Adalet herkese lazım…

Hüseyin ŞİNASİ - 26.10.2018

 

                   

 

İnsan, sosyal bir varlıktır. Başka insanlarla birlikte yaşar. Aile toplumun en küçük birimidir. Aile anne, baba, çocuklardan oluşur. Aileye dede, nine, teyze, hala ve diğer yakınları da eklemek mümkündür. Bir aile için başka bir aile komşudur. Birden çok aile veya komşu köyleri meydana getirir. Köylerin aha kalabalık ve gelişmiş olanlarına kasaba veya belde denir. Biraz daha büyük yerleşim yerlerine ilçe ve ilçelerin meydana getirdiği birime il veya vilayet adı verilir. Vilayetler de devleti oluşturur.  

Eski çağlardan günümüze toplum halinde yaşamanın bazı kuralları vardır. Bu kurallara hukuk adı verilir. Hukuk kurallarının yazılı olan ve yazılı olmayanlar kaynakları vardır. Hukuk kurallarını belirleyen yazılı olmayan kaynaklar ahlak, örf, adet ve geleneklerdir.

Hukukun yazılı kaynakları, kanun, yönetmelik ve genelgelerdir. Dini kuralları da hukukun yazılı kaynaklarındandır. Çıkarılan bazı kanunlar dini esaslara göre düzenlenir.

Örf, adet ve geleneklere uymamanın belli bir cezası yoktur. Ancak bu kurallara uymayanlar ayıplanır, toplum dışına itilir, cezayı toplum verir. Dini esaslara uymamanın yasal olarak bir cezası yoktur. Fakat dinin günah, sevap gibi yaptırımları, cennet cehennem gibi etkili silahları vardır.

Kanun, yönetmelik, yönerge ve genelgelere uymamanın cezası bellidir. Hakim ve savcı yasalara uyulmamasının cezasını belirleyecek, kolluk kuvvetleri de bu cezayı uygulayacaktır.

Adliye binalarında, mahkeme salonlarında “adalet mülkün temelidir” yazar. Mülk devlettir. Yani adalet olmadan devlet olmaz, hükümet olmaz. Onun için mahkemeler, hakim ve savcılar adil olmak, adaletle hüküm vermek zorundaır.

Devlet, hukuki olarak suç sayılan kurallara uymayanları, polis, jandarma gibi güvenlik güçleri ile denetim altında tutar. Devletin birlik, beraberlik, dirlik ve düzeni sağlar. Devlet hak ve haklının yanında, haksızlığın karşısındadır.

Ama devlet adaleti tesis edemez, haksızlık, hukuksuzluk adaletsizlik alır başını giderse toplumda huzursuzluklar meydana gelir. İnsanların bir arada yaşama düşüncesi zarar görür. Bu nedenle devletin hâkimi, savcısı adaletle karar verecek, güvenlik güçleri de bu kararları titizlikle uygulayacaktır. 

                          

Eşini de isteriz.

 

Nasrettin Hoca, 12-13. Yüzyılda yaşamış bir düşünür ve halk adamımızdır. Kıssa, fıkra ve nükteleri anlam yüklüdür. Günümüzde Nasrettin Hocaya mal edilen hikâyelerin belki çoğu halkın arasında sonradan ortaya çıkmış, anlatıla, anlatıla, kulaktan kulağa yayılmış menkıbelerdir. Ama anlatan ve dinleyen herkes bir ders çıkarmış, kıssadan hisse almıştır

 

İşte bunlardan biri;

 

 

Timurlular Devleti, 1368 yılında Orta Asya’da Semerkant yakınlarında kurulmuş, kısa sürede gelişerek bir dünya imparatorluğu haline gelmiş bir Türk devletidir.

Timurlular devletinin kurucusu Aksak Timur da denilen Emir Timurdur. Timurlular devleti Aksak Timurun ölümünden sonra fazla varlık gösterememiş, 1507 tarihinde son bulmuştur.

1402 tarihinde Osmanlı Devleti padişahı Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında Ankara-Çubuk yakınlarında meydana gelen Ankara Savaşı tarihi bir dönüm noktasıdır. Ankara Savaşında  Timur ordusu galip gelmiş, Osmanlı hâkimiyetindeki Anadolu toprakları Timurluların eline geçmiş, Osmanlı devletinde taht kavgaları baş göstermişti.

Anadolu’yu işgal ederken Timurun ordusunda filler de varmış. Tarihçiler Timur’un Ankara savaşını kazanmasının etkenlerinden birinin de filler olduğu yazar. Osmanlı Ordusundaki atlar fillerden ürküp kaçar. Savaşın kaderini değiştiren sadece filler değildi elbette. Osmanlı saflarındaki, Kara Tatarların, bazı Anadolu Beyleri ve Karaman Beylerinin saf değiştirerek, Timur tarafına geçmesi, Osmanlı ordusunu zayıflatmış ve Sultan Bayezitin savaşı kaybetmesine neden olmuştu. 

Ankara Savaşı sonrası Timur bir süre Akşehir’de konaklar. Bu fillerden birini, Nasrettin Hocanın köyüne gönderir. Ama doymak bilmeyen bu fil, çevredeki bağ ve bahçelere, ekili araziye zarar vermeye başlamış. Halk bu musibetten kurtulmak için Nasrettin Hoca’ya başvurmuşlar;

-Hoca bu fil bizi mahvedecek, Emir Timur seni sever, bu fili geri almasını söyle, demişler.

Nasrettin Hoca düşünmüş taşınmış. Ama gelen bu adamlara da pek güveni yokmuş.

-Tek bir şartla, Timur’un otağına birlikte gideceğiz, ben de sizin adınıza konuşacağım, demiş.

Kabul etmişler. Ertesi gün kalabalık bir grup olarak Timur’un otağına gitmek üzere yola çıkmışlar. Saraya varıp, huzura kabul edilecekleri sırada Hocanın yanında kimse kalmamış, birer, ikişer sıvışmışlar.

Astığı astık, kestiği kestik sert mizaçlı Emir Timur, hocaya,

-Söyle hoca, isteğin nedir, demiş.

-Halkım adına geldim efendim, onların derdine derman olmaktır dileğim, demiş.

Sözlerine devam edecekken, geriye dönüp arkasına bakmış. Bir de ne görsün arkasında kimse yok. Hoca devam etmiş, diyorlar ki, hediye ettiğiniz fil öyle hayırlı, uğurlu bir hayvanmış ki, çok memnunuz. Filimizin yalnız yaşamasına gönlümüz razı değildir. Ondan bir tane daha hediye etmenizi istiyoruz, demiş. Böyle bir istekten Emir Timur da memnun olmuş. Vezirlerine dönmüş, hocanın köyüne filin eşini de göndermelerini emretmiş.

Hoca köye dönünce etrafını çeviren meraklılara, olan bitenleri anlatmış ve ikinci bir fil müjdesini vermiş.

 

Haydi, bakalım, anlatmak bizden, ders çıkarmak sizden.

 

Tarih: 26.10.2018 Okunma: 820

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?