‘’’’Münafıklar, hile
yaparak Allah’ı aldatmaya çalışırlar, Allah da onların hilelerini başlarına
geçirir. Onlar namaza kalktıkları vakit üşene üşene kalkarlar, halka gösteriş
yaparlar, yoksa Allah'ı pek az anarlar.’’’’ Nisa-142
Şunu ilk evvelde kesin bir şekilde ortaya koyalım; Allah,
sümme haşa, laf olsun, söylenmiş olunsun diye söz söylemez. Söyler mi? Hakikatin
saf özünü söyler. Allah’ın sözü vardır ama insanların sözleri ya da
lafları olur. Ve her söylediği kesin bir buyruktur. (İnansakta, inanmasakta
bu gerçektir. İnanmıyoruz diye gerçek ölecek değildir. Hem gerçek anlamıyla hem
de mecazi (yani inanış içinde masum inanmayış) anlamıyla inanmasak dahi. Biz
gözlerimizi kapadık diye karşımızda duran yüksek dağlar yok olmaz. Tabi burası
mevzumuzun dışındadır ama.) İnandığını iddia eden hiçbir kimse de böyle
algılayamaz yani Allah’ın sözünün laf olsun kabilinden söylenildiği şeklinde
algılayamaz. İnanıyorsan, inandığın gibi yaşayacaksın yani eylemlerin inancınla
mütenasip olacak. Ha eylemlerinde eksik, hata, kusur olabilir mi? Kuşkusuz
olabilir, çünkü insanız biz ama bu, buyruğa mugayir hareket edebileceğin
anlamına gelmez. (Misal; namazında kusur olan ama iftiradan imtina eden biri,
görüntüde kusursuz namaz kılan ama müfterinin önde gideni olan birinden daha
muteberdir, takdire şayandır ve şereflidir. Namazında eksik, kusur olanı
ahlaklı davranışı kurtarabilir belki ama namazında eksik olmayıp ahlaksızın
önde gidenini namazı da kurtaramaz, çünkü kıldığı namaz, namaz değildir.) Sümme
haşa, işte Biz size söyleyelim de, siz çokta umursamayın, yapabildiğiniz kadar
yapın, yapamıyorsanız da boş verin demez Allah. Der mi? Bu yüzden de bir buyruk
varsa, o buyruk olduğu gibi alınır ve tatbik edilir. Ve bu buyruklar fert fert
her insan teki için geçerlidir. Misal; eğer ki, namaz kılıyorsanız, kıldığınız
namazı laf olsun diye, görüntü verelim diye kılmayacaksınız. Kılıyorsanız insan
gibi kılacaksınız, sadece Allah emrettiği için ya da gerçekten insan olma
kavganıza manen destek olması için ve dahi münhasıran buyruğun muktezasını ifa
etmek için ve kıldığınız o namazın ahlakınıza yansıması olsun için. İşte Ahmet
görsün de, Mehmet görsün de, bu namaz kılıyor buna inanayım diye düşünsün de,
dünyada ki yerimi sağlamlaştırayım da, insanların bilmem neyini alayım da dünya
nimetlerine kavuşmanın yolunu açayım da diye namaz kılınmaz. Zaten o namaz,
namaz da sayılmaz. Yahut işte hem namazı kılarım hem de istediğim gibi yaşarım
da denilemez. Hem müşrik hem mü’min olunamaz. Hem münafık hem mü’min olunamaz.
Kılıyorsan insan gibi yaşayacaksın, hayvan gibi yaşayamazsın. Hem namaz
kılmayanı itham edeceksin muhtelif yaftalarla, hem de namaz kılıp kötülük
yapacaksın. İkisini nasıl bağdaştıracaksın ya da bağdaştırabilirsin? Dürüst ve
namuslu olmak icap eder değil mi? Öyle ya misalin günahı olmaz; faraza birisi
namaz kılmıyor diyelim (tabi keşke herkes kılsın, kılabilsin isteriz) ama
insanlara da haksız yere acı çektirmekten ve bir insana iftira atarak hayatını
karartmaktan ödü patlıyor bir insan olarak ama bir de namaz kılan velakin
mezkûr ahlaksızlıkları yapmaktan yana pekte gocunmayan biri var diyelim, Allah
indinde hangisi daha muteberdir? Namaz kılmayan çendan ahlaki bir davranış
sergiliyor ama namaz kılan yaptığı ahlaksızlıkla hem namazını ziyan ediyor hem
de kendisini kendi eliyle çok kötü bir şekilde damgalamış oluyor. Namazı da
kılarım, iftira da atarım, kul hakkı da yerim, kötülükte yaparım diyemezsin. Namaz,
insanı kötülüklerden alıkoyar, alıkoymalıdır. Alıkoymuyorsa, kıldığın namaz,
namaz değildir. Hem namaz kılıp hem de suçsuz bir insana acı çektirilemez
mesela. Hem namaz kılıp hem de yetim malı yenilemez mesela. Öyleyse namaz
kılmayan daha insan olur, daha saygıdeğer olur, daha sevilir ama bir yandan da
ona dua edilir kılabilsin diye, fakat kılmaması onu lanetli yapmaz asla ve ona
yönelecek sevgiyi, saygıyı, muhabbeti engelleyemez. Yahut şöyle bir soru
sorayım; namaz kılıp güvenilmeyen biri mi, yoksa namaz kılmayan ya da namazında
eksikler, kusurlar olan ama güven veren biri mi? Ne alaka mı diyorsunuz, o
zaman mağaradan çıkın ve toplum denizine açılın. Namaz kılıyorsan güvenilir
olacaksın bebeğim, bilakis o kişi namaz kılmıyor, namaz kılmayana güvenilir mi
gibisinden boş boş konuşmayacaksın. Bendeniz güvenirim! Noldu, nolacak? Evet, biri
namaz kılmıyorsa ama şerefli ise, biri namaz kılıyorsa ama her türlü
şerefsizliği yapabiliyorsa, bendeniz namaz kılmayana güvenirim ve kılıyor
olduğunu sanana da zerrece güvenmem. Evet, açık ve net söyleyeyim; eğer namaz kıldığın
halde güven vermiyorsan sana asla güvenmem ama namaz kılmadığı halde güven
veriyorsa o kişiye sonuna kadar güvenirim. Hadi buyur, bunun dine mugayir bir
davranış tarzı olduğunu kati hüccetlerle ispat et. Böyle şeyler en arka planda
emperyalizme hizmet etmek olur. Burası çok derindir, hayır anlatılamayacağı
için değil, gerçekten girilirse çok uzayacağı için söylüyorum bunu. Yoksa
söylenmesi gerekenleri gerektiği gibi söylemekten gocunacak kadar sefil değiliz
hamdolsun. Emperyalizm, söylemleri ve eylemleri birbiriyle mütenasip olmayanları
çok sever diyelim kısaca. Müşrikleri, münafıkları çok sever mesela. Çünkü onu
gizli hedeflerine götürürler bu türler. Çok derin bir mevzu olduğu için
teferruata girersek sayfalarca gider, bu yüzden kısa kestim. Ne kadar derin
düşünebiliyorsak o kadar anlarız. Öyleyse münafıkça yaşamaktan kurtulacağız ve
mü’min insan gibi yaşayacağız. Bilakis, emperyalizmi ikili yaşayarak,
maskelerle dolaşarak, yalan konuşarak, doğruları örterek yenemeyiz. Manevi
eylemler bazen aldatır, o eylemlerin maddi hayata ve hareketlere nasıl
yansıdığı mühimdir! Bir insanın konuştuğu her şey iddiadan öteye geçmez ama
yediği her şey ispatın ta kendisidir, siz yenenlere bakınız, konuşmalar sizi
aldatmasın…