En ciddi gazetelerde, TV’lerde; en ciddi yazarlar, yorumcular, “stratejist”ler, “Zeytinyağlı yiyemem” türküsünün ABD ısmarlaması olduğu iddiasındalar.
Bunun sebep ve dayanağını istisnasız hepsi şöyle izah ediyor:
“Bursa yöresine ait türkü 2 Kasım 1954’te İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen (1899-1963) tarafından derlenmiştir (THM Repertuar Nu. 1133).
Marshall Planı 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üreticisidir. Birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını keşfetmiştir. Marshal yardımının şartlarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır. (Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, 1966).”
Böylece, bunu sağlamak için, “Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır.
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.” (mailce.com)
Demek türkü 1954 yılında derlenmiş ve sonraki yıllarda meşhur olmuş, yayılmış!
1958 doğumlu bir Egeli, Sandıklılı olarak, hadiseyi en iyi değerlendirebileceklerden biriyim.
Doğru, çocukluk yıllarımızda bu türkü çok yaygın söylenirdi. Fakat söylenir geçerdi. Bunun yemek alışkanlığı ve kültürüne ne etkisi olabilir? Acaba, bilinçaltına mı hitap ediyordu?
Çocukluk yıllarımızda margarinin de yaygın olduğu, evlerde olmazsa olmaz bir “gıda maddesi” şeklinde düşünüldüğü de doğru… Fakat evlerimizde olmazsa olmaz bir gıda maddesi de hiç kuşkusuz zeytinyağıydı. Mısırözü yağı ise evimize hiç girmezdi.
Aradan yıllar geçti. 2000’li yılların başıydı… Bornova’da, “yerel sıkma” zeytinyağı aldığım bir bakkala, bir şikâyet için gitmiştim. Bakkal, zeytinyağı kalitesinden gayet emin bir tavırla, “siz zeytinyağını nasıl tüketiyorsunuz?” diye sormuştu. “Sabah kahvaltısında, banarak” cevabım karşısında, “ha, siz gerçek bir zeytinyağı tüketicisisiniz” demişti.
Ölçü bu! Elbette yemeklerde kullanmak ama mutlaka zeytinyağını banarak da tüketmek…
Şimdi, gerçek bir zeytinyağı tüketicisi olarak, “insaf, yahu” diyorum!
Şu masum sözlerin, ABD emperyalizmiyle ne alakası olabilir?
Hele, binlerce türkü derlemiş olan, değerli sanatçı Muzaffer Sarısözen’i de emperyalizmin kullandığı ima ve iftiralarına kadar işi götürmek hangi vicdana sığar?
Söz konusu yıllarda, bol bol zeytinyağı da yedik, kadınlarımız basma fistan da giydi.
Sömürgecilik doğrudur, margarine alıştırmak, basma yerine plastik dayatmaya çalışmak da doğrudur. Lâkin hadisenin türküyle alakası yoktur.
x x x
TÜRKÜNÜN SÖZLERİ
Zeytinyağlı yiyemem aman,
Basma da fistan giyemem aman.
Senin gibi cahile,
Ben efendim diyemem aman.
Kaldım duman içi dağlarda,
Sevgili yârim nerelerde?
Kara üzüm asması,
Yeşil olur yazması.
Ben yârimden ayrılmam,
Kara yazı yazması.
Kaldım duman içi dağlarda,
Sevgili yârim nerelerde?
Asmadan üzüm aldım,
Sapını uzun aldım.
Verin benim yarimi,
Annemden izin aldım.
Kaldım duman içi dağlarda,
Sevgili yârim nerelerde?