""Farzet ki, her şeyi silip atmışım ve yeni
doğmuş bir insançocuğuyum. Çocuk işte, aklına ve kalbine henüz sahip olamamış,
aciz, muhtaç, güçsüz, yetisiz, bir kimliğe sahip olmayan, her şeye yabancı
olan, hiçbir şeyle tanışıklığı olmayan ve her şeyi ama her şeyi, her zerreyi,
her olguyu yeni tanıyacak olan bir çocuk ve tanımaları, anlamaları, bilmeleri
sonucunda kendi hayatını kuracak olan bir çocuk. Kalbim ve beynim, sonradan
ulaşacağım müşahhas verilere altyapı teşkil edecek olan ve yüklenmiş bulunan
mücerret temel veriler dışında boş. Sadece bir insançocuğuyum ama sadece, başka
hiçbir şey değil. Hiçbir şeye sahip değilim, sahiplenenler ise sadece burada
bulunmama vesile olanlar. Yaşam deneyimim olmayan, dokunamadığım, görmediğim,
tanıyıp bilmediğim bir alemden; tanıyıp bileceğim, görüp dokunabileceğim ve
yaşam deneyimi edineceğim bir dünyaya gelmişim. Mücerret ve müşahhas olguların
ve olgulardan tevlit eden olayların içine doğmuşum. Bir yabancıyım, nereden,
nasıl ve niçin geldiğini bilmeyen ama farkında olmasamda bilmek arzusuyla yanan
bir çocuğum. Yeniden algılıyorum, yeniden tanıyorum, yeniden anlıyorum, yeniden
kavrıyorum, yeniden yorumluyorum ve öğreniyorum her şeyi ama her şeyi, her
zerreyi, her olguyu. Emekleye emekleye büyüyorum. Duya duya, göre göre, düşüne
düşüne, bile bile, hissede hissede oluyorum. Ama bu alemde mevcut olan her
şeyi, her zerreyi, her olguyu, her varlığı baştan sona en dip derinliklerine
değin yeniden tanıyarak ama kendisini tanıttığı haliyle tanıyarak varoluyorum.
Yeniden yapıyorum kendimi!"’’
Bendeniz
‘’’’Araf’ta bıraktın beni hayat! Niye böyle oldu? Çok düş
kırıklıkları yaşattın bana. Umutlarım işkence, hayallerim kâbus oldu sanki.
Tutulmayan ne sözler duydum sende yaşarken, seni yaşarken. Ne oldukları gibi
gördüm, ne de gördüğüm gibi oldular içindekiler. Belki de sana boşuna
kızıyorum? Asıl kızmam gereken kendimimdir kim bilir. Kızmam gerekenler varsa
kime kızmalıyım onu da bilmiyorum. Niçin böyle olur ki? Bundan sonra kim bana
kızabilir ki? Kaybedenlere bir şansın daha var mıdır? Biliyorum yoktur ama bir
umut sordum işte, umut ne kadar da işkence olsa da. Artık seni yeniden tanımaya
başlayacağımı söyledim ve yeniden öğreniyorum sana dair her şeyi. Sıfırdan
başlıyorum her şeye. Ne kadar ömür biçtin bana, bilmeden. İçinde ki insan
denilen canlıyı da yeniden tanıyorum. Tüm kitapları yeniden okumaya
başlayacağım. Dinleri, milliyetleri, devletleri ve de tabi ki insanları,
hepsini yeniden tanıyacağım, öğreneceğim. Aslında okumayı bırakacaktım.
Bırakamadım. Alışmışım. Ve alışkanlığım olmuşum. Olduğum gibi yaşamışım. Bu
taraftan kaybım mı oldu, kazancım mı hiç bilmiyorum, bir şey söyleyemem.
Görünürde bir kazancım olduğunu da açıkça ifade edemem. Kayıplarım varmış gibi
hissediyorum. Nice şeyler uğruna, nice şeyleri feda ettikten sonra ve o
şeylerin artık bir daha geri dönmeyeceğini bildikten ama feda edişlerin de heba
edişler olduğunu anladıktan sonra hangi kazançtan bahsedebilirim ki? Derin bir
acı var bağrımda ve acılarım ağrılarım oluyor ara sıra. Sonsuzluğa alıp
götürsen beni, o sonsuzluk hiç bitmese ama ifade edemediğim şekliyle duyumsasam
o sonsuzluğu.’’’’
Bendeniz
‘’’’Sert konuşuyorum evet. Genel konuşuyorum ayrıca.
Gerçeğin ne kadarına dayanma gücün var kontrol et!
Hayatta, insan kazanma gibi bir derdiniz oldu mu?
İnsan nasıl kazanılır?
Böyle bir derdiniz yoksa ve bu derdinize yönelik
çözümlemeleriniz, ‘’nasıl’’a verilecek cevabınız yoksa bomboşsunuz demektir.
Ne söylerseniz söyleyin bomboşsunuz demektir.
Baştanbaşa yalansınızdır.
Boşa yaşıyorsunuzdur ama yaşadığınızı sanıyorsunuzdur
yani ahmaksınızdır.
Bu sorular birçok çağrışım yapmıştır umarım zihninizde?
Yapmadıysa bilinciniz zaten ölmüştür.
Gerçekle yüzleşmedikçe ve gerçeği konuşacak cesarete
sahip olmadıkça kaybetmeye mahkûmuz.’’’’
Bendeniz
‘’’’Boşa kürek çekiyoruz. Hep yapaylıklarda boğuluyoruz.
Gerçek gözümüzün önünde bir odun gibi duruyor ama görmüyoruz ya da görmeye
cesaretimiz yok. Çok basit bir şey var ama döndürüyoruz, dolandırıyoruz ve o
çok basit şeyi çok basit bir yöntemle çözebilecekken adeta çözümsüz hale
getiriyoruz. Sonra da üzerinde ahkâm kesiyoruz. Zaten ahkâm kesmek için
çözümsüzlüğe mahkûm ediyoruz. Hayır, buyurun çözelim, mesele şudur ve çözümü
şudur diyorsunuz; o kadar basit mi diye basit ve aptalca bir cevap geliyor.
Hayır, niye sahtekârlık yapıyoruz? Hiçbir zaman dürüst olamadık ki! Dürüstlüğe
ne zaman övgü düzdük ama yalanı övgülerle hakikat yaptık ve hakikat yaptığımız
yalanları hayatlaştırdık, böylece bayatlaştık. Hayır, biraz önce bir düşünce
beyan ettik. Buyuralım cevap verelim. İnsan kazanma gibi bir derdimiz yoksa
niye yaşıyoruz? Niye olan bitenlere şaşıyoruz öyleyse? Ya da şaşıyormuş gibi mi
yapıyoruz? Hiç sorduk mu kendimize; insanları nasıl kazanırız diye? Niye
yaşıyoruz öyleyse? Peki, kazanmak gibi derdimiz olduğunu varsayalım, nasıl
kazanırız insanları? Evet, nasıl kazanırız insanları? Nasıl kaybedeceğimizi
bilmemiz gerek elbette buna cevap vermek için.’’’’
Bendeniz
‘’’’Bir gönüle nasıl girersiniz, o gönülde nasıl derin
sarsıntı meydana getirirsiniz, o gönüle nasıl egemen olursunuz? Bunu
bilmiyorsanız ahmakça ahkâm kesmeyiniz. Herkesle aynı olmuşsanız, farkınız
kaybolmuşsa iflas etmişsiniz demektir. Öyleyse kendinizi unutmuşsunuzdur ve
karşınızdakini tanımıyorsunuzdur. Peki, hala ne derdiniz vardır? Yalancısınız!
Soytarılığı sevmem, ciddiyet adamlığın işaretidir. Adam olacağız, adam gibi
yaşayacağız, adam gibi konuşacağız, adam gibi sorup, adam gibi cevap vereceğiz.
Şuna sahibim demeyeceksiniz, sahip olduğunuzu taşıyabiliyor musunuz onu
bileceksiniz. Bunu bilmiyorsanız hem
düşersiniz, hem de düşürürsünüz. Yüzünüze tükürülür!’’’’
Bendeniz
‘’’’Çağrışım demişken, sadece bir hüccet vereyim; bir
kişiyi kazanmanın ne demek olduğunu biliyor musunuz? Şimdi bu da çağrışım
oluşturmamıştır Allah bilir zihninizde! Yav siz niye yaşıyorsunuz o zaman? Siz
ne okuyorsunuz, nasıl okuyorsunuz, neden okuyorsunuz o zaman? Ya da
okumuyorsunuz. Belki de okuduğunuzu anlamıyorsunuz. Sahi bu hayatta niye
varsınız? Yemek, içmek, gezmek, eğlenmek için mi? Elbette bunları da
yapacaksınız ama bir şeyi adam gibi yapmak diye bir şeyde vardır. O zaman
açıkça beyan edin niyetinizi. Üst niyetlerden bahsetmeyin ve riyakârlık
yapmayın. Zira çok gülünç oluyorsunuz derim o halde. Kaybetmekse niyetiniz,
bari kirletmeyin kirletilmemesi gereken temiz şeyleri ve kirliliğe mahkûm
etmeyin temiz şeylerle temizlenmek niyetinde olanları ya da buna muhtaç
olanları!’’’’
Bendeniz
‘’’’Amellerin-eylemlerin var öyle mi? Peki hangi gönüle
girmeyi başardın onlarla? Kaç kişiyi kazandın, kaç kişiyi kaybettin? Yoksa bir
gayen yok mu onlarla ilgili? Kaybetmek gayen olmasa gerek, zaten öyle bir şeyi
düşünmek bile aptallık olur. Çünkü hiçbir kimse güzel bir sonuç beklemeden
eylem yapmaz. Bir gayen yoksa da zincirleme bir boşluk olduğu ortaya çıkar.
Sonuç beklemiyorsan niye eylem yaparsın, eylem yapmıyorsan insanları niçin
çağırırsın? Peki, çağırdığın insanlara ne diyeceksin? Dediklerini nasıl ispat
edeceksin? Bunları yapmayacaksan da zaten insanların arasına karışmana lüzum
yoktur. Bana şunu yapıyorum, bunu yapıyorum, böyle yapıyorum demeyeceksin,
yaptığın şey bir sonuç veriyor mu onu göstereceksin. Bir eylem yap ama o eylem
orada dursun ve ne kadar melanet varsa yapmaktan çekinme. Ne alaka şimdi?
Yaptığın eylem seni güzel şeylere yönlendirmiyorsa niye yaparsın o eylemi? Ben
eylemine bakmam ki, eylemin seni neye yönlendiriyor ona bakarım. Güzel bir
eylem yap ama her türlü kötülüğü yapmaktan korkma. Eylemin batsın emi! Teori ve
pratik insicam içerisinde olmalı, bilakis hiç ama hiçbir anlam ifade etmez.
Bana kimliğini söyleme, o kimliği nasıl gösteriyorsun onu söyle. Yani konuşma,
uygula! Çünkü bir gönlü kazanman için, o gönüle bir şeyler anlatman değil,
kimliğini beyan etmen değil, anlatacaklarını ve sahip olduğun kimliğini nasıl
uyguladığın lazımdır.’’’’
Bendeniz
"""İnsan neden acı çeker? Her şeyi görüp
hissettiği için mi? Görmese, hissetmese acıları diner mi? Dinermiş gibi
geliyor. Ne garip paradoks! Görmese, hissetmese haz alamaz ama haz alıyorsa da,
bu hazzın bir bedeli oluyor; acı! Ya da gördüğü, hissettiği bir şeyi arzuluyor,
istiyor ve ulaşamayınca da acı duyuyor. Demek ki haz ve istemek acı doğuruyor.
Ya da biz mi böyle olduğunu varsayıyoruz? Hayır varsaymıyoruz yaşam öğretiyor
sanki bize bunu. Çünkü kötülükleri görmek ve hissetmek ya da istemek sonucunda
ulaşamamak tine de, tene de acı veriyor ama aynı zamanda hazzında kaynağı
oluyor. Belki de insan olmanın bir espirisi bu. Peki niye korkarız? Yoksa
korkmuyor muyuz? Yok korkuyoruz, çünkü korku insanidir. Yaşayan, canı olan,
canına değen acıyı hisseden korkar. Yaşıyorsun, canın var, hissediyorsun ve
yaşamak tehlike içinde olmak demek değil mi bir anlamda? Aynen öyle. Bir
tehlike içindeysen canının acıması muhtemeldir, canın acıdığında bu acıyı
hissetmen kesindir. Öyleyse korkarsın! Böyle olmaz mı yoksa? Böyleymiş gibi geliyor.
Bir şey çıkıyor tüm bunlardan; demek ki içimizde ki ya da dışımızda ki şeytanın
hilesi bitmeden, insanın çilesi bitmeyecek ama insanın! Çünkü sadece insanın
yaşadığı dünyada acıların, korkuların olmayacağını düşünüyorum. Yoksa dünyanın
espirisi de bu mu?""
Bendeniz
""Hiç adil değilsin be hayat, hem de hiç.
Hiçbir şeyde adil değilsin. Niye hep sorduğum halde cevap veremiyorsun? Hep
sormak zorunda mıyım? Nasıl bişeysin sen? Neyi barındırırsın bağrında? Nelere
gebesin? Kime, neyi, niçin, nasıl verirsin? Verdiğini neyin karşılığında
verirsin? Tam verdiğin anda niçin alırsın? Niye hep iyiler kaybeder seninle
oyununda? Kaybedenler birgün kazanırlar mı? Hep acıları mı içirirsin suyundan?
Acılar denizinden yüzerek geliyorum ey hayat! Çok uzaklardasın görüyorum. Ve
güneşin birgün doğacak biliyorum! Belki de bilmiyorum, bildiğim zaman neyin
olacağını, neyi vereceğini. Belki de...""
Bendeniz
""Hayır hayır, kesinlikle çok güvenmiştim. Bir
ömür feda etmek, o ömrün sunacağı tüm hazlardan vazgeçmek kolay mıydı yoksa?
Fazla güvenmek belki de hataydı. Ama ne yapabilirdim ki? Güvenmek zorunda
mıydım? Nihayetinde insanın tutacağı çok güçlü dallar olmalı bu hayatta.
Olmamalı mı? Yalnız da yaşayabilirdim taa en başından beri belki de ama hiç
düşünmedim bunu? Dalın kırılma ihtimalini hiç mi düşünmedim ki? Ben
güveniyordum ama o başkalarına güven veriyordu. Bu ne demekti şimdi? Galiba
aldanıyordum ve işin kötüsü bununda farkındaydım ama aklıma getirmekten
korkuyordum bunu. İnanmış mıydım acaba? İnanmakla güvenmek aynı şey değil mi?
Ya da tarif edilemeyen bir bağlılık mıydı benimkisi? Galiba güvenin dozunu
ayarlayamadım. Tekrar güvenmeye ne kadar hazırım onu da bilemiyorum artık.
Böyle bir isteğimin olduğunu da hiç hissetmiyorum. Gücümün tükendiğini sezer
gibiyim. Niye böyleyim bilmiyorum. Sevgim de ölesiye nefretim de galiba ve
kaybettiğim yerde burası. Kolay sevip, kolayda nefret edemiyorum
ya!""
Bendeniz
""İyilik yapın. Becerebilir misiniz? Bir yüreğe
o dokunabilir ve bir yürek sonsuza kadar onu taşıyabilir sadece. Tabi bir
yüreğiniz varsa. Onu yapmak içinde, taşımak içinde bir yürek gerek
çünkü.""
Bendeniz
‘’’’İsminin yeryüzüne kazınmasına değil, gökyüzüne
yazılmasına bak. İşte o zaman sonsuza kadar yaşayacaksın! Yerin karanlığı
yutucudur, göğün aydınlığında daima parlayacaksın!’’’’
Bendeniz
""Sonra zevkler!... Elbise, otomobil, ev,
makam, rütbe, tahsil ve arkadaşlar gibi hoşlandığımız, hayalimizde
canlandırdığımız ve elde etmek istediğimiz bütün şeylerin bir listesini
hazırlayıp bakarsak onları ele geçirmek için neler feda ettiğimizi görürüz:
Zamanı, insanı, bilinci, istidadı, insanın tanrısal gururunu, isyan etme
imkanını, özgür seçim yeteneğini, reddetme gücünü ve bize dayatılan her şeyi
yıkıp yerine kendi istediğimiz şeyleri koyma gücünü feda ederiz. Bütün bunları,
hiç anlamadan, onlara bir vakit bile ayırmadan ve üzerinde bir an olsun
düşünmeden elden çıkarırız!""
Ali
Şeriati-Bilinç ve Eşekleştirme
""Descartes'in şu cümlesi oldukça meşhurdur:
"Düşünüyorum, o halde varım". Bu, Descartes'in şüphesidir. Descartes,
önce her şeyden şüphe etmiş, sonra böyle demiştir. Fakat şüphe etmekte olduğum
hususunda şüphe edemem. Öyleyse ben varım ki şüphe ediyorum, şu halde ben
varım. Sonra da "düşünüyorum, o halde varım" cümlesiyle tanındı,
ünlendi ve bütün öğreti veya doktrinini bu cümlesine dayalı olarak ispatlayıp
geliştirdi. İkinci söz Gide'in sözüdür: "Hissediyorum, o halde
varım." Üçüncü söz de Albert Camus'nun şu sözüdür: "Başkaldırıyorum,
o halde varım." Bu daha doğrudur. Aslında "var" olmanın bu üç
ölçütünden her biri doğrudur. O, düşünüyor; vardır ki düşünüyor. Duyumsayan,
hisseden kimse vardır ki hissediyor. Başkaldıran kişi vardır ki başkaldırıyor,
isyan ediyor. Fakat burada üç tane "imek" (var bulunmak) vardır.
İnsana özgü olan en üstün var oluş, "başkaldırıyorum, o halde
varım"dır.""
Ali
Şeriati-İnsanın Dört Zindanı
""Bir zulmün olabilmesi için iki kişi
yeterlidir. Biri zalim, öteki zulmü kabul eden.""
Ali
Şeriati-İnsan
""Allah'ım! Beni, huzurun ve mutluluğun
bayağılığına sürükleme; ruhuma büyük ızdıraplar, yüce tasalar ve muhteşem
hayretler bağışla. Lezzetleri hakir kullarına ver; sevgili dertleri ise benim
canımın üstüne yığ.""
Dr.
Ali Şeriati-Dua
""Allah'ım! Şöhret, olmak istediğim ben'i,
olmam istenilen ben'e kurban etmesin.""
Dr.
Ali Şeriati-Dua
""Allah'ım! Sana imanda bana mutlak bir itaat
bağışla ki, dünyada başkalarına mutlak bir isyanda olayım.""
Dr.
Ali Şeriati-Dua
""Allah'ım! Beni kıskançlık, kin ve garaz
yüzünden zalimlerin amatör amelesine çevirme.""
Dr.
Ali Şeriati-Dua
""Allah'ım! İnancımı kompleksimden
koru.""
Dr.
Ali Şeriati-Dua
""Arkadaşlar! Dünya kötüye gidiyor ve insanlık
kötü zamanları yaşıyor. Bütün umudum, bütün inancım, özgürce düşünen siz
bilinçli gençlerde.""
Dr.
Ali Şeriati-Dua
""İnsan, dostunu düşmanından daha zor
affediyor.""
Nietzsche
""Eğer gerçekten güçlü olmak istiyorsan, tek
başına savaşmayı öğrenmelisin.""
Sartre
""Ne kadar az bilirsen o kadar iyi
uyursun.""
Gorki
""Kim cüret edebilir seni yargılamaya, hiçbir
kimsenin masum olmadığı bir dünyada?""
Camus
""İnsanların yan etkileri; kimisi başını
döndürürken, kimisi mide bulantısına sebep olur.""
Parra
""Çok yüksekte sandığın, eğilemeyeceğin kadar
aşağıda olabilir.""
Freud
""Yaşanmamış o yaşam, sonsuza dek içinizde
kabaracak ve yaşanmamış kalacak. Vicdanınız, dinlemediğiniz o sesi, sonsuza dek
haykıracak.""
Nietzsche
""Kendi alevlerinizde yanmaya hazır
olmalısınız. Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?""
Nietzsche
""Kaya gibi sağlam bir sözüm var: Neysen o
ol!""
Nietzsche
""Hayal kırıklığı ne kadar büyüktür? Ümidin
büyüklüğü kadar. Büyük ümitler büyük hayal kırıkları doğurur.""
Aliya
İzzetbegoviç
""Doğru adam, sevdiklerine karşı ya da ihtimam
gösterdiği şeyler hakkında en sert şekilde konuşur.""
Aliya
İzzetbegoviç
""Ciğeri beş para etmeyen insanlarız bizler,
doğrulara katlanamıyoruz.""
Dostoyevski
""Farklı insanları severim. Şu alemde,
yüzlerindeki sıradanlığı bozmamaya çalışarak, düzenli bir hayat yaşıyor gibi
görünenler daha güvenilmez olur çünkü.""
Haruki
Murakami
""Çektiği acılara rağmen, inancını yitirmeyen
tüm insanların önünde eğildim!""
Dostoyevski