AKIL- HAKİKAT- DEVLET- KADER- ADALET...

Özgür DENİZ - 08.07.2017

AKLINI KULLAN!

 

Aklını kullansan bir kere. Bir kere kullansan aklını. Niye dursun ki durduğu yerde? Niye çürüyüp gitsin? Hayır, yazık değil mi, ne zaman kullanacaksın? Yaşın yetip, işin bitip, hiçbir işe yaramaz hale geldiğinde mi? Yaşamak anlamsızlaştığında mı? Her şeyin bir zamanı vardır oysa. Aklın kurtaracak seni; cehalet zincirlerinden, cehaletin karanlığından, körlükten, sağırlıktan, aptallıktan, bir ölü gibi yaşamaktan, aldatılmaktan, pislik içinde geberip gitmekten. Ya doğru bildiğin şeyler yanlışsa, nasıl bileceksin bunu, aklını kullanmazsan? Bildiklerin, gördüklerin, işittiklerin yanlışsa ne olacak? Çünkü bilmedikçe düşmansın, bilmedikçe tutsaksın, bilmedikçe kula kulsun, bilmedikçe eziksin, bilmedikçe aldanırsın. Evet biliyorum, kullansanda aklını, bir şey değişmez. Zor çünkü bu dünyanın karmaşasından kurtulup düze çıkmak. Garip bir paradoks ve girdap barındırıyor bu hayat, dip derinliklerinde. Ama hiç olmazsa kullanmış olursun. Çıkmazda kalsanda, en azında bilerek olur bu. Bilmeden pislik içinde yaşarsan, kurtulma çabası göstermezsin. Bilirsen, bir çare arayışı içinde olursun bari. Hiç mi yaşamaya sevdalan mıyorsun? Hiç mi türkü gibi yaşama arzusu taşımıyorsun? Hiç mi herkese ait olan ve ait olanlardan payını kullanmak gibi bir dert taşımıyorsun? Hiç mi ağız dolusu gülmeyi düşlemiyorsun? Hiç mi gökyüzünde ki kuşlara özenmiyorsun? İçinde sonsuzluk duygusu gibi bir garip kıpırdanmalar olmuyor mu hiç? Hiç mi çiçeklere bakmıyor, güneşe hayret etmiyor, bulutlarla buluşmayı hayal etmiyor, rüzgarla oraya buraya salınan ağaçları görmüyorsun ve içinde acayip duygulanmalar da mı yaşamıyorsun? Niçin yaşıyorsun öyleyse?

 

HAKİKAT

 

Niye saf doğruyu söylemezler alim dediklerimiz, aydın dediklerimiz, siyasetçi dediklerimiz ya da niye toplum olarak hakikati söyleyenlerden rahatsız olunur? Konuştuğumuz zaman doğruyu konuşmak zorunda değil miydik? Doğru konuşmuyorsak, biz ne oluruz? Münafık kimdir? Mürai kimdir? Bu üç zümre -alim, aydın, siyasetçi- iyi ise toplum iyi, kötü ise toplum kötü olmaz mıydı? Niye hakikati söylüyorsanız dostunuz olmaz derler? Dost nedir öyleyse? Dost dediğin, hakikati söyledin diye seni terk ediyor ya da sana acı veriyorsa, gerçekten dost mudur o? Ya da dost diye bir şey var mıdır? Politikacılar, aydınlar, alimler neyden ve niçin korkarlar? Sahip oldukları neyi kaybederler ve kaybetseler ne olur? Her doğru her yerde söylenmez diye mi söylemezler? Peki her doğru nerede, ne zaman, ne şekilde söylenir? Ölünce mi söyleyeceğiz? Bu nasıl olacak? Ölünün hakikati olur mu? Ölü kimdir? Niye en katı, sert gerçekleri en yüksek perdeden anlatmazlar bunlar? Niye yapmazlar bunu? Yapmalı değiller mi? Peki bu toplumun ya da insanlığın düzelmesini gerçekten istiyor muyuz?İnsan nasıl düzelecek? Hakikati açıklamaktan korkulur mu? Niye korkulur? Kim korkutur? Niçin korkutur? Peki biz insan mıyız? İnsan nedir? Niçin insandır? İnsan sadece beden midir?

 

DEVLETİ GÖREVE ÇAĞIRIYORUM!

 

Bu toplumun psikolojisini bozuyorlar. Hem de çok planlı bir şekilde. Her türlü konuda, her türlü pisliği, rezilliği tüm detaylarıyla toplumun üzerine boca ediyorlar. Sırf Reyting uğruna. Oysa pislik ne ise o pisliği temizleyecek bir kurum mutlaka vardır. Bu tür rezaletlerin bu topluma faydası var mıdır, varsa nedir? Ki, zerre miskal yoktur. Zararı var mıdır, varsa nedir? Ki, sonsuzdur. Bunu, toplum ve kişi psikolojisi ve sosyolojisi temelinde söylüyorum. Haysiyetli ve derin bilgi sahibi psikologlara ve sosyologlara da sorun bunu. Ne kadar da sessiz kalıp, sonsuz yanlış yapsalarda. Hatta nicesi bizatihi para uğruna dahil olsalar da. Bir devletin ödevi nedir hakikaten, bunu merak ediyorum. O kadar lüzumsuz işlerle iştigal ediliyor ki, bir toplum çöküyor farkında bile olunmuyor. Bozukluğu düzelteceğimize, bozukluğu düzeltecek insanlar varsa onları da bozmaya çalışıyoruz, bilinçli ya da bilinçsiz olarak. Çok yazık oluyor çok. Biz adam olur muyuz? Eğer, bir pisliğin bir gün bize de bulaşacağını düşünüp, o pisliğin yok olması uğruna bir şeyler yapma gayretinde olan insanların yakasından düşüp, gerçekten pisliği yok etmeye enerjimizi harcadığımız zaman belki. Bilakis muhal ender muhaldir böyle bir şey. Bu konu aslında bu kadar kısa kesilecek bir konu değildir ama uzatmakta kabil olmuyor maalesef. Allah şahidim olsun, çok pişman olunur ama faydası olmaz. ""Ateş kıvılcımken söndürülmezse, tüm toplum yangınlar içinde kalır."" der Tolstoy. Yanlış mı?

 

KADER

 

Allah, sebepleri ve sonuçları yaratandır. Tabiattaki her sonuç bir sebebe bağlıdır. Kimi olaylarda, insanın dahli olmayan olaylarda, sebepler ve sonuçlar varlığın derinliklerine dercedilmiştir ve sebep hasıl olduğunda sonuç tezahür eder spontane olarak. İnsanın dahli olan olaylarda ise bizatihi müdahale gerekir sonucun tezahür etmesi için. Burada insan çok önemlidir. Sebebe aracılık eder insan. Sebebin sebebidir. O sebep hâsıl olduğu zaman sonuç tezahür eder. Yani insanın tercih ettiği sebebe göre bir sonuçla karşılaşması normaldir. Bu yüzden insanın ne yapacağı ve hangi sonuçla karşılaşacağı Allah’ın bilgisi dâhilindedir. Bu demek değildir ki, insanı, Allah, cennete ya da cehenneme gönderiyor. Ya da insanın seçimlerini Allah yapıyor, dolayısıyla sonuçlarından da insanı mesul tutamaz. Hayır asla. Burada insanın sorumluluk mevkiinde olmasının sırrı gizlidir. Göz görür, kalp hisseder, akıl bilir ki, her sonuç bir sebebe mebnidir ve bu sebep insan eliyle tahakkuk etmedikçe, istendik sonuç hâsıl olmaz. Burada sonucun olumlu ya da olumsuz olması bir şey değiştirmez. Çünkü Allah sebebi ve sonucu halk etmiş ama insana da akıl, gönül, irade ve ihtiyar vermiş. Seçimi yapan da sonucuna katlanacak olanda insandır. Allah’ın, insanın, hangi sebebe yöneleceğini ve bunun sonucunda başına ne geleceğini bilmesi zor değildir, mantık dışı da değildir. Kendi ellerinin ürünü olan bir şeyin hangi durumlarda hangi hali alacağını bilirsin. Çünkü Allah’ın, Allah olmasının hakikati budur zaten. Allah, insan gibidir diye kim demiş? Diyen biri varsa bilin ki kafayı yemiş. Çünkü insanı da, sebebi de, sonucu da yaratan Allah’tır ve bunun adı mutlak kaderdir. Ki bir yerde insanın bizatihi kendisi bile sonuçtur naçizane fikrimce. İnsanın, aklını, iradesini, gönlünü ve ihtiyarını işin içine katarak yanlışa yönelmesini Allah bilir ama müdahale etmez. Çünkü müdahale etmesi demek, verdiklerinin anlamsız kalması demektir ve insanın sorumluluğunu iptal etmesi demektir. İşte o zaman cezalandırma olmaz. Hatta o zaman insanın anlamı kalmaz. Ama olay böyle değil. Allah biliyor elbette ve bu mutlak kaderdir. Ama insanın da kendisine verilen nimetlerle bir sebebe sarılıp bir sonuca ulaşması kendi çizeceği kaderidir yani cüzi kaderidir. Zaten insanın düşmesi de, yükselmesi de tam burada tezahür etmektedir.

 

Zariyat suresi 56. ayette karmaşık bir durum yoktur. İnsan burada sebeptir, kulluk sonuçtur. Ama aynı zamanda kulluk sebeptir, insan sonuçtur. İç içelik hali vardır. Bunda ise akıl dışı bir durum yoktur. İnsan olacak ki, kulluk olacak ya da kulluk olması gerekiyor ki, insan olmalıdır. Zira kulluğu ancak insan yapabilir ya insan yoksa kullukta yoktur. Tabiat, Allah’ın sünnet midir? Kesinlikle. Tabiat denilen organizmaya sebepler ve sonuçlar derç edilmiş midir? Kesinlikle. Yani her olay bir sebebe müteallik midir? Kesinlikle. Şimdi, Allah tabiatta ki her şeyi önceden bilmekte midir? Elbette ki. Çünkü orada, ne zaman, neyin, nasıl, hangi sebepler temelinde, hangi sonuçların ortaya çıkacağını bilir. Şimdi medyana gelen bazı şeyler insanın zararına bazı şeylerde yaranına olabilir. İnsanın zararına olsa bile Allah’ın bunu engellememesi, insana zulüm değildir. Şerri de, hayrı da çeken insandır. Çünkü insan imtihandadır. Ve başına her şey gelebilir. İnsan dua eder ve ister. İnsan da Allah’ın sünnetidir bir yerde. Ve insan denilen organizmanın bünyesinde de muayyen sebeplerle muayyen sonuçları doğuracak bir sistem vardır. Ve Allah’ın bilgisindedir her şey. Haddizatında olay o kadar karmaşık değildir ama dürüstçe bakmak iktiza ediyor. Ve tabi haddimizi hududumuzu bilmekte icap ediyor. Ki nihayetinde, insanız, bir hayata doğmuşuz, yaşayıp gidiyoruz, muayyen yasalar temelinde, sebepler var, sonuçlar var, aklımız, irademiz, ihtiyarımız var. Ve bir sonuç var önümüzde; ölüm. Kader olgusunu çözsek ne olacak çözmesek ne olacak? Ne değişecek? İnsan, ne de zalimdir, çok cahildir ve haddinden fazla nankördür.

 

Büyük kaderin altında, her insanın, kaderi kendi elindedir. Kader vardır, kaderin üstünde bir mutlak kader vardır. Misal, ölüm mutlak kaderdir. İnsan ve tabiat denilen organizmaların içyapısı dizayn edilmiştir ve sebepler sonuçlar yaratılmıştır. Misal; karın yağışı için bir sebep vardır ve o sebep meydana gelince karın yapması sonucu tabiatın bünyesine dercedilmiştir. Ama bu doğal ve spontane gelişen bir sebepler, sonuçlar zinciridir. İşte o sebep sonuç dengesi mutlak kaderdir. Kimse uçurumdan atlayıp ta beni Allah öldürdü diyemez. Uçurumdan atlama sebeptir ve atlayan ölür sonuçtur. Eğer burada insan suçu kadere bağlarsa kaderciliğin mahkûmu olur ve miskinleşir, mezellet ve meskenete mahkûm olur. İşte bu sebep sonuç olayı kaderin bütünlüğünü temsil eder yani kaderin bütünüdür. Ama sebepler için insan bir aracıdır. sonuçlar zaten sebepler yüzünden spontane meydana gelir. Yaygın ve basit bir misal verelim; içersen sarhoş olursun, sarhoş olursan araba süremezsin ama sen sürmeye yeltenirsen kaza yapar ve ölürsün. Sebep ve sonuç Allah'ın var edişidir ama bunun hayat içerisinde ki durumu insanın aklına, iradesine bağlıdır. Sen sorumluluğunun gereğini yapma, pislik içinde yaşa, sonra da işi kadere hamlet. Bu kolaycılıktır, saçmalıktır, ahmaklıktır. İşte bir nevi mutlak kader altında ki kader insanın kendi hür iradesine bağlı oluyor. Misal; silah öldürür. Ama o silahı insan sıkar. Ha burada şu kafayı karıştırabilir; diyelim silah sıkıldı, o silah sıkılacak mıydı yoksa sıkılmayabilir miydi? İnsana; irade, akıl, ihtiyar verildiyse, insan onu kullanmalıdır. O silahı Allah sıktırdı denilemez. Ha bu mevzuda yetkili miyiz ya da bu mevzuyu mutlak bir izahatla ortaya koyabilir miyiz? Hayır, aklımızın aldığı ve yettiği kadarıyla izah edebiliriz. Çünkü akıl çaresizdir.

 

Mutlak kader elbet çizilmiştir. O kader içinde seninde çizeceğin bir kaderin vardır. Ve bunda dua etkilidir. Bu zaten ayetlerle de sabittir. Misal; Allah doğruyu ve yanlışı göstermiştir, dileyen yanlışı dileyen doğruyu seçer denilir. İşte olay budur. Mutlak kader doğrunun ve yanlışın belli olmasıdır. Ama o yoldan birini seçip, o yolda yaşamak ve o yaşama ve sonucuna katlanmak kişinin hür iradesi dâhilindedir. Cennet ve cehennem mutlak kaderdir ama nereye gideceğini sen seçersin bir nevi. Senin hangisine gideceğin önceden belli değildir. Çünkü bu hakikat ayetle sabittir. Sen gideceğin yeri yaşarken seçersin bir nevi, elbette mutlak olarak bunu bilemezsin ama sezersin. Allah’ın sünnetidir tabiat, insan ve yasalar. Biz bu çerçevede yaşar gideriz. Sebepler sonuçları doğurur. Ve biz sebeplerin sebebiyiz yani sebepleri yaşarız ve sonuçları görürüz. Olay budur naçizane anlayışıma göre. Sormak sorgulamak güzeldir. Şüphe imanı kavileştirir. Bu gerçektir. Ki Gazali derki; doğru birazda şüpheden sonra gelir. Allah'ın her şeyi bilmesi ayrıdır, seçimi insanın yapması ayrıdır. Allah her şeyi bilir ama seçime karışmaz. Çünkü sana akıl, irade, ihtiyar vermiştir. Allah yanlışı seçeceğini ya da doğruyu seçeceğini bilmesi demek seni sorgudan ve sorumluluktan mahrum bırakıyor anlamına asla gelmez. Anlaşılmayan noktalardan biride budur. Mutlak kader; sebeplerin sonuçları doğurmasıdır. Ama insan özgür iradesiyle sebeplere vesile olur ve sonuçları ortaya koyar. Bir mutlak kader vardır, bir de cüzi kader vardır. Misal; ölüm mutlak kaderdir. Tabiatın mekanizmasına sebepler ve sonuçlar dercedilmiştir. Keza insanın mekanizmasına da dercedilmiştir. Hiçbir şey yapma, sebeplere sarılma, vazifeni ihmal et ama güzel sonuçlar bekle. Bu saftirikliktir. Bu dünyada, her şey, bir anlamda senin elindedir. Varoluşunu hak etmelisin. Kavganı kendi ayakların üzerinde durarak, aklına, iradenle ve ihtiyarınla vermelisin. İnsana hak ettiği kadar vardır. Kaderini başkalarına teslim etmeyeceksin. İradene zincir vurdurtmayacaksın. Aklına ipotek koydurtmayacaksın. İhtiyarını, aklın ve iradenle belirleyeceksin. Sen aklını kiraya ver, iradene zincir vurdurt, ihtiyarını doğru düzgün kullanma, çalışma yat, sorumluluğunun gereğini yapma ama git her şey istediğim gibi olsun de. Hadi ordan! Hülasa; önce hak edeceksin!

 

ADALET SÖZLERİ

 

""Allah, adaleti emreder ve adil olanları sever.""

 

Allah

 

""Devlet malından bir hırka bile aşıran, savaşta ölse bile şehit olmaz.""

 

Hz. Muhammed

 

""İşçinin, emeğinin karşılığı olan ücretini, emeğini sarf ederken akıttığı kutsal teri kurumadan veriniz. Adil olan budur!""

 

Hz. Muhammed

 

""Yer ve gök adalet üzerinde kaimdir.""

 

Hz. Muhammed

 

""Benim yönetimimde, hiçbir kimse, karıncanın ağzından, bir arpa kabuğunu dahi alamaz. Benim yönetimimde herkes eşittir. Ey mal, mülk ve makam sahibi! Şunu iyi bil ki; her insan ya dinden kardeşin ya insanlıktan eşindir.""

 

Hz. Ali

 

""Düşmana karşı tek bir borcumuz var: Adaletli olmak!""

 

Aliya İzzetbegoviç

 

""İslam, zulme karşı bir ihtilaldir.""

 

Hasan el-Benna

 

""Biz de zalimlerden olursak zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz: Kitaba uyacağız!""

 

Aliya İzzetbegoviç

 

""Kaynağı adalet olan bir dünya, kaynağı merhamet olan bir dünyadan daha büyüktür.""

 

Halil Cibran

 

""Ne zulüm, ne merhamet. Yalnızca adalet.""

 

Muhammed İkbal

 

""Adaletin yarısı merhamettir.""

 

Halil Cibran

 

""Aç kalmak, alçalmaktan iyidir.""

 

Hz. Ali

 

‘’’’Izdırapsız yapılan dua şarlatanlıktır.’’’’

 

Nurettin Topçu

 

‘’’’Beyinlerimiz savaşsın isterdim ama görüyorum ki siz silahsızsınız bayım.’’’’

 

Franz Kafka

 

“"Korktuğumuz nedir sahi? Karanlığın kendisi mi, içinde saklanan gerçekler mi?”"

 

Malcolm X

 

“"Siz görmezden gelseniz de gerçekler var olmayı sürdürürler.”"

 

Aldous Leonard Huxley

 

""İlgilenmeyeceğiniz çocukları dünyaya getirmeyin. Çocuklar zevk ürünü değildir.""

 

Sokrates

 

""Kaderin de bir planı olduğunu unutarak, sadece kendi planlarımızı yapıyorduk.""

 

Dostoyevski

 

Tarih: 08.07.2017 Okunma: 933

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?