Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Niyet ve maksadım, otokrat bir lider olan Putin’e güzelleme düzmek değil.
Lâkin karşımızda katı bir gerçek var… Bizi fazlasıyla etkileyen, hatta yönlendiren bir Rusya ve onun lideri...
Hâle bakar mısınız: 20-21 yıl önce yapılmış, çoktan rafa kalkmış, bizim bile unuttuğumuz bir “belge”yi, kendisinin hiç de “taraf” olmadığı bir “mutabakat metni”ni önümüze koyuyor… Hatırlatıyor ve bizim de “teyit” etmemizi sağlıyor. Bu hatırlatma sonunda, Türk hükümeti, söz konusu mutabakatın “yürürlükte” olduğunu, ona “sadık” olduğunu ve uygulanması gerektiğini dile getiriyor.
Putin, Adana Mutabakatı’nı gündeme getirmek ve tatbikini sağlamakla kaç kuş vuruyor acaba?
Putin’in kaç kuş vurduğunu, Mutabakat’ın içeriğinde neler olduğunu bilmekle anlayabiliriz.
Adana Mutabakatı, 20 Ekim 1998’de bir “protokol” şeklinde imzalanmış, “teröre karşı Türkiye ve Suriye’nin işbirliği yapmasını” sağlayan bir metindir. Fakat bu mutabakattan sonra çok ilginç bir gelişme oluyor: 21 Aralık 2010 tarihinde, Türkiye ve Suriye, Adana Mutabakatı’nı geliştirilmeyi amaçlayan yeni bir metin imzalıyor. Çok daha ilginç ve şaşırtıcı olanı ise, bu yeni metin, 26 Nisan 2011 tarihinde, TBMM tarafından onaylanıyor. Tarihe dikkat etmişsinizdir… 26 Nisan 2011 tarihi, Suriye’deki “iç savaş”ın başlamasından, Türkiye-Suriye ilişkilerinin bozulmasından sonraki tarihtir. Onun için çok şaşırtıcıdır. Bununla beraber, “atlaşma” yürürlüktedir ve buna “sadık” olduğumuz, bunun yürürlükte olduğu en yetkili ağızlarca vurgulanmıştır.
Şimdi, anlaşmada neler var, ona bakalım. Anlaşmanın en önemli maddesi 5’nci madde. Şöyle:
Madde 5) Taraflar, mevcut adları ve gelecekte alabilecekleri adlar dahil PKK/KONGRA-GEL ……………….. terör örgütleriyle mücadele etmeyi ve aşağıdaki maddeleri uygulamayı taahhüt etmişlerdir;
a) Taraflar, hiçbir terör örgütünün, özellikle PKK/KONGRA-GELterör örgütü ve uzantılarının/yan oluşumlarının, kendi topraklarını kullanmalarına, güvenlik ve istikrarını bozmalarına, bu örgütlerin;
I. Kamp, eğitim merkezleri ve diğe tesisler kurmalarına,
II. Militan toplama ve silah, patlayıcı madde, lojistik destek ve terörizmin finansmanının teminine,
III.Terörizmin finansmanı kapsamında kaçakçılık ve ticaret yapmalarına,
IV. Eğitim ve propaganda faaliyetlerinde bulunmalarına,
V. Yasadışı sınır geçişi yapmalarına,
VI. Diğer tarafa ve üçüncü ülkelere militan, silah ve patlayıcı madde aktarmalarına,
VII. Görsel ve yazılı basın faaliyetlerinde bulunmalarına,
VIII. Bu faaliyetler için kaynak ve araç bulmalarına ve uygun ortam yaratmalarına müsaade etmeyecektir. (Stratejikortak.com’dan)
Bu maddeye dikkatle bakılınca, şu özet çıkarılabilir: “Taraflar, topraklarında ‘terör örgütleri’nin faaliyetlerine izin vermeyecek, onlarla işbirliği yapmayacaklar”.
Elbette bundan şu sonucun çıkacağı da gayet açık: “Bir tarafın terör örgütü kabul ettiği ‘yapı’ diğer tarafça da terör örgütü olarak kabul edilecektir”.
Bu ne demek?
Şu demek:
Türkiye, PKK/PYD’yi terör örgütü saydığına göre, Suriye tarafından da terör örgütü olarak kabul edilecektir. Aynı şekilde, Suriye, Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) terör örgütü saydığına göre, Türkiye tarafından da terör örgütü olarak kabul edilecektir.
Hâl böyle olunca, Putin ne yapmak, Türkiye’yi neye zorlamak istiyor?
Bikere, Mutabakatı uygulamak için Suriye rejiminin, yani Esad’ın meşruiyetini bize teyit ettiriyor. Uygulama için mecburen Esad’la oturup konuşmak, anlaşmak mecburiyeti ortaya çıkıyor ki bunun, “alt düzeyde” de olsa, yapıldığı hükümetçe açıklandı.
İkincisi, PKK’nın Suriye’ce terör örgütü olarak tanınması için, Türkiye’nin de ÖSO’yu terör örgütü olarak kabul etmesini, onunla işbirliği yapmamasını istiyor.
Öte yandan, Putin, bölgesel sorunlara “tarihî bir derinlikte” hâkim olduğunu,
Sorunların çözümünde “yönlendirici” olduğunu,
Bölgeye şekil verecek en etkili kişinin kendisi olduğunu net bir biçimde ortaya koyuyor.
Putin, sadece bölgede değil, ABD seçimlerinde, Hillary Clinton yerine Trump’ın seçilmesinde etkili olmakla, dünyada da yönlendirici olabildiğini kanıtlıyor.
Putin’i daha yakından mercek altına almak, dikkatle takip etmek, hamlelerini anlamaya çalışmak gerekiyor. Bölgesel ve küresel her türlü sorunun çözümünde, mutlaka hesaba katılması icap eden bir “oyuncu” olduğunu bilmek gerekiyor! Belki de dünya bir deha ile karşıya!