NE-NASIL-NİÇİN YAPACAĞIZ? DEVLETE- OKUYUCU...

Özgür DENİZ - 15.07.2017

NE YAPMALIYIZ?

 

Her bir fert olarak, hayat denizinde yapayalnız kaptanlarız, işin en gerçek yönüyle. Böyle miyiz, değil miyiz buyurun düşünelim. Hakikat, düşünme süreci sonucunda olgunlaşıp kalbimize düşen kutsal bir meyvedir. Gemimizi limana götürüp götüremeyeceğimizdir geleceğimizi belirleyecek olan. Hayat, imkanı sunar ve sonuç umar bizden. Bazen sakin bir denizdir bizi limana doğru götüren, bazen dev dalgalar ile karşılaşmaktayız. İrademiz ve ihtiyarımız, hayat yürüyüşümüzün yönünü ve ne şekilde devam edeceğini belirleyecektir. Sonuç, mücadelemizin mahiyetine merbuttur. Elbette önemli olan menzile varıp varmadığımızdır. Fertler olarak, aklın ışığında, kalbin hükümleri temelinde daha iyi donanmalıyız, yarınlara daha donanımlı hazırlanmalıyız ve yaşadığımız her olaydan gerekli dersleri çıkarmalıyız. Ders almayan ve ders çıkarmayan her zaman düşmeye mahkûmdur. Sürekli kötülük düşünüp, kendimizi birer kötülük cadısı pozisyonuna sokmamalıyız. İyilik düşünmek ve yapmak, yaratıcıdır ve yaşatıcıdır. Zamanımızı, kutsal ülkülere hasretmeliyiz. Kendimize ve tüm insanlara karşı merhametli ve adil davranmalıyız. Hayat bir öğretmendir! Bir kez verir fırsatı, kaçırırsanız iyi ihtimal gecikirsiniz, bilakis bitersiniz. Eğitim, kültür, medya ve sanat hayatımızda, yüce insanlık değerleri temelinde hakikatli bir restorasyona gitmeli ve kendimizi yeniden inşa etmeliyiz. Birey olma süreci çetindir, zordur ve biz bunu başarmalıyız. Mankurtlaşan, yozlaşan, sekterleşen, özü boşalan, sözü kaybolan, yüzü kirlenen, aklı tutulan, kalbi kararan, ilkesiz ve ülküsüz nesillerimizi aklın ve yüce insanlık değerlerinin ışığında yeniden diriltmeliyiz. Bir bilinç inşa etmeliyiz. Bilinç inşa etmeden, inşa edeceğiniz her şey ölüdür. Ölü nesillerle gidebileceğiniz bir metre yol, çıkabileceğiniz uzun bir koşu, ulaşabileceğiniz bir liman olamaz. Tecrübe en iyi öğreticidir! Tecrübelerimizi kolay harcamamalıyız. Hayatı iyi dinlemeli, okumalı ve anlamalıyız. Beynini ipoteğe vermeyen, kula kul olmayan, Allah’tan başka hiçbir nesneye ve kula tapmayan, soran ve sorgulayan ve bulduğu cevapları korkmadan kabullenip haykıracak kadar cesur olan, insana ve insanlığa saygı duyan, birilerinin adamı değil halkın, hakkın ve hakikatin adamı olan kaliteli insanlara ihtiyacımız vardır. Dalkavuk, yalaka, mürai, düzenbaz, ancak bir payanda ile varolabilen ve ayakta durabilen, karakteri oturmamış, şerefini korumaktan aciz, insanlığına bile sahip çıkmaya mecali olmayan insanlarla değil; özgüveni olan, özgün, özbenliğini aklın ve yüce insanlık değerlerinin ışığında inşa etmiş, kendi başına ayakta durabilen ve var olabilen, şerefini korumayı her zamanda ve zeminde becermiş, karakterli, dalkavukluktan, mürailikten, düzenbazlıktan ve yalakalıktan yana hiçbir şartta ve koşulda dümen kırmayan, insanlık çizgisinin tam ortasında kalabilmeyi her zamanda, zeminde, şartta ve koşulda başarabilmiş insanlarla yürümeliyiz. Bizden olup beceriksiz olanlarla değil, bizden olmasa da karakteri oturmuş, herhangi bir yere angaje olup kinle hareket etmeyen ve aynı zamanda bilinçli ve becerikli olan insanlarla yürüyebilmeliyiz. Bilakis kaybedişimiz her zaman kaderimiz olacaktır. Bundan böyle ayaklarımızı sağlam basmalı, adımlarımızı sağlam atmalıyız. Bizden diyerek, kalitesiz insanlarla yürümeye çalışırsak çakılıp kalırız. BEHEMEHAL AKLETMEYİ BAŞARABİLMELİYİZ! Kafamızdaki düşünce ile Kalbimizde ki duyguyu mezcetmeli, duygumuzu ve düşüncemiz insicam içerisinde aktive ederek harekete geçmeliyiz.

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNE!

 

Seni; milliyetçiyim ve milliyetçisin, solcuyum ve solcusun, islamcıyım ve islamcısın diye değil, öylesine, hesapsız, umarsız, çıkarsız, hasbi olarak sevdim biliyor musun? Nice fikirlere yuva oldu beynim ama hangi fikri taşırsam taşıyayım beynimde, fikrim bir tek sende dondu, sabit kaldı. Hiçbir şey beklemedim senden. Her şeyine eyvallah ettim. Babadır dedim, kızar, döver dedim. Anadır dedim, elbette şefkatle sarar dedim. İhanet aklımın ucundan bile geçmedi, geçemezdi. İstesem ihanet ederdim. Cezamı çekme pahasına ederdim. Sana yapılan dualara hep amin derdim taa gönülden biliyor musun? Acımazsızdın ama bunu bile güzel sebepler bularak tolere ederdim. Yani korkumdan değildi sadakatim. Öyle saf, öyle masum, öyle temiz, öyle yüce idi. Kompradorların devletiymiş gibi hareket ettin hep, hatta öyle oldun, yine bir şey demedim. Senin çarkında aksaklık olduğunda hep güçsüz, zayıf ve çaresiz olanlar zarar gördüler, çünkü çarkın bozulsa bile asla zarar görmeyecekler tarafından döndürüldü daima ve yine eyvallah ettim. Garip bir bağlılıktı benim ki. Tarif edilmesi imkansızdı. Her zaman senin savununu yaptım. Ateşten gömlek giydim, gövdemi ortaya koydum. Düşün kavgalarında, sana meydan okuyanlara meydan okudum. Devlet ayrıdır dedim, fikriniz devlete ihanete ve devletin mevcudiyetine suikasta yönlendiremez sizi, herkes fikrini bu devlet çatısı altında hakim kılmalı ve bu minvalde kavgasını vermeli, herkes haddini ve hududunu bilmeli dedim yanlış içinde olanlara. Çokça düşüncelerimi senin için ürettim. Hatta tehlike anlarında ve tehlike sadır olacak durumlarda seni bile uyardım naçizane ve namusluca. Seni politik teşekküllerden hep ayrı tuttum. Çünkü sen tek değişmeyendin. Gözlerim uyku görmedi çoğu zaman. Kalbim yorgun düştü, ellerim takatsiz kaldı. Bilmiyor muydun bunları, bilmiyor muydun beni? Benden iyi biliyordun belki de. Pek sen ne yaptın? Niçin yaptın? Niye yaptın? Allah değilsin! Sende sorgulanabilir ve hesap verebilirsin. Sana; sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız, önkoşulsuz, hasbi olarak sadakatle bağlı olan evladına niçin kötülük edersin, onun yüreğini yakarsın? Sana hizmet için gözleri uykusuz kalıp, kalbi yorgun düşen evladının, şimdi gözlerini uykusuz bırakıp, kalbini yorgun düşürüyorsun tattırdığın acıyla. Niye? Niye? Niye? Soruyorum; bana acı çektirmeye, yüreğimi yakmaya hakkın var mı? Sana; sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız, önkoşulsuz, hasbi olarak muhakkak bir sadakatle bağlı isem, senden de aynı şekilde sadakat beklentim elbette olacaktır ve bu benim en doğal vatandaşlık ve insanlık hakkımdır. Bu sözlerimi nasıl bir ruh hali içinde yazıyorum biliyor musun? Hiçbir şeyi umarsamıyor ve ben güçlüyüm mü diyorsun? Ben yakarım mı diyorsun? Baba-ana yakmaz ama ve evlatları üzerinde güç uygulamaz. Velakin bir de şurası var ki; vallahi, billahi, tallahi senden güçlüyüm öyle bir durumda. Çünkü Allah en güçlüdür!

 

BENDENİZ OKUYUCUYUM

 

Şeriati okurum ama Şeriatici değilim

Topçu okurum ama Topçucu değilim

Meriç okurum ama Meriçci değilim

İkbal okurum ama İkbalci değilim

Özel okurum ama Özelci değilim

Cündioğlu okurum ama Cündioğlucu değilim

Kısakürek okurum ama Kısakürekci değilim

Safa okurum ama Safacı değilim

Güngör okurum ama Güngörcü değilim

Taşer okurum ama Taşerci değilim

Kutup okurum ama Kutupcu değilim

Benna okurum ama Bennacı değilim

Afgani okurum ama Afganici değilim

Akif okurum ama Akifci değilim

Atsız okurum ama Atsızcı değilim

Arvasi okurum ama Arvasici değilim

İslamoğlu okurum ama İslamoğlucu değilim

Nursi okurum ama Nursici değilim

Karakoç okurum ama Karakoçcu değilim

Zarifoğlu okurum ama Zarifoğlucu değilim

Mevdudi okurum ama Mevdudici değilim

İzzetbegoviç okurum ama İzzetbegoviçci değilim

Gazali okurum ama Gazalici değilim

Oktar okurum ama Oktarcı değilim

Hikmet okurum ama Hikmetci değilim

Avcıoğlu okurum ama Avcıoğlucu değilim

Marks okurum ama Marksçı değilim

Proudhon okurum ama Proudhoncu değilim

Bakunin okurum ama Bakuninci değilim

Engels okurum ama Engelsci değilim

Lenin okurum ama Leninci değilim

Stalin okurum ama Stalinci değilim

Schopenhauer okurum ama Schopenhauerci değilim

Nietzsche okurum ama Nietzscheci değilim

Spinoza okurum ama Spinozacı değilim

Kant okurum ama Kantçı değilim

Tolstoy okurum ama Tolstoycu değilim

Çernişevski okurum ama Çernişevskici değilim

Camus okurum ama Camuscu değilim

Sartre okurum ama Sartreci değilim

Heidegger okurum ama Heideggerci değilim

Kiergegaard okurum ama Kiergegaardcı değilim

 

Bendeniz kitapları okurum. Okunması gerekiyorsa okurum. Okuduğumcu olmam. Öylece okurum. Hep okurum. Sonuna kadar okurum. Okumaktan bıkmam. Tam Bağımsızım. Hakikatçiyim. Dünya denilen cehennem yalandan kokuyor, bu kokudan kurtulmak için okurum. Sonuçları gördükten sonra sebeplere inanabilmek için okurum. Şüphe bulutlarını dağıtmak için okurum. Hatta şüphelenmek için okurum. Hayatın içinde ki mürai, dalkavuk, kirli ve yalancı kişiliklerden kaçmak için okurum. Kendimle ve kendimde kalmak için okurum. Yeryüzü tanrılarından kurtulmak için okurum. Başkaldırmak için okurum. Gerçek adaleti, ahlakı, erdemi, barışı, kardeşliği, hürriyeti, eşitliği kitaplarda bulduğum için okurum. Kavga için okurum. İsyan için okurum. Direniş için okurum. En gerçek dostluğu kitaplar sunduğu için okurum. Gerçek ve temiz insanı ve insanlığı, saf aşkı kitaplarda bulduğum için okurum. Bana kendilerini sorgusuz sualsiz tam bir güven içinde sunan sevgililerim kitaplar olduğu için okurum. Bana gidip göremediğim, tanıyıp bilemediğim ülkeleri, insanları tanıttığı için okurum. Vatan, din, milliyet, sosyal adalet olguları ile aldatılmamak ve sömürülmemek için okurum. Gökyüzüne yükselebilmek için okurum. Artık oturup konuşmam mümkün olmayan ölülerle beni konuşturduğu için okurum. Ölçmek, biçmek, tartmak, kıyaslamak, sormak ve sorgulamak için okurum. Dünyada bir yabancı olduğum ve kitaplarda tanış bulduğum için okurum. Okurum işte, öylece okurum. Yorgunluğum gitsin diye okurum. Belki de öylesine okumak için okurum. Sizde okuyun!

 

Üstadlardan birinin sözüyle noktayı koyalım:

 

""Kültürün; dün de, bugün de, yarın da tek taşıyıcısı vardır: KİTAP. Hiçbir düşünce emeksiz fethedilmez.""

 

Cemil Meriç

 

SÖZLER:

 

‘’’’Geçmişteki düşünme biçimimiz, bugünümüzü belirlemiştir. Bugünkü düşünme biçimimiz ise bizim gelecekteki statümüzü belirleyecek; insan düşündüğü şeydir.’’’’

 

C. G. Jung

 

""Düşünmeyi öğrenebilmiş hiç kimse bir şeye körü körüne inanmaz.""

 

Tolstoy

 

""Eğer olumsuz duygular hayatımızda dominant hale gelirse, bu durum bizi yapaylaştırır. Bunun davranışlarımıza yansıması da bencillik şeklinde olur. Bencillik ise kötülüğü besleyicidir. Olumlu duyguların dominant hale gelmesi durumunda ise, bizi doğallık sarar. Bunun davranışlarımıza yansıması de diğerkamlık şeklinde olur. Diğerkamlık ise iyiliği besleyicidir. Yetkinlikte, doğallığın çocuğudur. Çünkü doğallık, kişiyi lüzumsuz gerginliklerden, sıkıntılardan ve rahat olamama durumundan kurtarır. Doğallık, özellikle hasedin ilacıdır ve bu, çok büyük bir kazanımdır kişi için."

 

Bendeniz

 

""Ahlâktaki boşluk zekâdaki, histeki, bilgideki boşluk demektir. Akıllı adam ahlâklı olur. Ahlâksız adam akıllı olmaz.""

 

İsmet ÖZEL

 

""Beyefendi, ben herkesi rahatlatmak için gelmedim, ben rahatları rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki herkesi rahatlatayım. Ben yazılı cevapları olanlardan değilim. Eğer birisi gerçekten bir hizmet yapmak istiyorsa, rahat insanları rahatsız etmeli, suskunları konuşturmalı, uysalları hareketli hale getirmeli, donuk insanlar arasında karşıtlık ve mücadele çıkarmalıdır.""

 

Ali Şeriati

 

‘’’’İnsan, seciyesi mucibince asla rahat değildir ve olması da kabil değildir. Olabilir mi? Hakikatte çok zor. Öyle hissediyorum. İnsanın, sanki rahatsızlık üzerine halk edildiğini duyumsar gibiyim. Ki böylesi bir dünyaya doğduysa! Ki rahatlık nedir? İyi bir şey midir? Nasıl kabil olabilir? Olumlu bir şey midir, olumsuz bir şey mi? Rahatlık! Hissetmeye çalışıyorum, garip bir şey, çözemiyor gibiyim. Ama iyi bir şey gibi gelmiyor. Nefis istiyor ama. İşte bu düşündürücü ve netameli bir durum. Sıkıntısızlık, dertsizlik, tasasızlık, düşüncesizlikmiş gibi geliyor rahatlık denilen şey. Zaten düşünmek demek başlı başına rahatsızlık demektir haddizatında. Öyle yani! Düşünürsen, bu dünyanın cehennem, kahir insanlarında birer zebani olduklarını ihsas edersin. Tabi düşünenler için, rahat olanlar için değil. O zaman rahat olanlar ve rahatlık isteyenler düşünmekten korkuyorlar ve kaçıyorlar. Öyle değil mi? Öyle sanki. İnsan, uyuşturulduğu zaman rahatlar mı? Her şeyi unuttuğu için, beyni donduğu için rahatlık hissedebilir. Yanlış mı? Düşünmek gerek. Düşününce de onaylıyorsun. Aynen öyle oluyor. Mesela; aklını başkasına teslim ettiği zaman, ruhunu sattığında, sorumluluk hissetmez, kötülüğü kolayca yapabilir, umarsızca ihanet edebilir. Ki çağımızda zaten kahir ekseriyet rahat. Çünkü kendi dışındaki dünyayı umursayan yok gibi handiyse. Peki zaten rahat olan insanları rahatlatmak nasıl olacak, olabilir mi? Misal; paylaşmayan birine paylaş derseniz ne olur, iyi bir şey yapıyorsun, zaten öyle olmalı, devam et derseniz ne olur? Hakkınızı vermeyenden, hakkınız talep ederseniz ne olur? Elbette rahatsız edilecekler rahat olanlar, edilmelidirler de. Zaten rahat olanlar, rahatlatılamazlar. Çünkü rahat olanların yüzünden bu dünya cehennem değil mi? Öyleyse rahatsız edeceksin, etmelisin. Zira rahatsız etmek, hem insanlık vazifesi, hem insan olmaklığın gereği, hem de varoluşun ön koşulu gibi bir şeydir. Öyleyse saygıdeğer üstadım şehit Doktor Ali Şeriati'nin aziz varlığını saygıyla selamlıyorum. Doğru düşünmüş, doğru söylemiş, doğru yapmış!’’’’

 

Bendeniz

Tarih: 15.07.2017 Okunma: 910

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?