AÇIK MEKTUP...26...

Özgür DENİZ - 28.08.2018

Sayın Cumhurbaşkanım! Hz. Ali’ye ait olduğunu düşündüğüm, zihnimde öylece yer etmiş ve öyle anımsadığım bir söz vardır, o söz de denir ki; ‘’bütün dünyayı verseler ve buna karşılık bir karıncanın ağzında ki daneyi almamı isteseler, bu zulmü yapamam.’’ Yapılamaz çünkü böyle bir zulüm. İnsan olan yapamaz. Hakkı bilen yapamaz. Adalete tapan yapamaz. Yapamaz işte, yapamaz soylu bir vicdan. Yapamaz merhamete yuva olmuş bir vicdan. Değmez çünkü, bunu yapmaya değmez hayat! Amma velakin soysuzsa bir vicdan, o vicdan zaten zulümle beslenir, kanla beslenir, terle ve yaşla beslenir. Ama elbet zehir olur ona beslendiği besinler, o zanneder ki ne güzeldir bana kan olan, can veren besinler, bilmez çünkü ne yediğini, nasıl yediğini, niçin yediğini. Ama elbet bildirilir ve bildirilecek ne yediği o zalime ve yedikleri bir bir kusturulacak o zalime. And olsun ki kusturulacak o zalime! Vallahi, billahi tallahi insançocuğu zulmeder, kader adalet eder ve zaman çok çabuk geçer. Bendeniz bu dünyadayım ve bu dünyadan ayrılana dek ezilenlerin, hakkı çalınanların, güçsüz düşürülenlerin, hakkını arayacak gücü olmayanların kavgasını vereceğim, buna and içmişim. Allah’a yemin olsun ki bu davamdan vazgeçmeyeceğim. Elbet yarın bilinmezdir! Yine Hz. Ali’nin dediği gibi; ta ki sömürülen kanlar, terler, yaşlar ve gasp edilen emekler, sömürenlerin ve gasp edenlerin analarının midelerine süt olarak inmiş bile olsa, o zalimlerin midelerinden çıkarıp alacağım. Beni yolumdan döndürecek olan buyursun döndürsün, tabi yüreği yetiyorsa buna! Son nefesimde bile adalet diye haykıracağım ve tüm kulakları sağır edeceğim. Adaletin olmadığı yerde ne insan şerefi ne de diğer değerli şeyler olur. Her şeyin yerli yerinde olması, durması ve yerli yerine konması adaletle ilintilidir. Adalet şeksiz şüphesiz hayatın temelidir, velakin adalete bağlılık kadar insanı anlamakta önemlidir, belki de adaletin kendisinden bile daha önemlidir. Zira her şeyin temeli, insanı anlamaya merbuttur. Ta ki adaletin bile bihakkın icrası için insanı anlamak önkoşuldur. Şeyleri bir parça bilmesem ve ruhumun derinliklerinde hissetmesem susup oturacam ama öyle değil işte, öyle olmadığı için böyle de olmuyor, olacak olan ne ise o oluyor ve o olacak. Bendeniz susamıyorum, zira sustuğum zaman sanki hainlik ediyormuşum gibime geliyor. Öyleyse bu vicdan olması gerekeni haykırmaktan asla vazgeçmeyecek, bu dil hiç susmayacak. Böyle olunca konuşan bendeniz değil, hayat oluyor işte. Çünkü bu dil hakiki hayatı ve hayatın hakikatlisini namusluca ve sarahaten izhar eyliyor. Gocunan umurumda mı? Zaten haysiyet ve namus sahipleri hakikatten gocunmazlar ki! Kendimde değilken bile, kendimi bilmezken bile adalet için dövüyormuşum gibime geliyor. Adalet niçin önemlidir? Çünkü insan dediğimiz, emeğinin ürünüdür ve emeğin değeri de adaletle tartılır. İnsan emek vermekten utanmamalı ama emeğinin karşılığını almak için de gerekirse canından feda edebilmelidir. Emek dediğimiz şey, insanı insan yapan en yüce şeydir. İnsanı üretir, insan kılar ve insana yaşama sevinci verir. Tabi o emek adaletle tartılmışsa ve karşılığını görmüşse!  Yaşasın adalet! Varolsun insan!

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Bendeniz bu dünyaya bir diploma sahibi olmak, birkaç kuruş kazanmak, dünya nimetleri için ciğeri beş para etmez insan müsveddelerine ram olmak ve umarsızca dem sürmek için gelmedim. Bendeniz hayvanda değilim, otlamaya da gelmedim. Bu yüzden de hiçbir şey umurumda değil. İnsanca yaşarım, kavgamı veririm ve gülerek ölürüm vakti zamanı gelip çattığında. Her yapılanın yanlarına kar kalacağını düşünenler düşünsün! Zulme uğrarsam, bu dünyada da, öbür dünya da bir hesap günü olduğuna muhakkak inanıyorum. Hiçbir sebep yokken ve bendeniz tek bir insançocuğuna bile zarar vermezken, bana zulmediliyorsa, ruhum azaplara gark ediliyorsa; yaşasın intikam! Yemin ediyorum bundan zerre imtina etmem ve merhametim o an biter. Böyle bir durumda da yine tersini yaparsam, insanlığımı o anda sorgularım. Çünkü adaletin iki yüzü vardır! Zira kimseye metazori zulmettirilmiyor. Etmeyeceksin! Çünkü insan olan zulmetmez. İnsansan zulmetmeyeceksin! Zulmediyorsan, ağlamayacaksın! Bu dünyada baki olan tek bir insançocuğu yoktur. Ve bu dünyada taş gibi kalan hiçbir şeyde yoktur. Evet, dünyayı da bendeniz kurtarmayacağım ama insanım ve insanca yaşamak en birincil vazifem ve bendenizi halkeden yaratıcının dünyasındayım, kimsenin dünyasında yaşamıyorum, öyleyse kimseye boyun eğemem. Hele hele bendeniz gibi fani birer insan olanlara asla ve kata boyun eğemem. Hiçbir kimseye inanmak zorunda da değilim. Bazen öyle tipler çıkıyorlar ki piyasa da, ne derlerse inanılmasını istiyorlar, hangi hadle, hakla? Oysa cehalet fışkırıyor her yerinden, paçalarından, gözlerinden, yüzünden, kulaklarından. Neyine inanacaksın ki? Neylerine inanılmasını isterler ki böyleleri? Hep cesarete inanmışım ve aklımın ışığında ilerlemişim. Kendimce iyi düşünmeyi, sahici sorular sormayı, pervasızca sorgulamayı severim. Robot değilim, kukla değilim ki, bir düğmeyle idare edileyim. İyilerin, dürüstlerin birgün şeksiz ve şüphesiz kazanacaklarına ve doğruluk güneşinin gölgesinde gölgeleneceklerine iman ederim. İçine doğduğum bir vatanım var ve o vatanı tüm gerçekliğiyle yaşamak arzumdur. Zira ancak kendisini bana yaşatan vatana vatan derim ben. O vatanın da, ancak ve ancak, birlikle, beraberlikle, adaletle ve barışla payidar kılınacağını düşünürüm. Hovardaca harcadığımız imkânlarımız, servetlerimiz, nesillerimiz bize güzel, mutlu ve umutlu yarınları getirecekler o vatanda ama bilmiyoruz. Hiçbir şeyin değerini bilmiyoruz. Vallahi, billahi, tallahi bilmiyoruz. Ta ki insanın bile! Her şeyi hovardaca harcamaktan imtina etmiyoruz. Böyle öğrendim, bildim, inandım ve böyle öğrenilmesini, bilinmesini inanılmasını arzularım kuşkusuz. Çünkü insan dediğimiz varlık, öğrenerek, bilerek, inanarak ve kavga ederek kazanır, kazanacaktır. İnsan bir yerde sorumluluğudur. Çünkü insan hürdür, öyleyse sorumludur, sevdiği hayatın sorumluluğunu taşıyacak kadar şerefli olmalıdır. Bir insana ve yekpare topluma karşı yapılacak en büyük kötülük, günah ve alçaklık; insanı ve toplumu sorumsuzluğa alıştırmaktır. Korku zerkederek, sorumluluktan kaçmalarına yol vermektir. Bir insan, sorumluluk hissettiği müddetçe insandır. Değilse, onun hayvandan farkı yoktur. O insandır ki, kendine ve kendisinin dışındakilere bir kötülük yapıldığı vakit susuyorsa ve hayatının sonuna kadar hep böyle susarak yaşıyorsa, o insana nasıl insan deriz? İnsanı insan eden harcadığı emek ve verdiği haklı kavgasıdır. Elbette durup dururken kimse kimseyle kavga etmemeli, çünkü ahmakça kavga kardeşliğe zulümdür. Velakin kavga edilmesi gereken yerde ve zamanda kavga etmesini de bilmeli insan, çünkü haklı kavgasıyla şereflenir insan. Yeryüzünde kavgadan kaçan bir insan varsa, hayatı boyunca başı önünde eğik gezmeye mahkûmdur. Güçsüzlerin kaderi yenilmek, ezilmek, sömürülmek olmamalı ve böyle oludurulupta olana kader denmemeli, dedirtilmemeli. Eninde sonunda, ruy-i zeminde insanın kazanacağına iman ediyorum!

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Bu dünyanın tekerleği algı operasyonlarına göre dönüyor. Ve işte bendenizin de en büyük sıkıntısı burada ve bu sıkıntı toplumsal ilişkilerime de yansıyor. Çünkü aklımla meydan okuyorum algı operasyonlarına karşı, aklımın yettiğince. Bu yüzden de iflah olmaz bir yabancı olarak kalıyorum bu hayatta. Hiçbir kimsenin peşinden gidemiyorum, çünkü hiçbir kimseye inanamıyorum. Bendeniz, beni halkedenden başka hiçbir kimseye inanmıyorum. Herkesi sorguluyorum. Sorguladıkça her şeyi olduğundan başka görüyorum ve sonunda gerçekten de hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkıyor. Çünkü herkes yalan söylüyor ve herkes aldatıyor burada. Şöyle ki; önce karşıda bir yaşam yaratıyorlar, sonra o yaşama göre söylemlerimizi değiştirmemizi sağlıyorlar, daha sonra da değiştirdiğimiz söylemelere göre bir hayat dikte ediyorlar hiç fark ettirmeden, nihayet tüm kavramlar asli mahiyetini kaybedip olmadığı şeye dönüştürülüyorlar ve böylece hayatın insicamı bozuluyor, her şey şirazesinden çıkıp gidiyor, insan bozuluyor. Bilmeden istiyoruz, istediklerimizi bilmiyoruz. Kurtuluş diye bildiğimiz yollar, bizi esaretin en ağırına götürüyor. Ölümün karanlık kuyusu ağır ağır yutuyor her birimizi. Git gide onursuz yaşamaya alışıyoruz ve üstüne böyle yaşamı marifet biliyoruz. Hayatı okuyamadığımız müddetçe anlayamayacağız, anlayamadığımız müddetçe de çözüm yolu bulamayacağız. Mesela; merak ediyorum, tüm benliğimle merak ediyorum, sokakta çöp toplayan çocuğun bu dünya üzerinde hakkı var mı? Onun, suratıyla konuştuklarını okuyabilir miyiz? Yoksa suratımızı dönüp gidiyor muyuz onu görünce? Ya da öyle bir yaşam onun kaderi mi? Kaderi ise izahı nasıl olacak? Yok, kaderi değilse ve hakkı varsa, hakkını vermeyen kim ve kim onun hakkını alacak, kimden alacak, nasıl alacak ve nasıl iade edecek? Bu dengesizlikleri kim ve ne yaratıyor ve sonra da bize, buna kader dedirttiriyor? Biz bu dengesizlikleri çözmeliyiz ama zamanımızı buna hasredeceğimize, saçma sapan şeylere hasrediyoruz ve zaman tükenip gidiyor ve bizler sahte sözlerle avunuyoruz, bunun sonucu hayatı arabeske bağlamaya uzuyor. Nihayet garip insanlara dönüşüyoruz. Yaşamın kalitesinden anlamayan, zamanla da her şeyin kalitesini yitiren sefil insanlara dönüşüyoruz. Mücadele edeceğimize daha da yoksullaşmaya doğru yönlendiriyoruz insanları. Bu meyanda birileri zengin olurken, sermayesine sermaye eklerken, insanlara yoksullaşmayı öğretiyoruz. Bu seferde yoksullaşan insanlara zenginliği gösteren lanet düzen, insanlara nasıl zenginleşeceklerini öğretiyor. Yani bizim yoksullaştırdıklarımıza zenginliği öğretiyor. Ama bizim olanı bizden çalarak, fakat kendisinin de kılmayarak yani bozarak, parçalayarak, tüketerek ama bunu yaparken kazanarak. Bizler hep tali meselelerle iştigal ettik, bu yüzden de ne öğrenebildik, ne bilebildik, ne de mücadele verebildik. Ne biçim bir hayattır ki ve bu hayatı yönlendiren ne biçim bir düzendir ki, küçücük suçlar asırlık zindanlara uzanıyor da, büyük suçlara zindan yolu görünmüyor hatta zindan yolunu gösterenlere hayat zindan ediliyor. Nasıl bir dengesizliktir bu? Küçük suçlular, büyük suçlar işleyemedikleri için mi suçlu olmaktadırlar? Büyük suç işleyenlere dokunulamadığı için mi suçsuzdurlar onlar? Ve bendeniz de suçluyum öyle mi, hakikati haykırdığım için? Ne yani göz mü kapamalıyım, büyük suçlar işleyen kravatlıların kurtulduklarını ama küçük suçlar işleyen kravatsızların ağa takılıp kaldıklarını itiraf ettiğim için? Büyük vurgunlar vuramadığım ama hakikati söylediğim için mi suçluyum ben? Adalet istiyorum! Öyleyse evet bendeniz de suçluyum, çünkü küçükten de küçük bir suç işliyorum ve işin garibi hayatım boyunca bu suçu işlemeye azmetmişim. Öylece susup oturayım mı? Düşünmeyeyim, sormayayım, sorgulamayayım mı? Razı mı geleyim bana dayatılan lanet düzene? Kimin düzeni bu, kim kurdu, işleten kim merak etmeyeyim mi? Bu düzene meydan okumak, insana meydan okumak mıdır ki, bendeniz karşı çıkınca düşman olayım? Hayır, hayır, asla böyle değil, böyle olamaz, bunu kabul edemem. Ne bu düzene boyun eğerim, ne bu düzenin dayattıklarını benliğimde eritirim. Ya ben ölürüm ya bu düzeni öldürürüm. Başka bir seçenek yok ve olamaz. Tüm insanlık böyle düşünmeli ve bir çare bulmalı ama çarenin de kendisinde olduğunu bilmeli!

Tarih: 28.08.2018 Okunma: 909

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?