AKIL...

Özgür DENİZ - 22.04.2018

Akıl bu abi, soruyor, sormadan edemiyor. Durduramıyorsun. Dur artık yeter diyorsun. Niye diyor? Niye varım diyor. Benim işime karşıma diyor. Sizden mutlak bağımsızmış gibi hareket ediyor. Sanki ben olmasam bir şeymişsin gibi diyor. Benim varlığımdır, senin, hayatın meydanlarında adam diye gezinmene sebep diyor. O zaman kullanma da görelim bakalım beni, ne hallere düşüyorsun diyor. Niye diyor, niçin diyor, nasıl diyor, kim diyor, kim için diyor, nereden diyor, nereye diyor. Mütemadiyen soruyor, sorguluyor. İlla ki bir cevap arıyor. Kolay inanmıyor, ikna olmuyor, aldanmıyor. Ben öyle sudan sebeplere aldanacak kadar tiksindirici olamam, ben akılım diyor. Ne yapabilirsin ki? Elinde bir tokmak olsa indirip ezeceksin ama çaresizsin. Tüm olguları bir sofraya koyuyor, karıştırıyor, karıştırıyor, karıştırıyor, sonra da ayrıştırmak için kendi kendisiyle cebelleşiyor. Fırtına gibi esiyor, güneş gibi doğuyor, yağmur gibi yağıyor, bazen de zifiri karanlığa gömülüp kalıyor. Ya korkacaksın, susturacaksın ve kaçacaksın ya da güveneceksin, inanacaksın, üçüncü bir seçenek yok. Gerçekten de dediği doğru aslında; ona muhtaçsın, onsuz bir hiçsin! Önemli olduğunu çok iyi biliyor ve kendisi karşısında naçar kaldığını da kesinlikle biliyor. Akıl, kendine düşman oluyor bazen. Bazen alkışlıyor kendisini hatta alkışlatıyor. Olguya bakıyor, olaya bakıyor, soruyor, soruyor, soruyor, sorguluyor, şaşırıp kalıyor bazen ve şok ediyor da seni. Her şeyi soruyor ve sorguluyor. Bir şeyler arıyor. Tam bulduğuna inanırken kaybettiğini görüveriyor. Kaybettim derken de buluveriyor cevabı. Girdaplara sıkışıp kalıyor. Tezatları karşı karşıya getiriyor, çarpıştırıyor, dövüştürüyor. Bir ona, bir buna bakıyor, nasıl oluyor diyor? Çıldırıyor, çıldırtıyor. Susturulmak isteniyor, boğulmak isteniyor ama meydan vermiyor böyle şeylere. Niye soruyorsun diyemiyorsun ki. Kazan gibi kaynıyor, cehennem ateşi gibi yakıyor. Susuveriyor bazen, çaresizmiş gibi öyle mahzun. Bazen bir volkan gibi patlayıveriyor. Bulduğu cevaplardan, bulamadığı cevaplardan sorumlu tutulabilir mi? Sorumlu tutulsa cezalandırılabilir mi? Hadi buyur, ne diyeceksin? Ne düşünüp duruyorsun, nedir bu sormalar, dur durduğun yerde ve haddini bil mi diyeceksin? Dinler mi? Sustuğu zaman kendi kendisiyle kavga ediyor. Bilen benim diyor, sen kimsin? Benim sayemde var oluyorsun, yolunu yönünü buluyorsun, ben olmasam mal gibi güdülüp durursun ömür boyu diyor. Donup kalıyorsun. Hayır, küfür mü ediyorum diyor, benim ekmeğimi elimden alamazsın diyor. Ben düşünmeden nasıl yaşayabilirim ki? Ben olmasam sen kimsin ki diyor. Düşüncemi kendimde saklarsam havasız kalmaz mıyım diye soruyor. Ne sorulabilir ki? Niçin sana söylediklerimi dinlemiyorsun? O zaman niçin bana geliyorsun? Aradığını ben bulacaksam, bulduğumu niçin kabul etmiyorsun? Yanlış konuşuyorsun diyemiyorsun. Nereden biliyorsun doğru olduğunu demesinden korkuyorsun. Akıl bu abi, hep soruyor ve hep soracak! İstesen de istemesen de soracak, sorgulayacak. Çünkü hep arıyor olacak. Ya bulacak ve diriltecek seni de ya da ölecek ve seni de hiçleştirecek! Çünkü onu kullanmasını bildiğin müddetçe bir şeysin, onu kullanmazsan sefilsin, hiçsin, mal gibi bir şeysin.

 

EKSTRA:

 

‘’’’Bir kuşu özgür bırak ki uçsun, geri dönerse senindir, dönmezse üzülme, zaten hiç senin olmamıştır.’’’’

 

Anonim

 

“”İnsan; insan olduğunu, hissederken idrak eder, bakıp gördüğü ve düşündüğü zaman değil. Akıl yalnız başına yanıltabilir belki insanı ama his asla yanıltmaz, hele bir de akılla mezcolursa. Çünkü insanlığın tezahür ettiği an, hissin vehleten tebeyyün ettiği andır. İnsan, merhamet edene dendiği için, merhametin anasının da hissetmek olduğu için, insan ancak hissettiği anda insanlığını görür ve gösterir. Hissetmeyende hayvanlığın izleri görülür. Göklere doğru el açtığınızda gözleriniz niçin yumulur ve tam kalbinizin ortasında bir garip hareket belirir, küt diye? Keza ağlarken niçin yumulur gözleriniz? Kalbinizin derinliklerinde kıpırdanışlar olur çünkü. Hakeza sevdiğinizi öperken aynı şekilde gözleriniz yumulur, çünkü o öpme eylemi kalbinizden gelir ve yine direkt kalbinize döner. Ve hakeza bir dilekte bulunurken yine yumulur gözleriniz. Çünkü taaa kalbinizden temenni edersiniz. En insani ve en güzel şeyleri gözle göremezsiniz ama kalbinizde hissedersiniz. Gerçek ve insani olanlar, hissedilenlerdir. En çok, hissedenlerin kalpleri acır. En gerçek dua, hissedilerek yapılan duadır. En yüce eylem, hisle beslenen, düşünceyle bileylenen ve hissin meyvesi olan eylemdir. En pervasız ve dürüst konuşanlar, hissederek konuşanlardır. Kötülük yapmaktan ve zulümden çıldırırcasına korkup uzak duranlar, kul hakkı yemekten ateşten kaçar gibi kaçanlar hissedenlerdir. Hissedenler, dünyanın realitesine boyun eğmezler ve direnirler. Çünkü realite, hakikatin düşmanıdır ve insanca yaşamanın önündeki en büyük engeldir ve kabullenilmiş bir durumdur. Hissiz insan, ölüdür!””

 

Bendeniz

 

“”Karanlık dünyaya hakikat güneşi doğdu ve o güneş hiç batmadı ama insançocukları hakikat güneşine yüzlerini dönmek yerine karanlıkta kalmayı tercih ediyorlar. Çünkü insan yaptığı kötülüğün görülüp bilinmesinden hoşlanmıyor. Karanlıkta nefsine göre yaşamayı tercih ediyor. Bu yüzden de hakikat güneşinden kaçıyor hatta nefret ediyor. Ağzıyla seviyormuş gibi görünüp, gönlüyle bir bağ kurmuyor. İyilik yapan ve iyilik peşinde koşanlar ise karanlıktan korkarlar ve hakikat güneşine doğru koşarlar. Çünkü yargılanmaktan korkmazlar. Allah’ın adaletine inanırlar. Ancak Allah’ın adaletine inananlar sonsuz yaşama kavuşacaklar.””

 

Bendeniz

 

“”Bu memlekette niçin emeğe değer verilmiyor, niçin sabrın meyvesi alınmıyor, niçin hasbi çalışmanın kıymeti anlaşılmıyor? Bu memleket kendi kozasını ören insanlara niçin kıymet vermiyor da kolayca harcıyor? Hadi bunlar bir yana, ben bir yana, yahu insan dediğin kitap kıymeti bilir. Kitaba önem vermeyen toplum nasıl ayakta kalır, nasıl yaşar?””

 

Mustafa Kutlu

 

“”İslam, namaz kıl derken, aynı zamanda iyilik yap, kötülüklerden alıkoy da demektedir.””

 

Ali Şeriati

 

‘’’’İstemek, temeli bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir şey olmadığına göre, hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir.’’’’

 

Arthur Schopenhauer

 

‘’’’Ben, gönlümün kederlerini, kalabalığın sevinçleriyle değiştirmeyecektim ve üzüntülerimin, her parçamdan akıttığı gözyaşlarım, gülüşlere dönmeyecekti. Yalnızca bir damla yaş ve bir gülümseyiş olacaktı benim hayatım.’’’’

 

Halil Cibran

Tarih: 22.04.2018 Okunma: 809

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?