pek çok kitapta uzun uzun yer buluyor. Bunda asla bir art niyet aramıyorum. Akademisyen yazarların inanarak, samimiyetle, başarılı bir siyasetçi diye Davutoğlu’nu kitaplarına alıyorlar.

Hal böyle olunca, aklımıza iki sual takılıyor:

1. Davutoğlu, hakikaten Cumhuriyet tarihinin en çaplı, en etkili, en başarılı dışişleri bakanı olabilir. İrdelemeye çalıştığım yukarıdaki satırlar, bu konuda bizi tatmin etmiyor. Bize onun başarılarını gösterecek başka araçlarınız, örnekleriniz var mı? Onun başarıları hakkında göremediklerimizi bize gösterir misiniz?

2. 2002’den beri Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının dış politikasına yön veren, Cumhuriyet tarihinin en aktif dışişleri bakanı ve nihayet başarısından dolayı Başbakanlıkla ödüllendirilen Ahmet Davutoğlu, nasıl oluyor da, iki yıllık Başbakanlığının ardından birdenbire pasif hale geliveriyor? Aktif görevden ayrılmış olsa bile yıllarca ülkeye yön veren “derin stratejik” fikirlerinden ülke yararlanmaya devam etmeli değil mi?  Davutoğlu neden hiç konuşmuyor?

Yoksa Sayın Davutoğlu ülkeye yön veren bir siyasetçi değil de bir parantez miydi?

--------------------------

 

 (1): Anadolu Üniversitesi, AÖF, Uluslar arası İlişkiler Bölümü, Dış Politika Analizi ders kitabı, Aralık 2015, S.94-95    

(2): Hürriyet, 05 Ocak 2017, Hhttp://www.hurriyet.com.tr/numan-kurtulmus-izlenen-politikayi-elestirdi-suriye-bastan-yanlisti-40326898

Tarih: 11.05.2017 Okunma: 803

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?