Soruyorum ve sorguluyorum.
İnsanım, aklım var ve hayat denilen şeyle muhatap olmuşum mecburen. İlla ki
düşünüyorum, iradem dâhilinde değil bu. Sormayayım ve sorgulamayayım mı? Ama
yeri geldiğinde bunu istiyorsun benden. Bir yanlışım olduğunda, niçin
düşünmüyorsun diyorsun ve cezada gecikmiyorsun. Aklımı kullanmamı, sormamı ve
sorgulamamı tavsiye ediyorsun. Evet, bunu yapmak zorundayım, soracağım ve
sorgulayacağım. Bilakis çıldıracağım. Belki suskun nice insanın da sesi
oluyorum. Zira kadim bir meseledir bu, hem de çok büyük bir mesele. Ve ömrüm
boyunca da kafamı meşgul etmiş, ruhumu boğmuş bir meseledir. Şimdi ben ne
yapayım? Evet, buyur söyle ne yapayım? Samimi olmanı istiyorum. Her devre göre
kimlik sahibi mi olayım? Yani şahsiyetsiz mi olayım? Her devrin adamı mı
olayım? Hakikat olan bir şey, bir devirde yalan olarak telakki ediliyorsa,
bende buna göre mi hareket edeyim? Her devrin hakikati mi oluyor, yoksa hakikat
her devrin hakikati midir? Böyle evlatların mı olsun istiyorsun? Zaten böyle
olduğu için bu millet yükselemiyor ve sen hep yalpalıyorsun ya. Yoksa her zaman
namuslu bir insan olarak mı var olayım? Şerefli bir şekilde vazifesini ifa
eden, değerlerini koruyan biri mi olayım yahut şerefsiz ve hain biri mi? Hayır,
eğer hainsem, her devirde cezam olmalı. Eğer sadıksam her devirde itibarım
olmalı. Hangi devrin senin yanında makul olarak görüldüğünü nereden bileyim?
Bir devlet, vatandaşını saygıdeğer görmeli. Tabi devletse! Çünkü devlet denilen
mekanizma, insanına değer verir ve onu korur, saygın kılar, onun hakkına saygı
duyar. Bir düşünce sahibi insan, şayet namuslu ise, düşüncesine uygun olmayan
bir devirde her şeyden mahrum mu olmalı, karakterine, ehliyetine ve liyakatine
bakılmaksızın? Yok aksi ise yani namuslu ve şerefli ise her devirde hak
ettiğine layık görülüp, hakkı teslim mi edilmeli? Her devre ayak uyduramam ki.
Sen bir devirde birine yol veriyorsan benim de o yola girmemi mi istiyorsun ve
girdiğim yol bozulunca ben de mi bozuk oluyorum? Oysa o yolu açan sen
oluyorsun. Ya da en azından o yolun açık kalmasına zımnen onay veriyorsun. Bir
yola girmeyince de zımnen girmeye zorluyorsun. Ama bozulan bir yolun
bozulduğunu da önceden bildirmiyorsun. Evet, çelişkiler içinde kaldığım için
bir isyan olarak algıla bunu. Nasıl isyan etmem ki? Bu devre uyacam, başka
devir gelecek ona uymak zorunda kalacam, tekrar bir başka devir gelecek ve yine
ona göre kendimi ayarlayacam öyle mi? Bir devlet sistemi böyle mi olmalı? Oysa
eğer saygıdeğer bir vatandaş isem her devirde saygıdeğer olmam lazım. Her
devirde hak ettiğimi hiçbir zorlukla karşılaşmadan teslim almam lazım. Bilakis
sana nasıl saygı duyabilirim ki? Seni hangi saiklerle savunabilirim ki? Sen
bana saygı duyup sahip çıkmazsan, aynı şeyi benden bekleyebilir misin? Ben seni
gönülden sevmeli değil miyim? Sen bunu sağlamalı değil misin? Ben devletimle
gurur duymak zorundayım ama sende gurur duyacağım bir devlet olmalısın. Yanlış
mı düşünüyorum? O zaman bana doğrusunu izah eder misin? Lütfen hainsem cezamı
ver, sadakatimden şüphen yoksa da hak ettiğim değeri ver. Bunu yap ki, bir
devletim olduğu ve bana saygı duyduğu, benim saygınlığımı koruduğu ve bana
onurlu bir hayat sunduğu için o devletin çatısı altında yaşamaktan ve o
devletin vatandaşı olmaktan büyük bir mutluluk duyayım. Lütfen!
Şimdi, öyle sanıyorum ki,
vatandaşlarını bir şekilde biliyorsundur. Biliyorsundur yani, bunun lamı cimi
yok. Hem de kafasında taşıdığı düşünceye kadar. Elbette bilmen gerekenleri
biliyorsundur ve bu da senin için yeterlidir. Ki öyledir de zira. Peki,
bildiklerine nasıl davranacağını bilemez misin? Pekâlâ, çok iyi bilirsin. Zira
bilmen gerekenleri biliyorsan, kimin gerçekten hain, kimin gerçekten sadık
olduğunu da bilmelisin. Bilmiyorsan, devlet olduğunu hissetmek mümkün olamaz
zaten. Hainleri cezalandırman kadar normal bir şey yoktur ve buna olumsuz
bakacak kimse de yoktur. Ya sadıkları cezalandırman nasıl mümkün olabilir? Öyle
ya, madem biliyorsun, bildiklerinin de kim olduklarını biliyorsun, peki
vicdanların yaralanmasına nasıl müsaade edebiliyorsun? Böyle bir adaletsizliğe
nasıl göz yumuyorsun? Böyle yapman ne kazandırır? İnsanlar sana korku ile mi
bağlansınlar istiyorsun? Bu doğru bir yol mudur? Korku ile bağlılığın ömrü ne
kadar olur? Ömrünü sana hizmetle geçirmiş, sana sadakatinde kusurlu olduğu tek
bir gün bile olmamış, seni kusurlarına bile bakmadan savunmaya sebat ve
tahammül göstermiş, tüm zevklerinden senin uğruna feragat edip yaşamak nedir
bilmemiş, her yerde ilk önce devletim deyip senin hakkını korumuş, senin için
gecesini bile gündüz yapmış evlatlarına nasıl davranman gerektiğini herhalde
bilmen gerekir diye düşünüyorum, sana sadakatinden zerre şüphe olmayan bir
vatandaşına da sen ihanet edemezsin, etmemelisin, buna hakkın yok. İhaneti
sadece vatandaş yapmaz! Bildiğin bir evladına, sana evlat olmaya layık olmayan
bir itin iftirasıyla nasıl adil olmayan bir muamele yapabilir ya da
yaptırabilirsin? Bunun örneğini çok sevdiğim bir dostumdan biliyorum. İftira
ile açığa alıyorsun, sonra geri döndürüyorsun ve işin garibi iftirayı da
biliyorsun. Peki, o müfteri piçi niçin cezalandırmıyorsun? Mağdur evladının
hayatı ne olacak? Ona iftira atan piçe öyle bir damga vurmalısın ki, bir ömür
böğründe taşımalı o damgayı. O müfteri piçin hainden ne farkı vardır? Ki bunun
gibi ne büyük ıstıraplar vardır hayatta kim bilir. Sen baba olmalısın ve
düzeni, emniyeti, adaleti ayakta tutmak olmalıdır varoluş gayen. Adalet olmadan
senin mevcudiyetin nasıl payidar olabilir? Böyle bir şeyi düşünebilir misin?
Bunun ruhlarda ne derin yaralar açacağını, kafalarda ne büyük kaoslara sebep
olacağını herkesten iyi senin bilmen gerekir. İnsanları münhasıran bedenden
ibaret görmüyorsundur herhalde? Zira insanlar bir de ruh taşımaktadırlar ve
gönül incinmesi diye bir şey vardır. Gönül incinirse, o gönlün feryadı dağları,
taşları inletir, yeri sarsar, göğü çökertir biliyor musun? Bildiğini biliyorum.
Öyleyse!?! Yoksa önemsemiyor musun? Ama bil ki, insan yaşarsa SEN YAŞARSIN!
SÖZLER:
‘’’’Her şeyi sorgulayın.’’’’
Karl Marks
‘’’’Din, dincilerin pazarında haraç mezat
satılmakta.’’’’
Ali Şeriati
‘’’’Çok pahalı ödedim inanmanın bedelini.’’’’
Nazım Hikmet
‘’’’Dinci değildi, kâfir bir beyni olmasına
karşın mümin bir gönlü vardı! Mümin bir beyni olup da kâfir bir gönlü olan
kimselerden ne çok ayrıydı! Jean Paul Sartre böyleydi. Bu yüzden dincilerden
daha değerliydi benim gözümde. İnsanlığın sorunlarına duyarlıydı.’’’’
Ali
Şeriati
‘’’’Dinci, din üzerinden geçimini sağlar;
dindar, dini Allah için yaşar.’’’’
Ali
Şeriati
‘’’’Sor ki, insana yakışır yaşamın, sana yakışıp
yakışmayacağını anlayalım.
Sor ki, yaşamayı hak edip etmediğini bilelim.
Sor ki, yaşamak nedir bilip bilmediğini fark edelim.
Sor ki, gerçekten bir aklın olup olmadığını anlayalım.
Sor ki, düşünme yetinin yeterliliğini bilelim.
Sor ki, cesaretinin derecesini ölçelim.
Sor ki, yaşamaktan korkup korkmadığını keşfedelim.
Sor ki, yaşamaya özlem duyuyor musun görelim.
Sor ki, diğer insanların yaşamak isteklerine takoz olup
olmadığını anlayalım.
Sor ki, diğer insanların senin yüzünden acı içinde kalıp
kalmadığını öğrenelim.
Sor ki, kalibreni ve kaliteni fark edelim.
Sor ki, neyi istediğini, istediğin şeye yönelik arzunun
derecesini bilelim.
Sor ki, hürriyete, adalete, uhuvvete, müsavata olan
inancının kuvvetini ölçebilelim.
Sor ki, insanlık yolunda neredesin bilelim.
Sor ki, uğruna ölebileceğin neyin var görelim.
Sor ki, neyi hak edip etmediğini anlayalım.
Sor ki, gerçeğe susuzluğunun derecesini ölçebilelim.
Sor ki, gerçeği gerçekten istiyor musun öğrenelim.
Sor ki, sana saygımızın, sevgimizin, muhabbetimizin
seviyesini belirleyebilelim.
Sor ki, gerçekten türkü gibi, şiir gibi yaşamayı hak edip
etmediğini anlayalım.’’’’
Bendeniz
‘’’’Sorun, çünkü sormak, vicdanınızı uyandıracak yegâne
itici güçtür. Sormak, insanlaştırır. Bir yanlış yaparsınız. Şimdi ben bunu
neden yaptım dersiniz, yapmama sebep nedir ki durduk yerde dersiniz, oysa bu
yaptığım insanlığa aykırı ama hayvanlığa yaklaştırıcı bir şey dersiniz,
yapmayabilirdim dersiniz, alçaldığınızı duyumsarsınız, utanırsınız ve
vicdanınız uyanır, insan olduğunuzu anımsarsınız ve geri cayarsınız o
yanlıştan. O yanlışı ya nefsinize uyarak, ya menfaatinizi düşünerek, ya basit
bir düşmanlık besleyerek, ya da hased
ederek yapmışsınızdır belki ve sordukça zihninizin tıkanmış damarları açılır ve
açılan damalardan oksijen girmeye başlayınca utanma duygunuzu yitirmemişseniz
utanırsınız. Soru, ilaçtır! Uyandırır!’’’’
Bendeniz
‘’’’Soru, size yaşamayı bahşeder. Çünkü aldanıp
aldanmadığınızın cevabını ancak sorarak bulursunuz. Aldanmıyorsanız sorun
yoktur. Aldanıyorsanız; aldatanları, nasıl aldattıklarını, neyle
aldatıldığınızı, aldanmaktan nasıl kurtulacağını keşfedersiniz. Gerçeklere ulaşırsınız
ve gerçekler, sizi özgürlüğe ulaştırır, özgürlüğe ulaşmak yaşama kavuşmak
demektir. Soru, yaşama açılan kapıdır! Soru, karanlığa tutulan ışıktır!’’’’
Bendeniz
‘’’’Soru, başkalarını yargılamadan önce kendi kendinizi
yargılamayı öğretir. Başkalarını yargılarken, sorularınız olursa, sizi rahat
bırakmaz, önce kendinize bakmanızı söyler sorularınız. İnsanları yargılama
hakkınız olup olmadığını fısıldar kulağınıza. Sen kendin nasılsın ki,
başkalarının nasıllığını sorgulama hakkını kendinde buluyorsun der
sorularınızın cevapları. Cevap olması için soru olması gerekir çünkü. Tabi önce
akıl gerekir. Farklılıklara saygı duymanız gerekir cevabını verdirtir, eğer
soylu sorularınız varsa ve o soylu sorularınıza cevap verecek bir soylu vicdana
sahipseniz. Ben kimim ki, hangi hakla, hangi sebeple, başka birinin hakkına
müdahale ediyor, başka birinin hayatını seçiyor ya da başka birinin hayatını
belirleme, biçimlendirme hakkına sahip oluyorum dedirten sorularınız olmalı.
Soru; ölüyü diriltir! Ölen insanlığımız soruyla dirilecektir, tabi dirilmeye
hazır bir insanlığımız varsa.’’’’
Bendeniz
""Şüphelen. Sorgula. Önyargılarını öldür. Şu
niye böyle oldu, bu niye böyle oldu de. Niçin böyle olur, nasıl böyle olur de.
Şöyle olamaz mıydı, böyle olamaz mıydı de. Olanların bana bir faydası var mı
de. Bana bir faydası olmalı mı de. Olmuyorsa niye olmuyor, oldurulmuyorsa kim
oldurmuyor de. Olmuyorsa ne yapıyorum ben de. Ne yapmalıyım de. Kim kazanıyor
de. Kime kazanıyor de. Benim için mi kazanıyor de. Ben kazanıyor muyum de.
Kazanmam gerekiyor mu de. Kazanmam gerekiyorsa niçin kazanmıyorum de. Olguları
bil. Olayları tahlil et. Çelişki görürsen merak et, şüphe et, sor ve sorgula.
Sorgulamaktan asla korkma. Niçin olgu ile olay örtüşmüyor de. Örtüşmeli değil
mi de. Örtüşmemesinden kazananlar mı var de. Kim kazanıyor de. Bunun bana
zararı ne, faydası ne de. Şu zamanda şöyle anladığımı bu zamanda nasıl olurda
böyle anlıyorum de. Bu nasıl olabilir de. Olgular nasıl olaylaşıyor ama nasıl
olaylaşmalıdır de. Olgularla sömürülüyor muyum de. Nasıl ve ne şekilde
sömürülüyorum de. Olgulara aşırı bağlılığım aslında benim kaybettiğim nokta mı
de. Olgulara bağlılık kaybettirir mi, kaybettirmeli mi de. Olgulara bağlılığım
bana kaybettiriyorsa niçin bağlı kalayım de. Hala bağlı kalmalı mıyım ve niçin
de. Olguları putlaştırıyor muyum acaba de. Olgulara körü körüne bağlılık mıdır
yaşama sevinci mı çalan de. Kim kim de. Kimler gerçekten bildiğim gibi mi de.
Ya bildiğim gibi değilse de. Ben niçin yaşıyorum de. Başkaları için mi
yaşamalıyım de. Niye böyle bir şey yapayım de. Yapmalı mıyım bunu de. Kimler
kimler için yaşıyor de. Benim için yaşamayanlar için ben niçin yaşıyorum de.
Yaşıyor muyum de. Korkmalı mıyım de. Kimden korkmalıyım, niçin korkmalıyım de.
Korkmam söylenenlerden korkmam gerekiyor mu, niçin korkmalıyım de. Korkularımla
sömürülüyor muyum yoksa de. Bu nasıl oluyor de. Ölmeli miyim de. Niçin
ölmeliyim de. Uğruna ölünecek bir şey var mı de. Uğruna öldüğüm şey gerçekten
ölmeye değer mi de. Uğruna ölüyorsam ne kazanıyorum de. Yoksa benim uğruna
öldüğüm şey başkalarına mı kazandırıyor de. Ben ölürken kazananlar var mı de.
Uğruna öldüğüm şeye değiyor mu ölmem de. Benim uğruna öldüğüm şey beni
yaşatıyor mu yoksa öldürüyor mu de. Beni öldürüyorsa ben niçin beni öldüren
için öleyim de. Niçin cevap bulamıyorum de. Bulduğumu sandığım cevaplar
gerçekten aradığım cevaplar mı de. Cevapları da sorgula yeniden. Değişmeli
miyim de. Niçin değişmeliyim de. Değişmezsem ne olur, değişirsem ne olur de.
Cesaret et. Geri dönme. Sorarak ilerle. Sorgulayarak diren. Ya olursun ya
ölürsün! Ya yaşarsın ya bakarsın! Her şey sende başlar, sende
biter.""
Bendeniz
""Siz varsınız. Akıl diye bir şey var. Yaşamak
var. Yaşamakı yaşayabiliyorum diyebilmeli insan. Öyleyse her an merak edin, hiç
durmadan sorun. Sorular cehenneminde yaşayın. Sorgulamadığınız hiçbir şey
kalmasın. Sorgulamak gerçeğe ulaşmak, gerçek ise özgürlük, özgürlükse yaşamak
demektir. Sorgusuz gerçek, gerçeksiz özgürlük, özgürlüksüz yaşamak yoktur,
yaşamak yoksa da, sen sen olamazsın. Sen sen değilsen, varım
diyemezsin.""
Bendeniz
""Zamanların adamı değil, her zaman adam ol ki,
zamanların adamlarını yargılama hakkın olsun. Sende zamanların adamı olursan,
zamanların adamı olanlara söyleyecek hangi sözün olabilir? Ve neyi
değiştirebilirsin bu şekilde? Sen sadece adam ol ve zamanlar adamlığınla
değerlensin, anılsın. Zamanlarda ölme, zamanlar senle dirilsin. Zamanlar seni
değiştirmesin, seninle değişsin zamanlar.""
Bendeniz
""Düşünmek gerçekten de acı vericidir. Çünkü
farkındalık yaratır ve şüpheye yol açar. Düşünmek insana bir yük gibi görünür.
Bu yüzden insanların çok büyük bir bölümü düşünmekten kaçmak için kendilerini
kalıplaşmış düşüncelerle hipnotize ederler.""
Krişnamurti
""Cahil de eksik olan akıldan daha çok
ahlaktır. Çünkü o kurnazdır ama erdemli değildir.""
Bernard
Show
""Sevmek de yorulur.""
Cahit
Zarifoğlu
""Herkesin acısı, sevgisi kadar.""
Müslüm
Gürses