Bilgi… Bilmek… Bilmemek… Bunlar garip şeyler! Bilgi,
sanki beyinde ki bir şeymiş gibi. Ama bilgi olarak yani ek’siz salt bilgi
olarak konumlandıramıyorsunuz ancak biliyorum gibi bir şey
diyebiliyorsunuz. Neyse işte.
Tanımlanmıyor! Akıl yoluyla, göz yoluyla, his yoluyla nesnelerin, mücerret ya
da müşahhas şeylerin beyinde tanınması gibi. Yani o şeyleri tanımış olmak mı? Galiba
öyle. Tanımış olunca, işte bu bilgi oluyor. Bir kişiyi tanımak gibi mesela.
Tanıyorum diyorsanız ya, onun hakkında bir şeyler biliyorum diyorsunuz yani
bilgi sahibisiniz. Görmediğiniz ve tanımadığınız bir şeyi biliyorum
diyemezsiniz. Bilmediğiniz içinde o şey hakkında konuşamazsınız, yargıda bulunamaz
ve karar veremezsiniz. Bilmek, aklını ve gözünü kullandığını da gösterir. O
karanlık dediğimiz, cehalet dediğimiz şeyi siler ve aydınlığı getirir bilmek.
Bilmek, silgi gibidir. Yokluğu siler yerine varlığı koyar. Yanlışı silip
doğrusunu yazmıyor musunuz? Bilince var olursunuz. Bilmemek yok olmak demektir.
Bilginizle hissedilirsiniz. Bilince konuşursunuz, direkt ya da endirekt temas
kurarsınız. Temas kurduğunuz zaman temas kurduklarınızı etkilersiniz ve onlar
tarafından etkilenirsiniz. Bu da sizin varlık sahnesinde var olduğunuzu ve
varlığınızı ortaya koyduğunuzu gösterir. Bu yüzden bilgi önemlidir.
Bilgisizlik, karanlıkta kalmaktır. Bilmek, yaşamaktır. Yaşamak için, bilmek
zorundasınız. Çünkü yaşamak bir sanattır ve öğrenilen bir şeydir bir yerde.
Bilmezseniz, başkaları yaşar, siz bakarsınız ve başkalarının bildiklerini
yaşarsınız. Bugün insanlar niye yaşayamıyorlar, niye kupkuru bir hayatın
mahkûmudurlar, niye münhasıran madde peşinde koşuyorlar ve mütemadiyen maddeyi
konuşuyorlar? Çünkü bilmekten mahrumlar. Bildiklerini sanıyorlar. Uyanık
uyuyanlar! Düşleri yok, hayalleri yok. Dört duvar arasında bulunmalarını,
başkalarını yaşatmak için kendilerini feda etmelerini yaşamak sanıyorlar. Yaşayamadıkları
için yaşatmıyorlar da. Bilen biri, kimin için yaşar? Elbette kendisi için. Tabi
dışa yönelikte yaşar ama mevzumuz o değil. Eğer başkalarının yaşaması için
kendini feda ediyorsa, o kişi yaşamayı bilmiyor demektir. Çünkü başkaları
yaşarken, ben bakıyorsam ve boş şeylerle avunuyorsam ve avutuluyorsam,
karanlığın dibindeyim demektir, henüz aydınlık bana dokunmamış demektir. Bu
dünyada ben de varım, bu dünyada varsam hakkımda var, hakkım varsa hakkım bende
olmalı, çünkü hakkım bende olursa ancak o zaman varlığımı varlık sahnesinde
gösterebilirim diye düşünürüm. Bilakis, başkaları haklarını alırlarken,
yaşarlarken, düşlerini ve hayallerini gerçekleştirirlerken, boş sözlerle
avunmaya eyvallah etmem. Ediyorsam, bu benim bilgisizliğimi yani cehaletimi,
karanlığın ortasında kaldığımı ve yaşamanın ne olduğundan habersiz bulunduğumu
gösterir. Her türlü yokluğun, yaşamsızlığın, acının, sekterliğin, her yolla ve
her türlü aldatılmanın, tutsaklığın sebebi bilgisizliktir. Mezellet ve meskenet
içinde kör, sağır, hissiz ve akılsız şekilde yaşamak, karanlığın ortasında
kalmak; hepsi bilgisizlikten kaynaklanan kötülüklerdir. Neye karşı, ne şekilde
ve ne ile kavga vereceğimizi; neyi kabullenip, neyi reddedeceğimizi; neye tepki
verip, nerede sessizce bekleyeceğimizi; neyi ve niçin destekleyeceğimizi, neyi
ve niçin desteklemeyeceğimizi; neyi göreceğimizi ve görmememiz gereken şeyin ne
olduğunu bilmiyorsak şayet, bilgisizliğimizdendir. Hayatımızın değişmesi için,
bir şeyin değişmesi gerekiyorsa, onun ne olduğunu anlayamıyorsak,
bilgisizliğimizdendir. İnsançocukları maalesef sistematik bir şekilde
bilgisizlik ve bilgisizlikten sadır olan bilinçsizlik haline itiliyorlar. Çünkü
büyük bir oyun oynanıyor ve bu oyunun fark edilmemesi gerekiyor. Fark
edilmemesi içinde insançocuklarının karanlığın ortasında kalmaları icap ediyor.
Zira neye hizmet ettiklerini, neyin parçası olduklarını, neyi tecrübe
ettiklerini anlamamaları, yaşamı dibine kadar yaşayanların işlerine geliyor. Ama
buna rağmen deniliyor ki ya da kendi kendimize diyoruz ki; bizler evreni
tanıyormuşuz, hayatı öğreniyormuşuz! Yalan, kocaman bir yalan, kahrolasıca
yalan! Bilgisizlik, bilinçsizlik, cehalet, alıklık, sekterlik, karanlık…
İnanmamız istenen, isteyenlerin istediklerini aldıkları, yaşamı dibine kadar
yaşadıkları, bize sefaleti bıraktıkları ve bizim de, onları yaşatmak için
varolduğumuzu fısıldadıkları ve tüm bunların olmasını istedikleri dünyayı
öğretiyorlar bize. Eğitim de bu işlevi görüyor özünde, taa en başından beri,
çağlardan çağlara böyle olagelmiş sanki. Çünkü eğitimde tekellerinde. Eğitimi
para yönlendirmiyor mu tüm evrende. Hatta tabir caizse dini bile paraya hizmet
eden bir nesne derekesine indirgemediler mi tüm evrende? Senin önüne bir kutu
koyuyorlar. Seni bir işe alıyorlar. Akşama kadar çalışıp, sabaha kadar
izliyorsun, yaşlandığında rahat etmek için kazandığını biriktiriyorsun,
yaşamaya zamanda kalmıyor, gücünde olmuyor, imkânın da bulunmuyor. Üstüne
üstlük, ne gariptir ki, bir de insançocuklarının hür ve eşit olduklarını ve
barış içinde yaşadıklarını söylüyorlar. Bizde aynı şeyi papağan gibi tekrar
edip duruyoruz, bir ömür boyunca. Açgözlülüğü şırıngalıyorlar, umudumuzu
çalıyorlar, savaşlar yoluyla yaşamı kirletiyorlar ve yaşamayı unutturuyorlar,
nefreti körükleyerek sevgiyi boğuyorlar, korkutarak kontrol altında tutuyorlar.
Bunu beceriyorlar, becerebileceklerini biliyorlar, çünkü bilgisizliğimizi biliyorlar
ve kullanıyorlar. Bizde zaten uyanık uyuyanlar olduğumuz için, nerede
bulunduğumuzu, ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, kimin için yaptığımızı, niçin
ve kim için yaşadığımızı hatta yaşayıp yaşamadığımızı bile bilmiyoruz.
Sormuyoruz, sorgulamıyoruz. Hatta sevgiyi kaybetmiş ve canavarlaşmış mahlûklar
olmuşuz. Sevebilseydik bilebilirdik, bilebilseydik sevebilirdik!
Ne
demiş Allah? ‘’Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’’
Ne
demiş Hz. Ali? ‘’Bilgiyle dirilenler ölümsüzdürler.’’
Ne
demiş Karl Marks? ‘’ Her şeyi sorgula.’’
SÖZLER:
""Amelim, farkındalığımdır.""
İsmet
Özel
""İnsan önce kendisi yaşamayı öğrenmeli, ondan
sonra başkalarını kınamaya kalkışmalıdır!""
Dostoyevski
""Devlet yıkılırsa millet onu yeniden teşekkül
ettirebilir. Millet ölürse devlet yeniden bir millet inşa edemez.""
İsmet
Özel
""Artık hiçbir şey düşünmek istemiyordu.
Düşünmek ona acı veriyordu... Nasıl ve ne şekilde olursa olsun, değişmek
istiyordu.. Değişmek ve acılardan kurtulmak..""
Dostoyevski
""Hangi nedenle olursa olsun insanların
birbirini öldürmek zorunda oldukları dünyayı sevmiyorum ben. Sevgi öldürmez,
sevgisizlik öldürür.""
Vedat
Türkali
""Çünkü merak ve korku bile yorgun düşer eninde
sonunda.""
Nietzsche
""Hepimizin evi yandığı halde, senin evin yanmadığı
için sevinirsen, yalnız kendin kötü olmakla kalmaz hepimizi
kötüleştirirsin.""
İsmet
Özel
""Devlet çarkı, daima, birgün çark durduğunda,
bu duruştan zarar görmeyecek olanlar tarafından döndürülmüştür.""
İsmet
Özel
""Eskiden tüm dünya deliydi" der en
akıllılar ve göz kırparlar. "Biz mutluluğu bulduk" der son insanlar
ve kırparlar gözlerini.""
Nietzsche
""Ateş karşısında bozulmayan altın, altın
karşısında bozulmayan kadın, kadın karşısında bozulmayan erkek;
kalitelidir.""
Maksim
Gorki
""Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar.
Güneş yalnız da olsa, etrafa ışık saçar.
Üzülme, doğruların kaderidir yalnızlık.
Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar.""
Ömer
Hayyam