24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri için artık son günlerdeyiz. Bu seçim aslında Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren uygulanan parlamenter yönetim sisteminden vazgeçip başkanlık sistemine geçişin bir aşaması olacak. Seçime katılan altı adaydan hangisi kazanırsa kazansın ilk başkan olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlık sistemini zaten istiyor. Ama diğer adaylar, başkanlık sistemine karşı olduklarını, tekrar parlamenter sisteme geri döneceklerini ifade ediyorlar. Ancak bu, çok da kolay bir şey değil. Çünkü geçen yıl kabul edilen anayasa değişikliğinin tekrar değişip eski haline gelmesi lazım.
Daha önce yazdık. Başkanlık sistemi nihayetinde eyaletleri, federasyonları beraberinde getirir. Başkanlık sistemi için, hep ABD örnek gösterilir. ABD 50 ayrı eyaletten meydana gelir. Her eyaletin yasaları ve uygulamaları farklıdır. Bir eyalette yasal olan, serbest olan şey, başka bir eyalette yasaktır. Amerika etnik olarak birbirine benzemeyen pek çok topluluktan oluşur. Bir Amerikan milleti yoktur, Amerikan vatandaşı vardır. Böyle bir toplumun aynı çatı altında toplanması zordur. Onlar için en iyi çözüm eyaletlerdir, ayrı devletçiklerdir. Amerikan kültür yapısı buna uygundur.
Başkanlık siteminin uygulandığı bir diğer ülke, yarı başkanlık sisteminin uygulandığı Fransa’dır. Fransa’da parlamentonun ve yargının devlet yönetimindeki etkisi Amerika’ya göre daha fazladır. Almanya da eyaletlerden meydana gelir, Fakat çok partili parlamenter sistem ile yönetilir. İngiltere de eyalet sistemi varır. İki buçuk partili parlamentoya sahiptir. Muhafakar Parti veya İşçi Partisi iktidara gelir. Liberal Parti denge unsurudur.
ABD, Kanada, Japonya, Güney Kore ve Batı Avrupa ülkelerinde, halkın sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmişliğine paralel olarak devlet yönetiminde sistem tamamen yerleşmiştir. İktidarın ve iktidara talip olanların sistemi değiştirme gibi bir niyeti ve düşüncesi yoktur. Yeni gelenlerin veya devleti yönetmeye talip olanların düşüncesi, sistemin iyi işlemeyen, aksayan taraflarını düzeltmektir. Sözlerini yerine getirmişler ise tekrar seçilirler, yerine getirememişler ise tekrar aday olsalar bile seçimlerde başarılı olamaz bırakır giderler. Seçimi kaybeden bir lider partinin başında kalmaz. Daha sonuçlar belli olur olmaz istifa eder.
Bizim gibi geri kalmış, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ise devlet yönetim sistemi tam olarak yerleşmemiştir. Partiler ve liderleri devleti yönetmeye değil, devleti ele geçirmeye, devletin imkan ve kaynaklarını dilediği gibi kullanmaya taliptir. Onun için bir siyasi parti lideri kaç defa seçime girmiş, kaç defa yenilmiş, başarılı olamamışsa bile inatla devam eder. Nedense partilerin taraftarları da bundan rahatsızlık duymaz, hatta liderlerini alkışlar, yüceltmeye çalışırlar.
Önümüzdeki Pazar günü yine oylarımızı kullanacak, tercihlerimizi ortaya kayacağız. Kimseye şöyle yapın, böyle oy kullanın gibi bir telkinde bulunmak istemeyiz. Herkesin aklı var, fikri var, düşünebiliyor. Herkes olup bitenleri değerlendirebilecek durumda. Bu bakımdan herkesin fikrine, düşüncesine ve tercihine saygımız sonsuzdur. Fakat küçük bir hatırlatma yapmak istiyoruz. Oy kullanmaya giderken, ailenize, çevrenize, yakın dostlarınıza şu parti, filan aday gibi telkinlerde bulunmayın. İnanın onları üzersiniz, kırarsınız. Değmez.
Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de kazananlar ve kaybedenler olacak. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde kazananları kutlar, başarılar dileriz. Kaybedenler için temennimiz mertçe, yiğitçe çekilmesini bilmeleri, yapabilecek, başarabilecek birilerine bayrağı bırakabilmeleri olacaktır.
Seçim için gönlümüzden geçen, gülümsetecek bir sonucun çıkmasıdır. İnanın, gülümsemeye, huzur içinde rahat bir nefes almaya çok, ama çok ihtiyacımız var.