Bu dünyada herkese yer var.
Dövizdeki anormal yükseliş,
Bunun fiyatları ve dolayısıyla enflasyonu yükseltici etkisi,
İhracat ve ithalatta gerileme hakikaten moral bozucu…
Bu verilere bakıp ekonomistler, “borcu döndürmenin çıkmaza girebileceğini”, “durgunluk olacağını, mal ve hizmetlerin pahalanacağını”, bilhassa, “işsizliğin artacağını” öngörüyorlar.
Tabii bu kadarı bile büyük bir kriz demek!
Bunların hepsi ve daha fazlası başımıza gelir mi?
Gelmeyebilir!
Haddizatında, bu öngörüler, daha kısık sesle de olsa, 2012’den beri dile getiriliyordu. 2012’den bugünün farkı, dövizin anormal artışı… Son bir yıl içinde, doların 3,50’lerden 6,50’lere gelmesi… Neredeyse yüzde 100’lük bir yükselme!
Buna rağmen, hiçbir şey olmayabilir!
Ekonominin çarklarının döndüğü belli…
Trafikte, işyerlerinde-alışverişlerde gayet büyük bir canlılık görüyorum.
Evet, pahalılık var ama çok şükür paramız da var
“Paramız var” vurgusunu bütün emekliler, 12 milyon emekli adına yapıyorum. Diğer kesimlerin durumu emekliden daha kötü olmayacağına göre…
Öte yandan, turizm sektörü en iyi yılını yaşıyor. Sadece Antalya’ya yılın ilk 8 ayında, on milyona yakın turist gelmiş. Bu bir rekor… Muhtemelen, bu yıl, tarihin en yüksek turizm geliri elde edilecek.
KRİZ ALGISI FIRSATA DÖNÜŞEBİLİR!
Şu anda bir kriz yok ama bir “kriz algısı”, “kriz beklentisi” var.
Öyleyse, kriz gelmeden veya kriz gelmesin diye yapabileceğimiz işler olabilir:
Öncelikle “israf” bütünüyle durdurulmalı. Bir damla su, bir lokma ekmek israf edilmemeli… Günde 6 (altı) milyon ekmeği çöpten kurtarmalıyız.
Devlet; TBMM, Bakanlıklar, Valilik ve Kaymakamlıklar, Belediyeler tasarrufta örnek olmalı… Göstermelik değil, tarihe geçecek, destansı bir tasarruf yaparak örnek olmalılar.
Enerjide, petrolde, her türlü ithal üründe mutlaka tasarrufa gitmeliyiz.
Tüketimi kısmalı… Ve mutlaka “sofradan doymadan kalkmalı”yız.
Sağlığımız, ekonomik istikbalimiz ve gelecek kuşaklarımız için!