İNSAN VE YAŞAMAK!...

Özgür DENİZ - 27.05.2017

İnsanız! Bu dünyada bir yerimiz var. Var mı? Var yani, en büyük delili, şu yazıyı yazan benim. Şu an şu yazıyı yazıyorum ama bir mekânda yazıyorum ve bu mekân bana ait ve ben, bu mekânı kaplıyorum. Bu düşünceleri, duygusal boyuttan da hissediyorum. Aklımın ifadesini kalbim teyit ediyor. Gerçekliği olan bir durum ve hayali konuşmuyorum. Yerimden, yurdumdan metazori sürülmediğim müddetçe, insanlığıma ve doğal haklarıma saygı duyulduğu müddetçe yahut herhangi bir zulümde, takatimin kifayetsiz kaldığı deme kadar mekânımı kullanacağım. Çünkü bu benim en doğal hakkım. Hakkımı korumak için kavga vermekte insanlığımın gereğidir. Ya da çalışmam neticesinde toplumsal bünyede bir yer almaya hak kazanmışsam orada görev yapmakta benim en doğal hakkımdır ve orası da kapladığım bir mekândır. Demek ki varım ve yerim var. Ve böyle düşünen aklımı, teyit eden bir kalbim var. Öyleyse bu dünyada hakkım da var. Bu dünyaya gelmişsem hakkım ayrılmıştır ve o hakkım tükenmediği müddetçe ömrümde olacaktır. Öyleyse o hakkımı almak, almak için kavga vermek, almışsam korumak, bu uğurda savaşmak ve onunla maişetimi idame ettirmek insanlık vazifemdir. Yoksa nasıl yaşarız? Bir canımız var. Aklımız ve kalbimiz var. Duygulanan, düşünen canlıyız. En ufak bir olumsuzlukta canımız acır öyle değil mi? Şu yazıyı yazarken bile aklım ve kalbim nasıl acıyor, çünkü garip duygulanımlar yaşıyorum. Ben, gözleri gülümseyen ama bedeni parçalanmış, üstü başı perişan bir çocuğu gördüğümde de çok garip duygulanımlar yaşarım ve bunu tüm gerçekliğimle yaşarım, savaşırım ama gücüm kifayet etmez, o zaman içim acır, kahrolurum, çünkü o çocukta sonsuz duygulanımlar, düşünler uğrar aklıma, yüreğime. Böyle halkedilmiş, varolmuşuz, hassas bir mekanizmamız var. Mesela hakkımız varsa, o hakkımıza ulaşmak isteriz ve hakkımızı isteriz yahut elimizde olan bir hakkımızı korumak isteriz. Çünkü hakkımızı elde etmek için mücadele veriyor, emek sarfediyoruz, ter, yaş ve kan akıtıyoruz. Hakkımız verilmediğinde ya da haksız şekilde metazori alındığında aklımız acır, kalbimiz acır, canımız acır değil mi? insanız, acır! Yaşayıp gidiyoruz. Canımız var. Kendi ellerimizle son vermediğimiz müddetçe yaşamaya devam edeceğiz. İnsan; kendiliğinden, hiçbir sebep yokken, alıkça isyan eder mi? Hiç sanmam. Biz, burada, öküzce isyan edenleri saymıyoruz. Biz burada safi insandan söz ediyoruz. Ezilirsen ve bir de çaresizsen, insan olduğunu bilerek nasıl susarsın? Bu yaşamak değildir ki! Efendi ol, köle olayım, bunda şifa arayayım, bu olmaz. Bu insanlık yasalarına aykırıdır. İnsansam, insanlığın kutsal yasalarına göre muamele görmek isterim. Ezilmek istemem, bir de üstüne uyutulmaktan hazzetmem. Bu dünyada safi insanlık yasalarına tabi olma derdinde olanlar insanlık tarihi boyunca hep ezilmişler, sömürülmüşler, sürülmüşler ve ölmüşlerdir. Böyle bir yaşam son bulmalıdır ve ki, böyle bir şey yaşamak değildir. Böyle yaşamaktansa toprağa karışırım daha iyidir diye düşünürüm. Belki toprağa karışmak şifadır. Belki topraktan umut olarak doğruluruz ve belki, toprağa ekilen umutlarızdır. Ve belki umut olmak özlemlere kavuşmak olur! Kötü bir şey söylemiyorum ve istemiyorum. İnsanım ben, insan! Böyle diyorum ve böyle yaşamak istiyorum. Yeryüzünde yaşamış ya da yaşıyor olan hiçbir insana acı vermemiş, acı çektirmemiş ve insan olarak yaşayacak tek bir insana acı bırakmamak adına kavga veren bir insan!

 

Yaşamak dediğin şey; hasret ister, hasretse; hasret çektiğin şeye ulaşmak için yürek ister, cesaret ister, direnç ister. Ama önce yaşayıp, yaşamadığını bilecek zekân olması gerek. Yaşamak ne demektir algılayabilecek, anlayabilecek kadar kafanı çalıştırman gerek. Yaşamak, sadece hayatta olmak demek değildir, hayvanlarda canlıdırlar, hayattadırlar ama sadece vardırlar, yaşamamaktadırlar, serbestçe otlamalarını yaşamak sanmaktadırlar belki insiyaki olarak. Çünkü yaşamanın muayyen önkoşulları vardır; akıl gibi, zekâ gibi, duyumsama gibi, hasret gibi, duygu gibi, sadece hayatta olmanın yaşamak demek olmadığını fark edecek bilinç gibi. Bu sebeple, yaşadığını sananların çok azı gerçekten yaşar, gerisi yalandır. Yaşamayı başkalarına bırakmayı yaşamak sanmak ahmaklıktır. Çoğu günü kurtarma ve yarına çıkma derdindedir, ne hasretleri vardır ne de hasretlerine ulaşabilecek cesaretleri, sadece vardırlar ve var olduğunu sandıkları küçük varlıkları altında ezilirler, acı çekerler. Oysa yaşamayı sadece varolmak olarak anlamayanların büyük hasretleri ve o hasretlere kavuşmak yolunda kutsal isyanları olur. Hülasa; yaşamak hasret, hasrete kavuşmak ise yürek ister!

 

Son tahlilde; Allah; kalbime ve aklıma hükmeden Allah, bildiğim ve kendimin bildiğim gibi inandığım Allah, hiçbir kimsenin inandığı gibi inanmadığım Allah, putlar edinmeyi ve tüm putları reddetmemi emreden Allah, Kendisinden başka hiçbir kimseden korkmamamı isteyen Allah, ahlaklı yaşamamı ve adaleti gözetmemi buyuran Allah, ben aciz ve muhtaç kulunu, kutsal kavgalar vermem için halketmiş. Kutsal emre ve yaratılış gayeme aykırı davranamam, itaatsizlik edemem. Ve kimsede, benden, böyle bir talepte bulunamaz. Bulunana da; hadi defol! çekmem, insanlık vazifemdir. Başkasını da, başka şey de bilmem, ben buyum, böyleyim!

Tarih: 27.05.2017 Okunma: 777

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?