Oy gizli, haber
kutsal, yorum hürdür.
Yaşadığımız hadiselere geniş ve derin bir görüş açısıyla bakınca, çok boyutlu, ilginç resimler görünüyor.
Resmin ortasında, ülkeyi bölen gayet kalın bir kırmızı çizgi var. Çizginin bir tarafında türban yanlıları, diğer tarafında türban karşıtları…
Bu çizgi ne kadar kalın olursa olsun SUNİ bir çizgi ve bölünme suni bir bölünme... Bu yapaylık, şu andaki resme bakarak anlaşılamıyorsa, 30 sene geriye dönüp baktığınız veya 30 sene geriden bugüne baktığınız zaman vaziyet, NET ve temiz bir şekilde gözükür ve anlaşılır.
Otuz yıl önceki Türkiye SAĞ ve SOL olarak
ikiye bölünmüştü.
Sağ’ın kendi içinde Ülkücüler, Akıncılar; Sol’un da kendi içinde Dev-Sol, Dev-Genç, Halkın Yolu gibi farklı guruplar varsa da ortadaki kalın kırmızı çizgi, milleti esasta Sağ ve Sol’a ayırmıştı.
Her gurup kendisinin karşısında olanı “devlet düşmanı”, “millet düşmanı”, “halk düşmanı”, “satılmış” gibi etiketlerle yaftalıyor ve onları yok edilmesi şart olan hasımları sayıyordu.
Netekim bazı günler; 20 den fazla öldürme, yüzlerce yaralanma hadisesi meydana geliyordu.
Durum korkutucuydu.
En
korkuncu ve acısı ise; sahnede gençler
vardı ve gençler kelimenin her manasıyla “ziyan” oluyorlardı. Sahneden
kaçmak hemen hemen imkânsızdı.
Aradan otuz yıl geçtikten sonra, o korkunç bölünmenin SUNİ olduğu net bir biçimde ortaya çıktı.
Çünkü o günlerde birbirine diş bileyen guruplar buharlaştı, kişiler kanka oldu.
Bugünkü bölünme ise o günlerdekinden çok daha suni.
Bugünkü manzarada çok ilginç bir “görünmeyen” var.
Sahnede gençler yok.
Bu son derece sevindirici…
Gençler olmadığı gibi, sahnede halk da yok.
Yalnız, sahnede olmayan halkta gerginlik var. Çünkü sahnedekiler halkı tahrik ediyor.
Sahnede kimler var?
Ankara
sahnesinde siyasiler ve bürokratlar; İstanbul
sahnesinde medya mensupları ve
patronlar.
Halkı yönetime karıştırmayan sahnede ve zirvedekiler, bu oynadıkları türban oyununda da halkı alet ve tahrik etmeye kalkmasınlar.
Önlerine konan kürsülerde atıp tutarak, halk avcılığı yaparak ve ikide bir yüzde 47’den, yüzde 53’ten söz ederek vatandaşı germesinler.
Siyasiler bunları yapsa bile halk gaza gelmemeli. Çünkü bir faydası olmaz. Kendinizi üzer, kendinizi gerer, belki birbirinizi kırarsınız.
Bu meseleyi sahnedekiler aralarında çözecekler.
Zaten, sorarım size, halkın gerçek gündemi,
asıl derdi türban mı, yoksa eğitim, sağlık, trafik, işsizlik, güvenlik,
pahalılık gibi meseleler mi?
Bunlara ne zaman sıra gelecek?
* * *
Azerbaycan
Diyarından
Hem
Baba, Hem Oğul Olsun
Herkes bu ülkeye getirmek değil,
Herkes arzusunu almak istiyor…
Fermanı yerine getirmek değil,
Ülkeye fermanlar vermek istiyor.
“Benden akıllısı bulunmaz” diyor.
Kürsü harisleri ne yaman, çoktur,
Nerde bu vatanı düşünen yürek?
Milletin adından konuşan çoktur,
Milletin derdine alışan gerek.
Bizim hakkımızı boğur siyaset,
Hakk’ı ispat eden şahidimiz yok.
Sıfıra dönüptür bu başsız millet,
Sıfırlar önünde vahidimiz yok.
Millet Karabağ’da kırılan zaman,
Oğul düğününde çalıp
oynayan
Adamdan millete baş
olabilmez.
Bu halkın kendinden
ağır yükünü
Çeken arabaya koşulabilmez.
Halkın yanmasıyla
alevlenmeyen,
Cephede can veren şehit askeri
Kendine doğmaca evlat
sanmayan
Nasıl olabilir halkın önderi?
Bir oğul gösterin şimdi siz bana
Millete hem baba, hem
oğul olsun.
Çok gördük halkını kul edenleri,
Öylesi gelsin ki halka
kul olsun.
Varsa öylesini gösterin bana
Dolaşım başına, dönüm
gözüne.
Bahtiyar
Vahabzade
------------------------------------------------
Vahidimiz: Birimiz (sayıyla 1)
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki
kutuya tıklayın