Sayın Cumhurbaşkanım! İlk evvelde ifade edeyim ki;
bendenizin kafam basmıyor olabilir, yanlışta düşünüyor olabilirim, isabetli
tahliller de yapmıyor ve sağlıklı önerilerde bulunmuyor da olabilirim. Bu son
derece tabiidir. Zira insanım ve mutlak bilgiye malik değilim. Münhasıran kendi
çapımda fikirler serdediyorum ve basit çıkarımlarda bulunuyorum. Her şeyi biliyorum, her dediğim doğrudur, tüm
çıkarımlarım isabetlidir diye bir iddia öne sürmüyorum. Zaten böyle bir şey
ahmaklıktır. Velakin gerçekten şaşırmadığım şeylerde yok değil. Ki,
düşüncelerimi ifade ederken de sonsuzcasına samimi, ciddi ve doğal konuşuyorum.
Çünkü yapaylığı, yapmacık olmayı, riyakârlığı sevmiyorum. Binaenaleyh, bendeniz
naçizane kesin inancımı söyleyeyim, söylemek istemiyorum ama illa
söylettiriliyor. Gerçekten, kesinlikle ve kesinlikle söylemek istemiyorum ama
dayanamıyorum. Bu ülkede eğitim sorununun samimi ve ciddi olarak çözülmek
istendiğine kesinlikle inanmıyorum. Zira çözülmek istense ve samimiyetle, ciddiyetle
çözmek iradesi gösterilse, bu ülkede değil eğitim sorunu hiçbir sorun kalmaz.
Ama ya çözülmek istenmiyor ya da birilerinden çekiniliyor hatta korkuluyor
veyahut işimize böyle geliyor. Zira gerçekten yapılması çözüm için önkoşul olan
şeyler yapılmazken; yapılmasının hiçbir anlamı, faydası, katkısı olmayan hatta
zararı olan şeyler yapılıyor. Bunu da gerçekten bir şeyler yapılmak
isteniyormuş gibi gösteriyorlar ve halkta böyle algılıyor. Oysa tamamen
kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil yaptıklarımız. Bendeniz şunu merak
ediyorum; bizim hedefimiz nedir? Yani bir hedefimiz var mıdır, durduğumuz yeri
biliyor muyuz, gideceğimiz yer hakkında bilgi sahibi miyiz? Hayır, eğitim nedir
gerçekten? Eğitim niye yapılır, nasıl yapılır ve yapılmalıdır, kim için yapılır?
Eğitimin öznesi kimlerdir? Bir insanın neye ihtiyacı vardır? Tarihin ilk
çağlarından yaşadığımız çağa dek düşünelim bakalım, insan tarih boyunca neye
ihtiyaç duymuştur? Bilgiye ve değere ve bu ikisini mezcederek bir eylem yani iş
üretmeye değil mi? Yani bir insanın bilgiye kesinkes ihtiyacı var değil mi?
Yaşadığımız çağ bağlamında düşündüğümüzde, varlığı anlama çabası içine
girdiğimizde, böyle bir sonuca ulaşıyoruz. Keza bir insanın kesinkes ahlaka
yani yaşamında kendisine yön gösterecek değerlere ihtiyacı var değil mi? Yine
aynı şekilde, yaşadığımız çağ bağlamında düşündüğümüzde, varlığı anlama çabası
içine girdiğimizde, böyle bir sonuca ulaşıyoruz. Hülasa; bir insanın kafasına
bilgi koyulmalıdır, en kısa, kolay ve ucuz yoldan. Keza bir insanın kalbine
ahlak nakşolunmalıdır ve yine aynı şekilde, en kısa, kolay ve ucuz yoldan. Hakeza;
ikisinin birleşimi sunucunda sahici eylemler ortaya konmalıdır değil mi? Zaten
bilgi ve ahlak yoksa hangi eylemi ortaya koyabiliriz? Hepte demez miyiz,
insanlığın sorunu cehalet ve ahlaksızlık diye? Yani filhakika bunlar çok basit
şeyler ve çok basit şekilde zerkedilebilir insan denilen canlı varlığa. Misal;
bir Matematikçiyi düşünelim. Bırakalım Matematiğin bilgisini koysun çocuğun
kafasına, en ince detayına dek ve kalbine de insanlık değerlerinden nokta
misali bir değer koydu mu tamamdır. Münhasıran matematiği vermekle iştigal
etsin, tüm zamanını buna hasretsin, tek işi bu olsun. Gerçekten böyle değil
midir? Yani bir çocuk sınava girdiği zaman, kafasında ki bilgiyle soruları
çözmekte değil midir? Ama biz, hayır Matematikçi şu, şu, şu malayani işlerle
iştigal etsin diyoruz yaptıklarımızla ve Matematikçiyi gömüyoruz saçma sapan
işlerin içine, haydi Matematiği versin de görelim. Sonra da hey Matematikçi, bu
çocuk niye Matematik bilmiyor oluyor. Gerçekten, vallahi, billahi, tallahi
acayip varlıklarız. Bizler galiba öğretmenlerin hiçbir iş yapmadıklarını ya da
çok az çalıştıklarını düşünüyoruz da, onların yapmaları gerekenleri
bırakmalarını ve abesle iştigal etmelerini istiyoruz. Zira böyle yapmanın başka
bir izahı muhal ender muhaldir. Bir icat çıkarıyoruz, öğretmeni çocukla
kucaklaştıracağımıza, atıyoruz bilgisayarın kucağına ve öğretmen didinsin
dursun saçma sapan şeyleri yapacağım diye. Ya birisi çıksın da, Allah, Muhammed,
Kur’an ve İnsanlık aşkına, şu abuk sabuk icatların eğitime şu faydası oldu,
öğretmeni uçurdu, öğrenciyi mucit yaptı, ülkeyi uzay çağına ulaştırdı desin
lütfen, nolur. Ne mümkün! Öğretmenle öğrenciyi bir türlü buluşturmuyoruz ve
kendi hallerine bırakmıyoruz ama hesap sormaktan da utanmıyoruz. Biz kulağını tersten
tutmaya çalışanlar gibiyiz. Ya da bir yolu 10 dakikada gidebilme imkânı varken,
bu apaçıkken, akıl işi iken, böyle bir yolu 100 dakika da gitmek niyedir? Gerçekten
bunu merak ediyorum. Biz, öğrenci ile öğretmeni birbirinden ne kadar uzak
tutabiliriz diye gayret ediyoruz ama sanki yakınlaştırmak istiyormuşuz gibi
davranıyoruz, sonuçta öğrenci bir başarı kaydedemedimi de, niye böyle oldu,
nasıl böyle olur diye başlıyoruz bağırmaya ve en kolay yolu seçiyoruz; öğretmeni
suçluyoruz. Bunu da gerçekten yapıyoruz ha, o kadar samimiyiz ki yaparken,
resmen şoke olmamak elde değil. Çocuklar ahlaksız yetişirler, suçlu yine
öğretmen. Yav kardeşim ne zaman öğrenci ile öğretmeni buluşturduk ki de, hemen
öğretmeni suçluyoruz? Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık aşkına, öğretmenin
üzerinden boş yükleri, saçma sapan işleri, prosedür gereği uygulanan abuk sabuk
şeyleri ne zaman aldık, öğretmeni ne vakit münhasıran eğitime bıraktık ve
öğrenci ile buluşturdukta, öğretmeni suçlamaya tevessül ediyoruz? Son tahlilde
neye bakıyoruz, maddi başarıya değil mi, sayısal verilere değil mi? lütfen,
nolur söyleyin, böyle değil mi? Kesinlikle böyle oluyor. Sınavlar oluyor,
çocuklar dökülüyor ve başlıyoruz suçlu aramaya. Ve diyoruz ki, başarıyı nasıl
artıracaz, başarı mutlaka artırılmalı ama ardından öğretmeni öyle abuk sabuk
şeylerle iştigale yönlendiriyoruz, öğretmenin üzerine öyle malayani iş
yüklüyoruz ki, buyursun öğretmen başarıyı artırsın da görelim. Yani dehşetli
bir paradoks var ya da bilerek veya bilmeyerek sergilenen iğrenç bir riyakârlık
var. Kardeşim hele şu öğretmeni bi bırakın ya, bırakın ya, bırakın da
öğrencisiyle baş başa bi kalsın ya, bir kere de yapalım şunu ya. Ondan sonra
itham edelim edeceksek yine. Eğitim öğretim başlıyor ve başlıyoruz saçma sapan
şeyler yapmaya. Eğitim öğretim bitiyor, saçma sapan işler, prosedürler
bitmiyor. Bu kısır döngü mütemadiyen devam ediyor. Öyle bir icat çıkarıyoruz
ki, yav kardeşim ne öğretmene faydası var, ne öğrenciye faydası var, ne üretime
faydası var, hiçbir şeye faydası yok, bilakis zararı olduğu o kadar aşikâr ki
ama devam ettirmekte ısrar ediyoruz. Öğretmenin zamanını, enerjisini, beyinsel
ve ruhsal üretimini mahvediyoruz. Ya öğretmen de insan kardeşim. O, yorulmayan,
usanmayan, bıkmayan, sıkılmayan, kızmayan biri değil ki yani o insan haricinde
bir şey değil ki. Ki, öyle olsa bile yine böyle olur, öyle durumlar karşısında.
Ya bırakalım, öğretmen, öğrencimi nasıl daha ileriye taşıyabilirim, dersimi
nasıl daha iyi verebilirim, kendimi nasıl daha iyi geliştirebilirim, mesleğim
üzerine hangi kitapları okuyabilirim, eğitim öğretim icrasında bulunurken hangi
metotları uygulayabilirim diye düşünsün ve bunları yaparken yorulsun, saçma
sapan şeyleri düşünmesin ve onlar yüzünden yorulup, eğitim yaparken takatsiz
kalmasın. Öğretmen işten kaçtığı için söylemiyorum bunları, nihayetinde emirse
emir ve yapılır ama böyle yaparken öğretmeni de, öğrenciyi de ve her güzel şeyi
de ziyan ediyoruz, vallahi, billahi, tallahi ziyan ediyoruz ya ve olan tüm
insanlığa oluyor. Geçenler de bir yazı okudum, bir eğitim uzmanı yazmış, adam
muhteşem tahliller, tespitler yapmış. Ki, filhakika bendenizin yıllar yılı
söylediklerimi de teyit eden bir yazı. İnsanın, eğitimi ne zaman yapacaz diye
sorası geliyor, yapılanlar muvacehesinde. Ya kaldırın, atın gitsin şu boş
işleri ya. Bırakın öğretmeni öğrenciye ve yaptığımız şeyin adı gerçekten
eğitim-öğretim olsun. Türkçeci Türkçeyi öğretsin, Matematikçi Matematiği
öğretsin, Fenci Feni öğretsin vs. Herkes asli işini yapsın, abesle iştigal
eylemesin. Öğretmeni bilgisayara mahkûm ediyoruz ve tedricen öldürüyoruz, bu
meyanda öğrenciyi de harcıyoruz inanın. Ya bırakalım öğretmen sınıfından dışarı
çıkmasın, öğrencisinin elini bir an bile bırakmasın, bilgisayara mahkûm
olmasın. Öğrencisinin kafasına bilgi, kalbine ahlak koymakla iştigal etsin
münhasıran. Kaldırın atın şu malayani işleri. Yazıktır, günahtır.
AÇIK MEKTUP...32...
Özgür DENİZ - 06.09.2018
Tarih: 06.09.2018
Okunma: 730
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.