Kitap bir nesnedir, insan
onun öznesidir, insan ona dokunarak yani onu okuyarak bir eylem gerçekleştirir
ve o eylemle insan kendini diriltir. Yani insan eylemle dirilir. Bu yüzden
gevezelik etmek değil eylemde bulunmak gerekir. Eylemin olmadıktan sonra istediğin
kadar iri konuşmalar yap, büyük düşünceler serdet, hiçbir kıymeti harbiyesi
yoktur. Okumadıktan sonra istediğin kadar kitaptan bahset, istediğin kadar
kitabı öv, beyhudedir. Okuyana değer vermedikten sonra, değer verdiğini
hissettirmedikten sonra, biteviye kitap okuyun demek ne anlam ifade eder? Ya da
yapman gereken şeyi yapma ama yapmadığın o şey hakkında yükseklerden konuş, ne
kazanırsın? Beytülmalı soyuyorsan, istediğin kadar insanlıktan, ahlaktan ve adaletten
bahset, sen bir hırsız olmaktan kurtulamazsın, sen insanlıktan bahsedersin ama
insan değilsindir, ahlaktan bahsedersin ama ahlaksızsındır, sen adalet dersin
ama sömürücü bir zalimsindir. Velakin bunu idrak edecek beyin nerede, buna
karşı duracak cesaret nerede? Bilakis o zaman kallavi bir mürai olmaktan
kurtulamazsın ve itibarını da, kaliteni de yitirirsin. Yaşamak nasıl bir
sanatsa, yaşam sahasının bir bölümünü teşkil eden okumakta bir o kadar
sanattır. Okumayınca bilemezsin, bilmeyince anlama çabasında bulunamazsın,
anlamayınca da derinlemesine kavrayamazsın, kavramadan da uygulayamazsın.
Uygulamayanın yapacağı tek şey vardır; zevzeklik etmek yani yüksek perdeden
konuşmak ama küçücük bir eylemi bile gerçekleştirememek. Ondan sonrası cehalet!
Tabi cahil olunca da, neyi, niçin, ne zaman, nerede, ne şekilde yapacağını
bilemezsin. Ancak boş boş konuşursun. Aklını kullanamaz, sahici sorular
soramaz, hiçbir şeyi sorgulayamazsın. Bizim ülkemizde yapılan münhasıran
zevzekliktir, gevezeliktir, ötesi yalandır, palavradır. Maalesef, insanlarda,
yalanlarla, palavralarla aldatılmaktadır ve bunu da gönüllü olarak
yapmaktadırlar. Misal; kimse niye sormaz, 50 vekile niye ihtiyaç var diye?
Çünkü mankurtlaştırılmış bir millet olduk. Soruduğun zaman namussuz olan sen
oluyorsun. Hâlbuki o kadar şereflice, namusluca, samimice soruyorsun ki, bunu
anlayacak kim, anlasa da hak verecek kim? Aldatan ve aldanan namussuz değil ama
aklını kullanıp soran ve sorgulayan namussuz. Ne garip değil mi? Sonra da
gelsin kendini övmeler, yüksek perdeden atıp tutmalar. Bu millette gram akıl
var, bilinç var ha? 50 vekil demek, ayda bir trilyon ekstra gider demek. Ayrıca
ekstra ayrıcalıkları da işin içine kattın mı, etti mi sana iki trilyon. Ve
ardından nice sorular sökün edip gelir ama soracak, sorgulayacak kim, inanmak
ve aldanmak varken? Yüce Allah, Büyük Önder, Kerim Kitap şahit olsun ki, bu
ayıptır, günahtır, yazıktır hatta ötesidir, haramdır. Sormak ve sorgulamak için
bir kere ilk evvelde okuyacaksın, sonra olguyu bileceksin, daha sonra da olayı
anlayacaksın. İnsanın bir meslek sahibi olması onun akıl sahibi olduğunu
göstermez, belki bilgi sahibi olduğunu gösterebilir. Çünkü bilgi ayrıdır, akıl
ayrıdır. Bugün tekrar tekrar okuyarak bilgi sahibi olur bir mesleğin içine
girebilirsin ama bu demek değildir ki aklını da kullanabilme becerisini
kazandın. Hayır, asla böyle bir şey yok. Bugün bir meslek sahibi olmak ve
mesleğini en ideal düzeyde uygulamakla, hayatı okuyup, olguları tanıyıp,
olayları anlayıp sorgulamak sonsuzcasına farklı şeylerdir. Mesleğini çok iyi
yapıyor olabilirsin ama bir olayı değerlendirebilecek zekâya sahip
olamayabilirsin. İşte insançocuklarının amansız açmazları budur. Bir meslek
sahibi olunca her şeyi bildiğini sanıyor insançocuğu ama dili çözüldüğü zaman
bir şeyden çakmadığı aşikâr oluveriyor. Çünkü olguyu bilmiyor ki, olgunun
olaylaşmasını yorumlayabilsin. Tabi bunu yapamayınca da neyin ne olduğunu,
nasıl olduğunu, niçin olduğunu bilmesi kabil olmuyor. Meslek sahibi olmak,
maalesef, cehaleti yok edici bir şey değildir. Münhasıran bilgisizliği azaltıcı
bir etkendir. O da bilginin kalitesine merbuttur. Kitabı okudun mu adam gibi
okuyacaksın. Bir sanat eseri yaratıyormuşsun gibi, bir cebir problemi çözer
gibi. Öyleyse bir aklın olduğunun farkına var ki okuyasın, oku ki anlayasın, anlayasın ki
hissedebilesin, hissedebilesin ki aydınlanasın, aydınlanasın ki neyi, nasıl,
niçin, nerede, ne şekilde yapacağını kavrayasın. Kavrayasın ki, sormadığın,
sorgulamadığın tek bir gün, tek bir şey olmasın. Teori, praksise yani eyleme
dönüşmediği müddetçe anlamsızdır ve kuru gürültüdür!
EKSTRA:
‘’’’İnançlarınız hakkında ne söylerseniz
söyleyin, gerçeği meydana getiren uygulamalarınızdır. Sadece konuşmak hiç bir
anlam taşımaz.’’’’
Mevdudi
‘’’’Düşünen adam, kendi kalbinde ışıklar arayan
adamdır.’’’’
Nurettin Topçu
‘’’’Düşünmeyi bilmeyen insan her zaman
başkalarının kölesi olur.’’’’
Aldous Huxley
‘’’’Büyük ruhların hiçbiri dünyadaki saadetleri
ile övünmediler.’’’’
Nurettin Topçu
‘’’’Dün üstünlük ölçüsü kan,
toprak, ırk, soy ve aile idi; bugün ise iktisat, para, sermaye oldu.’’’’
Ali Şeriati
‘’’’Din ile kin birleşmez.’’’’
Nurettin Topçu
‘’’’Eğitimci, tohum olmak
için toprağa girmenin zevkini yaşamalıdır.’’’’
Nurettin Topçu
‘’’’Çıkar konuşunca vicdan
susar.’’’’
Cemil Meriç
‘’’’Ufak hırsızlar asılır, büyük hırsızlar
serbest bırakılır.’’’’
Alman Atasözü
‘’’’Hüznün yoksa niçin aç
kalıyorsun?’’’’
Dücane Cündioğlu
‘’’’Çocuğu ağladığı için döven anneye
benziyoruz. Köylüsünün olduğu gibi, gençliğinin de sefaletine nasırlanmış
ellerle dokunan, duygusuz gözlerle bakan merhametsiz bir cemaat olduk.
Zulmümüze bir de kin karıştırdığımızın farkında değiliz.’’’’
Nurettin Topçu
‘’’’Büyük diplomalarla sürünenlerin yanında,
küçük diplomalarla, hatta onlarsız yüksek mevkilere çıkanların çoğalması,
mektebin itibarını sarstı.’’’’
Nurettin Topçu
‘’’’Ama hiç hatırından
çıkarma ki ümit ile imanın seni yalnız bıraktığı anda perişan olursun.’’’’
Nurettin Topçu
‘’’’Helâl/haram şartlara
göre değişmez. Şartları haramdan uzak durmak, helâl içinde kalmak üzere
değiştirme yükü altında bulunan insandır.’’’’
İsmet Özel
‘’’’Neyim var, neyim yoksa
alın benden. Bırakın beni bana kâfidir. Rızkımı veren Huda’dır, kula minnet
eylemem.’’’’
Bendeniz
‘’’’İyi insan olmadan, iyi Müslüman
olamayız.’’’’
Aliya İzzetbegoviç