Devlette beka, Ata’ya iftira –Miralay Reşat Bey’in anısına-

İsmail Hakkı CENGİZ - 15.05.2017

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Milli Mücadele” deyince, ilk akla gelen isimlerden biri Afyon’dur… Büyük taarruz’un başladığı yer olan Afyon! Üç buçuk sene boyunca memleketimizi işgal eden Yunanlının kovalanmaya başladığı nokta olan Afyon!

Sandıklı’dan, daha geniş bir ifadeyle, Antalya-Burdur-Isparta-Denizli yönünden Afyonkarahisar’a doğru geldiğinizde, önce İzmir kavşağına varırsınız. O kavşağa yaklaşırken, tâ bir kilometre kadar uzaktan, tepelerin yolla birleştiği noktada şu yazıyı okursunuz:  CUMHURİYETİN KAZANILDIĞI TOPRAKLARDASINIZ!

Bu üç kelime insanı duygulandırır… Sizi 95 yıl geriye götürür, o günleri yaşıyormuş gibi olursunuz. Bulunduğunuz noktanın sağında “Cumhuriyet Şehitliği”, sol ilerisinde “Büyük Taarruz şehitliği” olduğunu bilmek duygularınızı daha da yoğunlaştırır. O şehitlere, daha birkaç yıl evvel, hemen şuradaki “cephanelik patlaması”yla 25 genç evladımızın daha eklendiği de aklınıza gelirse, duygularınız sel olur.

Büyük levhayı coşku-hüzün karışımı bir hisle tekrar okursunuz:

CUMHURİYETİN KAZANILDIĞI TOPRAKLARDASINIZ!

Bu “kazanım”, ruhunuzda, zihninizde pek çok çağrışım uyandırır:

Başta, şehit olan atalara ve evlatlara şükran duygusu…

Bunun yanında, büyük bir başarı; kendine ve milletine güven duygusu…

Kara kalpaklılar gözlerinizin önüne gelir… Onların başbuğu, çelik irade, “CUMHURİYET”i kazandıran, milletine armağan eden, Büyük Taarruz emrini veren Başkomutan gelir… Ona ve silah arkadaşlarına minnet hisleriyle dolar, içinizden Fatihalar gönderirsiniz.

Eğer Sandıklılıysanız aklınıza bir de Miralay Reşat Bey gelir…

Sandıklı’da bir ilkokula adı verilen ve anıt mezarı Sandıklı’da olan Reşat Bey!

Sandıklı şehir mezarlığına ana kapıdan girdiğinizde, hemen 100 metre kadar ileride, iki top arabasının arasındaki mütavazı anıt mezar!

Bu anıt mezar, Sandıklı mezarlığına çok özel bir şahsiyet, başka bir uhrevî hava verir. Herhalde, 4-5 yaşımdan beri ziyaret ettiğim mezarlıkta, Sandıklı gibi küçük bir kasabada, büyük bir İstiklal Savaşı kumandanının kabrinin bulunması bana hep inanılmaz gelmiştir.

Bu anıt mezar, Sandıklılılar için çok önemlidir. Kabri ziyaret eden her Sandıklılı, kendi ölülerinden, bazen evvel, bazen sonra ama mutlaka orada durup bu İstiklal Savaşı kahramanının mezarında dua okur.

İstiklal Savaşının ve Atatürk’ün izleri, şehitliklerle ve pek çok eserle CUMHURİYETİN KAZANILDIĞI bu topraklara ilelebet yaşayacak şekilde kazınmıştır.

Hal böyle olunca, Atatürk konusunda en hassas olması gereken yörelerin başında Afyonkarahisar ve Sandıklı’nın gelmesi beklenir. Ancak son günlerde Ata’mıza atılan iftiralar hakkında bizim yöreden bir tepki geldiğini, bir “açıklama” olsun yapıldığını duymadım.

Belki tepki gösterilmiş, açıklama yapılmıştır da ben duymamışımdır. Eğer böyle bişey varsa iletirseniz, yazdıklarımı düzeltir, buradan da duyururum.

Yıllardan beri, bilhassa, son FETÖ kalkışması sonrasında “beka meselesi” devletin-milletin birinci meselesi halinde…

Peki, bir milletin, bir devletin “beka”sı nasıl korunur?

Ülkenin güçleri vardır; askerî güç, ekonomik güç, coğrafî güç, nüfus gücü gibi güçler… Ancak bunlar bekanın sürmesi için yetmiyor… Yetmediğini Irak’ta, Suriye’de, Libya’da gördünüz… Bunların hepsi oralarda da vardı… Hatta bazıları fazlasıyla vardı. Buna rağmen, bu devletler, milletler bekalarını koruyamadılar?

Çünkü o güçleri harekete geçirecek “ruh” güçleri, “psikolojik” güçleri, “moral güçleri” yoktu. Mücadele azimleri yoktu.

İşte bize mücadele azmi aşılayan en büyük kuvvet geçmişteki başarılarımızdır. Onların başında da İstiklal Harbimiz, onun komutanları ve elbette Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk gelir.

Atatürk bir semboldür.

Bilelim ve bütün kalbimizle inanalım ki Türkiye’ye saldırmak, bu ülkeyi bölüp-parçalamak, bu devleti yıkmak isteyenler, ilk önce ve en önce Atatürk’ü yıkmak, yok etmek isteyeceklerdir.

Atatürk’e, Atatürk’ün simgelediği değerlere sahip çıkmak bir vatan borcu, bir “beka meselesi”dir.

Bu satırları yazarken, Miralay Reşat Bey’in şahadetini tekrar okumak istedim. Karşıma Sandıklı’nın değerli evladı, yazar Ali Osman KARAKUŞ’un ilgili yazısı çıktı. Ali Osman Bey, hadiseyi mükemmel anlatmış. Bibakıma, İstiklal Savaşı’nın özeti gibi olan metni bir okuyun bakalım, “Millî Mücadele” ve “CUMHURİYET” nasıl kazanılmış?

Ve şu kısacık öyküyü okuduktan sonra Atatürk’e saldıranlarda insanlık, Türklük, Müslümanlık; hepsi bir yana, vicdan var mıdır, olabilir mi, bir daha düşünün!

x   x   x

MİRALAY REŞAT BEYİN KABRİ


Başkomutanlık Meydan Muharebesi Sandıklı’mız için çok önemli bir savaştır. Çünkü, bu büyük savaşa Osmanlıca Sandıklı’mızın ilk harflerinden esinlenerek “SAD” planı adı verilmiştir.  Bu savaşın en önemli komutanlarından birisi de Miralay (Albay) Reşat bey’dir. 1879 yılında İstanbul Sarıgüzel’de doğdu. Tarihte büyük yeri olan ünlü Ziya Paşa’nın oğludur.

 Bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından bu kahraman komutan ve 57. Alay Büyük Taarruz savaşının en kritik noktasında görevlendirildi. Gelişmelere kısa bir göz atalım;

“Tarih 26 Ağustos 1922.Nihayet beklenen taarruz saati gelmiş çatmıştı. Bir aydır yapılan hazırlıklar tamamlanmış; taarruz emri bekleniyordu.26 Ağustos sabahı saat:04.30’da Türk topçularının amansız ateşiyle başladı…”

“Topçu ateşi Kalecik Sivrisi-Belen Tepe-Tınaz Tepe hattı üzerinde yoğunlaştı. Yunanlıların altı ayda aşılamaz dediği, bu sert coğrafya, Türk askerleri tarafından üç saatte aşılıyordu…”

26 Ağustos 1922 akşamına kadar Afyonkarahisar’ın güneyindeki bazı mevkiler Türk kuvvetleri tarafından ele geçirildi. Ama nedense bir türlü Erkmen Tepe ve Çiğiltepe düşürülemiyordu. Çiğiltepe’ye bütün kuvvetleri ile taarruza geçen 57.Tümen dişini tırnağına kattığı halde başarı alamıyordu.

57.Tümen Komutanı Reşat Bey’e Çiğiltepe, Kızıltaş, Kızlar Yaylası adlı, Yunanlılar tarafından kusursuz tahkim edilmiş, yüksek üç tepe verildi.Savaşın ilk gününde 57.Tümen Çiğiltepe ve Çiğiltepe’yi çevreleyen Hasan Beli ve Kızıltaş Yaylasını alma görevini  almıştı. Reşat Bey Çiğiltepenin bütün gayretlere rağmen alınamaması üzerine titizleniyordu. Ateş hattından bir an bile ayrılmıyordu.  Reşat bey bir ara Emir Subayı Refik Selimoğlu’nu yanına çağırarak; “-Oğlum Refik ,ben 27 yıl boyunca sayısız savaşlara katıldım.Ama bu günkü kadar hiç zorlanmadım.

Tarih 27 Ağustos 1922’yi gösterirken Türk ordusu tarafından Büyük Taarruz süratli ve kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Öğleden sonra saat:14.00’te hemen hemen bütün düşman mevzilerinin zapt edildiğini görüyoruz.  Artık kovalamaca başladı.Yunanlı kaçıyor ve kovalamaca devam ediyordu.

Türk ordusu Afyon’a girer. Afyon’dan  sevinç çığlıkları gökyüzüne yükseliyor. Bu arada Kocapete Harekatı’nın başında bulunan Mustafa Kemal Paşa düşmana son darbenin vurulması için Çiğiltepe’nin hemen alınmasını istiyordu. Ordu kumandanı vasıtası ile 57.Tümen Komutanı Albay Reşat Bey bulunuyor. Paşa’nın görüşeceği haberini alan Reşat Bey ateş hattından koşarak karargahına gelir ve yapılan telefon konuşmasında: “Tümen günlük vazifesini şimdiye kadar ikmal edememiştir. Bu, diğer tümenlerin umumi vaziyetini bozuyor. Muhakkak hedefe varmak lazımdır.”diyen Paşa’ya Reşat Bey ise; “Yarım saat sonra hedeflere vasıl olacağız, merak etmeyin Paşam.”

“-Peki, size güveniyorum.”  daha sonra koşarak emri yerine getirmek için ateş hattına gider…

Bu konu daha önce de Süvari alayının Sandıklı’ya gelişi ile ilgili olarak kaynak gösterdiğimiz, “Şu Çılgın Türkler”’in 621. ve 623.sayfalarında da geçmektedir.  Reşat bey hiç tertibat bile almadan, erlerle birlikte en önde ileri atılıyor; başarıya ulaşmak için adeta dişinin tırnağına takıyordu. Bu tepenin, ne olursa olsun mutlaka alınması gerekiyordu. Topların ateş menzili dışında kalması, düşmana dayanma kolaylığı sağlıyordu. Reşat Bey bir yandan erlerle birlikte ileri atılırken bir yandan da paşaya verdiği sözü kafasından çıkarıp atamıyordu. Ne olursa olsun alınmalıydı bu tepe. Hem de söz verdiği gibi verilen yarım saatlik süre sonunda

27 Ağustos 1922 yılı sabahı 57.Alay, bu zorlu tepeyi kuşatmış amansızca mücadele veriyordu. Saat:10.30 Mustafa Kemal Paşa, Telefonla Reşat Bey’i arıyor;

“-Reşat bey bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?

-Komutanım yarım saat sonra alacağız.

-Başarılar diliyorum.”

Saat:10.45 Mustafa Kemal Paşa çok tedirgindir. Ne de olsa, bu son darbedir. Paşa:

”-Düşmanın hala direndiğini görüyorum. Gözümüz o  tepede, çok önemli.

-Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar.  Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız…”

Reşat Bey çok üzgündü. Emir subayını çağırdı. Eline bir kağıt tutuşturup telefonun başına yolladı. Emir subayı elinde taşıdığı kağıt parçasının komutanının bir veda namesi olduğunu anladığında vakit artık çok geçti.

Saat:11.00’i gösteriyor. Çiğiltepe hala düşmemişti. Reşat Bey’le tekrar görüşmek isteyen Mustafa Kemal Paşa tekrar telefona sarılıyor. Telefona Reşat Bey’in emir subayı Üsteğmen Bozkurt Kaplangı çıkıyor,

“-Reşat Bey’i istiyorum.”

Bu istek karşısında emir subayı Bozkurt zorlukla cevap veriyor:

“-Reşat Bey az önce intihar etti komutanım… Size bir mesaj bırakmış.., Peki, okuyorum komutanım” der ve son mesajı okur: “Size yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü tutamamış olduğumdan dolayı yaşayamam.”

Mustafa Kemal Paşa’nın, çok yakından tanıdığı bu vefakar kahraman askerinin, bu tavrı karşısında gözlerinden yaşlar boşanır:

“Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.”

Üsteğmen Başkomutanın teselli sözlerini ağlayarak dinledi. Çok sevdikleri ve el ele düşmana karşı mücadele verdikleri komutanlarının ölüm haberi 57.tümen askerlerini coşturmaya yetti. Erler ve subaylar amansızca Çiğiltepe’nin yamaçlarına doğru koşmuyor, adeta uçuyorlardı. Uçmalıydılar da. Çünkü Türk subayları ve erleri komutanlarından aldığı emrin yerine getirilmesini kendileri için bir namus borcu olarak telakki ederlerdi.

Saat:11.45 Başkomutanın telefonu çalar:

“-Çiğiltepe alınmıştır komutanım! Düşman yüzlerce ölüsünü arkasında bırakarak Sincanlı ovasına doğru kaçmaktadır, arz ederim.”

Bu haber Başkomutanın Reşat Bey’i kaybetme acısını bir nebze giderir. Bu olaydan sonra Paşa askerine o büyük konuşmasını yapar; “Dünyanın hiç bir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı sendedir.Burada şehit olan kahraman evlatlarımı minnetle anıyorum, ruhları şad olsun.”

Başkomutan Mustafa Kemal

Mustafa Kemal, burada Batı Cephesi’ndeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri yayınladı. Bildiride, şöyle denildi:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları; Afyonkarahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanlarındaki başarı ve fedakarlıklarınızı yakından görüp izliyorum.”

Sözü namus bilen Reşat Bey’in cenazesi ilk önce ilçemiz Kızık Köyüne (şimdi kasaba) getirilerek buradan Sandıklı kabristanına defnedilir. Sandıklı kabristanın hemen giriş kapısı istikametinde bulunan Reşat Bey’in kabri ,kademeli yükseltilerden meydana gelen bir mezar üzerinde sütun parçası ile yanlarında top arabaları bulunmaktadır.

Reşat Bey’in naaşı ,diğer İstiklal harbi şehitleri  ve gazilerinin gömülü bulunduğu Ankara’da ki Devlet Mezarlığına kaldırıldı.  Ancak Sandıklı’daki anıt mezar günümüzde hala yerini korumakta olup,Sandıklı halkı çok sevdiği paşalarının adını bir İlköğretim okuluna vererek ona sahip çıkmıştır. Allah mekanlarını cennet etsin…

Ali Osman KARAKUŞ, www.sandikli.biz

Tarih: 15.05.2017 Okunma: 1049

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?