HAYATA DAİR SÖZLER...

Özgür DENİZ - 23.06.2017

""Farzet ki, her şeyi silip atmışım ve yeni doğmuş bir insançocuğuyum. Çocuk işte, aklına ve kalbine henüz sahip olamamış, aciz, muhtaç, güçsüz, yetisiz, bir kimliğe sahip olmayan, her şeye yabancı olan, hiçbir şeyle tanışıklığı olmayan ve her şeyi ama her şeyi, her zerreyi, her olguyu yeni tanıyacak olan bir çocuk ve tanımaları, anlamaları, bilmeleri sonucunda kendi hayatını kuracak olan bir çocuk. Kalbim ve beynim, sonradan ulaşacağım müşahhas verilere altyapı teşkil edecek olan ve yüklenmiş bulunan mücerret temel veriler dışında boş. Sadece bir insançocuğuyum ama sadece, başka hiçbir şey değil. Hiçbir şeye sahip değilim, sahiplenenler ise sadece burada bulunmama vesile olanlar. Yaşam deneyimim olmayan, dokunamadığım, görmediğim, tanıyıp bilmediğim bir alemden; tanıyıp bileceğim, görüp dokunabileceğim ve yaşam deneyimi edineceğim bir dünyaya gelmişim. Mücerret ve müşahhas olguların ve olgulardan tevlit eden olayların içine doğmuşum. Bir yabancıyım, nereden, nasıl ve niçin geldiğini bilmeyen ama farkında olmasamda bilmek arzusuyla yanan bir çocuğum. Yeniden algılıyorum, yeniden tanıyorum, yeniden anlıyorum, yeniden kavrıyorum, yeniden yorumluyorum ve öğreniyorum her şeyi ama her şeyi, her zerreyi, her olguyu. Emekleye emekleye büyüyorum. Duya duya, göre göre, düşüne düşüne, bile bile, hissede hissede oluyorum. Ama bu alemde mevcut olan her şeyi, her zerreyi, her olguyu, her varlığı baştan sona en dip derinliklerine değin yeniden tanıyarak ama kendisini tanıttığı haliyle tanıyarak varoluyorum. Yeniden yapıyorum kendimi!"’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Araf’ta bıraktın beni hayat! Niye böyle oldu? Çok düş kırıklıkları yaşattın bana. Umutlarım işkence, hayallerim kâbus oldu sanki. Tutulmayan ne sözler duydum sende yaşarken, seni yaşarken. Ne oldukları gibi gördüm, ne de gördüğüm gibi oldular içindekiler. Belki de sana boşuna kızıyorum? Asıl kızmam gereken kendimimdir kim bilir. Kızmam gerekenler varsa kime kızmalıyım onu da bilmiyorum. Niçin böyle olur ki? Bundan sonra kim bana kızabilir ki? Kaybedenlere bir şansın daha var mıdır? Biliyorum yoktur ama bir umut sordum işte, umut ne kadar da işkence olsa da. Artık seni yeniden tanımaya başlayacağımı söyledim ve yeniden öğreniyorum sana dair her şeyi. Sıfırdan başlıyorum her şeye. Ne kadar ömür biçtin bana, bilmeden. İçinde ki insan denilen canlıyı da yeniden tanıyorum. Tüm kitapları yeniden okumaya başlayacağım. Dinleri, milliyetleri, devletleri ve de tabi ki insanları, hepsini yeniden tanıyacağım, öğreneceğim. Aslında okumayı bırakacaktım. Bırakamadım. Alışmışım. Ve alışkanlığım olmuşum. Olduğum gibi yaşamışım. Bu taraftan kaybım mı oldu, kazancım mı hiç bilmiyorum, bir şey söyleyemem. Görünürde bir kazancım olduğunu da açıkça ifade edemem. Kayıplarım varmış gibi hissediyorum. Nice şeyler uğruna, nice şeyleri feda ettikten sonra ve o şeylerin artık bir daha geri dönmeyeceğini bildikten ama feda edişlerin de heba edişler olduğunu anladıktan sonra hangi kazançtan bahsedebilirim ki? Derin bir acı var bağrımda ve acılarım ağrılarım oluyor ara sıra. Sonsuzluğa alıp götürsen beni, o sonsuzluk hiç bitmese ama ifade edemediğim şekliyle duyumsasam o sonsuzluğu.’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Sert konuşuyorum evet. Genel konuşuyorum ayrıca.

Gerçeğin ne kadarına dayanma gücün var kontrol et!

Hayatta, insan kazanma gibi bir derdiniz oldu mu?

İnsan nasıl kazanılır?

Böyle bir derdiniz yoksa ve bu derdinize yönelik çözümlemeleriniz, ‘’nasıl’’a verilecek cevabınız yoksa bomboşsunuz demektir.

Ne söylerseniz söyleyin bomboşsunuz demektir.

Baştanbaşa yalansınızdır.

Boşa yaşıyorsunuzdur ama yaşadığınızı sanıyorsunuzdur yani ahmaksınızdır.

Bu sorular birçok çağrışım yapmıştır umarım zihninizde?

Yapmadıysa bilinciniz zaten ölmüştür.

Gerçekle yüzleşmedikçe ve gerçeği konuşacak cesarete sahip olmadıkça kaybetmeye mahkûmuz.’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Boşa kürek çekiyoruz. Hep yapaylıklarda boğuluyoruz. Gerçek gözümüzün önünde bir odun gibi duruyor ama görmüyoruz ya da görmeye cesaretimiz yok. Çok basit bir şey var ama döndürüyoruz, dolandırıyoruz ve o çok basit şeyi çok basit bir yöntemle çözebilecekken adeta çözümsüz hale getiriyoruz. Sonra da üzerinde ahkâm kesiyoruz. Zaten ahkâm kesmek için çözümsüzlüğe mahkûm ediyoruz. Hayır, buyurun çözelim, mesele şudur ve çözümü şudur diyorsunuz; o kadar basit mi diye basit ve aptalca bir cevap geliyor. Hayır, niye sahtekârlık yapıyoruz? Hiçbir zaman dürüst olamadık ki! Dürüstlüğe ne zaman övgü düzdük ama yalanı övgülerle hakikat yaptık ve hakikat yaptığımız yalanları hayatlaştırdık, böylece bayatlaştık. Hayır, biraz önce bir düşünce beyan ettik. Buyuralım cevap verelim. İnsan kazanma gibi bir derdimiz yoksa niye yaşıyoruz? Niye olan bitenlere şaşıyoruz öyleyse? Ya da şaşıyormuş gibi mi yapıyoruz? Hiç sorduk mu kendimize; insanları nasıl kazanırız diye? Niye yaşıyoruz öyleyse? Peki, kazanmak gibi derdimiz olduğunu varsayalım, nasıl kazanırız insanları? Evet, nasıl kazanırız insanları? Nasıl kaybedeceğimizi bilmemiz gerek elbette buna cevap vermek için.’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Bir gönüle nasıl girersiniz, o gönülde nasıl derin sarsıntı meydana getirirsiniz, o gönüle nasıl egemen olursunuz? Bunu bilmiyorsanız ahmakça ahkâm kesmeyiniz. Herkesle aynı olmuşsanız, farkınız kaybolmuşsa iflas etmişsiniz demektir. Öyleyse kendinizi unutmuşsunuzdur ve karşınızdakini tanımıyorsunuzdur. Peki, hala ne derdiniz vardır? Yalancısınız! Soytarılığı sevmem, ciddiyet adamlığın işaretidir. Adam olacağız, adam gibi yaşayacağız, adam gibi konuşacağız, adam gibi sorup, adam gibi cevap vereceğiz. Şuna sahibim demeyeceksiniz, sahip olduğunuzu taşıyabiliyor musunuz onu bileceksiniz.  Bunu bilmiyorsanız hem düşersiniz, hem de düşürürsünüz. Yüzünüze tükürülür!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Çağrışım demişken, sadece bir hüccet vereyim; bir kişiyi kazanmanın ne demek olduğunu biliyor musunuz? Şimdi bu da çağrışım oluşturmamıştır Allah bilir zihninizde! Yav siz niye yaşıyorsunuz o zaman? Siz ne okuyorsunuz, nasıl okuyorsunuz, neden okuyorsunuz o zaman? Ya da okumuyorsunuz. Belki de okuduğunuzu anlamıyorsunuz. Sahi bu hayatta niye varsınız? Yemek, içmek, gezmek, eğlenmek için mi? Elbette bunları da yapacaksınız ama bir şeyi adam gibi yapmak diye bir şeyde vardır. O zaman açıkça beyan edin niyetinizi. Üst niyetlerden bahsetmeyin ve riyakârlık yapmayın. Zira çok gülünç oluyorsunuz derim o halde. Kaybetmekse niyetiniz, bari kirletmeyin kirletilmemesi gereken temiz şeyleri ve kirliliğe mahkûm etmeyin temiz şeylerle temizlenmek niyetinde olanları ya da buna muhtaç olanları!’’’’

 

Bendeniz

 

‘’’’Amellerin-eylemlerin var öyle mi? Peki hangi gönüle girmeyi başardın onlarla? Kaç kişiyi kazandın, kaç kişiyi kaybettin? Yoksa bir gayen yok mu onlarla ilgili? Kaybetmek gayen olmasa gerek, zaten öyle bir şeyi düşünmek bile aptallık olur. Çünkü hiçbir kimse güzel bir sonuç beklemeden eylem yapmaz. Bir gayen yoksa da zincirleme bir boşluk olduğu ortaya çıkar. Sonuç beklemiyorsan niye eylem yaparsın, eylem yapmıyorsan insanları niçin çağırırsın? Peki, çağırdığın insanlara ne diyeceksin? Dediklerini nasıl ispat edeceksin? Bunları yapmayacaksan da zaten insanların arasına karışmana lüzum yoktur. Bana şunu yapıyorum, bunu yapıyorum, böyle yapıyorum demeyeceksin, yaptığın şey bir sonuç veriyor mu onu göstereceksin. Bir eylem yap ama o eylem orada dursun ve ne kadar melanet varsa yapmaktan çekinme. Ne alaka şimdi? Yaptığın eylem seni güzel şeylere yönlendirmiyorsa niye yaparsın o eylemi? Ben eylemine bakmam ki, eylemin seni neye yönlendiriyor ona bakarım. Güzel bir eylem yap ama her türlü kötülüğü yapmaktan korkma. Eylemin batsın emi! Teori ve pratik insicam içerisinde olmalı, bilakis hiç ama hiçbir anlam ifade etmez. Bana kimliğini söyleme, o kimliği nasıl gösteriyorsun onu söyle. Yani konuşma, uygula! Çünkü bir gönlü kazanman için, o gönüle bir şeyler anlatman değil, kimliğini beyan etmen değil, anlatacaklarını ve sahip olduğun kimliğini nasıl uyguladığın lazımdır.’’’’

 

Bendeniz

 

"""İnsan neden acı çeker? Her şeyi görüp hissettiği için mi? Görmese, hissetmese acıları diner mi? Dinermiş gibi geliyor. Ne garip paradoks! Görmese, hissetmese haz alamaz ama haz alıyorsa da, bu hazzın bir bedeli oluyor; acı! Ya da gördüğü, hissettiği bir şeyi arzuluyor, istiyor ve ulaşamayınca da acı duyuyor. Demek ki haz ve istemek acı doğuruyor. Ya da biz mi böyle olduğunu varsayıyoruz? Hayır varsaymıyoruz yaşam öğretiyor sanki bize bunu. Çünkü kötülükleri görmek ve hissetmek ya da istemek sonucunda ulaşamamak tine de, tene de acı veriyor ama aynı zamanda hazzında kaynağı oluyor. Belki de insan olmanın bir espirisi bu. Peki niye korkarız? Yoksa korkmuyor muyuz? Yok korkuyoruz, çünkü korku insanidir. Yaşayan, canı olan, canına değen acıyı hisseden korkar. Yaşıyorsun, canın var, hissediyorsun ve yaşamak tehlike içinde olmak demek değil mi bir anlamda? Aynen öyle. Bir tehlike içindeysen canının acıması muhtemeldir, canın acıdığında bu acıyı hissetmen kesindir. Öyleyse korkarsın! Böyle olmaz mı yoksa? Böyleymiş gibi geliyor. Bir şey çıkıyor tüm bunlardan; demek ki içimizde ki ya da dışımızda ki şeytanın hilesi bitmeden, insanın çilesi bitmeyecek ama insanın! Çünkü sadece insanın yaşadığı dünyada acıların, korkuların olmayacağını düşünüyorum. Yoksa dünyanın espirisi de bu mu?""

 

Bendeniz

 

""Hiç adil değilsin be hayat, hem de hiç. Hiçbir şeyde adil değilsin. Niye hep sorduğum halde cevap veremiyorsun? Hep sormak zorunda mıyım? Nasıl bişeysin sen? Neyi barındırırsın bağrında? Nelere gebesin? Kime, neyi, niçin, nasıl verirsin? Verdiğini neyin karşılığında verirsin? Tam verdiğin anda niçin alırsın? Niye hep iyiler kaybeder seninle oyununda? Kaybedenler birgün kazanırlar mı? Hep acıları mı içirirsin suyundan? Acılar denizinden yüzerek geliyorum ey hayat! Çok uzaklardasın görüyorum. Ve güneşin birgün doğacak biliyorum! Belki de bilmiyorum, bildiğim zaman neyin olacağını, neyi vereceğini. Belki de...""

 

Bendeniz

 

""Hayır hayır, kesinlikle çok güvenmiştim. Bir ömür feda etmek, o ömrün sunacağı tüm hazlardan vazgeçmek kolay mıydı yoksa? Fazla güvenmek belki de hataydı. Ama ne yapabilirdim ki? Güvenmek zorunda mıydım? Nihayetinde insanın tutacağı çok güçlü dallar olmalı bu hayatta. Olmamalı mı? Yalnız da yaşayabilirdim taa en başından beri belki de ama hiç düşünmedim bunu? Dalın kırılma ihtimalini hiç mi düşünmedim ki? Ben güveniyordum ama o başkalarına güven veriyordu. Bu ne demekti şimdi? Galiba aldanıyordum ve işin kötüsü bununda farkındaydım ama aklıma getirmekten korkuyordum bunu. İnanmış mıydım acaba? İnanmakla güvenmek aynı şey değil mi? Ya da tarif edilemeyen bir bağlılık mıydı benimkisi? Galiba güvenin dozunu ayarlayamadım. Tekrar güvenmeye ne kadar hazırım onu da bilemiyorum artık. Böyle bir isteğimin olduğunu da hiç hissetmiyorum. Gücümün tükendiğini sezer gibiyim. Niye böyleyim bilmiyorum. Sevgim de ölesiye nefretim de galiba ve kaybettiğim yerde burası. Kolay sevip, kolayda nefret edemiyorum ya!""

 

Bendeniz

 

""İyilik yapın. Becerebilir misiniz? Bir yüreğe o dokunabilir ve bir yürek sonsuza kadar onu taşıyabilir sadece. Tabi bir yüreğiniz varsa. Onu yapmak içinde, taşımak içinde bir yürek gerek çünkü.""

 

Bendeniz

 

‘’’’İsminin yeryüzüne kazınmasına değil, gökyüzüne yazılmasına bak. İşte o zaman sonsuza kadar yaşayacaksın! Yerin karanlığı yutucudur, göğün aydınlığında daima parlayacaksın!’’’’

 

Bendeniz

 

""Sonra zevkler!... Elbise, otomobil, ev, makam, rütbe, tahsil ve arkadaşlar gibi hoşlandığımız, hayalimizde canlandırdığımız ve elde etmek istediğimiz bütün şeylerin bir listesini hazırlayıp bakarsak onları ele geçirmek için neler feda ettiğimizi görürüz: Zamanı, insanı, bilinci, istidadı, insanın tanrısal gururunu, isyan etme imkanını, özgür seçim yeteneğini, reddetme gücünü ve bize dayatılan her şeyi yıkıp yerine kendi istediğimiz şeyleri koyma gücünü feda ederiz. Bütün bunları, hiç anlamadan, onlara bir vakit bile ayırmadan ve üzerinde bir an olsun düşünmeden elden çıkarırız!""

 

Ali Şeriati-Bilinç ve Eşekleştirme

 

""Descartes'in şu cümlesi oldukça meşhurdur: "Düşünüyorum, o halde varım". Bu, Descartes'in şüphesidir. Descartes, önce her şeyden şüphe etmiş, sonra böyle demiştir. Fakat şüphe etmekte olduğum hususunda şüphe edemem. Öyleyse ben varım ki şüphe ediyorum, şu halde ben varım. Sonra da "düşünüyorum, o halde varım" cümlesiyle tanındı, ünlendi ve bütün öğreti veya doktrinini bu cümlesine dayalı olarak ispatlayıp geliştirdi. İkinci söz Gide'in sözüdür: "Hissediyorum, o halde varım." Üçüncü söz de Albert Camus'nun şu sözüdür: "Başkaldırıyorum, o halde varım." Bu daha doğrudur. Aslında "var" olmanın bu üç ölçütünden her biri doğrudur. O, düşünüyor; vardır ki düşünüyor. Duyumsayan, hisseden kimse vardır ki hissediyor. Başkaldıran kişi vardır ki başkaldırıyor, isyan ediyor. Fakat burada üç tane "imek" (var bulunmak) vardır. İnsana özgü olan en üstün var oluş, "başkaldırıyorum, o halde varım"dır.""

 

Ali Şeriati-İnsanın Dört Zindanı

 

""Bir zulmün olabilmesi için iki kişi yeterlidir. Biri zalim, öteki zulmü kabul eden.""

 

Ali Şeriati-İnsan

 

""Allah'ım! Beni, huzurun ve mutluluğun bayağılığına sürükleme; ruhuma büyük ızdıraplar, yüce tasalar ve muhteşem hayretler bağışla. Lezzetleri hakir kullarına ver; sevgili dertleri ise benim canımın üstüne yığ.""

 

Dr. Ali Şeriati-Dua

 

""Allah'ım! Şöhret, olmak istediğim ben'i, olmam istenilen ben'e kurban etmesin.""

 

Dr. Ali Şeriati-Dua

 

""Allah'ım! Sana imanda bana mutlak bir itaat bağışla ki, dünyada başkalarına mutlak bir isyanda olayım.""

 

Dr. Ali Şeriati-Dua

 

""Allah'ım! Beni kıskançlık, kin ve garaz yüzünden zalimlerin amatör amelesine çevirme.""

 

Dr. Ali Şeriati-Dua

 

""Allah'ım! İnancımı kompleksimden koru.""

 

Dr. Ali Şeriati-Dua

 

""Arkadaşlar! Dünya kötüye gidiyor ve insanlık kötü zamanları yaşıyor. Bütün umudum, bütün inancım, özgürce düşünen siz bilinçli gençlerde.""

 

Dr. Ali Şeriati-Dua

 

""İnsan, dostunu düşmanından daha zor affediyor.""

 

Nietzsche

 

""Eğer gerçekten güçlü olmak istiyorsan, tek başına savaşmayı öğrenmelisin.""

 

Sartre

 

""Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun.""

 

Gorki

 

""Kim cüret edebilir seni yargılamaya, hiçbir kimsenin masum olmadığı bir dünyada?""

 

Camus

 

""İnsanların yan etkileri; kimisi başını döndürürken, kimisi mide bulantısına sebep olur.""

 

Parra

 

""Çok yüksekte sandığın, eğilemeyeceğin kadar aşağıda olabilir.""

 

Freud

 

""Yaşanmamış o yaşam, sonsuza dek içinizde kabaracak ve yaşanmamış kalacak. Vicdanınız, dinlemediğiniz o sesi, sonsuza dek haykıracak.""

 

Nietzsche

 

""Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız. Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?""

 

Nietzsche

 

""Kaya gibi sağlam bir sözüm var: Neysen o ol!""

 

Nietzsche

 

""Hayal kırıklığı ne kadar büyüktür? Ümidin büyüklüğü kadar. Büyük ümitler büyük hayal kırıkları doğurur.""

 

Aliya İzzetbegoviç

 

""Doğru adam, sevdiklerine karşı ya da ihtimam gösterdiği şeyler hakkında en sert şekilde konuşur.""

 

Aliya İzzetbegoviç

 

""Ciğeri beş para etmeyen insanlarız bizler, doğrulara katlanamıyoruz.""

 

Dostoyevski

 

""Farklı insanları severim. Şu alemde, yüzlerindeki sıradanlığı bozmamaya çalışarak, düzenli bir hayat yaşıyor gibi görünenler daha güvenilmez olur çünkü.""

 

Haruki Murakami

 

""Çektiği acılara rağmen, inancını yitirmeyen tüm insanların önünde eğildim!""

 

Dostoyevski

Tarih: 23.06.2017 Okunma: 853

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?