Sayın Cumhurbaşkanım! Ya sorularıma cevaplar bulacağım ya da
sormaya, sorgulamaya devam edeceğim. Soru sormayacağım hiçbir mercii,
sorgulamayacağım hiçbir şey yok ama hiçbir şey yok. Böyle yaparsam şerefsiz mi
olurum? Lütfen mazur görünüz, zira zat-ı alinize matuf sormuyorum bu sorumu,
dünyada yaşayan insanların algılarına matuf soruyorum. Çünkü çok iyi biliyorum
ki, niceleri böyle tavsif edecektir. Sormayanlar, sorgulamayanlar, sorup
sorgulayanlardan her zaman rahatsız olmuşlardır, oysa bilmezler ki; sorusuz ve
sorgusuz bir hayatın hiçbir değeri yoktur, öyle bir hayatı yaşayanın da,
varlığıyla yokluğu aynıdır. Böyleleri de her türlü yaşama layıktırlar. Zaten
bunların aradıkları bir yaşam da yoktur. Bu türler dünyaya sahip olsunlar ya da
dünyaya sahip olanlardan bir şeyler koparsınlar kifayet eder. Şahsım olarak
hiçte şerefsizce bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Her şeyi en dibine kadar
sorgulayacağım, ta ki son nefesime dek. Kendim gibi yaşamıyorsam, başkasının
yerine yaşıyorsam, böyle yaşamak, yaşamak mıdır? Üstelik bendeniz birey kulum,
hiçbir kulun kulu değilim ve bugüne kadar olmadım, badema da olmayacağım. Bir
aklım ve vicdanım var. Kendim olmalıyım ve kendimi yaşamalıyım. Zira ancak o
şekilde hayata en güzel bir halde veda ederim vakti geldiğinde. Bilakis, derin
pişmanlık yaşamak istemiyorum. Keşke şöyle yapaydım, keşke böyle yapaydım,
keşke kendim olaydım diye. Malum ölümlüyüm! Haaa böyle yaptığım için hakkıma
tecavüz edilebilir mi, masum olduğum halde sırf böyle yaptığım için hakkıma
tasallut edilirse, ki dünya düzeni malumdur, hakkıma tasallut edene zehir
zıkkım olsun yenilen hakkım. İnsanlar şöyle bakarmış, böyle düşünürmüş,
umurumda bile değil ve olmaz da, bendeniz insanlar için yaşamıyorum. Bir toplum
içinde yaşıyormuşum, yaşıyorum elbette ki nolacak ki? Toplum yanlışsa bendeniz
de yanlış mı olmak zorundayım ya da topluma uymam mı icap eder? O zaman toplum
bendenize uysun ya da yanlış olduğu için kendinden utansın derim. Niye yanlış
olan ve utanan bendeniz olayım? Bendeniz dip sorgulamalar yapmalıyım ve dip
cevaplar bulmalıyım. Yoksa asla rahat edemem, mutmain olamam ve muhakkak
rahatsız ederim. Öyle alelade sorulardan da, cevaplardan da hazzetmem ve
mutmain olmam. Bendeniz böyle bir yaşama alışmışım, başka bir şey bilmiyorum.
Bendeniz kuru lakırdılardan, çelik çomak oyunlarından, cerbezeden, geyik
muhabbetinden anlamam. Bu dünyada yaşıyorsam, bir anlamım olmalı, bir geliş
nedenim olmalı, bir hakkım olmalı. Böyle ki, gelmişim ve yaşıyorum. Ömrüm
okumakla, yazmakla geçti. Lisede okumaya, üniversitede yazmaya başladım.
Okudukça kitaplara daha çok tutuldum. Böyle bir evrende okumak, hayatta ki en
zor şey olsa da başardım sayılır ama bendenizi de mahvetti. Varlığa dair her
şeyden soğuttu. Soru manyağı yaptı kitaplar bendenizi. İyi yönü de var, kötü
yönü de. İyi yönü, beyin ve ruh olarak hür yaşıyorum, kolay inanan biri
değilim, sorularım var ve sorgulayabiliyorum, bilincim aydınlık hamdolsun,
kendi aklımı kullanmasını biliyorum, kavgamı bilinç temelinde veriyorum ve kula
kul olmuyorum; kötü yönü de, dünyaya uyum sağlayamıyorum ve hep eziliyorum, isyankâr
biri olduğum için hakkım olan bir şey varsa asla alamıyorum. Oysa bir şey
hakkımsa, istemesem de verilmeli ama istediğim halde alamıyorum, aksine
metazori alınıyor bendenizden. Merhamet ediyorum zulme uğruyorum, adalet
diyorum ama kendim göremiyorum. Çünkü bu dünyada hakkını almak kolay değil,
zira birilerinin lütfu ile oluyor maalesef böyle şeyler. Binaenaleyh,
birilerine göre uygun adam değilsen, hakkına kavuşmak zorun zoru. İşte bunu da
soruyorum ve sorguluyorum. Niye böyle diye. Sorgulamayayım mı? Eğer ki üzerinde
yaşadığım topraklarda, yaşamam için yapamam gereken her şeyi namusumla,
şereflimle, elimden geldiğince, gücümün yettiğince, dilimin döndüğünce layığı
ile yapıyorsam yani yaşamamın bedelini ödüyorsam ve ihanette etmiyorsam, o
zaman kimin bendenizi yaşamak sebeplerimden koparmaya hakkı olabilir? Kimin
haddinedir böyle bir şey? Koparan mı veridi ki de geri alacak? Böyle bir
durumda hakkımı almak için acımasızca kavga verirsem ve çok ağır şeyler
söylersem ve biri de çıkar derse ki; sen hain misin? Ne diyeyim o zaman? Ne
yani sen beni yaşamam için gerekli her şeyden mahrum bırak ama ben eyvallah
edeyim, böyle bir dünya yok, olamaz ve olamayacak, oldurmayacağım. Ha bunu
derken, benim silahım yok, benim servetim yok, benim gücüm yok ama
Peygamberimde söyle diyor; mazlum ile Allah arasında perde yoktur. İnsanın
bedeni zincirlenebilir, beyni duvarlar içine hapsedilebilir ve hatta insan yok
edilebilir ama ruhu asla ve kata esir edilemez. Ve bu dünya da, kimsenin
babasının malı değil. Allah’ın verdiğini kulu geri alamaz, almamalı,
alamayacak. İşte burada dip sorular, sorgulamalar yapıyorum ve dip cevaplar
arıyorum. Rahatsız oluyorum ve rahatsız edeceğim.
Sayın Cumhurbaşkanım! Birileri sorularıma sahici cevaplar
versin, kafamı ve ruhumu gerçekten en dibine dek doyursun, valla billa susarım
ama yoksa susamıyorum. Sorularım; gerçeklerden asla ve kata korkmayan,
gerçeklere boyun eğmiş, gerçekleri hiçbir sebeple gizlemek gibi bir zillete
düşmeyen ve ideolojik gömleklerden yani nefsi hırs ve arzularından arınmış tüm
âlimlere ve filozoflaradır. Sorularıma tahammülleri olacak ve tüm namuslarıyla,
şerefleriyle cevap verecekler, korkmadan, çekinmeden, sonucu ne olursa olsun,
nereye varırsa varsın. Bana gelsin ya da benden gider diyerek düşünmeden cevap
verecekler. Benim sorularımı sorgulamadan cevap verecekler. Benim kim olduğuma ve
niçin sorduğuma göre değil, zira kim olduğumu sorarak ve niçin sorduğuma
bakarak cevap vermek kimsenin haddi değil, bilakis böyle bir şey karşıdakini
küçültücü, basitleştirici, düşürücü bir şeydir. Böyle bir kişi, ister âlim,
ister filozof olsun bir hiçtir bendenizin nezdimde. Çünkü istediğim gibi soru
sormak hakkım vardır. Zira bir kimlik temelinde sormuyorum ki, kimliğime göre
cevap verilsin, zaten öyle cevaba da ihtiyacım yok. Cevap ne ise onu
söyleyecekler. Yoksa istediğim gibi soru sorma hakkım yok mudur? Buna hüccet
nedir ya da böyle olduğuna dair verilecek bir cevap var mıdır? İşte bu sorunun
cevabı budur ama ben bu cevabı verirsem, bu insanı kendimden kaçırırım,
düşünceme ihanet etmiş olurum ya da bu insana hiç sorgulanmayacak şeyleri sorgulatırım
ve günaha girerim diyerek düşünmeyecek kesinlikle. Zaten bu düşünce temelinde
verilen cevaba da ihtiyacım olmaz ve öyle bir cevapta aramıyorum. Hesapsız,
kitapsız, çıkarsız, umarsız cevap verecekler. Bendeniz deli âlimler ve deli
filozoflar arıyorum. Bugüne kadar da hep aradım ve sonuna kadar da arayacağım.
Mesela; İslami vicdan ne demek, Allah’ın adaleti nasıl olur, devlet nedir,
devleti sorgulamak günah mıdır, devletin her yaptığı mutlak doğru mudur, mutlak
doğru değilse uymak zorunda mıyım, uyarsam Allah karşısında ki konumum ne olur
ya da devletin emretmiş ve yapmışsın o zaman yargılanmayacaksın der mi bana
Allah, yanlış bir şey yaptığım zaman? Kur’an niçin vardır? İnsan kimdir? Bir
âlim, gerçekten âlimse, niçin haksızlığa karşı haykıramaz, işte hakikat budur
ve yapılan şey yanlıştır diyemez? Böyleyse şayet, o kişi gerçekten âlimliğe
layık mıdır? Niçin, her zaman şöyle dua ederiz; Allah kimseyi açlıkla imtihan
etmesin! Peki, böyle dua ederken, kulların kulları açlıkla imtihan etmeye
hakları var mıdır? Nasıl vardır, niye vardır? Gerçekten var mıdır, varsa bu
nasıl kabildir, neye göre kabildir? İşte bunun hücceti gösterilmelidir ve ikna
edilmeliyim. Öyle cevaplar verilmelidir ki, yeni bir soru gelmesin aklıma.
Ruhum ve kafam doysun. Tabi bu sorularımın dip soruları da var, münhasıran
görünen ve okunan yüzüyle sormuyorum, diplerde ki sorularımın cevaplarını da arıyorum
bendeniz. Bir insan, bir insanın ekmeğinin elinden alınmasına sevinebilir mi?
Bu vicdanı merak ediyorum mesela. Bir vicdan nasıl olur ki, başka birinin
ekmeği elinden alındığı için sevinebilir? Ekmeği alınanın, eşini, çocuğunu
düşünmekte midir sevinen? Bir baba akşam evine geldiğinde ekmek getiremiyorsa,
eşi ne düşünür, çocuğu nasıl bir ruh haline sahip olur? Bir insanın vicdanında
bu duygulanımlar tebeyyün etmiyorsa, o vicdan nasıl vicdandır, o vicdana dünya
mı yoksa Allah’mı hükmetmektedir? İslam nasıl bir merhamet tavsiye eder
inananlarına? Biz çocukları gerçekten seviyor muyuz? Sevgi nedir ve nasıl
görünür, belirir? Mesela devlet, bir kişiyi yargılamak istiyorsa, onun sabit
suçunu göstermek zorunda değil midir? Değilse niçin değildir? Ben devletim ve
yaparım mı der? Peki, bunu hangi vicdani ve düşünsel altyapıya uydurabilir? Devlet,
insanları kendine itaat etsinler diye cezalandırarak korkutabilir mi? Bunu
hangi yasaya göre izah edebiliriz, izahı var mıdır? Devletin adaleti mi, Allah’ın
adaleti mi? Şimdi bendeniz bu soruyu soramaz mıyım mesela en basitinden? Hayır,
ne kötülük vardır bu soruda. Ki, bir kötülük aranacağına bir cevap verilmeli
değil midir? Olması gereken bu değil midir? İşte bu detayı da sorguluyorum.
Çünkü bu tür sorular sorulduğunda, siz bazı sefil beyinli tiplere göre şerefsiz
olabiliyorsunuz? Oysa o sefil beyinli tipler bilmezler ki, devlete karşı bendenizin
yüreğinde ki taşıdığı sevginin bir gramını bile taşımazlar yüreklerinde hatta
taşıyamazlar, zira ağır gelir. Devleti sevmek ve devletin bekasını düşünmek,
devletin her yaptığına sorgusuz sualsiz onay vermek midir? Böyle bir şey
yapıldığında insanların devlete bağlanması mı sağlanır yoksa devletten mi
soğutulur insanlar? Onlar, insanları devlete düşman edecek hareketler yapmayı
akıllılık ve marifet sanırlar ama bu söylediklerimi algılıyorlar mıdır,
anlıyorlar mıdır? Vallahi asla ve kata sanmıyorum böyle olduğunu. İnsanlar
hasta Sayın Cumhurbaşkanım!
Sayın Cumhurbaşkanım! Yüksek müsaadenizle, kendim üzerinden
konuşayım naçizane, münhasıran olayı anlatabilmek ve olaya açıklık
kazandırabilmek için böyle yapıyorum, zaten olabildiğince samimi ve doğal
konuşuyorum, binaenaleyh anlaşılır niye böyle yaptığım saf ve temiz yüreklerce
hatta konuşmakta değil örnek vereyim; şöyle düşünelim, şimdi bendeniz bir
insanım değil mi, etten ve kemikten müteşekkil, fâniliğe mahkûm, böyle mi,
böyle, tek başına biri olarak düşünüleyim yani sayalım ki bağım olan hiçbir şey
yok bu evrende, bu topraklar üzerinde yaşıyorum, askerliğimi büyük bir arzuyla
ve heyecanla yaptım, kazancıma karşılık ağır gelen vergi ödüyorum ama umurumda
değil, devlete ihanet etmiyorum, şerefsizce yaşamıyorum, devlet malına tasallut
etmiyorum, kimsenin malını gasp etmiyorum, kimsenin canına kast etmiyorum
bilakis yaşamaktan ve yaşatmaktan yanayım, sevgimin sonu yok, keşke samimiyetim
duyumsanabilse, namussuzluğu yaymıyorum, kötülüğe yönlendirmiyorum, ne yapıyorsam
şayet, yaptığım şeyi elimden geldiğince, gücüm yettiğince, dilim döndüğünce en
iyi şekilde yapmaya çalışıyorum yani burada yaşamamın bedelini layığı ile
ödüyorum, kanımın son damlasına kadar. Şimdi böyle olduğu halde yani bu şekilde
yaşadığım halde, bunları yapıyorum ya yani,
ardı sıra burada yaşamam için bazı şeylere gereksinim duyuyorum, böyle yaşadığım
halde gereksinim duyduğum şeylerden ya da etimle, dişimle, tırnağımla, terimle,
yaşımla, kanımla, emeğimle hak ettiğim bir şeyden mahrum kılınabilir miyim?
Hangi sebeple, niçin, ne ve kim adına? Hangi vicdan muhasebesi neticesinde?
Hangi merhamet derecesiyle? Hangi adalet umdesiyle? Mahrum kılınırsam nasıl bir
halet-i ruhiyeye sahip olurum? Garipsemez miyim? Üzülmez miyim? Sormaz ve
sorgulamaz mıyım en dibine dek? Tüm bunları yaptığım halde niçin böyle oluyor
demez miyim? Yapmasam sorun değil zaten, şöyle yaşıyorum, böyle muamele
görüyorum der geçerim. Kızmaz mıyım? Çıldırmaz mıyım? Hayır, böyle yapmaya
kimin hakkı var ve kimin haddi böyle bir şey yapmak demez miyim? Yani hayvan
olmadığıma göre, ot ya da odun olmadığıma göre, düşüncelerden ve duygulardan
örülmüş bir insan olduğuma göre, acıları da sevinçleri de hisseden bir insan
olduğuma göre, kalbi ve vicdanı olan bir insan olduğuma göre ne hissedebilirim,
nasıl düşünebilirim? Hislerimin ve düşüncelerimin sonucunda suçlu olabilir
miyim? Bunu yapan haklıdır diyebilir miyim? Devlet suçlasa bile, Allah suçlar
mı? Allah, bana, niye böyle yaptın der mi? Allah’ın adaletine göre
yargılanabilir miyim? Yargılanmazsam şayet, devletin yasalarına göre
yargılanmam ve suçlu bulunmam beni suçlu kılar mı, benim kötü olduğuma mı
kanaat getirilir böyle bir durumda? Yahut gereken yapıldı diyelim, niçin
yapıldığı sorgulanmamalı mıdır ya da benim niçin suçlu olduğuma dair bir hüccet
ortaya konmamalı mıdır? Yahut devlet gücü böyle takdir etmiş mi demeliyim?
Hangi kutsal ve mutlak yasa mucibince bunu diyebilirim? Böyle demek kendimi inkâr
etmek ve aşağı kılmak değil midir? Yahut ben suçlu isem, beni suça itenin ya da
suça iten şeyin yüreğine ya da özüne bakmamalı mıyım? Sadece ben suçlanmalı
mıyım ve olay böylece yok mu sayılmalı? İnsanların niye ve nasıl yaşadıkları
umurumda bile değil, bendeniz niye yaşadığımı ve nasıl bir yaşamı hak ettiğimi
kesinlikle biliyorum Sayın Cumhurbaşkanım. Benim hiçbir şeyim ve hiçbir şeyle
merbutiyetim yok, benim münhasıran hakikatim var. Ve o hakikat bendenize
kifayet ediyor, sonuna kadar o hakikate tabiyim. Ya dünyanın realitesi ya da
Allah’ın hakikati? Bendeniz Allah’ın hakikatine göre yargılanmak isterim. Suçlu
çıkarsam boynum eğilir ve razı olurum. Suçsuzsam da kimse kusura bakmasın,
reddederim, isyan ederim, başkaldırırım. Başım mı ezilir? Allahüekber! İnsanların
kalbine dokunamadıktan sonra bedenine hükmetmek vallahi, billahi, tallahi
beyhudedir. Ve kalpten korkulmalıdır! Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık şahit
olsun ki korkulmalıdır. Bilakis…