Sayın Cumhurbaşkanım! Hissediyorum ve farkındayım ki, katı
gerçeklikler dünyası olan bu dünyada reel düzlemde devlet denilen aygıttan daha
güçlü olan bir yapı yok. Devlet, büyük mekanizma olarak, tüm küçük
mekanizmaları kuşatır, etkiler, metazori yönlendirir. Herkes devlet karşısında
zayıftır, güçsüzdür, acizdir, çaresizdir. Çünkü devletin, bir insanı doğduğuna
pişman edecek güçleri vardır. Devlet denilen şey her ne ise, nasıl bir şey ise
böyledir. Böyledir diye böyle yapmalıdır diye de bir şey yok tabi, orası da
ayrı bir mevzu. Zira güç, her zaman için zafiyet barındırır ve bir an gelir ki,
zaafların kurbanı olur, ta ki bu devlet gücü bile olsa. Devlet, olgun olduğu
kadar büyüktür, güçlüdür, etkilidir ve böyle olduğu müddetçe; benim devletim,
devletim benim dedirttirir. Çocuksu hareket eden insanlara nasıl bakarız? Her
şeye alınan, gücü varsa ikide bir onu kullanmaya tevessül eden, laf olsun diye
tafra yapan, hep sahip olmaya çalışan, sürekli zorluklar çıkaran, her güzel
şeyin yapılmasını zorlaştıran, güçsüzün elinden ekmeğini alan, alınterinin ve
emeğin karşılığını bihakkın ödemeyen vb. davranışlar sergileyen insanlara nasıl
bakarız? Bir de tam tersi davranan insanlara nasıl bakarız? Tersi şeyler
yapanlara, adam ya, adam gibi adam, olgun adam abi bir kere, adam görmüş
geçirmiş, adamda kalite var deriz değil mi ve tabi her daim saygı duyarız,
böyleleri saygıyı beklemezler, saygı spontane gösterilir böylelerine? Devlet öldürmek
için mi vardır yoksa yaşatmak için mi? Acı çektirmek için mi yoksa mutlu
edebilmek için mi vardır? Sormadan, sorgulamadan edemiyorum napayım. Devlet
sorgulanamaz diye bir yasa var mı ve o yasa kutsal bir yasa mı? Ki, devlet
Tanrı değildir! Devlet dediğimiz aygıt güçsüzler için midir, güçlüler için mi?
Hayalen tasavvur ediyorum da, devletin sanki güçlüler için var olduğunu düşünür
gibi oluyorum. Mesela, yoksullar, devleti her daim kutsal görmüşler ve yaşatmak
için can vermişler ama kodamanlar devleti hep bir sömürü aracı olarak görmüşler
ve devlet tavassutu ile istedikleri gibi sömürmüşler, devlet sayesinde
diledikleri gibi yaşamışlar. Böylelikle hayatta zımni bir efendi, köle
dilemması tevlit etmiştir. Kabul edelim, etmeyelim, hayatta hüküm süren gizli
bir efendi, köle ilişkisi vardır. Velakin güçsüzler devleti hep korumuşlar,
korumak için canlarını vermişler, fakat devlet güçlülere destek olduğu kadar
onlara destek olmuş mudur acaba, hep düşünürüm bunu. Devletin tabiatı gerçekten
bu mudur ve şayet devletin tabiatı böyle olsa bile böyle bir şeyi kabullenmek
zorunda mıyım? Bendenizin gözlerime böyle görünüyor, başka gözler nasıl
görüyorlar bilmiyorum ama gördüklerini anlatırlarsa öyle görebilir miyim
denerim. Devlet denilen aygıtın çarkları kodamanlar için dönmüş tüm zamanlarda.
Her daim onların şemsiyeleri olmuş. Niye böyledir? Böyle olmak zorunda mıdır?
Devlet dediğimiz şeyin fıtratının gereği midir bu? Yani devlet, ezerek,
korkutarak, ya her devir de bir şekilde birilerini tecziye ederek mi bekasını
sağlamak zorundadır? Böyle bir şey ne kadar doğrudur, adildir, ahlakidir?
Devlet, doğru, adil ve ahlaki olmak zorunda değil midir? Devlet, kendisinin
karşısında aciz olanlara merhamet etmeli değil midir? Elbette, kendisine
bizatihi silah yöneltenler için demiyoruz bunu yahut ekonomik vb. yollarla
kendisine açıktan ama apaçıktan yani fiili olarak kafa tutanlar için demiyoruz.
Devlet karşısında elleri kolları bağlı olanlar ve devlete kafa tutma gibi bir
durumları asla ve kata olmayanlar için diyoruz. Devlet ise bunun tefriki en iyi
şekilde yapabilecek bir aygıttır. Yapmakta mıdır? İşte orada sükût etmek
zorunda kalıyorum. Zira yapsaydı, mağdur olanlar her zamanda, gariban, biçare,
eli kolu bağlı olanlar olmazlardı. Bu meyanda devlet ne zaman doğmuş, nasıl
doğmuş, niçin doğmuş, nedir, kimdir, orası ayrı mevzu, tabi orası da kuşkusuz
tahkik edilebilir, sorgulanabilir. Tabi bu, özgür akılların ve hakikate
adananların becerebilecekleri bir şeydir. Ama sanki güçlüleri korumak için var
edilmiş gibime geliyor! Güçlülerin etraflarında ki çelikten bir kaleymiş gibi
bir izlenim ediniyorum gözlem yaptığım ve sormaya, sorgulamaya başladığım
zaman. Dedim ya, bendeniz için bu dünyada sorgulanmayacak hiçbir şey ama hiçbir
şey yoktur. Sorgulamak, bendeniz için varoluş sebebidir. Şüphe ederim, sorgularım,
inanırsam da ondan sonra inanırım. Çok acı verse de sorgulamak, başka çarem
yok. Böyle gelmişiz, böyle gidiyoruz, böylede gidecez. Mesela aklıma geliyor
illa ki ve sormadan edemiyorum; devlet adil olursa yaşayamaz mı? Devlet adil
değil demiyorum, adil olursa yaşayamaz mı diyorum. Yani, devleti konuşurken,
devlet kesinlikle adildir demek zorunda mıyız? Yani devlet yanlış yapamaz mı?
Yanlış yaparsa, yanlışı söylenemez mi? Peki, hangi kanunda yazar bu? Bu
dünyada, bir devlete yakışan en güzel şey nedir? Naçizane fikrimce bir devlete
yakışan en güzel şey adalettir. Çünkü adalet, devleti devlet yapan yegâne
şeydir. Çünkü devlet dediğimiz şey, tabir caizse bir anadır, babadır. Öyleyse,
merhametli, şefkatli ve adaletli olmalıdır. Başından beri söyledik devlet
güçlüdür, karşısında kimse duramaz diye amma velakin bazen bir insanın gücünün
hayali bile edilemez ve bu güç çok tehlikeli bir güçtür! Ruhun kuvveti
karşısında hiçbir kuvvet direnemez, zira o kuvvet aynıyla, direkt olarak,
aracısız ve engelsiz olarak Allah’ın kuvvetidir!
AÇIK MEKTUP...31...
Özgür DENİZ - 05.09.2018
Tarih: 05.09.2018
Okunma: 716
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.