NE
YAPMALIYIZ?
Her bir fert olarak, hayat denizinde yapayalnız
kaptanlarız, işin en gerçek yönüyle. Böyle miyiz, değil miyiz buyurun
düşünelim. Hakikat, düşünme süreci sonucunda olgunlaşıp kalbimize düşen kutsal
bir meyvedir. Gemimizi limana götürüp götüremeyeceğimizdir geleceğimizi
belirleyecek olan. Hayat, imkanı sunar ve sonuç umar bizden. Bazen sakin bir
denizdir bizi limana doğru götüren, bazen dev dalgalar ile karşılaşmaktayız.
İrademiz ve ihtiyarımız, hayat yürüyüşümüzün yönünü ve ne şekilde devam
edeceğini belirleyecektir. Sonuç, mücadelemizin mahiyetine merbuttur. Elbette
önemli olan menzile varıp varmadığımızdır. Fertler olarak, aklın ışığında,
kalbin hükümleri temelinde daha iyi donanmalıyız, yarınlara daha donanımlı
hazırlanmalıyız ve yaşadığımız her olaydan gerekli dersleri çıkarmalıyız. Ders
almayan ve ders çıkarmayan her zaman düşmeye mahkûmdur. Sürekli kötülük
düşünüp, kendimizi birer kötülük cadısı pozisyonuna sokmamalıyız. İyilik
düşünmek ve yapmak, yaratıcıdır ve yaşatıcıdır. Zamanımızı, kutsal ülkülere hasretmeliyiz.
Kendimize ve tüm insanlara karşı merhametli ve adil davranmalıyız. Hayat bir
öğretmendir! Bir kez verir fırsatı, kaçırırsanız iyi ihtimal gecikirsiniz,
bilakis bitersiniz. Eğitim, kültür, medya ve sanat hayatımızda, yüce insanlık
değerleri temelinde hakikatli bir restorasyona gitmeli ve kendimizi yeniden
inşa etmeliyiz. Birey olma süreci çetindir, zordur ve biz bunu başarmalıyız.
Mankurtlaşan, yozlaşan, sekterleşen, özü boşalan, sözü kaybolan, yüzü kirlenen,
aklı tutulan, kalbi kararan, ilkesiz ve ülküsüz nesillerimizi aklın ve yüce
insanlık değerlerinin ışığında yeniden diriltmeliyiz. Bir bilinç inşa
etmeliyiz. Bilinç inşa etmeden, inşa edeceğiniz her şey ölüdür. Ölü nesillerle
gidebileceğiniz bir metre yol, çıkabileceğiniz uzun bir koşu, ulaşabileceğiniz
bir liman olamaz. Tecrübe en iyi öğreticidir! Tecrübelerimizi kolay
harcamamalıyız. Hayatı iyi dinlemeli, okumalı ve anlamalıyız. Beynini ipoteğe
vermeyen, kula kul olmayan, Allah’tan başka hiçbir nesneye ve kula tapmayan,
soran ve sorgulayan ve bulduğu cevapları korkmadan kabullenip haykıracak kadar
cesur olan, insana ve insanlığa saygı duyan, birilerinin adamı değil halkın,
hakkın ve hakikatin adamı olan kaliteli insanlara ihtiyacımız vardır. Dalkavuk,
yalaka, mürai, düzenbaz, ancak bir payanda ile varolabilen ve ayakta durabilen,
karakteri oturmamış, şerefini korumaktan aciz, insanlığına bile sahip çıkmaya
mecali olmayan insanlarla değil; özgüveni olan, özgün, özbenliğini aklın ve
yüce insanlık değerlerinin ışığında inşa etmiş, kendi başına ayakta durabilen
ve var olabilen, şerefini korumayı her zamanda ve zeminde becermiş, karakterli,
dalkavukluktan, mürailikten, düzenbazlıktan ve yalakalıktan yana hiçbir şartta
ve koşulda dümen kırmayan, insanlık çizgisinin tam ortasında kalabilmeyi her zamanda,
zeminde, şartta ve koşulda başarabilmiş insanlarla yürümeliyiz. Bizden olup
beceriksiz olanlarla değil, bizden olmasa da karakteri oturmuş, herhangi bir
yere angaje olup kinle hareket etmeyen ve aynı zamanda bilinçli ve becerikli
olan insanlarla yürüyebilmeliyiz. Bilakis kaybedişimiz her zaman kaderimiz
olacaktır. Bundan böyle ayaklarımızı sağlam basmalı, adımlarımızı sağlam
atmalıyız. Bizden diyerek, kalitesiz insanlarla yürümeye çalışırsak çakılıp
kalırız. BEHEMEHAL AKLETMEYİ BAŞARABİLMELİYİZ! Kafamızdaki düşünce ile
Kalbimizde ki duyguyu mezcetmeli, duygumuzu ve düşüncemiz insicam içerisinde
aktive ederek harekete geçmeliyiz.
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ DEVLETİNE!
Seni; milliyetçiyim ve milliyetçisin, solcuyum ve
solcusun, islamcıyım ve islamcısın diye değil, öylesine, hesapsız, umarsız,
çıkarsız, hasbi olarak sevdim biliyor musun? Nice fikirlere yuva oldu beynim
ama hangi fikri taşırsam taşıyayım beynimde, fikrim bir tek sende dondu, sabit
kaldı. Hiçbir şey beklemedim senden. Her şeyine eyvallah ettim. Babadır dedim,
kızar, döver dedim. Anadır dedim, elbette şefkatle sarar dedim. İhanet aklımın
ucundan bile geçmedi, geçemezdi. İstesem ihanet ederdim. Cezamı çekme pahasına
ederdim. Sana yapılan dualara hep amin derdim taa gönülden biliyor musun?
Acımazsızdın ama bunu bile güzel sebepler bularak tolere ederdim. Yani
korkumdan değildi sadakatim. Öyle saf, öyle masum, öyle temiz, öyle yüce idi.
Kompradorların devletiymiş gibi hareket ettin hep, hatta öyle oldun, yine bir
şey demedim. Senin çarkında aksaklık olduğunda hep güçsüz, zayıf ve çaresiz
olanlar zarar gördüler, çünkü çarkın bozulsa bile asla zarar görmeyecekler
tarafından döndürüldü daima ve yine eyvallah ettim. Garip bir bağlılıktı benim
ki. Tarif edilmesi imkansızdı. Her zaman senin savununu yaptım. Ateşten gömlek
giydim, gövdemi ortaya koydum. Düşün kavgalarında, sana meydan okuyanlara
meydan okudum. Devlet ayrıdır dedim, fikriniz devlete ihanete ve devletin
mevcudiyetine suikasta yönlendiremez sizi, herkes fikrini bu devlet çatısı
altında hakim kılmalı ve bu minvalde kavgasını vermeli, herkes haddini ve
hududunu bilmeli dedim yanlış içinde olanlara. Çokça düşüncelerimi senin için
ürettim. Hatta tehlike anlarında ve tehlike sadır olacak durumlarda seni bile
uyardım naçizane ve namusluca. Seni politik teşekküllerden hep ayrı tuttum.
Çünkü sen tek değişmeyendin. Gözlerim uyku görmedi çoğu zaman. Kalbim yorgun
düştü, ellerim takatsiz kaldı. Bilmiyor muydun bunları, bilmiyor muydun beni?
Benden iyi biliyordun belki de. Pek sen ne yaptın? Niçin yaptın? Niye yaptın?
Allah değilsin! Sende sorgulanabilir ve hesap verebilirsin. Sana; sorgusuz
sualsiz, kayıtsız şartsız, önkoşulsuz, hasbi olarak sadakatle bağlı olan
evladına niçin kötülük edersin, onun yüreğini yakarsın? Sana hizmet için
gözleri uykusuz kalıp, kalbi yorgun düşen evladının, şimdi gözlerini uykusuz
bırakıp, kalbini yorgun düşürüyorsun tattırdığın acıyla. Niye? Niye? Niye?
Soruyorum; bana acı çektirmeye, yüreğimi yakmaya hakkın var mı? Sana; sorgusuz
sualsiz, kayıtsız şartsız, önkoşulsuz, hasbi olarak muhakkak bir sadakatle
bağlı isem, senden de aynı şekilde sadakat beklentim elbette olacaktır ve bu
benim en doğal vatandaşlık ve insanlık hakkımdır. Bu sözlerimi nasıl bir ruh
hali içinde yazıyorum biliyor musun? Hiçbir şeyi umarsamıyor ve ben güçlüyüm mü
diyorsun? Ben yakarım mı diyorsun? Baba-ana yakmaz ama ve evlatları üzerinde
güç uygulamaz. Velakin bir de şurası var ki; vallahi, billahi, tallahi senden
güçlüyüm öyle bir durumda. Çünkü Allah en güçlüdür!
BENDENİZ
OKUYUCUYUM
Şeriati okurum ama Şeriatici değilim
Topçu okurum ama Topçucu değilim
Meriç okurum ama Meriçci değilim
İkbal okurum ama İkbalci değilim
Özel okurum ama Özelci değilim
Cündioğlu okurum ama Cündioğlucu değilim
Kısakürek okurum ama Kısakürekci değilim
Safa okurum ama Safacı değilim
Güngör okurum ama Güngörcü değilim
Taşer okurum ama Taşerci değilim
Kutup okurum ama Kutupcu değilim
Benna okurum ama Bennacı değilim
Afgani okurum ama Afganici değilim
Akif okurum ama Akifci değilim
Atsız okurum ama Atsızcı değilim
Arvasi okurum ama Arvasici değilim
İslamoğlu okurum ama İslamoğlucu değilim
Nursi okurum ama Nursici değilim
Karakoç okurum ama Karakoçcu değilim
Zarifoğlu okurum ama Zarifoğlucu değilim
Mevdudi okurum ama Mevdudici değilim
İzzetbegoviç okurum ama İzzetbegoviçci değilim
Gazali okurum ama Gazalici değilim
Oktar okurum ama Oktarcı değilim
Hikmet okurum ama Hikmetci değilim
Avcıoğlu okurum ama Avcıoğlucu değilim
Marks okurum ama Marksçı değilim
Proudhon okurum ama Proudhoncu değilim
Bakunin okurum ama Bakuninci değilim
Engels okurum ama Engelsci değilim
Lenin okurum ama Leninci değilim
Stalin okurum ama Stalinci değilim
Schopenhauer okurum ama Schopenhauerci değilim
Nietzsche okurum ama Nietzscheci değilim
Spinoza okurum ama Spinozacı değilim
Kant okurum ama Kantçı değilim
Tolstoy okurum ama Tolstoycu değilim
Çernişevski okurum ama Çernişevskici değilim
Camus okurum ama Camuscu değilim
Sartre okurum ama Sartreci değilim
Heidegger okurum ama Heideggerci değilim
Kiergegaard okurum ama Kiergegaardcı değilim
Bendeniz kitapları okurum. Okunması gerekiyorsa okurum.
Okuduğumcu olmam. Öylece okurum. Hep okurum. Sonuna kadar okurum. Okumaktan
bıkmam. Tam Bağımsızım. Hakikatçiyim. Dünya denilen cehennem yalandan kokuyor,
bu kokudan kurtulmak için okurum. Sonuçları gördükten sonra sebeplere
inanabilmek için okurum. Şüphe bulutlarını dağıtmak için okurum. Hatta
şüphelenmek için okurum. Hayatın içinde ki mürai, dalkavuk, kirli ve yalancı
kişiliklerden kaçmak için okurum. Kendimle ve kendimde kalmak için okurum. Yeryüzü
tanrılarından kurtulmak için okurum. Başkaldırmak için okurum. Gerçek adaleti,
ahlakı, erdemi, barışı, kardeşliği, hürriyeti, eşitliği kitaplarda bulduğum
için okurum. Kavga için okurum. İsyan için okurum. Direniş için okurum. En
gerçek dostluğu kitaplar sunduğu için okurum. Gerçek ve temiz insanı ve
insanlığı, saf aşkı kitaplarda bulduğum için okurum. Bana kendilerini sorgusuz
sualsiz tam bir güven içinde sunan sevgililerim kitaplar olduğu için okurum.
Bana gidip göremediğim, tanıyıp bilemediğim ülkeleri, insanları tanıttığı için
okurum. Vatan, din, milliyet, sosyal adalet olguları ile aldatılmamak ve
sömürülmemek için okurum. Gökyüzüne yükselebilmek için okurum. Artık oturup
konuşmam mümkün olmayan ölülerle beni konuşturduğu için okurum. Ölçmek, biçmek,
tartmak, kıyaslamak, sormak ve sorgulamak için okurum. Dünyada bir yabancı
olduğum ve kitaplarda tanış bulduğum için okurum. Okurum işte, öylece okurum.
Yorgunluğum gitsin diye okurum. Belki de öylesine okumak için okurum. Sizde
okuyun!
Üstadlardan birinin sözüyle noktayı koyalım:
""Kültürün; dün de, bugün de, yarın da tek
taşıyıcısı vardır: KİTAP. Hiçbir düşünce emeksiz fethedilmez.""
Cemil
Meriç
SÖZLER:
‘’’’Geçmişteki düşünme biçimimiz, bugünümüzü
belirlemiştir. Bugünkü düşünme biçimimiz ise bizim gelecekteki statümüzü
belirleyecek; insan düşündüğü şeydir.’’’’
C.
G. Jung
""Düşünmeyi öğrenebilmiş hiç kimse bir şeye
körü körüne inanmaz.""
Tolstoy
""Eğer olumsuz duygular hayatımızda dominant
hale gelirse, bu durum bizi yapaylaştırır. Bunun davranışlarımıza yansıması da
bencillik şeklinde olur. Bencillik ise kötülüğü besleyicidir. Olumlu duyguların
dominant hale gelmesi durumunda ise, bizi doğallık sarar. Bunun
davranışlarımıza yansıması de diğerkamlık şeklinde olur. Diğerkamlık ise
iyiliği besleyicidir. Yetkinlikte, doğallığın çocuğudur. Çünkü doğallık, kişiyi
lüzumsuz gerginliklerden, sıkıntılardan ve rahat olamama durumundan kurtarır.
Doğallık, özellikle hasedin ilacıdır ve bu, çok büyük bir kazanımdır kişi
için."
Bendeniz
""Ahlâktaki boşluk zekâdaki, histeki, bilgideki
boşluk demektir. Akıllı adam ahlâklı olur. Ahlâksız adam akıllı
olmaz.""
İsmet
ÖZEL
""Beyefendi, ben herkesi rahatlatmak için gelmedim,
ben rahatları rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki herkesi
rahatlatayım. Ben yazılı cevapları olanlardan değilim. Eğer birisi gerçekten
bir hizmet yapmak istiyorsa, rahat insanları rahatsız etmeli, suskunları
konuşturmalı, uysalları hareketli hale getirmeli, donuk insanlar arasında
karşıtlık ve mücadele çıkarmalıdır.""
Ali
Şeriati
‘’’’İnsan, seciyesi mucibince asla rahat değildir ve
olması da kabil değildir. Olabilir mi? Hakikatte çok zor. Öyle hissediyorum.
İnsanın, sanki rahatsızlık üzerine halk edildiğini duyumsar gibiyim. Ki böylesi
bir dünyaya doğduysa! Ki rahatlık nedir? İyi bir şey midir? Nasıl kabil
olabilir? Olumlu bir şey midir, olumsuz bir şey mi? Rahatlık! Hissetmeye
çalışıyorum, garip bir şey, çözemiyor gibiyim. Ama iyi bir şey gibi gelmiyor.
Nefis istiyor ama. İşte bu düşündürücü ve netameli bir durum. Sıkıntısızlık,
dertsizlik, tasasızlık, düşüncesizlikmiş gibi geliyor rahatlık denilen şey.
Zaten düşünmek demek başlı başına rahatsızlık demektir haddizatında. Öyle yani!
Düşünürsen, bu dünyanın cehennem, kahir insanlarında birer zebani olduklarını
ihsas edersin. Tabi düşünenler için, rahat olanlar için değil. O zaman rahat
olanlar ve rahatlık isteyenler düşünmekten korkuyorlar ve kaçıyorlar. Öyle
değil mi? Öyle sanki. İnsan, uyuşturulduğu zaman rahatlar mı? Her şeyi unuttuğu
için, beyni donduğu için rahatlık hissedebilir. Yanlış mı? Düşünmek gerek.
Düşününce de onaylıyorsun. Aynen öyle oluyor. Mesela; aklını başkasına teslim
ettiği zaman, ruhunu sattığında, sorumluluk hissetmez, kötülüğü kolayca
yapabilir, umarsızca ihanet edebilir. Ki çağımızda zaten kahir ekseriyet rahat.
Çünkü kendi dışındaki dünyayı umursayan yok gibi handiyse. Peki zaten rahat
olan insanları rahatlatmak nasıl olacak, olabilir mi? Misal; paylaşmayan birine
paylaş derseniz ne olur, iyi bir şey yapıyorsun, zaten öyle olmalı, devam et
derseniz ne olur? Hakkınızı vermeyenden, hakkınız talep ederseniz ne olur?
Elbette rahatsız edilecekler rahat olanlar, edilmelidirler de. Zaten rahat
olanlar, rahatlatılamazlar. Çünkü rahat olanların yüzünden bu dünya cehennem
değil mi? Öyleyse rahatsız edeceksin, etmelisin. Zira rahatsız etmek, hem
insanlık vazifesi, hem insan olmaklığın gereği, hem de varoluşun ön koşulu gibi
bir şeydir. Öyleyse saygıdeğer üstadım şehit Doktor Ali Şeriati'nin aziz
varlığını saygıyla selamlıyorum. Doğru düşünmüş, doğru söylemiş, doğru yapmış!’’’’
Bendeniz