SORULAR
VE SORULAR VE YİNE SORULAR
İnsan nedir? İslam nedir? İslam yoldur. İnsan yolcudur.
Böyle mi düşünmeliyiz? Bu düşünce doğru mudur? Sahtekârlık yapmadan cevaplamalıyız. Yol
nedir? Yolcu kimdir? Ya da bir yol var mıdır ve o yolda yürüyen birileri? Yolun
sonu neresidir? Yolcu nereye yürümektedir? Yolda başıboş ve dikkatsiz
yürünebilir mi? Yürünse ne olur? Yürünmeyebilir mi? Yolcu başıboş mudur?
Başıboş olabilir mi? İnsanız diyoruz ya, hakikaten insanlığımızı gösteren şey nedir?
İslam nere düşer, biz neredeyiz? Aynı yerde mi olmalıyız? Samimi ve dürüst
olmalıyız. Aynı yerde olmalıyız demekle olsaydı bu ülke cennet olmaz mıydı? Öyleyse
aynı yerde olmak için oraya yönelmeli değil miyiz? Yönelmiyorsak nasıl olacak?
Kendimizi nasıl tanımlıyoruz? Tanımlanmak için tanımlandığımız şey
hareketlerimizle ortaya çıkmalı değil midir? Ya da insanlığa dair bir ütopyamız
var mıdır? Olmalı mıdır? İddialarımız, kuru birer laftan mı ibarettir? Böyle mi
olmalıdır? Ya da nasıl olmalıdır? Olmamalı mıdır? Hakikaten doğrusu nedir? Hakikaten
nedir insan? İnsana benzediğini sandığımız her siluet insan mıdır? Eğer
cevabımız evet olursa insana hakaret etmiş olmaz mıyız? Her yürüdüğümüz yol,
gerçekten yol mudur? İddiamız var mıdır? Nedir iddiamız? İddiamıza yönelik
eylemimiz nedir? İddiamız varsa, hareketimizde olmalı değil midir? Hareketsiz
iddia olur mu? Nedir bu hareketler? Bir insan, söylediğini yaşamaz mı? Bir
insan, iddiasını ispat etmek için bir şeyler göstermeli değil midir? Yoksa
gerek yok mudur buna? Öyleyse niye bir iddia taşır insan? Yani iddiasını ispat
etmeyecekse niye bir iddia da bulunur insan? Yoksa iddiamız varmış gibi mi
yapmak istiyoruz ve böylece durumu mu kurtarıyoruz? Yani bir nevi din ticareti
mi yapıyoruz? Şaşırıyorum. Soruyorum. Yani gerçekten merak ediyorum. Niye
söylediğimizi yapmayız? Niye iddialarımızı ispat derdinde olmayız? Nasıl izah
etmeliyiz bunu? Kimiz biz gerçekten? Kim bu insan? Nedir hakikat? Hakikat diye
bir şey var mıdır? Niye anlatır dururuz hakikat var diye? Biliyorsak niye
gereğini yapmayız hakikatin? Her yerde hakikat diye bir şeylerin haykırıldığını
duyuyorum. Peki, bir hakikat varsa, bir şey hakikatse, niçin hakikatli
yaşamayız? Sadece hakikatin var olduğunu bilmekle oluyor mu? Yalancı mıyız biz?
Aldanan mıyız? Aldatan mıyız? Neye inanıyoruz? Gerçekten inanıyor muyuz?
İnanıyorsak niçin yaşamayız? Yaşamıyorsak, niçin inanıyoruz diye konuşuruz? Bu
münafıklık değil midir ve o zaman biz münafık olmuyor muyuz? Niye böyleyiz biz?
Niye böyle oluruz? Sebep nedir buna? Kimin için vardır hakikat? Kim yaşayacak
hakikati? Hakikatten yana muaf olanlar var mıdır? Böyle bir şey olabilir mi?
Peki, diğerleri niçin sorumlu olabilirler? Böyle bir şey adil olur mu? …
ŞU
ANDAN İTİBAREN
Bundan sonra;
size kötülük yapmadığım halde,
size iftira etmediğim halde,
size karşı seviyesiz bir dil kullanmadığım halde,
size karşı en ufak bir saygısızlık yapmadığım halde,
sizi toplum içinde küçük düşürmeye çalışmadığım halde,
sizin saygınlığınızı özelde ya da genelde zedeleyecek
hiçbir şey yapmadığım halde,
sizin iyiliğinizi örtmediğim ve kusurlarınızı açık
etmediğim halde,
siz iyi iken sizi toplumda kötü tanıtmadığım halde,
sizi toplumda iyi tanıtmak için çabaladığım halde,
sizin yaşantınıza yani zevklerinize, renklerinize,
düşüncelerinize, duygularınıza karışmadığım halde,
sizi kıskanmadığım ve bu sebeple hayatınızda sıkıntı
yaratmadığım halde,
size karşı kompleks duymadığım halde,
kendim için istediğimi sizin içinde istediğim halde,
sizin yanınızda kendimi bir şey sanıp kibre bürünmediğim
halde,
size ihanet etmediğim halde,
sizi satmadığım halde,
size zulmetmediğim halde,
sizin hürriyetinize saygı duyduğum halde,
size karşı herhangi maddi bir şeyle tafra yapmadığım
halde,
size karşı elimden geldiğince iyilik yapmaya çalıştığım
halde,
sizi aldatmadığım halde,
sizin namusunuza göz dikmediğim halde,
sizi üstelik kalben sevdiğim halde,
Tüm bunlardan sonra;
hiçbir sebep yokken bana karşı besleyeceğiniz olumsuz
duygularınız; basit sebeplerle gücenip darılmalarınız; kusurlu ve yanlış
tavırlarınızdan, boş ve seviyeyi düşüren sözlerinizden dolayı size tavrım
yüzünden benden uzaklaşmalarınız; dilinizde ki iğreti durumlardan dolayı size
cevap vermediğim için bana göstereceğiniz soğuk halleriniz; yaşantımdan yani
zevklerimden, renklerimden, duygu ve düşüncelerimden dolayı benim hakkımdaki
olumsuz tavırlarınız asla ve kata umurumda olmayacaktır.
Saygı görmek isteyen saygı gösterecektir.
Sevilmek isteyen sevmesini bilecektir.
İstediğini söyleyen istemediğini işitecektir.
Diline hakim olamayan dikkate alınmayacaktır.
Seviyeyi düşüren düşmüş olacaktır.
İhanet eden kalpten silinecektir.
toplu ortamlarda boş konuşup rencide etme derdine düşen
ve seviyeyi düşüren en ağır karşılığı görecektir.
Kararımız karakterimiz, karakterimiz kaderimizdir. Tercih
bizimdir!
SÖZLER:
""13 yaşındaki Halime'nin, 33 yaşındaymış gibi
derin baktığına mı yanayım yoksa elbisesinin ortadan ikiye dikilmiş olmasına
mı? Ya da; alnındaki izi önce doğum izi zannedip, sonra köydeki birçok çocukta
da gördüğüm benzer izlerin aslında sivrisinek ısırığı sonucu oluşan 'şark
çıbanı' olduğunu öğrenerek, Halime ve o çocukların artık ömür boyu yüzlerindeki
bu izlerle yaşayacak olmalarına mı?""
YUKARIDAKİ
SÖZ BİR GEZGİNE AİT VE YOKSUL BİR AFGANİSTANLI KIZA YÖNELİK SÖYLÜYOR
""Burası dünya ve bu insan! Çok merak ediyorum
hatta en çok merak ettiğim ve bitevi sorgulamakta olduğum bir konu. Kader deyip
geçmeli miyim? Yani bu çocuğun bu durumda olması onun kaderi midir yoksa biz
kadere yükleyip sorumluluktan ve suçlu olmaktan mı kurtuluyoruz böyle
düşünerek? Hayır bunun bir izahı ve cevabı olmalı yoksa çıldırmamak elde değil.
Bu çocuk bu dünyaya gelmiş, bu dünyada ve insanların arasında yaşıyor. Ne
hissediyorsunuz? Bu çocuğun bu dünyada hakkı yok mu? Yoksa sorun büyük ve
derin. Varsa nasıl alabilir? Varsa ve alamıyorsa niçin alamaz? Bizim
yaşantımız, düşüncemiz, bu çocuğun sorununu çözemeye yönelik mi yoksa çözmemeye
yönelik mi yahut aynı kalmasına yönelik mi? Gerçekten elimizden bir şey gelmez
mi? Elbette sadece bu çocuk için değil sözlerim, tüm benzerleri içindir. Yani
bu çocuk hep böyle mi yaşayacaktır? Bu ona zulüm değil midir? Peki biz nasıl
insan oluyoruz bu çocuğu unutarak ya da bu çocuğa daha güzel ve hak ettiği
dünyayı sunmak adına hiçbir şey yapmayarak? Hayır biz hissetmiyoruz. Hayır biz
benciliz. Hayır biz hiçbir şey yapmıyoruz. Biz her şeyi kadere yüklüyoruz.
Hatta ve hatta kendimizin lüks yaşantımızı ve bu yaşantının karşısında bu tür
yaşantıları toptan kadere yüklüyoruz. Biz insan mıyız yeniden düşünmeliyiz!
Resme baktığımızda eğer vicdanımız derin iç çekişlerin sığınağı oluyorsa ve
hissiyatımız alevleniyorsa hala insanlığımızın yaşadığı söylenebilir.
Bu çocuğun küçücük kalbinin yerine kalbimizi koysak,
kalbinde ki dugulanımları bizatihi somut olarak görebilsek ne olurdu? Yapabilir
miyiz bunu? Bu çocuk insanlar arasında yaşıyor. Karşısındaki, durumu çok çok
iyi çocuğu görünce ne hissediyordur? İyi bir yemek ve güzel giysiler gördüğünde
nasılda iç geçiriyordur değil mi? Garip bir hüzün ve acı sarıyordur ruhunu öyle
değil mi? Ama ulaşamayacağını bilmesinin hissettirdiği çaresizlik nasıl bir
şeydir? Niye ben bu haldeyim diye soruyordur kuşkusuz. Küçücük yüreği acılar
içinde kıvranırken kafasında bin türlü sorular ağır geliyordur küçücük
gövdesine. Biz sahiden insan mıyız? Bence insan olsaydık bu çocuğun derdini
dert edinir ve bu çocuğa hak ettiği dünyayı ve yaşamı hediye etmek için bu
dünyayı yok ederdik ta ki canımız pahasına. Hiç olmazsa, yaşantımız böyle bir
ideale katkı sunacak şekilde olurdu. Acısını, sancısını taşırdık bunun en
azından.""
Bendeniz
""Siz aklınızı korursanız, aklınızda sizi
korur.""
Epiktetos
""Hepimiz gülüncüz, uçarıyız, kötü alışkanlıklarımız
var, sıkılıyoruz, ne bakmayı biliyoruz, ne görmeyi ve ne de anlamayı
beceriyoruz... İnsan bir anda mükemmel olamaz ki...""
Dostoyevski
""Toprak ne kadar zengin oIursa oIsun,
ekiImedikçe mahsuI vermez. KafaIar da öyIe; ekiImeyen kafaIar da fikir
üretmez.""
Seneca
""Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince
kaybedilir.""
Aliya
İzzetbegoviç
""Kur'an'ın, doğanın, yaşamın, tarihin özü hep
tekrardır, doğruyu, iyiyi, güzeli tekrarlamaktan çekinme. Güneş kendini
tekrardan çekiniyor mu?""
Dücane
Cündioğlu