İnsan, niye, ille de başkası olmaya öykünür? Niye her
zaman başkaları anlatılır, başkaları tarafından? İnsan niçin kendi olmak
istemez? Zor mu gelmektedir yoksa korkmakta mıdır? Niye üretilenlerle yetinme
derdindeyizdir? Biz, bizi üretemez miyiz; biz, biz olamaz mıyız? Kendini
değerli görmüyorsa insan, neye değer verebilir, değerli görebileceği ne vardır?
Her şey olabilen insan, bir türlü kendisi olamıyor. Seçimini kendisi yapamıyor,
aklını kendisi kullanamıyor, seveceğini özgür iradesiyle sevemiyor, kendi
yolunu kendi çizemiyor. Garip değil mi bu gerçekten? Niçin kendi anlamını
aramaz insan ve kendine yüklenen anlama sığmaya çalışır durmadan? Dünya devasa
bir yerken, küçücük bir köşeye sıkıştırırız kendimizi, niye? Çünkü biz,
tanımlanmayı, konumlandırılmayı seçiyoruz, kendimizi ise hiç seçme teşebbüsünde
bile bulunmadık. Bu yüzden de kendimizdeydik belki ama hiçbir zaman kendimizi
yaşamadık. Biz hep dayanmak istedik yaratmak değil. Zira dayanmak kolaydır,
hiçbir şey yapmanı gerektirmez ama yaratmak, bir çaba, emek, ter, yaş, kan
ister. Biz isteriz ama vermeyiz, vermeyi sevmeyiz. İstemek, belirlenmektir,
vermek ise yaratmaktır! Bunu anlamayız, anlamak istemeyiz. Oysa insan kendisi
olmalı, kendi anlamını aramalı ve mütemadiyen kendisinin peşinden koşmalıdır.
Kendi kaderini kendisi çizmelidir; aklıyla, ihtiyarıyla, iradesiyle. Belki uyum
içinde olmaktır insanı her türlü dertten kurtaran. Zira kendin olmaya çalıştıkça,
aynı zamanda uyumsuz olman da kaçınılmazdır, bu ise dünyanın mahiyetine göre
tehlikelidir. Zira insan açgözlüdür! Gözü aç olanı doyurduğun zaman da, onun
gönlünü esir alabilirsin, gönlü esir olanın da kendisi olmasını engelleyebilir
ve ilanihaye sömürebilirsin. İşte bu yüzden, her daim, aklımı, irademi,
ihtiyarımı kullanmayı ve kaderimi kendim çizmeyi seviyorum, tabi başarabildiğim
kadarıyla. Kaderimi başkalarının tayin etmesini sevmiyorum. Okuyorum,
düşünüyorum, hissediyorum, görüyorum ve kararımı verip kaderime etkide
bulunuyorum.
EKSTRA:
‘’’’Biliyorum, hayallerimiz olmadığı için yaşamasını
bilmiyoruz. Bizler, bedenlerinde canlılık hissettiği için yaşadığını
sananlarız. Yaşamaktır diye, canlılığa kananlarız. Oysa yaşamak canlı olmak
demek değildir. Bizler, canlı ölüleriz! Yaşamak, için peşinden koşacağımız bir
hayalimiz yok çünkü. Hayal kurabilecek cesaretimiz, gücümüz, zekâmız, duygumuz
yok çünkü. Eğer ki, hayallerimiz olsaydı, muhakkak yaşamında şifrelerini
çözerdik. Çünkü peşinden koşacağımız bir şeyler olurdu ve koşmak için neler
yapabileceğimizi düşünmeye başlardık. Düşününce de anlardık ki yaşamak için bir
sebebimiz var, belki bin sebebimiz var. Çünkü aradığınız zaman adanır,
adandığınız zaman yaşama tutunur, yaşama tutunduğunuz kadar yaşadığınızı
anlarsınız. Yaşadığınıza inandıkça da yaşamaya daha çok sevdalanır ve yeni
hayaller kurarsınız ve durmadan koşarsınız kurduğunuz hayallerin peşinden. İşte
o zaman, dağları deler, patikaları yol yapar, nehirleri yarar geçer, karanlığın
perdesini yırtar, denizleri aşarsınız. Çünkü bir hayaliniz vardır ve o hayal
uğruna canınızı bile ortaya koymaktan çekinmezsiniz. Gövdenizi eritirsiniz,
ayaklarınızı patlatırsınız, gözleriniz kapanasıya kadar bakarsınız, düşesiye
kadar koşarsınız. Ve gördüğünüz zaman inanacağınıza inanmaz, inandığınız zaman
görebileceğinize inanırsınız. İnsan hayalleriyle yaşar ve ölür, öldüğünde
hayalleri de!’’’’
Bendeniz
“”Cehennem nedir diye sordu aklım birdenbire, yolda
deruni yolculuktayken. Cehennem dedi sustu kalbim ve bir daha aynı şeyi
terennüm etti en diplerden; cehennem dedi... Aklım zorladı ve cevap verdi
kalbim; -cehennem dedi, vicdanını yitirmiş bir insan ve merhameti çekilmiş bir
dünya dedi. Ve tüm gövdem çöktü kaldı, derin bir sessizliğe büründü. Öyleyse
dedi aklım; biz ne yapacaz? Kalbim acı içinde sustu!””
Bendeniz
‘’’’İnsanların, varoluşlarından neşet eden ve mutlak
doğal hakları olan hayatlarını çalıyoruz. Aydınlar (!), politikacılar,
sanatçılar (!), kompradorlar, ideologlar vb. olarak. İnsanlara bunu anlama
fırsatı vermemeliyiz! Yaşamak için niye ölmek zorunda kaldıklarını ya da
yaşamlarının niye ve nasıl kendileri gibi olan birileri tarafından
çalınabildiğini sorgulatmamalıyız, bunun normal bir şey olduğunu, bu hayatın
kanunu olduğunu söylemeliyiz, buna ikna etmeliyiz ve oyalamalıyız onları, boş
sözlerle, yalancı yazılarla ve nutuklarla, sporla, seksle, maddeyle,
eğlenceyle. Elbirliğiyle uyutmalıyız insanları!
Bana hayatı vermeyenler, verilmiş hayatı nasıl, hangi hakla ve sebeple
çalabilirler sorusunu sordurtmamalı ve daha derinlere inmelerine fırsat
vermemeliyiz, mütemadiyen meşgul etmeliyiz. Uyuşturmalıyız onları
uyuşturabildiğimiz kadar, afyon niyetine zerketmeliyiz damarlarına haddizatında
onları kendileri yapacak olan büyük insanlık değerlerini. Ve cahil kaldıkları, farkında olma ve anlama
kabiliyetlerini yitirdikleri, akıllarını bizlere teslim edip bilinçlerini ölüme
terk ettikleri için teşekkür etmeliyiz onlara. Yaşamak sevincinin ne demek
olduğunu asla bilmemeliler insanlar! Bilakis ötesi karanlık!’’’’
Bendeniz
‘’’’Görüntü görüntüyü, ses sesi yer. Aşk dedikleri işte
böyle bir yer. Herkes gibi olmak, olmayacak bir şey. Herkes gibi olmak, olmamak
gibi bir şey.’’’’
Sezai
Karakoç
‘’’’Bütün dertler, bilgi ve şuurdan kaynaklanmaktadır.
Bilmeyen ve görmeyen, ne eziyet ne de ızdırap sahibidir. Dünyanın bütün
ağırlığını, insanın omzuna yükleyen; şuurdur.’’’’
Ali
Şeriati
‘’’’Peygamber sadece iki eli öpmüştür; biri kadın, diğeri
işçi. İşte çalışmanın İslam'daki kutsallığı! Oysa hem kadın, hem de işçi, bütün
düzen, uygarlık ve kültürlerde; zillet, hakaret ve yoksulluğun alabildiğine
üzerinde odaklaştığı insan simalarıdır.’’’’
Ali
Şeriati
“”Felsefem yok, duygularım var benim...””
Fernando
Pessoa
“”Yaşayarak öğrenmek, bedeli en yüksek öğrenme
biçimidir.””
Napolyon
‘’’’Bir insanın, bildiğini zannettiği bir şeyi öğrenmesi
imkânsızdır.’’’’
Epiktetos
‘’’’Senin fikrin kibir ve üstünlüğü kalbine işler.
Benimkisi, barış sevgisini ve özgürlük isteğini kalbimde büyütür.’’’’
Halil
Cibran
‘’’’Senin fikrin, ne fırtınanın ne de şimşeğin
yıkamayacağı bir kale. Benim fikrim ise her yöne savrulan ve savrulmaktan da
mutluluk duyan narin bir yaprak.’’’’
Halil
Cibran
‘’’’Hukuk, güçlünün değil zayıfın silahıdır.’’’’
Aliya
İzzetbegoviç
‘’’’Suçumuz, suçluların suçunu yüzlerine vurmaktır.’’’’
İsmet
Özel
“”Dünyaya ayak uyduramayan kişi, kendi kendini bulmaya
yakın olandır. Dünyaya ayak uyduran kişiyse kendini bulamaz ama parlamentoda
bir milletvekili olabilir.””
Hermann
Hesse
‘’’’İçimizden kendi kendimize yaptığımız konuşmalarda
başkalarının onurunu pek korumuyorsak, halk içinde pek dürüst kişiler değiliz
demektir.’’’’
Friedrich
Nietzsche
‘’’’Dünya, zengin din adamlarının, yoksul ve aç insanlara
erdem üzerine vaaz ettikleri bir rezillik yeridir.’’’’
Umberto
Eco
“”Eğer bu hayat söylenildiği kadar güzel olsaydı insanlar
sevinç içinde uyanır, istemeyerek uyurdu. Oysa durum tam tersi.””
Arthur
Schopenhauer
“”Yaşamaya zaman ayırın, zira zaman bunun için
yaratılmıştır… Düşünmeye zaman ayırın, başarının bedeli budur… Sevmeye zaman ayırın,
güçlü olmanın kaynağı budur… Etrafınıza bakmaya zaman ayırın, günler
bencilliğinize yetmeyecek kadar kısadır… Terbiyeli olmaya zaman ayırın, insan
olabilmenin sembolü budur.””
Franz
Kafka
‘’’’Zamanı saçlarından yakalamak, yayından fırlayan oku tutmaktan
güç. Ya sen onu heykel yapacaksın, şiir yapacaksın, beste yapacaksın; ya bir
avuç toprağa kalbedecek zaman seni.’’’’
Cemil
Meriç
‘’’’Beşer; koşulların tutsağıdır. Biz; zincirlerini
kırana insan diyoruz.’’’’
Dücane
Cündioğlu
‘’’’Bir şehirde dilenci gördün mü, orada hırsızlar,
yankesiciler, dinsizler, kanlı katiller de vardır.’’’’
Platon
“”İnsanlar, toplum içinde yaşamanın bütün zevkini
yüreğimden söküp aldılar.””
Jean
Jacques Rousseau
‘’’’Dünya, düşünenler için bir komedi, hissedenler içinse
bir trajedidir.’’’’
Zygmunt
Bauman