Sayın Cumhurbaşkanım! İlk evvelde söyleyeyim, hiçbir
taraftan konuşmuyorum, kuşatıcı bir şekilde konuşma gayretindeyim, bilakis
dürüst davranmamış olurum, mutlak bağımsız ve hür bir vicdana sahip olarak, aklımın
ışığına güvenerek ve gerçekleri baz alarak nesnel temellerde ve bir insan
olarak insanlık adına konuşuyorum. Merhamete iman etmiş ve yüreği merhametle
dolu biri olarak konuşuyorum. Yoğun duygularla konuşuyorum. İçim nasıl eziliyor
bir bilseniz. Yüreğim ağrıyor ve acıyor. Napayım, keşke her şey güzel olsa,
keşke her şeyde insan baz alınsa diyorum. Adalete iman edip tapmış biri olarak
konuşuyorum. Evrenin ruhunun adalet olduğuna inanıyorum. Medeniyetin supabının
adalet olduğuna inanıyorum. Hani diyorlar ya Peygamberimiz; tüm âlemler, gökler
ve yerler adalet ile kaimdir diye, işte bu yüzden diyorum her şey adalettir
diye yani Peygamberimize istinat ediyorum. Her şeyin temelinin adalet olduğuna
inanıyorum bu sebeple. Sayın Cumhurbaşkanım! Bir insanın varlığının anlamı
nedir? Bir insanın bu dünyada ki ödevi nedir? Bu sorular, sorgular öldürecek
bendenizi. Sorup, sorguladıkça da soğuyorum her şeyden. İnsandan, dünyadan,
maddeden ve varlığa dair ne varsa her şeyden. Sormayayım diyorum ama inanın
yapamıyorum. Niçin yaşıyorum ki? Ot gibi yaşayamam ki, zira her şey gelip beni
de etkiliyor illa ki, çünkü insanım, dünyadayım, insanların arasındayım, bir
düzene tabiyim. Bu dünyada niçin adalet yoktur Sayın Cumhurbaşkanım? Gerçekten
adalet niçin tesis edilemez burada? Bu dünyada adalet var diyerek kendimi
kandıramam. Gerçek bu değil midir? Bu değilse nedir? Devletin bir düzeni
vardır, kanunları vardır diyerek adalete mugayir davranabilir miyiz? Fazla soru
sormaya ve sorgulamaya gerek yoktur deyip işin içinden çıkabilir miyiz? Böyle
diyerek sorumluluktan kurtulur muyuz? Bizler dünyada adaleti tesis etmek için
mi varız, tesis edilmiş düzeni muhafaza etmek için mi? Peki, mutlak ve kutsal
yasalar nezdinde bu tavır ve düşünce tolere edilmekte midir? Yani Allah bize
devletinizin düzeni için, benim yasalarımı çiğneyebilirsiniz der mi? İnandığımız
ahirete gittiğimiz de, devletin de bir düzeni vardı ve bizler de onu muhafaza
etmek zorundaydık diyebilir miyiz, dersek kurtulur muyuz? Allah, bunu kabul
eder mi? Allah’ın adaletine münafi değil mi bu? O zaman niçin devletin düzenini
daha mükemmel hale getirmeyiz, bunu yapsakta tüm sıkıntıları def etsek olmaz
mı? Ama bunu yapmıyor insanlar. Çünkü o zaman menfaatler zedelenecektir.
Ayrıcalıklar kaybedilecektir. İnsanlar hakkında karar verirken, orijinin de
nefsi hırs ve arzuları mündemiç olan yeryüzü yasalarına mı bakmalıyız yoksa mutlak
adaletin kaynağı olan kutsal yasalara mı? Hadi diyelim ki, yeryüzü yasalarına
bakmalıyız ama hiç mi kutsal gökyüzü yasalarına bakmayacağız? Ya da gökyüzü
yasaları sadece gökyüzüne mi aittir yoksa haddizatında gökyüzü yasaları tüm
evreni kuşatmakta mıdır? Kuşkusuz tüm evreni kuşatmaktadır. Biz mutlak ve
kutsal yasaları sarf-ı nazar ediyoruz ve münhasıran yeryüzü yasaları ile
hareket edip istediğimiz yönde karar veriyoruz ve işte bendenize göre
adaletsizliğin en dibinde bu vardır. Çünkü mutlak ve kutsal yasaları dikkate
alırsak, bizim kalbimizi çalıştıracaktır ve bizleri merhamete yönlendirecektir,
adaletin en dipteki kaynağı da merhamet olduğuna göre adil davranmaktan kaçış
yoktur. İşte biz bu yüzden yeryüzü yasalarına bakıyoruz, saf mantıkla hareket
ediyoruz ve merhameti ıskalayıp adalete darbe vuruyoruz. Peki, bunu yapmaya
hakkımız var mıdır? Mazlumların, mustazafların, bigünahların, suçsuzların
hakkını nasıl teslim edeceğiz, bunların haklarını nasıl koruyacağız? Devletin
adaleti mi yoksa mutlak ve kutsal yasalar temelinde adalet devleti mi? Yaşamak
ve yaşatmak için bir tercih yapmalıyız ve o yolda sağlam, dürüst, samimi
adımlar atmalıyız. Hem insanı hem de devleti ancak bu şekilde yaşatabiliriz
yoksa ikisini de ölmekten kurtaramayız, Allah, Peygamber, Kur’an, İnsanlık
şahit olsun ki.
AÇIK MEKTUP...7...
Özgür DENİZ - 01.07.2018
Tarih: 01.07.2018
Okunma: 764
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.