Akıl bu abi, soruyor,
sormadan edemiyor. Durduramıyorsun. Dur artık yeter diyorsun. Niye diyor? Niye
varım diyor. Benim işime karşıma diyor. Sizden mutlak bağımsızmış gibi hareket
ediyor. Sanki ben olmasam bir şeymişsin gibi diyor. Benim varlığımdır, senin,
hayatın meydanlarında adam diye gezinmene sebep diyor. O zaman kullanma da
görelim bakalım beni, ne hallere düşüyorsun diyor. Niye diyor, niçin diyor,
nasıl diyor, kim diyor, kim için diyor, nereden diyor, nereye diyor.
Mütemadiyen soruyor, sorguluyor. İlla ki bir cevap arıyor. Kolay inanmıyor,
ikna olmuyor, aldanmıyor. Ben öyle sudan sebeplere aldanacak kadar tiksindirici
olamam, ben akılım diyor. Ne yapabilirsin ki? Elinde bir tokmak olsa indirip
ezeceksin ama çaresizsin. Tüm olguları bir sofraya koyuyor, karıştırıyor,
karıştırıyor, karıştırıyor, sonra da ayrıştırmak için kendi kendisiyle
cebelleşiyor. Fırtına gibi esiyor, güneş gibi doğuyor, yağmur gibi yağıyor,
bazen de zifiri karanlığa gömülüp kalıyor. Ya korkacaksın, susturacaksın ve
kaçacaksın ya da güveneceksin, inanacaksın, üçüncü bir seçenek yok. Gerçekten
de dediği doğru aslında; ona muhtaçsın, onsuz bir hiçsin! Önemli olduğunu çok
iyi biliyor ve kendisi karşısında naçar kaldığını da kesinlikle biliyor. Akıl,
kendine düşman oluyor bazen. Bazen alkışlıyor kendisini hatta alkışlatıyor.
Olguya bakıyor, olaya bakıyor, soruyor, soruyor, soruyor, sorguluyor, şaşırıp
kalıyor bazen ve şok ediyor da seni. Her şeyi soruyor ve sorguluyor. Bir şeyler
arıyor. Tam bulduğuna inanırken kaybettiğini görüveriyor. Kaybettim derken de
buluveriyor cevabı. Girdaplara sıkışıp kalıyor. Tezatları karşı karşıya
getiriyor, çarpıştırıyor, dövüştürüyor. Bir ona, bir buna bakıyor, nasıl oluyor
diyor? Çıldırıyor, çıldırtıyor. Susturulmak isteniyor, boğulmak isteniyor ama
meydan vermiyor böyle şeylere. Niye soruyorsun diyemiyorsun ki. Kazan gibi
kaynıyor, cehennem ateşi gibi yakıyor. Susuveriyor bazen, çaresizmiş gibi öyle
mahzun. Bazen bir volkan gibi patlayıveriyor. Bulduğu cevaplardan, bulamadığı
cevaplardan sorumlu tutulabilir mi? Sorumlu tutulsa cezalandırılabilir mi? Hadi
buyur, ne diyeceksin? Ne düşünüp duruyorsun, nedir bu sormalar, dur durduğun
yerde ve haddini bil mi diyeceksin? Dinler mi? Sustuğu zaman kendi kendisiyle
kavga ediyor. Bilen benim diyor, sen kimsin? Benim sayemde var oluyorsun,
yolunu yönünü buluyorsun, ben olmasam mal gibi güdülüp durursun ömür boyu
diyor. Donup kalıyorsun. Hayır, küfür mü ediyorum diyor, benim ekmeğimi elimden
alamazsın diyor. Ben düşünmeden nasıl yaşayabilirim ki? Ben olmasam sen kimsin
ki diyor. Düşüncemi kendimde saklarsam havasız kalmaz mıyım diye soruyor. Ne
sorulabilir ki? Niçin sana söylediklerimi dinlemiyorsun? O zaman niçin bana
geliyorsun? Aradığını ben bulacaksam, bulduğumu niçin kabul etmiyorsun? Yanlış
konuşuyorsun diyemiyorsun. Nereden biliyorsun doğru olduğunu demesinden
korkuyorsun. Akıl bu abi, hep soruyor ve hep soracak! İstesen de istemesen de
soracak, sorgulayacak. Çünkü hep arıyor olacak. Ya bulacak ve diriltecek seni
de ya da ölecek ve seni de hiçleştirecek! Çünkü onu kullanmasını bildiğin
müddetçe bir şeysin, onu kullanmazsan sefilsin, hiçsin, mal gibi bir şeysin.
EKSTRA:
‘’’’Bir kuşu özgür bırak ki uçsun, geri dönerse
senindir, dönmezse üzülme, zaten hiç senin olmamıştır.’’’’
Anonim
“”İnsan; insan olduğunu,
hissederken idrak eder, bakıp gördüğü ve düşündüğü zaman değil. Akıl yalnız
başına yanıltabilir belki insanı ama his asla yanıltmaz, hele bir de akılla
mezcolursa. Çünkü insanlığın tezahür ettiği an, hissin vehleten tebeyyün ettiği
andır. İnsan, merhamet edene dendiği için, merhametin anasının da hissetmek
olduğu için, insan ancak hissettiği anda insanlığını görür ve gösterir.
Hissetmeyende hayvanlığın izleri görülür. Göklere doğru el açtığınızda
gözleriniz niçin yumulur ve tam kalbinizin ortasında bir garip hareket belirir,
küt diye? Keza ağlarken niçin yumulur gözleriniz? Kalbinizin derinliklerinde
kıpırdanışlar olur çünkü. Hakeza sevdiğinizi öperken aynı şekilde gözleriniz
yumulur, çünkü o öpme eylemi kalbinizden gelir ve yine direkt kalbinize döner.
Ve hakeza bir dilekte bulunurken yine yumulur gözleriniz. Çünkü taaa
kalbinizden temenni edersiniz. En insani ve en güzel şeyleri gözle göremezsiniz
ama kalbinizde hissedersiniz. Gerçek ve insani olanlar, hissedilenlerdir. En
çok, hissedenlerin kalpleri acır. En gerçek dua, hissedilerek yapılan duadır.
En yüce eylem, hisle beslenen, düşünceyle bileylenen ve hissin meyvesi olan
eylemdir. En pervasız ve dürüst konuşanlar, hissederek konuşanlardır. Kötülük
yapmaktan ve zulümden çıldırırcasına korkup uzak duranlar, kul hakkı yemekten
ateşten kaçar gibi kaçanlar hissedenlerdir. Hissedenler, dünyanın realitesine
boyun eğmezler ve direnirler. Çünkü realite, hakikatin düşmanıdır ve insanca
yaşamanın önündeki en büyük engeldir ve kabullenilmiş bir durumdur. Hissiz
insan, ölüdür!””
Bendeniz
“”Karanlık dünyaya hakikat
güneşi doğdu ve o güneş hiç batmadı ama insançocukları hakikat güneşine
yüzlerini dönmek yerine karanlıkta kalmayı tercih ediyorlar. Çünkü insan
yaptığı kötülüğün görülüp bilinmesinden hoşlanmıyor. Karanlıkta nefsine göre
yaşamayı tercih ediyor. Bu yüzden de hakikat güneşinden kaçıyor hatta nefret
ediyor. Ağzıyla seviyormuş gibi görünüp, gönlüyle bir bağ kurmuyor. İyilik
yapan ve iyilik peşinde koşanlar ise karanlıktan korkarlar ve hakikat güneşine
doğru koşarlar. Çünkü yargılanmaktan korkmazlar. Allah’ın adaletine inanırlar.
Ancak Allah’ın adaletine inananlar sonsuz yaşama kavuşacaklar.””
Bendeniz
“”Bu memlekette niçin emeğe değer verilmiyor,
niçin sabrın meyvesi alınmıyor, niçin hasbi çalışmanın kıymeti anlaşılmıyor? Bu
memleket kendi kozasını ören insanlara niçin kıymet vermiyor da kolayca
harcıyor? Hadi bunlar bir yana, ben bir yana, yahu insan dediğin kitap kıymeti
bilir. Kitaba önem vermeyen toplum nasıl ayakta kalır, nasıl yaşar?””
Mustafa Kutlu
“”İslam, namaz kıl derken, aynı zamanda iyilik
yap, kötülüklerden alıkoy da demektedir.””
Ali Şeriati
‘’’’İstemek, temeli
bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir şey olmadığına göre,
hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir.’’’’
Arthur Schopenhauer
‘’’’Ben, gönlümün
kederlerini, kalabalığın sevinçleriyle değiştirmeyecektim ve üzüntülerimin, her
parçamdan akıttığı gözyaşlarım, gülüşlere dönmeyecekti. Yalnızca bir damla yaş
ve bir gülümseyiş olacaktı benim hayatım.’’’’
Halil Cibran