Son kez yazıyorum daha da yazmam. Haddizatında hiçte
yazmam ama bu toplumda yaşıyorum ve bu durum beni mecburen yazmaya itiyor.
Belki bir gün ebediyen susarım! Ki, söylediklerim kötülük içinde değil,
herhalde fark ediliyordur bu. Buyurun söyleyin, birisinin aleyhine mi oluyor ya
da birini kötülüğe mi sevk ediyor söylediklerim? Yoksa iyilik, güzellik, sevgi,
barış, kardeşlik için mi söylüyorum? Ki, elbette ki iyilik, güzellik, sevgi,
barış, kardeşlik olsun için söylüyorum. Yüksek karakterli, büyük rüyalar
peşinde koşan idealist bir toplum olmamız adına söylüyorum. En basit zekâ bile
fark eder böyle olduğunu. İçimizdeki kötülükleri boşaltıp dürüstçe, namusluca
yaşamak çok mu zor gerçekten? Sırf ama sırf dünya için yapmadığımız rezalet yok
handiyse. Üç kuruşluk dünya için insanlığımızı harcıyoruz mütemadiyen, hiç
utanmadan sıkılmadan. Ne yapmamız gerekiyor ama neyle iştigal ediyoruz. Bir de
tüm bunların yanında iri laflar edip ahkâm kesmiyor muyuz yeri geldiğinde toplu
ortamlarda, işte bu tiksindiriyor insanı. Her şeye yazık oluyor. Alışılmış bir
klişe var; ‘’hayal görüyorsun, dünya belli, insan belli, istediğin dünya yok ve
olamaz.’’ Ahlaksızlığımızı böyle absürt ve müptezel bir telakki ile zımnen
adeta meşrulaştırıyoruz. Ne rezillikten kurtulma derdimiz var ne de
rezilliğimize ses edilsin istiyoruz. Bu sebeple de mezkûr klişeyi dilimize
pelesenk etmişiz. Temcit pilavı gibi sürekli tekrar edip duruyoruz. Yazık!
Geçelim! Tüm insanlığa matuf sesleniyorum. Bakınız yalvarıyorum. Oysa kaç kez
yazdım, söyledim. Allah aşkına, bir toplumsal mekanizmanız varsa şayet, bu
mekanizmanın müntesiplerini fitneden, hasedden ve kompleksten hatta küçük
işlerden uzaklaşmaları yönünde terbiye edelim. Onlara yüce ülküler yükleyelim.
Onları küçük şeylerle iştigal etmemeleri konusunda uyaralım. Onlara kutsal
yasaları öğretelim. Hakikatin bilgisiyle aydınlatalım onları. Bilmenin değil,
anlamanın ve anladığını uygulamanın insanı yücelteceğini öğretelim. Önce
insanın kendisinin değişmesi gerektiğini izah edelim sarih olarak. Yüce ahlak
ile donatalım. Kardeşliği öğretelim ilk evvelde. Onlara kişilik ve karakter
kazandıralım. Onlar motmot birbirlerinin benzerleri olmasınlar. Dünyanın
münhasıran kendilerinin çevrelerinde dönmediğini bilsinler. Sormaktan ve
sorgulamaktan korkmasınlar. Sorar ve sorgularlarsa mekanizmanın zarar göreceği
telakkisiyle hareket edip, endişelenip susturmayın onları. Zaten mekanizmanız
böyle bir şey yüzünden tahrip olacaksa, o mekanizmanın varoluşu tesadüfüdür ve
varlığını idame ettirmesi muhaldir. Ki, bunun örnekleri de mevcuttur ve
tazedir. Dünyada muhtelif insanların olduğunu ve kendilerinin de onlarla ya dinen
ya da insan olarak kardeş olduklarını bilsinler, anlasınlar. Önce onların
nefislerini eğitelim. İftira vb. insan olmaklığa mugayir gayr-i ahlaki işlerden
uzak olmaları ve uzaklaşmaları konusunda şiddetle uyaralım onları. Kul hakkının
çok büyük günah olduğunu bilmesinler, anlasınlar ve asla ve kata kul hakkına el
uzatmasınlar. Ki, zaten bu dünyada bilmediğimiz hiçbir şey yok ama ne garip ki
yaptığımız hiçbir şey de yok! Küçücük ve ucuz bir dünya menfaati için insanlara
kötülük etmenin en büyük kötülük ve ahlaksızlık olduğunu anlatalım. İcap
ediyorsa mütemadiyen uyaralım. Tekrar, nefislerin inadını kırar ve nefsi
uslandırır, terbiye eder. Kendi nefsimizden türettiğimiz yasalarla, ahlakla,
bilgiyle eğitmeyelim onları. Zaten en büyük hata da bu değil midir insanın
eğitiminde? Çünkü iki ayrı kutsal insanlık yasası yok. İki ayrı hakikat yok.
Bakınız, bu şekilde eğittiğiniz ve terbiye ettiğiniz insanlar kendileri çok
iğreti görünürler ama emin olun mekanizmanın çarklarını da bozarlar ve bünyeyi
dipten dibe zehirlerler ve çürütürler. Yüreği hasetle kavrulan, fitne kusan,
kompleksle yüklü tipler yüzünden mekanizmanız biteviye ahlaksızlık üreten bir
yapıya dönüşür. Siz farkında olmazsınız ama tedricen kaybedersiniz. Zincirin
halkaları tek tek kopar gider. Ve nice değerleri, değersizler yüzünden
kaybetmeyi umursamıyorsanız bişey diyemem. Umurumda da olmaz. Ama mekanizmaları
da kuşatan büyük mekanizmanın tahrip edilmesine üzülüyorum ben. Ve böyle bir
şey çok büyük bir ihanettir. Ve burada ki asıl kaybın ne olduğunu tahmin
edebilir misiniz? Ve o kayba vicdanlarınız onay verebilir mi? lütfen aklımızı
başımıza alıp yeniden, yeniden, yeniden düşünelim. Kendimizi acımasızca
yargılayalım. Vicdanlarımızın sesini dinleyelim. Ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz,
niçin yapıyoruz, kim için yapıyoruz diye soralım. Ve bulduğumuz cevaplar
nefislerimizi zorlasa da kabul edecek kadar namuslu, dürüst, cesur ve yürekli
olalım. Aksi durumda ne olacağını da düşünelim. Kendimizi insanca, şereflice,
hesaba çekmekten imtina etmeyelim, korkmayalım. Asıl bunu yapmadığımız zaman
korkalım. Filhakika sayfalarca yazılır ama yoruldum!
EKSTRA:
‘’’’Ben, bu hayatı, bilerek, isteyerek, her
dakikasını kendimin kılarak, duyarak, hissederek ve düşünerek, uyanıklık içinde
yaşamak istiyorum.’’’’
İsmet
Özel
‘’’’Vur düşünce kazmasını. Beyninin dip derinliklerine
in. İn be gülüm… Çıldırsan da, delirsen de, dehşeti yaşasan da. Hissetsene,
açsana kulaklarını duysana; uğulduyor beynin, kaynıyor, yanıyor, alevler
fışkırıyor. Bilsen ki yaşamak seni çağırıyor. Keşfet yaşamı! Sanma ki yaşadığın
yaşamaktır. Yaşamak örtünün altındadır. Vermek istiyor sana şeyler, bir
şeyleri. Boşluğu gör, saçmalığı ve anlamsızlığı. Çıkıp gideceksin bir gün!
Duracak değilsin hep! Kimdir o muallakta ki muamma? Tırnaklarınla kazı varlığı
ve varlık içinde varol. Kimsin sen, neredesin, kaç zaman buradasın? Değer mi
burada bulunacağın zamana mahkûm olmaya? Zaman ötesine kanatlanıp uçmak varken.
Tükür suratına tükürülmesi gerekiyorsa. Tükürülecek zaten birgün tükürülmesi
gerekiyorsa. Çokça mı yaşamak, azca mı yaşamak? Duvarları toz et, sınırları aş.
Bir uçurumun kıyısına götürse de seni karşılaşacakların, kanatlanıp uç oradan.
Kon kalbinin üzerine ve in dip derinliklerine doğru. Sapla duygu hançerini
gönül toprağına. Hisset, nasılda çürüyor olduğunu duygularının, utandığını
vicdanının. Korkma! Yüzleş hayatla ve kendinle ve gerçekle. Yüzgöz olma ama.
Aynı sanma ikisini. Yüzleşmek uyandırır, yüzgöz olmaksa uyuşturur. Bu kadar
değil! Aklına gelenlerden ve kalbinden çıkanlardan korkma ve korkup kaçma.
Kaçmak kurtuluş değil. Kendinden kaçabilir misin? Kaçsan bile, kaçtığın yere
kendinden başka kimi götürebilirsin? Gittiğin her yer dünya, vardığın her yer
kendinsin unutma! Sor, sorgula, bıkıp usanmadan. Düşün hiç durmadan, uyumadan,
soluklanmadan. Uyan! Uyan! Uyan! Uyumaya gelmedin. Yanmaya geldin, yanmamak
için. Yorulma bakmaktan ama görmeyi de bil. Korkma kirlenmekten ama
temizlenmeyi de unutma. Aklını kullanmaya cesaret et! İnan bana, bana inan
gülüm, aydınlık derinliklerdedir! Derinlikleri karanlıktır sanma. İnsan
derinliklerden fışkırıp çıkar! Sapladıkça hançerini, vurdukça düşünce kazmasını
ışık fışkırıp çıkacaktır. Niçin yaşadığını ve kaç zaman yaşayacağını düşün.
Beynini kuşatan zincirleri kır ve özgüce düşün. Kaybedeceğin nedir, kazandığın
ne olacaktır! Nedir ki kazanmak? Kaybolup gidecek şeyleri kazanmak nasıl bir
şeydir? Ne zaman kazanır insan be gülüm? Vicdanını ancak bu şekilde diri
tutabilirsin ve duyabilirsin sesini. Sesi yitip giderse vicdanının, varım
sanma! Coşkun ırmaklar gibi ol. Engin denizler gibi ol. Yüce dağlar gibi ol.
Soluksuz atlar gibi ol. Rüzgâr gibi ol. Güneş gibi ol. Toprak gibi ol. Su gibi
ol. Hava gibi ol. Ok gibi ol. Demir gibi ol. Çelik gibi ol. Kıpır kıpır ol.
İnsan ol!’’’’
Bendeniz
‘’’’Batı hiçbir vakit adil olmamıştır. Yükselişlerinde
masumların kanı vardır. Düşüşlerine de masumların gözyaşları sebep
olacaktır.’’’’
Sultan
Abdülhamit Han
‘’’’Ne hazindir ki; aynen öyledir. İnsanlığın
kadim tarihinin değişmez kanunudur: Zulümle yükselenler, var olanlar; gözyaşları
ile alçalırlar, yok olup giderler.’’’’
Bendeniz
‘’’’Bilgi en yüce iyilikmiş, gerçek ise en yüce değer;
diğer her şey ikincil ve önemsizmiş.’’’’
Aldous
Huxley
‘’’’İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğeri okumak
için.’’’’
Goethe
‘’’’İyi düşünen insanın yanında dünya çerçöp
gibi değersizdir.’’’’
Sadi
Şirazi
‘’’’Sen doğru olursan, güneş sana gelecektir.’’’’
Sezai
Karakoç
‘’’’Bir yerde herkes birbirine benziyorsa,
orada kimse yoktur.’’’’
Michel
Foucault
‘’’’Sen eşsiz biri olarak doğdun, bir kopya
olarak ölme.’’’’
John
Mason
‘’’’Yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice insanlar
vardır. Ama güneş her gün yeniden doğar.’’’’
Seneca
‘’’’Düşmanına benzediğin zaman, savaşmanın
anlamı kalmaz.’’’’
Aliya
İzzetbegoviç
‘’’’Allah'a kalbiyle yaklaşamayanlar,
mitolojiyi ve dinlere sokulan efsaneleri icat etmişlerdir.’’’’
Nurettin
Topçu
‘’’’Hakikat şudur ki, bütün bilgi arayışı özü itibariyle
bir tür duadır.’’’’
Ali
Şeriati
‘’’’Yüce düşünceleri seviyorum. Varsın yanlış olsunlar;
ama özleri kutsaldır.’’’’
Dostoyevski
‘’’’İnsanlar, toplum içinde yaşamanın bütün
zevkini yüreğimden söküp aldılar...’’’’
Jean
Jacques Rousseau
‘’’’Bir insanı, sustuğu yerlerden
tanıyabilirsiniz.’’’’
Halil
Cibran
‘’’’Kendi kafasıyla düşünen hürdür.’’’’
Cemil
Meriç
‘’’’Televizyon; aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman
okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir
nevi afyondur...’’’’
Cemil
Meriç
‘’’’Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve
saklamakla geçiren insanlar, sonunda en çok istedikleri şeyin satın
alınamayacağını anlarlar.’’’’
Aldous
Huxley
‘’’’Ne güzel gülüyorsun Andre! Oysa çok
gülenlerin yüreğinde keskin bir acı saklıdır.’’’’
Maksim
Gorki
‘’’’Kalbi özgürlük aşkıyla atan kimse, onun bunun ayağı, bacağı,
başı ve zülfüyle uğraşabilir mi?’’’’
Ali
Şeriati
‘’’’İnsan yaşadıkça ve acıları çoğaldıkça ahlâkı yükselir
ve değerlenir.’’’’
Nurettin
Topçu
‘’’’Duygularınıza namus öneriyorum.’’’’
Friedrich
Nietzsche
‘’’’Vicdan dostum, Vicdan! Eğer yaptığınız bir işten dolayı rahatsız
oluyorsanız, bunun günah olduğuna ve öte dünyada hesabını vereceğinize
inandığınız içindir.’’’’
Dostoyevski
‘’’’Sizin yiğitliğinizi övenlere; - 'hayır bizim
yiğitlerimiz şehit oldu' deyin.’’’’
Cahit
Zarifoğlu
‘’’’İnsanoğlu toprağı terk ederek etrafını aletlerle
çevirip bir "sanal dünya? kurdu. Burada sıkılıp duruyor. İki serap
görüyor: hız ve haz. Bunlar nefsin oyunlarıdır. Ele geçtiklerinde yok olurlar.
Sıkıntı devam eder. İnsanlar kendilerini elli bin çeşit ürün bulunduran
AVM’lere teslim etmeseler, tüketim kültürünün kelepçelerinden kurtulabilseler,
çiçekleri ve böcekleri yeniden görebilseler; bir keçi yavrusunun bakışlarını,
süt kokusunu, böğürtlen reçelini hiçbir şeye değişmeyecekler ama sarhoşluktan
ayılamıyorlar....’’’’
Mustafa
Kutlu
‘’’’Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.’’’’
Mehmet
Akif Ersoy