AÇIK MEKTUP...31...

Özgür DENİZ - 05.09.2018

Sayın Cumhurbaşkanım! Hissediyorum ve farkındayım ki, katı gerçeklikler dünyası olan bu dünyada reel düzlemde devlet denilen aygıttan daha güçlü olan bir yapı yok. Devlet, büyük mekanizma olarak, tüm küçük mekanizmaları kuşatır, etkiler, metazori yönlendirir. Herkes devlet karşısında zayıftır, güçsüzdür, acizdir, çaresizdir. Çünkü devletin, bir insanı doğduğuna pişman edecek güçleri vardır. Devlet denilen şey her ne ise, nasıl bir şey ise böyledir. Böyledir diye böyle yapmalıdır diye de bir şey yok tabi, orası da ayrı bir mevzu. Zira güç, her zaman için zafiyet barındırır ve bir an gelir ki, zaafların kurbanı olur, ta ki bu devlet gücü bile olsa. Devlet, olgun olduğu kadar büyüktür, güçlüdür, etkilidir ve böyle olduğu müddetçe; benim devletim, devletim benim dedirttirir. Çocuksu hareket eden insanlara nasıl bakarız? Her şeye alınan, gücü varsa ikide bir onu kullanmaya tevessül eden, laf olsun diye tafra yapan, hep sahip olmaya çalışan, sürekli zorluklar çıkaran, her güzel şeyin yapılmasını zorlaştıran, güçsüzün elinden ekmeğini alan, alınterinin ve emeğin karşılığını bihakkın ödemeyen vb. davranışlar sergileyen insanlara nasıl bakarız? Bir de tam tersi davranan insanlara nasıl bakarız? Tersi şeyler yapanlara, adam ya, adam gibi adam, olgun adam abi bir kere, adam görmüş geçirmiş, adamda kalite var deriz değil mi ve tabi her daim saygı duyarız, böyleleri saygıyı beklemezler, saygı spontane gösterilir böylelerine? Devlet öldürmek için mi vardır yoksa yaşatmak için mi? Acı çektirmek için mi yoksa mutlu edebilmek için mi vardır? Sormadan, sorgulamadan edemiyorum napayım. Devlet sorgulanamaz diye bir yasa var mı ve o yasa kutsal bir yasa mı? Ki, devlet Tanrı değildir! Devlet dediğimiz aygıt güçsüzler için midir, güçlüler için mi? Hayalen tasavvur ediyorum da, devletin sanki güçlüler için var olduğunu düşünür gibi oluyorum. Mesela, yoksullar, devleti her daim kutsal görmüşler ve yaşatmak için can vermişler ama kodamanlar devleti hep bir sömürü aracı olarak görmüşler ve devlet tavassutu ile istedikleri gibi sömürmüşler, devlet sayesinde diledikleri gibi yaşamışlar. Böylelikle hayatta zımni bir efendi, köle dilemması tevlit etmiştir. Kabul edelim, etmeyelim, hayatta hüküm süren gizli bir efendi, köle ilişkisi vardır. Velakin güçsüzler devleti hep korumuşlar, korumak için canlarını vermişler, fakat devlet güçlülere destek olduğu kadar onlara destek olmuş mudur acaba, hep düşünürüm bunu. Devletin tabiatı gerçekten bu mudur ve şayet devletin tabiatı böyle olsa bile böyle bir şeyi kabullenmek zorunda mıyım? Bendenizin gözlerime böyle görünüyor, başka gözler nasıl görüyorlar bilmiyorum ama gördüklerini anlatırlarsa öyle görebilir miyim denerim. Devlet denilen aygıtın çarkları kodamanlar için dönmüş tüm zamanlarda. Her daim onların şemsiyeleri olmuş. Niye böyledir? Böyle olmak zorunda mıdır? Devlet dediğimiz şeyin fıtratının gereği midir bu? Yani devlet, ezerek, korkutarak, ya her devir de bir şekilde birilerini tecziye ederek mi bekasını sağlamak zorundadır? Böyle bir şey ne kadar doğrudur, adildir, ahlakidir? Devlet, doğru, adil ve ahlaki olmak zorunda değil midir? Devlet, kendisinin karşısında aciz olanlara merhamet etmeli değil midir? Elbette, kendisine bizatihi silah yöneltenler için demiyoruz bunu yahut ekonomik vb. yollarla kendisine açıktan ama apaçıktan yani fiili olarak kafa tutanlar için demiyoruz. Devlet karşısında elleri kolları bağlı olanlar ve devlete kafa tutma gibi bir durumları asla ve kata olmayanlar için diyoruz. Devlet ise bunun tefriki en iyi şekilde yapabilecek bir aygıttır. Yapmakta mıdır? İşte orada sükût etmek zorunda kalıyorum. Zira yapsaydı, mağdur olanlar her zamanda, gariban, biçare, eli kolu bağlı olanlar olmazlardı. Bu meyanda devlet ne zaman doğmuş, nasıl doğmuş, niçin doğmuş, nedir, kimdir, orası ayrı mevzu, tabi orası da kuşkusuz tahkik edilebilir, sorgulanabilir. Tabi bu, özgür akılların ve hakikate adananların becerebilecekleri bir şeydir. Ama sanki güçlüleri korumak için var edilmiş gibime geliyor! Güçlülerin etraflarında ki çelikten bir kaleymiş gibi bir izlenim ediniyorum gözlem yaptığım ve sormaya, sorgulamaya başladığım zaman. Dedim ya, bendeniz için bu dünyada sorgulanmayacak hiçbir şey ama hiçbir şey yoktur. Sorgulamak, bendeniz için varoluş sebebidir. Şüphe ederim, sorgularım, inanırsam da ondan sonra inanırım. Çok acı verse de sorgulamak, başka çarem yok. Böyle gelmişiz, böyle gidiyoruz, böylede gidecez. Mesela aklıma geliyor illa ki ve sormadan edemiyorum; devlet adil olursa yaşayamaz mı? Devlet adil değil demiyorum, adil olursa yaşayamaz mı diyorum. Yani, devleti konuşurken, devlet kesinlikle adildir demek zorunda mıyız? Yani devlet yanlış yapamaz mı? Yanlış yaparsa, yanlışı söylenemez mi? Peki, hangi kanunda yazar bu? Bu dünyada, bir devlete yakışan en güzel şey nedir? Naçizane fikrimce bir devlete yakışan en güzel şey adalettir. Çünkü adalet, devleti devlet yapan yegâne şeydir. Çünkü devlet dediğimiz şey, tabir caizse bir anadır, babadır. Öyleyse, merhametli, şefkatli ve adaletli olmalıdır. Başından beri söyledik devlet güçlüdür, karşısında kimse duramaz diye amma velakin bazen bir insanın gücünün hayali bile edilemez ve bu güç çok tehlikeli bir güçtür! Ruhun kuvveti karşısında hiçbir kuvvet direnemez, zira o kuvvet aynıyla, direkt olarak, aracısız ve engelsiz olarak Allah’ın kuvvetidir!

Tarih: 05.09.2018 Okunma: 710

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?