Benimkisi naçizane bir
fikir, bir öneri. Yanlışta düşünüyor olabilirim, doğruda. Kafamız var, kalbimiz
var, vicdanımız var. Yanlış düşünüyorsak şayet, tahlil, tetkik, tahkik, analiz yaparak
ve tertil, tedebbür, taakkul ile hareket ederek doğrusuna ulaşırız. Doğru
düşünüyorsakta icrasını bekleriz. Bundan gayrısına gücümüz kifayet etmez.
Geçelim! Cuma günleri camilerde ciddi bir kitleye hitap edilmektedir. Tüm
camilerde ilk hitapta Kur’an okunabilir. Ama bu öyle alelade bir okuma olmaz. Aklı
uyandırıp düşünmeye sevkeden, yürekte gömülü duyguları uyandırıp eyleme
sevkeden bir okuma olur. İnsanlar Kur’an diye bir kitapları olduğu bilgisine
sahip olur. Ne diyor bu demeyin, bendeniz böyle inanıyorum, çünkü bir kitabımız
olduğunu bilseydik, bildiğimiz başka şeylerde olurdu yani olabildiğince kitaba
göre yaşamaya çalışırdık çendan. Kur’an okunur derken yani ayetler okunur. O
ayetler boşuna inmedi değil mi? Ama sümme haşa boşuna inmiş gibi bir yaşama
sahibiz. 10 ayet okunsa kifayet eder, ilk bölümde. Şöyle, yüreğimizle, tam
inanmış olarak okunursa hedefi bulur. Sonra sünnettin akabinde imam minbere
çıkar ve minber de şöyle bir şey yapılır; sözün özü, çok net, keskin, sarsıcı,
can alıcı ifadelerle kafalara ve kalplere çivi gibi çakılır hakikatler. Misal; ‘’namaz
kötülüklerden alıkoyar’’ denir kuvvetli bir şekilde ve belki tek bir cümle daha
kurulur keskin ifadeleri mündemiç olan. Başka bir gün; ‘’namaz kılan harama el
uzatamaz’’ denir kuvvetli bir şekilde ve belki tek bir cümle daha kurulur
keskin ifadeleri mündemiç olan. Bir başka gün ‘’namaz kılan kul hakkı yiyemez’’
denir ve belki tek bir cümle daha kurulur keskin ifadeleri mündemiç olan. Daha
başka bir gün; “namaz kılan adaletsiz olamaz” denir kuvvetli ve keskin bir
şekilde ve belki tek bir cümle daha kurulur keskin ifadeleri mündemiç olan. Yine
bir gün; ‘’işçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz’’ denir keskin ve
sarsıcı bir şekilde ve belki tek bir cümle daha kurulur keskin ifadeleri mündemiç
olan. Ve bu böyle gider. Bu durum her cuma gününde aynı şekilde tekrar edilir.
Çok söylemek sözün değerini düşürür ve sözü, laf derekesine indirger, bu da
etkiyi yok eder. Hakikat kafalara ve kalplere çivi gibi çakılmalı, bu da
hitapla mütenasip bir şeydir. Ahlaka mugayir bir hareket yapılacağında,
hakikat, ruhu acıtmalı ve ahlaksızlıktan vazgeçirmelidir. Hani çivi bir
yerinize batsa ve batan yeri oynatsanız ne olur? Çok acı hissedersiniz değil
mi? İşte bu şekilde, hakikat, kafanıza ve kalbinize çivi gibi saplandığı için
ve siz kötülük yapmaya yöneldiğiniz an, o hakikatler kafanızı ve kalbinizi
acıtır ve sizi kötülükten el çektirir. Normalde yeknesak ve roman gibi çok uzun
bir şekilde yapılan hitapların kafalarda ve kalplerde etkisi olduğunu kesinlikle
düşünmüyorum. Bilakis mütemadiyen aynı tekdüzelikte olduğu için sıkıcı
oluyormuş gibi geliyor. Bir de Kur’an’ın ahlak yasalarına dair pek bir şey
söylenmiyor. Hutbede hakikati işiten insan ürpermeli ve dışarıya çıkınca yüreği
titremeli, gövdesi sarsılmalıdır. Eğer bu başarılamıyorsa, her şey boşunadır.
Yat kalk, kalk yat ile olmaz. Ama maateessüf böyle oluyor. Minberde Allah’ın ve
Önderin emri okunuyor. Dışarı çıkılınca mutlak zıtlıkta hareket ediliyor ve biz
kendimize Müslümanız diyoruz. Riyakârız. Evet riyakârız. Hatta sahtekârız. Bu
da anlatılanların hiçbir etkisinin olmadığını gösteriyor. Hakikat ağırdır ve
acıdır kardeşim ve acı, insanı insan eder, yeter ki acı sahici olsun ve ders
alınsın. İşitip itaat etmeyeceksen işitmek neye yarar? Sağda solda edebiyat mı
parçalayacaksın, Allah böyle diyor, Peygamber şöyle diyor, Kur’an öyle diyor
diye? Kur’an edebiyat kitabı değildir kardeşim, eylem kitabıdır! Yol keseni,
yol gösterici yapan kitaptır! Namaz kılıyor ama aklına gelen her türlü
kötülüklerden el çekmiyorsan, niye kılıyorsun o namazı, gösteriş olsun diye mi
kılıyorsun? Namazın bir yaptırımı olmalı değil mi? Pisliğin dibine gömülmüşüz,
konuşmaya geldi mi bizden gayrı herkes suçlu, bir tek biz temiziz!!!
EKSTRA:
‘’’’Her şeyi
sorgula!’’’’
Karl Marks
‘’’’Gerçeği, yerin
altına gömseniz bile, o orada büyüyecek ve birgün patlayarak her şeyi yok
edecektir.’’’’
Emile Zola
‘’’’Önce İnsan olmalı!
Dilden, Dinden, Irktan, Mezhepten Ve Her şeyden Önce..!’’’’
Ernesto Che Guevara
‘’’’Aydınlanma, kişinin, kendi aklını
kullanmaya cüret etmesidir.’’’’
İmmanuel Kant
‘’’’Yalnızlık, tüm mükemmel
beyinlerin kaderidir.’’’’
Arthur Schopenhauer
‘’’’Keşke tutkulu bir düşünürle, yani şu ana
dek anladıklarını hayatında dürüstçe ve onurlu bir şekilde gösteren biriyle
tanışmayı tecrübe edebilseydim.’’’’
Kierkegaard
“”Gönül toprağında zehirli bir rüzgâr esiyor.
Çiçekler soluyor ağır ağır. Terk eden bir şeyler var içimizde bizi.
Kuruyoruz!””
Bendeniz
‘’’’İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir
üstünlük kabul etmem. Karakterin olmadığı yerde ne büyük sanatçı ne de büyük
mücadele adamı vardır. Orada var olan zamanın yok ettiği, içleri boş
yaratıklardır. Bütün mesele büyük görünmek değil, gerçekten büyük olmaktır.’’’’
Ludwig Van Beethoven
‘’’’Dünya, büyük görünen içi
boş yaratıklarla dolu, bizim gözlerimiz perdelenmiş, aklımız iflas etmiş,
hissimiz ölmüş sadece, bu yüzden fark edemiyoruz.’’’’
Bendeniz