Sayın Cumhurbaşkanım! Maalesef okuyan bir toplum olamamak
öyle felaket bir şey ki ve okumayan bir toplumda konuşmayı, bir fikri beyan
etmeyi başarabilmek, bir olguyu ve olayı en dibine kadar değerlendirip ve tetkik
ve tahlil edip, her şeye çok geniş perspektiften ve muhtelif boyutlardan
bakabilmek öyle zor, öyle zor ki bunu anlatmak bile kolay değil. Okumayan bir
toplumda hakikati izah ve izhar etmek bile handiyse büyük bir suç teşkil
ediyor. Hatta düşünmek bile idamlık sayılabilir. Okumayan bir toplumda her şey
alelade yapılıyor ve bu da her şeyin şirazesinden çıkmasını tevlit ediyor.
Hiçbir meseleyi, konuyu, olguyu ve olayı dip derinliğine değin, ilmi ve bilmi
temellerde teati edemiyorsunuz. İsteseniz de bu mümkün olmuyor, çok düşük düzeyde
ve sığ bağlamda konuşuluyor her şey. Okumayan bir toplumda çirkin olan şey
garipseneceğine, güzel olan şeyler garipseniyor. Kötüye şaşırılmıyor, iyiye
şaşırılıyor. Çünkü okumayan toplum zamanla çürüyor, vicdanen, ahlaken ve
erdemler boyutunda çürüyor, tefessüh ediyor ve buna alışkanlık kesbediliyor,
nihayet normal olan bu oluyor. Bundan sonra da tersi bir durum olduğu vakit şok
olunuyor. Ne kadar üzücü ve acı verici bir sosyoloji ve psikoloji değil mi? Bu
toplum nasıl böyle oldu, bu hale nasıl geldi? Böyle bir toplumda, okumayan,
okuyanı ekarte ediyor. Tıpkı haram paranın, helal parayı vb. ekarte ettiği
gibi. Bir defa okumayan bir toplumun felsefesi olmuyor, her şey felsefesizlik
temelinde işliyor, yapılıyor, yürütülüyor, bu da hiçbir zaman istenilen düzeye
ulaştırmıyor. Okumayan bir toplumun fertleri soracak soru bulamıyor,
sorgulayamıyor, anlayamıyor, sağlıklı bir iletişim dili kuramıyor, nihayet
cehaletin karanlığında boğuluyor ve tükeniyor, bu da yaşamı öyle zorlaştırıyor
ki, yemin ediyorum resmen cehenneme döndürüyor. Okumayan toplumun fertleri hep
başka akılların kararlarına, başka vicdanların seslerine, başka iradelerin
arzularına boyun eğiyorlar, özgürlüklerini ve iradelerini yitiriyorlar,
sorumluluklarını üzerlerinden atıyorlar ve zımni bir köleliğe geçiş yapıyorlar.
Okumayan bir toplumda insanların birbirleriyle anlaşabilmeleri kabil olmuyor,
zira karşıdakini anlayabilmenin imkânı bulunmuyor ilk evvelde. Hatta
konuşulmuyor bile. Çünkü okumayan toplumda münhasıran dünya konuşuluyor ve
dünya konuşula konuşula insanların beyni ölüyor, ruhu yanıyor, zaman içinde
durum öyle bir hal alıyor ki, artık konuşsanız bile hiçbir şey anlaşılmıyor,
bir yaratık gibi algılanıyorsunuz. Dahası siz bir tehdit ve tehlike olarak
algılanıp yok edilmeye çalışılıyorsunuz, filhakika istikbal yok ediliyor ama
bunu idrak edecek kafa da bulunmuyor böyle bir dünyada. Netice, tam bir fecaat!
Çünkü dünya, beyni ve ruhu öldürüyor. İşte bu sebeple de sorunlara çözüm
önerileri getirdiğiniz zaman çok yanlış anlaşılıyorsunuz. Haddizatında
konuşulması iktiza eden o kadar çok mesele, çözüme kavuşturulması iktiza eden o
kadar çok sorun var ki, münhasıran malum toplumsal yapı yüzünden, birini
açarken diğeri kaybolup gidiyor, insanın aklında ve kalbinde sayısız sezgiler
tebeyyün ediyor ama bu sezgileri o anda yakalamak kabil olmuyor, eğer bu kabil
olsaydı nice meseleler daha sarih olarak izah ve izhar edilebilirdi. Ama
inşaAllah yine de etmeye gayret edeceğim. Hem sorunları tespit edeceğim
kendimce hem de naçizane çözüm önerilerimi getireceğim.
Sayın Cumhurbaşkanım! İnsanlar maalesef yobaz. Burada ayrım
yapmıyorum. Her kesimin dâhilinde mebzul miktarda yobaz var. Hem öyle yobazlar
ki, ilk hallerinde donup kalmışlar. Emin olun ki, hala çocukluk evresindeler.
Ne büyük dert! Daha bunun yetişkinlik evresi var, gençlik evresi var, olgunluk
evresi var, yaşlılık evresi var. Bu gidişle bu evrelere ne zaman erişilecek ve
insanlık ne zaman kendini bilecek, kendine gelecek? Meçhul! Her şeye at gözlüğü
ile bakmaktan usanmamışlar, usanmıyorlar hatta utanmıyorlar. Dünyanın kendi
çevrelerinde döndüğüne kesinlikle inanmışlar. Önyargı çok ileri düzeyde egemen
olmuş ve kafaları esir almış. Ne bakış açılarını ne de kendilerini bir türlü
değiştiremiyorlar insanlar. Çağı okuyamıyorlar, anlayamıyorlar, yorumlayamıyorlar.
Hakikati okuyorlar ama anlamıyorlar. Hakikat, kendini, bu türlerin gözlerine
sokuyor ama ne mümkün asla anlamıyorlar. Yaaa hakikat gözlerinin önünde, tam
önünde ama göremiyorlar, görseler de fark edemiyorlar, fark etseler bir türlü
idrak edemiyorlar. Küçücük ve basit bir dünyalık karşısında öyle mesut ve
bahtiyar oluyorlar ki, acı bir tebessüm konuveriyor suratınıza. Çok basit
şeyleri önemseyerek, çok büyük iş yaptıklarını ya da işler yapacaklarını
sanıyorlar. Küçük ve ucuz bir menfaati elde ettiler mi, isterse dünya batsın
umurlarında bile olmuyor, yeter ki onlar kazandıklarını kaybetmesinler. Galiba
diyorsunuz felsefesizlik, akılsızlık, düşüncesizlik böyle bir şey. Başka bir
şey gelmiyor ki aklınıza. Çünkü gerçekten çok acayip bir durum bu durum. Ruhlar
ölmüş hissedemiyor, beyinler ölmüş düşünemiyor. Gövdelerinde ki zincirin
ağırlığını duyumsayamıyorlar. Böyle bir psikolojiye sahip insanlık nasıl
ilerleyebilir, tarihe yön verebilir, büyük medeniyetlerin banisi olabilir? Bu
kabil-i mümkün değildir. Hayatı bedelsiz yaşamak istiyorlar, isteklerine bir
bedel ödemeden kavuşmak istiyorlar. Buna da inanıyorlar haaa. Gerçekten
inanıyorlar. Öyle yüksek perdeden konuşuyorlar ki, konuşmaları istikametinde
hiçbir eylem yapmıyorlar, vallahi yapmıyorlar ama sonuç bekliyorlar. Bir
düşünceleri olduğuna gerçekten inanıyorlar ama yok olduğunu bilmiyorlar. Benim
düşüncem var demekle, istediklerini alacaklarını sanıyorlar ve bundan yana
eminler. Vay beee diyorsunuz içinizden, nasıl yani diyorsunuz, hayretler içerisinde
kalıyorsunuz, durumu olanca berraklığıyla bilseniz de. Ne kadar da trajikomik
bir haldir ama inanmışlar ve kabullenmişler. Burada ileri boyutta bir cehaletin
gizli olduğunu bile fark edemiyorlar. Hayat bedel ödemeden neyi verdi ki insana,
rüyalarına kavuştursun? Ne tür bir cehalettir bu ya Rabbim? Sorunlar belli,
çözümler belli, gerçekten çok belli, ama belli olan şeyi siz ifade ettiniz mi
çok acayip şekilde itham ediliyorsunuz. Ne tür bir gaflettir, dalalettir,
cehalettir bu vallahi anlamıyorum diyeceğim ama keşke anlamasaydım. İnsanlık
cahil, insanlık gafil, insanlık dalalet içinde ve hatta kendi kendine ihanet
içinde. Gerçek çok ama çok acıdır ve acıtır!