Sayın Cumhurbaşkanım! Bu dünyada artık ideal diye bir şeyin
kalmadığı malumdur. İnsanlık reel olanın mahkûmudur. Reel politik diye bir
tabirin dillerde pelesenk olduğunu sizler daha iyi bilirsiniz. Ve politikacılarında
çok sevdikleri ve bitevi terennüm ettikleri bir tabirdir bu. Çünkü onların
işlerini kolaylaştırmakta, onları anlaşılır kılmakta, onların her yaptıklarını
doğru olarak kabul ettirmektedir. Maateessüf hakikat budur. Realizm dediğimiz
şey, ne hazindir ki, vicdanı da ıskat etmiş bulunan bir şeydir. Reel politiğin merhameti,
acıması yoktur, zira mutlak mantık kaideleri muktezasınca hareket eder. Çünkü
dünyevi kazanımları hedefler ve bu tür kazanımların önüne engel çıkarılması çok
tehlikeli bir şeydir, reel politik algıya göre. Reel politik ahlakı ötelemeye mahkûmdur.
Çünkü ahlak dünya bağlamında ve dünyevi algıya göre kazandıran bir şey
değildir, bilakis kaybettiricidir. Reel politik menfaati baz alır. Vicdandan uzak
nice uygulamaların arkasında da bu telakki yatar. Tüm bunları, hayatın içerisinde
hissederek yaşamadan ve doğal gözlem yaparak hayatı izlemeden algılamak ve
anlamak muhal ender muhaldir. Binaenaleyh, gerçeklerden ve gerçekleri ifade
edenlerden hazzedilmemektedir bu dünyada. Bu durum senlik, benlik kavgasının da
fitilini ateşleyen şeydir. İnsanlar düşüncelere bakmamakta, söylenen düşünce
benden mi, benden değil mi diye bakmakta ve benden değil diye görüyorsa, o
düşünceyi dikkate almamakta ve beyan edeni itmekte tereddüt etmemektedir hatta tecziye
etmeye bile varmaktadır işin boyutu. Velakin böyle bir şey insanlığın da
gerilemesine sebep olmaktadır. Zira insanlığa terakki kaydettiren en önemli
amillerden biri, belki de başta geleni düşünmektir. Hatta düşünce boyutunda
gerileyen insanlık, bir düşüncenin kendinden olup olmadığını bile idrak
edemeyecek derekeye düşmüştür. Zira nice düşünceler, karşıdakinin
düşünceleriyle aynı olsa bile, bunun anlaşılmaması neticesinde maalesef ilginç
ve komik tepkiler verilebilmektedir. Bu da insanlığın hangi boyutta olduğunun
açık resmidir ve çok acıdır. Zira hakikatin tezahür etmesinin en önemli
kaynağı, fikirlerin özgürce ifadesi ve nezaket çerçevesinde müsademesinden
geçer. Ama bendeniz böyle bir şeyi yapamıyorum yani reel olana kayıtsız şartsız
teslim olmayı benliğime kabul ettiremiyorum. Yapamamamın bir anlamı var mıdır? Kuşkusuz
yoktur. Çünkü kahir ekseriyetin birbiriyle aynı paralelde olduğu bir dünyada,
zıt yönde ilerlemek absürt ve anlamsız kaçmaktadır. Bu yönde inat edenlerinde
acayip tabirlerle tavsif edildikleri aşikârdır. Böyle bir dünyada yine de
idealler beslemek adına direniyorum. Fakat böyle bir dünyada ideallerin hiçbir
getirisi yoktur, bilakis kaybettirmektedir. Bu yüzden bir ideal taşımak ve o ideal
uğrunda yaşamak hiçbir anlam ifade etmemektedir. Buna rağmen ideallerime
sımsıkı tutunmaya çalışıyorum. İnsanlığın boşluğa, yokluğa, saçmalığı ve
anlamsızlığa sürüklenmesinin arka planında ideal aşkından mahrum olmanın etkisi
büyüktür. Realizm, tüm insanlığı esir almıştır. Nice sorunların, sıkıntıların
temelinde bu algı yatmaktadır. Politikacıların, aydınların, din adamalarının ve
hatta servetlilerin bile dünyanın gidişatına ayak uydurmaları ve insanlığa
ahlaki boyutta ve değerler boyutunda hiçbir artı değer katamamalarının arka
planında da bu yatmaktadır. İnsanlığın yozlaşmasının, akıl kaybı yaşamasının ve
bilincinin kararmasının etkenlerinden biridir bu durum, belki de en önemli
etkenlerinden biridir. Bu durumda insanlığın sürüleşmesini, mankurtlaşmasını
intaç etmektedir. Trajikomik bir haldir. İnsanına bir ideal aşılayamayan
toplumların payidarlığı tehdit ve tehlike altındadır. Çünkü o toplum zaman
içerisinde eriyip, tükenmekten kurtulamayacaktır. Zira o toplumun bekasını
düşünen tek bir insanı kalmayacaktır. Mühim olan her ne pahasına olursa olsun insanları
kazanmak değildir, insanlara bir ideal aşkı zerkedebilmektir. Korkuyu yenemeyen
insanların bir ideale bağlanmaları ve kendilerini adamaları kabil değildir ve
reel politiğin en büyük zararlarından, ideal politiğin en büyük handikaplarından
biri de budur. Çünkü bir ideale bağlan insan muhakkak vicdanının sesine kulak
verecek, attığı her adımı vicdanının sesinin eşliğinde atacak ve hayata derin anlamlar
katacaktır ve insanlığı yaşatmak adına yaşayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım! Bendeniz nezaket temelinde ve uygun
üslup çerçevesinde eleştiriye açık olduğum için, aynı kriterlere göre
eleştirmeyi de tensip ve tasvip eden bir insanım. Zira eleştirinin olmadığı yer
ölüler diyarıdır ve orada putçuluğun izleri görülür. Binaenaleyh, eleştiriden
ari tek bir insan yoktur. Çünkü mükemmel ve mutlak iyi insan yoktur. Münhasıran
Peygamberler eleştirilemezler, Onlarında eleştirilebilecek tek bir yönleri
yoktur da ondan yoksa Onlar putlaştırıldığı için değildir bu. Zaten eleştirinin
olmadığı bir yerde gerçek hükümsüzdür. Zira gerçek diye bir şey olduğu içindir
ki, eleştiri vardır ve anlamlıdır. Çünkü eleştiri, gerçek baz alınarak yapılır.
Ki, bendeniz için eleştirinin olmadığı bir yer cehennemdir. Zaten dünyayla,
insanlarla ve insanlar üzerinde etkisi bulunan yapılarla bir türlü uyum
sağlayamamamın ve anlaşamamamın nedeni de budur. Binaenaleyh, eleştiri kötü bir
şey değildir, bilakis iyileştiricidir, yapıcıdır, yol göstericidir ve
yaratıcıdır. Ki, ancak olgun insanların anlayışla karşılayabilecekleri hatta mutlu
olacakları bir şeydir. Tabi, eleştiride, akıl ve vicdan temelinde, samimiyet
çerçevesinde olmalıdır. Kırıp dökmek, vurup parçalamak için eleştiri yapılmaz. Yoksa
ne yapana ne de yöneldiği yere hiçbir katkı sağlamaz ve hayata matuf bir
getirisi de olmaz. Böyle bir şey de, yaşamı arzulayan insan için olmayacak
iştir. Bu da hamakatlık örneğidir. Bir nevi fikir teatisidir eleştiri. Devlet bile
eleştiriden muaf değildir ve olamaz. Zaten samimi olmayan insanlarda eleştiri
yapamazlar, zira reel politiğe münafidir böyle bir şey, çünkü menfaatlere darbe
vurur. Bu sebeple asıl korkulması gerekenler, sürekli sitayişe boğanlardır,
hiçbir eleştiride bulunmayanlardır. Çünkü onlar devamlı olarak yeni menfaatler
bulanlar ve menfaatlerine ulaşmak adına sitayişe boğanlardır. Bu yüzden
eleştirinin olmadığı yerde terakki muhaldir, tedenni mukadderattır. Bendenizin düşün
ve yazın platformunda ki gayretlerimde bu minvalde anlaşılmalıdır. Bir katkı
sunmak çabasındayım münhasıran. Bendeniz olanla iktifa eden değil, olması
gerekenleri oldurma yönünde mücadele veren bir insanım. Sayın Cumhurbaşkanım! Şöyle
düşünün, okuyan insanın rahat olması ve her şeyi olduğu gibi tolere etmesi
kabil midir? Durduğu yerde durmasının ve donup kalmasının imkânı var mıdır? Okuyan
insanın düşleri, büyük rüyaları, idealleri olur. Okuyan insan yapmamayı
yapamayan insandır. Yapmadığı zaman yangınlar içinde yanan insandır. Okuyan insan
rahatsız olur, rahatsız olunca muhakkak rahatsız eder. Burada olumsuzluk var
gibidir ama yoktur. Daha iyiyi istemek vardır burada. Daha güzele mülaki olmak
çabası vardır. Eleştirinin olmadığı yerde bitmeyen yanlışlar vardır. Eleştirinin
olduğu yerlerde ise yanlışlardan kısa sürede dönüş ve büyük bedellerden
kurtuluş vardır. Bu da insanlık adına büyük bir kazanımdır. Ki, eleştirilerin
en çok tevcih edildiği yerlerde, sizlerin bulunduğunuz yerlerdir. Çünkü hayatı
dizayn ve tanzim eden, insanlığın mukadderatına etkide bulunan konumlarda
bulunmaktasınız. Binaenaleyh, eleştiriden muaf olmanız kabil-i mümkün değildir.
Haddizatında aksi durum tehlikelidir. Hz. Ömer gibi yüksek karakterli ve adalet
abidesi olan büyük devlet adamları bile gaflete düşmekten imtina etmişler ve bitevi
kendilerinin uyarılmalarını istemişlerdir. Yanılmıyorsam böyledir. Çünkü devlet
adamlarının etrafları kendilerini saklayan kişiliklerle doludur ve onları
sürekli yanlışa kanalize etme gayretinde olurlar. Eğer mütemadiyen sitayişe
boğanlara kulak verilseydi ve gerçeğe göre konuşanlar sarf-ı nazar edilselerdi,
yeryüzünde tek bir devlet var olamazdı ve insanlık cehennemi bir hayattan kurtulup
huzur yüzü göremezdi. Öyleyse eleştiriyi büyük bir olgunlukla karşılamak ve
ondan istifade etmek iktiza etmektedir, daha iyiye mülaki olmak adına.