Eğitim; insanlığın göklerine hakikat ışığını asan ve o
ışıkla, hayatların aydınlanmasına ve hakikatle hayatlanmasına vesile olan
yegâne yoldur, yöntemdir. Eğitim, dondurucu bir vasıta değildir. Mütemadiyen
besleyen ve alınan besinlerin sindirilmesini ve eritilmesini sağlayan bir
vetiredir. Hakikatin ışığı; dünümüzü, bugünümüzü, yarınımızı aydınlatan en
kuvvetli ışıktır. Bu yüzden o ışık sönmemeli, bitevi beslenmelidir. O ışık,
eğitim yuvalarında verilen bilgi ile beslenir ve kuvvet kesbeder. O ışığın
enerjisi; hakikatin bilgisi, bilginin hakikatlisidir. Ve insan, hayat yolunda,
o ışığın rehberliğinde yürür sonsuza dek. O ışık sönerse karanlıkta kalır. Her
şeye o ışığın aydınlığında bakar, her şeyi o ışığın aydınlığında görür ve anlar
ve yine o ışığın aydınlığında eylem ortaya koyar. Hakikatin ışığı ayıklayıcı ve
arındırıcıdır. Dirilticidir o ışık. İnsanın varoluş kavgasında güveneceği
yegâne dayanaktır. O ışıkla yürüdüğünüz zaman ne tarihe saplanıp kalırsınız, ne
kuru kuruya tarihle övünürsünüz, ne tarihi ahmakça reddedersiniz, ne bugün de
donup kalırsınız, ne de geleceği sadece hayal edersiniz. O ışıkla tüm çağları
anlar, süzer, mezceder ve çağınızı yeniden kurarsınız. Aklınızı, ruhunuzu,
kalbinizi ve vicdanınızı işlevsel kılar o ışık. Hayatı sunar o ışık size.
Hakikat ışığının söndüğü bir hayat ve dünya, karanlıkta kalmaya mahkûmdur.
Hakikat ışığı söndüğünde her şeyin üzerine ölüm yağar ve her türlü yüce değer o
ölümün alında kalır.
Bu dünyayı ve hayatı, kanunlar ve prosedürler aydınlatmaz
ve hayatlandırmaz, münhasıran hakikat ışığının tavassutu ile aydınlanır ve
hayatlanır her şey; insanlık tarihi, insan, dünya ve hayat. Binaenaleyh, eğitim
dediğimiz şey, münhasıran hakikati sunmalı ve insanı o hakikatle baş başa
bırakmalı ve insanın kendisini hakikatin ışığının aydınlığında yeniden
kurmasına imkân tanımalıdır. Ancak hakikatle beslediğiniz insanlar diri olmaya
ve diriltmeye layıktırlar. Hakikatle beslenmeyen insanlar ölmeye mahkûmdurlar
ve öldürmeye teşne olurlar. Hakikatle beslenen bir kafa rahat olamaz, hakikatle
beslenen bir gövde uyuyamaz, hakikatle beslenen bir yürek zalim olamaz,
hakikatle beslenen bir vicdan susamaz, hakikatle beslenen her şey yücelir ve
yükselir. Merhametinde, şefkatinde, ahlakında, adaletinde, namusunda, şerefinde,
haysiyetinde, hassasiyetinde, hissiyatında, mesuliyetinde ve dahi insanlığında
kaynağı hakikattir ve hakikati sunmayan bir eğitim hiçbir şey sunmuş değildir. Hakikate
pranga vurulamaz ve hakikat esir edilemez. Hakikat, insanı insan eden ve insana
en gerçek hürriyeti bahşeden yegâne değerdir. Eğitim yoluyla dağıtılır,
yayılır, yaşanır ve çağlardan çağlara taşınır hakikat.
Eğitim, yıkımı değil yapımı önceleyici ve öğreticidir.
Bir binayı bir şekilde yıkarsınız ve zor da olsa, zamanda alsa, maddeden de
çalsa bir şekilde yaparsınız ama insanı yıktığınız zaman, yeniden yapmak için
bir ömür harcarsınız velakin sonuçtan yine de emin olamazsınız. Binaenaleyh,
eğitim olabildiğince hassasiyet iktiza eden bir meseledir. Zira eğitim, bir
varlık yokluk meselesidir. Eğitim öyle bir şeydir ki, umutsuz kalmış yüreğe
umut tohumu eker ve o yüreğin, insanlık toprağında bir fidan olarak boy
vermesini ve tüm âleme en güzel rayihaları sunmasını sağlar. Karanlığa mahkûm
edilmiş kafanın göklerine güneşi indirir ve o kafayı aydınlığa boğar. Şansa
inanmayı değil mücadeleye iman etmeyi öğretir. Eğitim, hayatın içindedir ve
hayatın içinde ki insanın içinde ölmeye yüz tutmuş güzelliği hayata yansıtarak
hayatın güzelleşmesini sağlar. İnsanı insandan ayırmaz, bilakis insanı insanla
buluşturur ve kucaklaştırır. Eğitim odur ki, insanı insanın cehennemi değil
cenneti yapar. İnsanın özünü ve özgünlüğünü korur, özgürlüğünü güvence altına
alır. Yaratıcıdır eğitim, yapıcıdır. Yapılmış olanı yok edici değildir. İyiyi
kötüleştirici değil, kötüyü iyileştiricidir. Mutluluk içinde ki mutsuzluğu
keşfedip, o mutsuzluğa şifa olup gerçek mutluluğa tedvir edendir ve mutsuzluğu
yenmesini öğretendir. Kendine ait
olmayan düşüncelerle bilgelik etmeyi değil, kendi düşünceleriyle temiz ve saf
kalmayı öğretir eğitim.
Eğitim eğitir ve insan eder ve özgünlüğün teminatı olur.
İnsanı robotlaştırmaz, insanı yeknesak bir hayatın kuklası yapmaz. Eğitim
acıları yok etmeyi değil, acılardan nasıl beslenileceğini öğretir. Eğitim,
hayatın öğretilmesidir. Herkesi aynı yapmak değildir eğitim, farklılıklardan
zevk almayı öğretmektir. Eğitim, gövdenin bilinmeyen dehlizlerinde vicdan
oluşturucu en büyük manevi kuvvettir, en sahici yoldur, en sağlam yöntemdir. Eğitim,
kendi dışındakilerle birlikte olmayı ama bu birliktelikte kendi olmayı öğretir.
Birleştiricidir eğitim, parçalayıcı değil. Lüzumsuzluklar için insanı harcamayı
hedef almaz, insan için lüzumsuzlukları ayıklar, çünkü insanın ayakta kalması
ve varolması ayıklamalarla tahakkuk edecektir. Eğitim, insanın bir yerlere
bağlaması için var değildir; bilakis, insanın bağımsız olarak varoluşunu
gerçekleştirmesinin yolunu açmak için vardır. Eğitim, aklı kullanmayı öğretir.
Her boyutuyla insanı eğitir ve insanın, insanlık toprağında kendi özgünlüğü ile
var olmasının yolunu açarak, insanı âleme önder yapar. Eğitim dış disiplini
değil iç disiplini önemser. İnsanı manevi ya da maddi barikatlarla tahdit
etmez. Eğitim hem uçurumları tanıtır, hem de düzlükte yürümesini öğretir. En
iyiyle besler ama en kötü zamanlara da hazırlıklı olarak yetiştirir insanı. Eğitim,
insanın, silsile halinde kula kul ve köle olmasının yolunu açmaz, bilakis
insanın her türden insanla eşit olduğunu öğretir. Korku zerk etmez eğitim, umut
zerkeder ve umuda yaslanarak hayata direnmeyi öğretir. Eğitim; budayarak
uysallaştırıcı değil, yeni filizlerin çıkmasına yardım ederek özgürleştirici ve
çoğaltıcıdır.
Eğitim, bir insanın ruhunu ve beynini terbiye etmektir.
Bir insan, her ne iş yaparsa yapsın, he ne şekilde yaşarsa yaşasın, ona tek bir
kimseye ve yaşadığı topluma zarar vermeden yapmasını ve yaşamasını becermesini
yani ‘’nasıl insan olunur’’u öğretmektir. Bilakis, onu kalıba dökmek, muayyen
kalıplar içerisine sığdırmak, özgünlüğünü ve özgürlüğünü yok etmek değildir. Zaten
böyle bir şey, filhakika yaratılış yasalarına da, vicdanın anayasasına da
mugayir olur ve insanın hayatını çalmaktır bu. Eğitim, hayatı çalma mekanizması
değil çoğaltma aracıdır. Hiçbir insan, başka bir insanın kulu, kölesi, oyuncağı
değildir. Zaten özgünlüğün ve özgürlüğün yittiği yerde eğitim biter. Her bir
çocuk yitik düşler ülkesinin çocukları olmaya mahkûm olurlar. İnsanlar motomot
birbirilerinin benzerleri olacaksaydılar zaten öyle var olurlardı, böyle bir
şeyin sonraya bırakılması ve metazori gerçekleştirilmeye yeltenilmesi diye bir
şey kabil olmazdı, zira sonradan böyle bir şeyi oldurmaya çalışmak insanı öldürmekle
eşdeğer olur, insana zulüm olur, hatta evreni insansızlaştırmak olur. Gökyüzünde
besleyip, yeryüzünde besletendir eğitim. Bildirip öğretendir, öğretip
uyandırandır, uyandırıp kaldırandır, kaldırıp yükseltendir, yükseltip
yüceltendir. Güneş misali göklerden süzülüp toprağa inen bir öğretmenmişim gibi
düşlerdeyim sanki hayali bir eğitim kentinde.
Bir eğitim kenti emekçisiymişim gibiyim. Yok, yok, galiba
rüyadayım. Gözlerimi yumuyorum. İçimde bir çocuk doğuyor, gözlerimin önünde
belli belirsiz canlanıveriyor, ağlıyor mu, gülüyor mu belli değil. Birden
çoğalıveriyorlar. Birine bakıyorken bir başkası bitiveriyor sanki hemen
diğerinin yanı başında. Yüzleri gülümsüyor, gözlerinden ışık yayılıyor her
tarafa. Tüm gövdemi garip bir sevinç kaplayıveriyor hüzünle karışık. Kimlikleri
belirsiz çocuk yüzleri canlanıyor zihnimde. Güneşli güzel günler beliriveriyor
gözlerimde, gözlerim gülümsüyor, kapalı ama hissediyorum. Boğazımdan yüreğime
doğru tarifi olmayan bir duygu akıntısı oluşuyor. Yüreğim kıpır kıpır
oluveriyor. Bahara çiçekler lazım diyor beynim, uyuyor ama. Yaşım akıyor, terim
karışıyor toprağa, emeğim ekmek oluyor. Uzanan elleri kırarım! Uzanıyor
kıramıyorum. Acıya bulanıyor tüm gövdem bir an ama hemen bir güneş
temizleyiveriyor acıları. İnsanların kucaklaştıklarını duyumsar gibi oluyorum
bir an. Gökyüzüne dağılmış uçurtmalar, her birinin ipinde farklı eller. Tabiat
kendi diliyle türküsünü terennüm ediyor. Halaylar çekiliyor, horonlar tepiliyor
gibi, toz göğe savruluyor. Yüreğin eriyor, kavruluyor, zerreye dönüşüyor, göğe yükseliyor,
geri iniyor ve yeniden kendinde buluyorsun kendini. Nolur diyorum yüreğime,
nolur ölme, hep yaşat toprağında umutları. Düşlerim yükseltsin, düşürmesin beni
diye haykırıyorum boşluğa. Sanki tüm âlem sağır ve kör; ne duyan var, ne gören.
Çığlıklarım çarpıp geri dönüyor, nereye çarpıyor bilmiyorum, bir türlü çığ
olamıyor. Eğitim, hayaller kurdurandır, hayalleri öldüren ve ölen hayallerle
insanı yok eden değil!
Eğitim, beden işi değil ruh işidir. Öğretim bile beden
işi değildir, ruh işidir. Emin olun ruha öğretilsin ve ruh eğitilsin, kafalara
da öğretilmiş ve kafalar da eğitilmiş olacaktır. Ruha ilk öğretilecek şey de;
hissetmektir. Ruh hissettiği an kafa anlayacaktır ve o an, cehalet geberecektir!
Haddizatında hissetmek öğretilecek bir şey değildir, spontane gelişecek bir
şeydir ama öğretilebilir bir yanı da vardır. Bir insan hissetmeye başlasın var
ya, yemin ediyorum, onu, dünya gelse uyutamaz. Hissetmek var ya, insanın
dünyasında sarsıntı yaratır ve o sarsıntı dalga dalga yayılır âleme. İnsan
hissettiği vakit, emin olun insanlık sarsılır ve insanlık toprağında deprem
meydana gelir. Çünkü insan hissettiği vakit, insan olduğunun farkına varmıştır,
hem de ne varış! Onu kim uyutabilir, durdurabilir, ona kim gem vurabilir daha?
O, çok şeyi anlamıştır. Ne yapacağını, niçin yapacağını, nasıl yapacağını ve
kim için yapacağını anlamıştır. Onun yüreği ne şarkıları terennüm etmektedir,
duyabilseniz keşke! Gönül toprağı ne baharlara gebedir ve ne çiçekler açacaktır
orada. İnsan hissettiği vakit, kendisine vurulmuş tüm zincirler spontane çatırdamaya
başlar. O, küçücük dünyasını ihata eden tüm putları devirmiştir. O, insanlık
toprağında bir özgürlük anıtı gibi yükselmektedir. Hissetmek, anlamak, kavramak
gibi deruni şeyler acayip şeylerdir ha, inanın bana! Ruh öğrendiği vakit, kafa
anlayıp kavradığı vakit, kendi kendilerini spontane eğiteceklerdir zira. İlk
evvelde bunun farkına varmak ve bunu idrak etmek iktiza eder. Anlamak ve
hissetmek, gerçekten ince ve derin bir sırdır. Bu yüzden eğitim asla
gördüğümüz, algıladığımız, yaşadığımız şey değildir, çoook başka bir şeydir. Ruh
eğitildiği vakit, bedene zaten nizam gelecektir ve bedene nizam geldiğinde
âleme nizam gelecektir.
Biz hiçbir zaman içle ilgilenmedik, hep dışa odaklandık.
Fotokopi ile uğraşırken asılı kaçırdık. Ağaca bakarken ormanı yok ettik,
tükettik, kaybettik. Bu yüzden de bilinci kapalı bir toplum haline geldik.
Bedene odaklanıldığında bilinç açılır sandık. Oysa bilinçlerin uyanması ruhun
uyanmasına bağlıydı, anlayamadık. Tabi bilinçlerin uyanması işimize geliyorsa
önemlidir bu durum. Geliyorsa! Bilincin uyanması ise tehlikelidir. Gerçekten
tehlikelidir. Bilinç ateş gibidir, bu yüzden tehlikelidir ve tehdittir. Kime
karşı? İnsanlığın uyumasından memnun olanlara karşı. Zira bilinçler uyandığı
vakit, uyanıklar ne yapacaklar? Düşünsenize, bilinci uyanmış bir insanı, o
başlı başına bir felakettir! O, düşünmeyi öğrenmiştir, nasıl düşüneceğini
değil. O, her şeye hemen inanmayı değil, her şeyi sorgulamayı öğrenmiştir. O,
yatmayı değil, düşler kurmayı ve kurduğu düşlerin peşinden koşmayı öğrenmiştir.
O, yaşamın sırrını keşfetmiştir ve onun yüreğinde bir ütopya saklıdır. Eğitim,
kâğıt kürek işi değildir. Kâğıtla kürekle oynarken, özün kaçırıldığını fark
bile edemiyoruz. Kâğıdı, küreği tamam ettik mi, eğitim tamamdır varsayıyoruz.
Ömrümüz böyle böyle heder olup gitti. Ne eğitim yapabildik, ne de öğretim ama
yaptığımızı varsaydık. Çünkü yanıldığımızı bize fark ettirecek hissiyatımız
yoktu, yüreğimiz kuruydu, ruhumuz hissizlikten ölüyordu. Kafalarımız anlıyor
sanıyorduk ama algılamayı bile becermiş değildik ki, nasıl anlayabilirdik? Ama
biz hiçbir zaman ne eğitim nedir öğrenmek istedik ne de eğitim yapmak gibi bir
derdimiz oldu bizim. Biz kendi kendimizi avutma yolunu tercih ettik. En başta,
eğitimin ne olduğunu hissedip anlayamadık ki!